Ana Sayfa / KASTAMONU / Camiler & Külliyeler / Yeni ve Yakın Çağlarda Kastamonu’daki Cami-Mescid ve Medreseler

Yeni ve Yakın Çağlarda Kastamonu’daki Cami-Mescid ve Medreseler

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

YENİ VE YAKIN ÇAĞLARDA

KASTAMONUDAKİ CAMİ-MESCİD VE MEDRESELER

Yazar: Ahmet Rıfat GÜZEY
Kastamonu Üniv. Eğitim Fak. Öğretim Görevlisi

Özet

Anadolu’daki ilk Türk iskânı dönemlerinden beri (kısmen günümüzde de) mahalleler oluşturulurken, önceden inşa edilen bir cami çevresinde yerleşim düzenine yönelik faaliyet geliştirilmeye çalışılmıştır. Bütün Anadolu şehirlerinde gözlenen durum, gayet tabii tüm yörelerimizde bu minval üzere gelişmiş olmalıdır. Yörelerimizdeki ilmi-hukuki-sosyal ve ekonomik alanlardaki hayat biçimlerinin de tespitine yardımcı olacağında şüphe yoktur.

 

Türk-İslâm toplumu kendi kültür ve manevi ilkelerine samimiyetle bağlı kaldığı dönemlerdeki üstün başarılarına şüphesiz tarih şahitlik etmektedir. İşte bu değerlendirmeden yola çıkarak aşağıdaki çalışmamızla Türk-İslâm toplumunun dünya medeniyetine katkılarının hazırlık merkezleri olan eğitim kurumları konumundaki cami ve medreselerin, Kastamonu merkezli mahalli örneklerini ağırlıklı bir biçimde birinci elden ve en güvenilir tarihi kaynaklarımız olan şer’iyye sicil kayıtlarından ve kendilerine ulaşabildiğimiz ileri yaştaki müşahitlerle yüz-yüze yaptığımız görüşmeler sonunda tespit edebildiğimiz çok sayıdaki medrese, mescit, cami ve zaviye hakkında tespitlerde bulunarak, kısa bilgiler vermeye çalıştık.

 

Giriş

Şehirlerdeki yapılanmalar doğrultusunda yapılacak çalışmaların, o yöredeki ilmi-hukuki-sosyal ve ekonomik alanlardaki hayat biçimlerinin de tespitine yardımcı ola­cağında şüphe yoktur.

 

Kastamonu’da günümüzdeki mevcut en eski tarihi binalara bakıldığında, halen ayakta kalanların cami ve mescitler olduğu görülecektir. Kur’an-ı Kerim’in “Hiç bi­lenlerle bilmeyenler bir olur mu?” şeklindeki ayet ve Peygamberimizin “İlim Çin’de bile olsa ona tâlip olunuz .- Âlimlerin mürekkepleri, şehitlerin kanlarından hayırlıdır.” tarzındaki hadisleri, İslâm dinine mensup akıl sahiplerini daima ilme yönlendirmiş veya ilim sahibi olanları sevip saymaktan başka, bu işe gücü yetmeyenleri de ilim yo­lunda bulunanlara her türlü yardımı yapmaya sevk etmiştir. Bir ibadet yeri olarak ka­bullenilen cami ve mescitler, aslında bir eğitim yuvası olarak ta uzun yıllar boyu her iki alanda işlevlerini icra etmişlerdir.

Peygamberin vefatını müteakiben yakın dostlarından Ebû Hüreyre’nin bir gün; “koşun, koşun, mescitte peygamberin mirası dağıtılıyor.” şeklindeki davetiyle pey­gamber mescidine doluşanlar, birkaç kişilik gruplar halinde dersle meşgul olan genç­lerden başkasını göremeyince Ebû Hüreyre’ye çıkışarak;

 

Hani peygamber mirası. bizi neden kandırdın? diyerek o’na sitemde bulunun­ca, Ebû Hüreyre’nin bu kişilere; Şu gençleri görmüyor musunuz? Onlar ilim öğ­renmekle meşguller. Peygamber ilimden başka bir miras mı bıraktı ki? Şeklin­de verdiği cevap ta İslâm toplumunda ilmin yerini göstermesi açısından oldukça an­lamlıdır.

 

1.Cami, Mescid ve Zaviyeler

Hâlen Kastamonu’da bulunan cami ve mescitleri incelediğimizde, gerek Selçuklu ve beylikler dönemi ve gerekse Osmanlı döneminden günümüze intikal edenleri ço­ğunlukla mahalle adı, ya da kısmen dinî ve milli bir önder şahsiyetin adıyla anılan­larıdır. Bu camilerden Selçuklu ve beylikler dönemiyle ilgili olarak Atabey-Gazi Ca­mii ve İsmail Bey Camii ile Yılanlı Camii’ni görmekteyiz. Gerçekte İsmail-Bey Ca­mii Osmanlı İmparatorluğu döneminde XV. yüzyıl ortalarında inşa edilmiş bir külliye dâhilinde bulunmakla beraber, Kastamonu şehrinin henüz tamamen Osmanlı Devle­ti hâkimiyetine girmediği bir tarihte yapılmış olduğundan, bu gruba dâhil etmeyi uy­gun buluyoruz.

Bunların dışında Osmanlı hâkimiyeti dönemlerinde inşa edilmiş olan Yakup-ağa Camii, Nasrullah Kadı Camii, Sinan-Bey Camii, Şeyh Şaban-ı Veli Camii, Topçuoğlu Camii, Tavuk Hasan Efendi (muhtemelen karanlık) Camii isimlerine, inceledi­ğimiz dönemin şer’iyye sicil defterleri arasındaki kayıtlarda tesadüf etmekteyiz. Bu camiler yanında şer’iyye sicillerinde mescid olarak adından bahsedilen Cemaleddin- Ağa Mescidi, (Güzey: 2001) H.937/ M.1530 tarihli Muhasebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri 109. sayfada cami olarak kayıtlı iken, sicil defterlerimizde İsfendiyar-Bey Ca­mii, Honsalar Camii ve Deveciler Camii olarak ifade edilen camilerin, aynı defterin 110–113 ve 114. sayfalarında mescid şeklinde kaydedildiğini tespit ettik. Bu durum­da, öncekinin sehven yapılmış bir hatadan kaynaklandığı, fakat sonrakilerin ise XVI. yüzyılda henüz mescit olarak kullanılıyor iken, XVII. yüzyıl sonlarından itibaren ca­mie tahvil edilmiş olacağı kanaati bizde hâsıl olmaktadır. Ayrıca ihtisab defterlerin­de 119. sayfada adı geçen Muzaffereddin Camii ile yine kapı duvarının sol yanında­ki inşâ kitabesinden H.754/M.1353 yılında yapıldığı anlaşılan İbn-i Neccar Camii ve kapısının üzerindeki inşâ kitabesinden H.967/M.1559 tarihinde yaptırıldığı anlaşılan Ferhat-paşa (Hacı Kadı) Camii’nin ismine incelediğimiz şer’iyye sicil defterleri ve ih­tisab defterlerindeki kayıtlar arasında tesadüf edemedik.

 

Böylece şer’iyye sicil kayıtları ve diğer kaynaklardan yaptığımız araştırmalar neti­cesinde, Kastamonu şehrinde büyük bir ihtimalle 1700’lü yılların başlarında en az 17 cami olmalıdır. Ancak şehir yerleşiminde her bir mahallede ayrı ayrı bulunan mescit­lerin tam olarak tesbiti mümkün olmamakla beraber, bunlarında muhtemel olan yak­laşık rakam tesbitini yapma imkânımız vardır. Yine incelediğimiz kaynaklar arasında­ki konuyla ilgili belgeler den hareketle, önce şer’iyye sicil defterlerinde adını gördü­ğümüz mescidlerin isimlerini ifade edelim: Ahî Ali Mescidi, Ak-Tekke (İbrahim-Bey) Mescidi, (ki bu mescit 1715 yılında ilave minber inşasıyla cami haline getirilmiş­tir.) (Güzey: 2001) Bey-Çelebi Mescidi, Cebrail Mescidi, Çevgânî Mescidi, Debbağ­lar Mescidi, Frenk-Şah Mescidi, Hacı-Dursun Mahallesi Mescidi, Halife Sultan Mes­cidi, Hamza-Ağa Mahallesi Mescidi, İbn-i Süle Mescidi, Kübcüğez Mahallesi Mes­cidi, (Çilingirler Çarşısı’ndaki) Murat-Paşa Mescidi, Muharrem Halife Mescidi (Bu­günkü Saray Camii) ve Musa-Fakih Mahallesi (Zihni-Zade) Mescidi ile şer’iyye si­cillerinde konu edinilmediği halde 1530 yılı ihtisab defterlerinde isimlerine rastladı­ğımız: (Kankal: 2001) Alaca Mescit (Mahkeme altı mevkiinde), Alpaslan Mahallesi Mescidi, Arız Mahallesi Mescidi, Atabey-Gâzi Mescidi, Cemal-Ağa Mahallesi Mes­cidi, Dürüdger-Zade Mescidi, Hayruddin Mescidi, Kâbe Mescidi, Kapan Hanı Mesci­di, Milan Mescidi, Muarrif Mescidi, Seremeddin Mescidi, Seydiler Mahallesi Mesci­di, Şadi-Bey Mahallesi Mescidi, Türbe Mescidi ve Veled-i Bedir Mescidi olmak üze­re Kastamonu’da toplam 31 tane mescit bulunduğu görülmektedir.

 

Bu mescidlerden Aktekke, Cebrail, Halife Sultan, Hamza-ağa, Muharrem Halife, Alaca Mescit, Alpaslan, Çevgani, Kübcüğez, Debbağlar (tabaklar) mescitleri sonraki dönemlerde cami haline dönüştürülmüş olup, Çay Camii ve Cebrail Mahallesi Mes­citleri zamanla tamamen yıkılarak kaybolmuş olmalarına rağmen, günümüzde aslı gibi olmamakla beraber, aynı isimlerle ve aynı yere yeniden inşa edilmişlerdir. Şamlı­oğlu Çıkmazı bitişiğinde ve aslen Beytullah ölçülerinde inşâ edilmiş olan Kâbe Mes­cidi gibi, yukarıda adı geçen diğer mescidlerden çoğu zamanla ya yıkılarak yok ol­muşlar, ya da isim ve kullanım amaçları değiştiğinden unutulup gitmişlerdir.

 

İncelediğimiz şer’iyye sicil kayıtlarında Kastamonu’da yaşamakta olan ezici ço­ğunluğu Müslüman halka mahsus bu ibadethaneler yanında, sayıları birkaç yüzü geç­meyen çok az miktardaki Hıristiyanların ise Pazar günleri toplanarak ayinlerini icra edebilecekleri sadece bir kilisenin, Akkaya Nahiyesine bağlı Zımmiyân-ı Balatlar adlı mevkide bulunduğunu ve bu kilisede ibadet ettiklerini anlıyoruz. (Güzey: 2001) 28. Ekim. 1876 tarihinde hazırlanan “Talimat-ı Muvakkate” yi müteakiben yapılan ilk se­çimlerle ilgili esasların 4. maddesinden de anlaşılacağı üzere bütün Osmanlı vilayet­lerinde gayr-ı Müslim azınlıklar için kontenjanlar ayırıldığı ifade edilmesine rağmen, sadece Kastamonu vilayetinde iki Müslim Meclis-i Meb’usân üyesi seçme hakkının verilişi ve bu ilk seçimin sonuçlarına göre Hacı Mustafa Bey ve Sâlim Efendi’nin Meclis-i Meb’usân üyesi olarak seçilişlerinden de Kastamonu’daki gayr-ı Müslim azınlık nüfûsunun ne kadar azınlıkta olduğunu anlayabiliyoruz. (Kızıltan: 2006)

 

Bilindiği gibi ahi zaviyelerinin bir kısmı geçilmesi zor veya yol emniyeti az olan yerlerde tesis edilmişler ve Anadolu kervan yollarındaki güvenliğin sağlanmasında öncü olmuşlardır. (Barkan: 1935) Bu anlamda İbn-i Battuta’nın eserinde uğradığını ifade ettiği ve daha önce de temas ettiğimiz Fahrettin-Bey Zâviyesi ile Ahi Nizamed­din tarafından yaptırılan zâviye dışında (Parmaksızoğlu, 56–61) Kastamonu vilaye­tinde mevcut zâviyeler arasında şer’iyye sicil belgelerimizdeki kayıtlarda rastladığı­mız zâviyelerin yer ve isimlerini şöyle sıralayabiliriz: Akkaya Nahiyesi’nde Hacı Şa­kir Seydi Paşa Zâviyesi, Kastamonu Ahlatcık Köyü’nde adı belirtilmeyen bir zâviye, şehir merkezinde Dayı Sultan Zâviyesi, Dede Sultan Zâviyesi, Ahî Şurbe Zâviyesi (İplikçiler Çarşısı’nda), Şeyh Şucâi Zâviyesi, Şeyh Şaban-ı Velî Tekkesi, Şehribânlar Tekkesi ve Zâviyesi, Demirli Tekkesi ve Zâviyesi, Taşpınar Tekkesi ve Zâviyesi.

 

Ayrıca 1530 tarihli ihtisab defterindeki kayıtlar arasında rastladığımız zâviye isimleri ise şunlardır:

 

Âbidûn Zâviyesi, Ahî (Ece) Zâviyesi, Akdoğan Nahiyesi’nde Burak-Doğan Zâviyesi, Devrekani Kazası’nda İzzetler Köyü’ndeki Arablar Zâviyesi, Taşköprü Kazası’nda Bâdemce Zâviyesi, Börekçi-Hızır Zâviyesi, Dede Sultan Zâviyesi, Derviş-Elvan Zâviyesi, Derviş-İbrahim Zâviyesi, Azdavay’da Duâlı Seyyid Zâviyesi, Îsa Deresi Zâviyesi, İsfendiyar Zâviyesi, Kara-Şeyh Zâviyesi, Kara-Yahya Zâviyesi, Kaygunca-Emre Zâviyesi, Emre Zâviyesi, Göl Kazası Yazıcı Köyü’nde Emirce Zâviyesi, Eflani Kazası’nda Güzel-Ahmed Zâviyesi, Daday Kazası Başyalak Köyü’nde Hacı-Ahmed Zâviyesi, Küre Kazası’nda Kurt-Şeyh Zâviyesi, Şeyh-Lala Zâviyesi, Pîrî-Paşa Zâviyesi, Sultan-Emre Zâviyesi, Şadi-Bey Zâviyesi, Hacı-Murad Zâviyesi, Halife Zâviyesi, Hasan-Şeyh Zâviyesi, Hamid-Şeyh Zâviyesi, Budakbükü Köyü’nde Hüseyin-Dede Zâviyesi, İbrahimbey b. İsfendiyarbey Zâviyesi, İlyasbey Köyü’nde Veled-i Alagöz Zâviyesi, Araç Kazası Abdal Zâviyesi, Şehriman Köyü Zâviyesi, Şeref Zâviyesi, Mevlâna Şemseddin Şeyh-Ahmed Zâviyesi, Şeyh-Bali Zâviyesi, Şeyh-Bostan Zâviyesi, Şeyh-Caca Zâviyesi, Şeyh Davud Zâviyesi, Şeyh-Şirin Zâviyesi, Şeyh-Şüca’ Zâviyesi, Şeyh-Veli Zâviyesi, Yurtca Zâviyesi, Yalıncak Zâviyesi, Gören Zâviyesi adıyla Kastamonu ve çevresinde 50’nin üzerinde zâviye bu­lunduğunu, şehir merkezinde ayrıca Yakubağa, İbrahimbeğ b. İsfendiyarbeğ ve Tekke İmaretlerinde de ihtiyaç sahiplerine daimi surette yemek yedirildiğini söyleyebiliriz.

 

2. İlim Hayatı ve Medreseler

XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu’ya yerleşen Türk Toplumu’nun, önceleri bu topraklar üzerinde meskûn olan diğer toplumlarla uzlaşabilme, aynı za­manda kendi insanını da eğitip verimli bir hale dönüştürerek güçlü bir devlet olabil­me yollarını arama mecburiyeti vardı. Şüphesiz bunu sağlamanın en kestirme yolu ise eğitim kurumlarından geçiyordu. Bu düşüncelerle mutlu ve başarılı bir geleceğe yö­nelik çabalar içinde olan önder şahsiyetlerin, başlangıçta yerleşim yerleri çevresin­deki yüksek ve ıssız mahallerde ihdas ettikleri tekke ve zâviyelerle bu yöndeki faa­liyetlerine başlayan ecdadımızın, müteakiben Anadolu’da kurduğunu bildiğimiz en eski medrese, temelindeki bir kitabede H.589/M.1193 tarihi bulunan Kayseri’deki bir medresedir. (Cahen: 1979) Bununla beraber Anadolu’da ilk kurulan medresenin bu medrese olduğunu söyleyemeyiz. Nizamiye Medreseleri’nin devamı şeklinde daha önceleri Anadolu’nun doğu ve güneydoğu kesimlerindeki önemli şehirlerde birden çok medresenin bulunduğu bilinmektedir. (Çetin: 1990), Bu medreselerde Ali Kuş­cu ve Kemaleddin Hasan’ın eserlerinden “Hesap”; İbn-i Kemal, Kınalı-zade ve Mol­la Fenâri’nin eserlerinden “İlm-i Hikmet, Tarih, Mantık”; Taftazâni, Cürcâni ve Mol­la Hüsrev’in eserlerinden “Belâğat, Kelâm, Fıkıh, Usûl-ü fıkıh”; Devvâni, Nesefi ve yine Taftazâninin eserlerinden “Akâid”; İbnü’l-Esîr, İbn-i Mübârek ve Askalâni’nin eserlerinden “Hadis ve Usûl-ü Hadis” ile Zemahşeri ve Beyzâvi’nin eserlerinden “Tefsir” gibi ilimler okutulurdu (Uzunçarşılı: 1988).

 

Orhan Bey zamanında İznik’te kurdukları ilk medrese ile ecdadımız, Osmanlı İm­paratorluğu döneminde de Anadolu’daki Türk Kültürü’nün önemli temel taşlarından yenilerinin temelini ard arda atmaya devam etmişlerdir. Bu medrese H.731/M.1330 da Gazi Orhan Bey tarafından, o tarihte küçük beyliğin merkezi olan İznik’de ya­pılmış ve buraya ilk müderris olarak da Türk âlim ve mütefekkirlerinden Şerefüd­din Dâvûd-ı Kayserî tayin edilmiştir. Kayserili Dâvûd büyük mutasavvıf Şeyh Muhyiddin-i Arabî’nin üvey oğlu Şeyh Sadreddin-i Konevî’nin halifelerinden, tefsir sahibi ve Muhyiddin-i Arabî’nin Fusûsü’l-hikem’ini şerh eden Kemaleddin Abdürrez­zak Kâşi’nin (vefatı H.730/M.1330) halifesi olup yüksek tahsilini Mısır’da yapmıştır.

 

Orhan Gazi 6 Nisan 1326 tarihinde Bursa’yı aldıktan sonra beylik merkezini İznik’ten Bursa’ya naklederek, burada da mevkii itibariyle halk arasında Manastır Medresesi diye meşhur olan medresesini inşa etmiştir. Bundan sonra Osmanlı vezir ve beylerbeyileri ile diğer ümeranın zapt edilen yerlerde cami, medrese, mektep, ima­ret ve sair tesislerini görmekteyiz. İşte bu suretle az zamanda böylesi ilmî, ictimâî mü­esseselerle şehir ve kasabalara İslâm damgası vurularak Türk Yurdu îmar edilmiştir (Uzunçarşılı: 1988).İçinde bulunduğu şartlar ne kadar ağır olursa olsun Ecdadımız ilme büyük bir önem vermiştir ki bu durum batı dünyasının karanlıklar çağını yaşadığı 9 ile 16. yüzyıllar arasına vurmuş olduğu Medeniyet mühründen açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Kas­tamonu, ekonomisinde sahip olduğu toprak değerleri yanında, insanını imkânsızlık ve bazı olumsuzluklar sebebiyle aynı paralelde zenginleştirememiş ve maalesef ihti­sasa yönelik alt yapıyı bir türlü oluşturamaması yüzünden, hemen hatırlayıvereceği­miz Taşköprülü-zade gibi pek çok değerinin başka beldelere göç etmesini engelleye­memiştir.

 

Kastamonu’da da Medrese adı verilen bu eğitim ve öğretim yuvalarında yüzlerce yıl öncesinde “Ceva- hirü’l-esdâf” isimli satır arası tefsirin müellifi, aslen Buhara’lı olan ama hâlen Kastamonu’da medfun Müfessir Alâeddin efendi, Abdülfettah-ı Veli, Tosyalı Tefsîrî Mustafa efendi ve yukarıda da bahsettiğimiz Taşköprülü-zade Efendi gibi çok sayıda ilim ve irfan erbabı yetişip, Anadolu’ya dağılmışlardır. Ayrıca Canda­roğulları devrinden itibaren bu ilim yuvalarında yetişen mümtaz şahsiyetler tarafın­dan din ve dünya ilimlerine dair sayısız eser telif edilmiştir (Abdulkadiroğlu: 1988).

 

Şemseddin Sami’nin Kâmûsu’l-A’lâm adlı eserindeki “Kastamonu” maddesinde­ki kayıt (Şemseddin: 1306) 1634 haneli Kastamonu şehir merkezinde 17 medrese, çok sayıda sıbyan mektebi, san’at mektepleri, 10 adet ilk mektep, Dârü’l-muallimin, rüş­diye ve Îdâdîy-i Mülkiyeler yanında, 4 adet kütüphane ve yine işlevini yitirmediği dö­nemler için bir eğitim yuvası olarak düşünebileceğimiz 12 adet tekkenin bulunduğun­dan bahsetmektedir.

Merhum İhsan Ozanoğlu’nun verdiği malûmata göre (Ozanoğlu: 1952) Kastamo­nu Şer’iyye Sicillerinden tespit edilen genel bir bilgi olarak, M. 1085 yılından son­ra Sadece Kastamonu şehrinin merkezinde 27 adet medrese açılmıştır. Bunlar arasın­da 220 talebesi olanlar bile mevcuttur. Ozanoğlu kendi ifadesine göre ilçe ve köyler hariç, Kastamonu merkezinde tespit edebildiği Medreseleri iki ayrı grupta toplamış­tır (Güzey: 1994).


Büyük ölçüde bu eserdeki açıklamalardan yararlanılarak Kastamonu’da Osmanlı döneminde mevcut medreseler hakkında şu kısa bilgileri verebiliyoruz.

 

Türk tarihine mal olmuş çok değerli âlimlerle, devlet adamları yetiştirmiş olan bu medreselerin mevcudiyeti ve ihdâsı açısından vilayet olarak Kastamonu da ilkler arasında sayılabilir. Zira M. 1242 yılında Selçuklu Atabeylerinden Cemaleddin Fer­ruh Abdullah tarafından Çankırı’da yaptırılan Cemaleddin Medresesi, Anadolu’da ku­rulan en eski medreseler arasında kabul edilir (Yardım: 1997) Aynı tarihlerde, yani 1200’lü yılların ilk yarısında Kastamonu beyi olan Çobanoğlu Hüsameddin Bey’in bu­rada Atabey Medresesi adıyla yaptırdığı medresenin binası halen ayaktadır. Yine aynı yüzyılın ikinci yarısında Taşköprü ilçesinde yaptırılan Muzaffereddin Medresesi’nin tarihi de bunlara yakındır. Atabey Medresesi ile başlayan ilmi müesseseler, bundan sonra her dönemde artarak devam etmiş ve hem İslâm diyarından meşhur ilim adamları bu medreselerde ders verirken, hem de aynı medreselerde sonraki dönemlerin büyük ilim adamları yetişmiştir.

Genelde incelediğimiz şer’iyye sicil kayıtlarından elde ettiğimiz bilgilere göre sa­dece Kastamonu merkezinde 27 tane medrese bulunmaktaydı. Bunlar arasında 220 talebesi olanlar dahi vardı. (Merhum Ozanoğlu, Kastamonu Kütüğü adlı eserinde 58. sayfada da aynı kanaatini ifade etmektedir).

 

1. Bizzat Görüp, Tanıdığı Medreseler

 

1.1. Küpcüğez Mahallesi’ndeki Medreseler

 

1.1.1 Dârü’l-Kurrâ Medresesi: Ozanoğlu’nun bizzat görüp tanıdığı medrese­ler arasında adından bahsettiği bu eğitim kurumu, bugünkü müze binası bitişiğinde­ki bahçe içinde bulunuyordu. Halaçlı Köyü doğumlu Kara Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış olan bu medrese, XVIII. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş olmalıdır. Maalesef bu medresenin 1950’li yıllardan önce harap olup kaybolması sonrası, yıkı­lan binanın yerine bir açık hava sineması kurulmuş ve nihayet burası da 1970’li yıl­larda bir Kadir gecesinde çıkan yangınla kül olup gitmiştir. Şu anda medresenin yeri boş bir alan halindedir.

 

1.1.2 Dârü’l-Hadîs Medresesi: Hakkında bir malumat elde edilemedi.

 

1.1.3. Mahmûdiye (şadırvan altı) Medresesi: bugünkü Nasrullah Şadırvanı civa­rında, Nasrullah Kadı tarafından yaptırılın bu medrese (Gökoğlu: 1952), son dönemler­de Kastamonu’nun tanınmış ve en yaşlı simalarından merhum Hasip Yılanlıoğlu’nun ifadelerine göre yakın dönemlerdeki bir müderrisinin adına izafeten “Dabanalioğlu Medresesi” adıyla da anılmıştır. Son devirlerde müderrisliğini Kırkbeş-zade’nin yap­tığı söylenen bu medrese, bugünkü adalet çarşısı mevkiinde bulunuyor olmalıdır.

 

1.2. Cebrail Mahallesi’ndeki Medreseler

 

1.2.1. Fevziye Medresesi: Gökoğlu’nun ifadelerine göre Maşat (şüphesiz bu keli­me “meşhed=şehitlik” kelimesinin sonraki dönemlerde halk ağzıyla galat olarak ifa­desidir) yakası olarak anılan bir mevkide, Hacı Tahir Ağa adlı biri tarafından yaptırıl­mıştır (Gökoğlu: 1952).

 

1.2.2. İsmailbey Medresesi: Bugünkü İsmail-Bey Mahallesinde Candaroğulla­rı dönemine ait ayakta kalabilen ender eserlerden biridir. Sonradan konulduğu tespit edilen kitabesinden H.880/M.1475 de yapıldığı ifade ediliyor ise de vakfiyesinden, İsmail-Bey tarafından daha önce inşa ettirildiği anlaşılmaktadır. Avlusunun kenarları­na düzenli biçimde yerleştirilmiş, eşit büyüklükte ve hepsinde birer ocak bulunan 10 tane odası mevcuttur. Kıble tarafında ise daha özenle yapılış, üzerinde 8 köşeli kasna­ğı bulunan kubbe ile örtülü dershanesi yer almaktadır. Kubbesinin üzeri ayrıca mitlerle kapatılmıştır. Tamamı ortadaki avluya açılan oda kapılarının üzerinde boydan boya revaklar bulunmaktadır. Başlı başına mimarî bir abide olan medrese, kültür tari­himizde de vazgeçilmez bir yere sahiptir. Kendisi de kudretli bir âlim olan İsmail-Bey, medrese için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamış, İslâm dünyasında şöhret olmuş bütün âlimleri etrafında toplayarak kendilerine sınırsız bir çalışma ortamı sağlamıştır. XV. yüzyılda meşhur olan hiçbir âlim yoktur ki, İsmail-Bey’in bu ilim müessesesine uğ­ramamış olsun. Hatta bu âlimler arasında, Fatih Sultan Mehmet’in birkaç misli ücret teklifini içeren İstanbul’a davetini kabul etmeyip, İsmail-Bey’in yanında kalmayı ter­cih edenler vardır (Taşköprülü-zade: 1985).

 

Abdülkadiroğlu bu medrese hakkında; “Beylik döneminde bilhassa kendiside âlim olan İsmail-bey zamanı, sultanın ilim adamları ve şairleri himayesi, onlara yüksek mevki ve tahsisat bağlaması dolayısıyla Anadolu Beylikleri’nin kültür cihetinden en yüksek devridir. İsmail-Bey, Kastamonu’da mühim bir ilim merkezi kurmuş, medre­sesini yüksek âlim Niksar’lı Muhyiddin için yaptırmıştır. Riyâziyât âlimi Fethullah Şirvani, mütefekkir Seyyid Ali Acemi, Tabib Sinop’lu Halil Bin Mü’min ve Ömer bin Ahmed, Tabib ve Edip Kemaleddin, Sinop’lu Edip ve Şair Mehmed, Kastamonu’lu Edip ve Şair Turâbi, Senâi, Hâkî, Acem Hâmidi bu ilim merkezinde ve saray etrafında bulunan zevattandır.” dedikten sonra o dönemde yazılan 10 adet ilmi eserin adını ver­mektedir (Abdülkadiroğlu: 1987).


1.2.3. Kuyu-Dibi Medresesi: Sıdkiyye Medresesi olarakta tanınan bu medrese, bugünkü Tabaklar Camii’nin yerinde bulunuyordu. Merhum Hasip Yılanlıoğlu’nun anlatımlarına göre, medrese harap bir halde iken yerine bugünkü Tabaklar Camii inşa edilmiştir. Vakfiyesine göre medresenin yapılış tarihi H.1294/M.1877 olup, vâkıfı olan Hacıbıyık-zade Sadık Efendi iki katlı ve ahşap olan bu binaya 16 oda, bir kütüp­hane, bir dershane, bir çamaşırhane ve bir miktar bahçesi olan medreseye, yakınında bulunan bir fırın ile bir ahır, bir kahvehane, Terziler Çarşısı’nda bulunan bir kundura­cı dükkânını da vakfetmiştir.


Vakfiyenin şartlar bölümünde, adı geçen dükkânları kiraya verilirken gelirinin 1/3’ ini tamir ve yakacak masrafına ayrılması, bundan artan kısmın öğrencilere dağıtılma­sı; kalan 1/3’ lük kısmın medresenin bânîsi ve müderrisi olan Sadık Efendi’nin ta­sarrufuna bırakılması şartı konulmuştur. Vâkıf, kendisinden sonrası içinde, “âkibet kitâb-ı irciî emri sem’i âcizânemegûş; ve sekâhüm rabbühüm şerâben tahûran şer­beti nûş ettiğimde” diyerek, vefatından sonra takip edilecek usûlü beyan etmiş ve Kur’an-ı Kerim Bakara Sûresi 181. Ayetteki (femen beddelehû ba’de mâ semiahû. Feinnemâ ismuhû alellezîne yubeddilûneh. İnnellâhe semîun alîm) “kim, işittik­ten sonra onu ‘vasiyeti’ değiştirirse, günahı onu değiştirenlerin boynunadır. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.” İfadelerini kaydederek vakfiyesini tamamlamıştır (Medrese ile ilgili 1294 tarihli vakfiye, Vakıflar Gelen Müdürlüğü arşivinin 595 no’lu defterinin 5. sayfa, 5. sırasında kayıtlıdır.).

 

1.2.4. Sofu-Hoca Medresesi: İsmi dışında bir bilgiye ulaşılamadı.

 

1.3. Nasrullah Camii Civarındaki Medreseler

 

1.3.1. Tevfîkiye Medresesi: Nasrullah Camii’nin kuzeydoğu köşesine bitişik olan bu medreseyi XIX. yüzyılın ilk yarısında Hatip Efendi-zade Tevfik Efendi yaptırmış olmalıdır. Bir süre 1960’lı yılların sonuna kadar müftülük hizmet binası olarak kulla­nılmış olup, ardından İl Turizm Müdürlüğü olarak ta hizmet vermiştir. Hâlen Vakıflar Bölge Müdürlüğü hizmet binası olarak kullanılmaktadır. (VGM)

 

1.3.2. Bayraklı Medresesi: Bu medrese hakkında bir bilgi elde edilememiştir. Merdiyye Medresesinin bu isimle de anılması muhtemeldir.

 

1.3.3. Münire Medresesi: Nasrullah Camii’nin güneybatı köşesinden başlayıp tüm kıble boyunca devam eden bu bina çoğu kayıtlarda Bayraklı Medresesi olarak ta zikredilmektedir. Tevfikiye Medresesi’yle aynı tarihlerde faaliyet gösteren (L) tipin­deki bu medrese binası, doğu köşesindeki Nûmaniye Medresesi ile bitişerek (U) şek­linde bir görünüm arz eder. Son dönemlerde yapılan restorasyonlar neticesinde ders­hane binası tahrip olarak, ortadan kalkmıştır. Bina halen Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne tescillidir (Çifçi: 2006).

 

1.3.4. Merdiyye Medresesi: Bu medrese hakkında da bir bilgi elde edilememiş olup, bunun da Bayraklı Medresesi ile aynı medrese olduğu konusunda rivayetler var­dır.

 

1.3.5. Nûmaniye Medresesi: Münîre Medresesi’nin doğu kesimde ve Nasrullah Camii’nin güneydoğu köşesindedir. (Çifçi, 2006) Banisi, Ceceli-zade İbrahim Nuret­tin Efendi tarafından M.1688 yılında inşa ettirildiği merhun Ozanoğlu’nun tespitlerin­den anlaşılmaktadır. Bu zatın halen İsmailbey Medresesi civarındaki hazirede bulu­nan kabirlerden birinde medfun olduğu sanılmaktadır. (Ozanoğlu: 1952, Yazar: 1341)


Medresenin mevcut adı, 1834 yılında müderrisi olduğu bilinen Kâdirî veya Nakşibendî Şeyhi Hoca Numan Efendi’den gelmektedir. (Zühdî, 1318) Son zaman­lara kadar Vakıflar Öğrenci Yurdu’nun mutfak ve yemek salonu olarak kullanılmak­taydı. Uygulanan bir restorasyon sonucu tarihi eşya ticareti yapan esnafa dükkân ola­rak kiralanmıştır.

 

1.3.6. Şükrü Bey Medresesi: Nasrullah Kadı tarafından Nasrullah Camii yanın­daki eski Müftülük binası yerinde yaptırılan bu medrese (Çifçi: 2006) Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarında mevcut olup, istinat mahkemesi azalarından Şemsi-zade İbra­him Efendi oğlu Mehmet Şükrü Bey’in medrese adına vakfettiği akaretler yüzünden, Şükrü Bey Medresesi olarak anılmaya başlanmıştır (VGM). Bir ara camiin doğu bitişiğindeki binası yıkılarak, maalesef tuvalet olarak yıllar­ca kullanılmış ve nihayet 1993 yılı sonlarından itibaren yıkılan binanın yeri yeşil saha hâline dönüştürülmüştür.

 

1.3.7. Kuyulu Medrese: Bu iki Medrese 1687 tarihli Şer’iyye Sicil kayıtlarımız­ da da aynı isimle mevcuttur (Güzey: 2001).

 

1.3.8. Nasrullah Medresesi: Bu iki Medrese 1687 tarihli Şer’iyye Sicil kayıtları­mızda da aynı isimle mevcuttur (Güzey: 2001).

 

1.4. Topçuoğlu Mevkiindeki Medreseler

 

1.4.1. Semhiyye Medresesi: Bânisinin müfessir Alaaddin Efendi Türbesinde medfun bulunan Müderris Ali Senâi Efendi olduğu bilinen Topçuoğlu Camii civarın­daki bu medresenin, eski adı Senâiyye Medresesi olup sonradan bu isimle tanındığı ri­vayet edilmektedir (Gökoğlu: 1952).

 

1.4.2. Ziyaiyye Medresesi: Hacı Hafız Ahmed Ziyaeddin Efendi tarafından Top­çuoğlu Camii yanında olan ve son zamanlara kadar viran halde iken, hiç değilse as­lına uygun biçimde bir öğrenci yurdu olarak kullanılan bu medrese yakın tarihte res­tore edilmiştir.

 

1.4.3. Evliya Efendi Medresesi: Hacı Evliya tarafından yaptırılan ve Kendir Ha­nının hemen yanındaki eski Belediye binası yerinde mevcut olan bu medresede, yine Ozanoğlu’na göre Cumhuriyetimizin kuruluş dönemi öncesindeki mümtaz isimler­den “Sırtlı Hoca” adıyla tanınan ilim adamımız Ali Efendi’nin müderrislik yaptığı bi­linmektedir.

 

1.5. Mahkeme-altı Mevkiindeki Medreseler

 

1.5.1. Enîsiyye Medresesi: Bu medreseyi aynı zamanda valilik binasını da yaptı­ran Enis Paşa, Ağa İmareti aşağısında inşa ettirmiştir.

 

1.5.2. Dursun Efendi Medresesi: Kastamonu’nun ilim adamlarından Dursun Efendi tarafından 1904 yılında ahşap ve 16 oda olarak yaptırılan bu bina, Vakıflar İda­resi tarafından Baki Tümtürk isimli bir şahsa 1952 yılından önce satılmıştır (Gökoğlu: 1952). Bazı kaynaklar bu medresenin Enîsiyye Medresesi’yle aynı medrese olduğunu ifade etmekle beraber, merhum Ozanoğlu ayrı bir medrese olduğunu belirtmektedir.

 

1.6. Bugünkü Gazipaşa İlköğretim Okulu Yerindeki Medrese

 

1.6.1. Namazgâh Medresesi: Abdülbaki-zade Hacı Süleymanoğlu Hacı Mehmet Efendi tarafından 1868 yılında yaptırılan (Yazar: 1341, Gökoğlu: 1952) bu medrese hakkında Âmâ-zade Osman Efendi’nin müderrislik yaptığından başka bir bilgiye sa­hip değiliz. Halen Gazipaşa İlköğretim Okulu’nun bulunduğu bu mahalde ayrıca Kas­tamonu ahalisinin topluca Cuma Namazlarını eda ettikleri ve Cenaze Namazı kıldık­ları bir musalla bulunduğuna dair görgü şahitleri vardır (Çifçi: 2006).

 

1.7. Atabey Mahallesi Kefeli Yokuşu’ndaki Medrese

 

1.7.1. Yakub Ağa Medresesi: H.954/M.1547 yılında Kânûni Sultan Süleyman’ın hazinedarı Abdurrahman oğlu Yakub Ağa’nın inşa ettirdiği Kefeli Yokuşu’ndaki külliye dâhilinde, geniş bir alan içerisine şehre hâkim bir nokta üzerine inşa edilmiş ilim yuvasından geride herhangi bir iz kalmamakla beraber, Mehmet Behçet Yazar’ın ifa­delerine göre bu medresenin müderrisine sarf edilmek üzere günde 29 akçe, talebesi­ne de günde 7 akçe ve ayrıca camide güzel sesli, güzel sözlü, güzel ahlaklı bir vaizin Cuma günleri hitabette bulunması halinde günde 5 akçe, imam ve hatibi için günde 6 akçe, müezzin ve salâhânı için günde 3 akçe tahsisat ayrılmıştır. (Yazar: 1341) Mer­hum Ozan oğlu, Allâme Efendi’nin müderrislik yaptığı bu medresenin Kırım’da vak­fiyesinin bulunduğundan da bahsetmektedir.

 

2. Şahit Olmayıp Duyduğu Medreseler

 

2.1. Abdülbâki Efendi Medresesi: Behçet ve Gökoğlu bu medresenin namazgâh medresesiyle aynı medrese olduğunu ima ederken, (Yazar: 1341, Gökoğlu: 1952) Ozanoğlu ise bu medresenin Namazgâh Medresesi’nin batı bölümünde bulunduğunu ifade etmektedir. Namazgâh Medresesinin batı bölümündeki Abdülbâki Efendi Med­resesi ve Atabey-Gazi Medresesi (bu medresenin kitabesinden 1273–1274 tarihleri arasında Atabey tarafından yaptırılan camiin vakıflarından olup, bugünkü Atabey İl­köğretim Okulu’nun yerinde bulunuyordu. Medrese H. 930/ M. 1523 yılında harap bir hale geldiği için, müderrislerinden Kastamonulu Mevlâna Cafer Efendi tarafın­dan ahşap olarak yeniden yaptırılmış, 1703 tarihinde de bir tamir geçiren bu medre­se 1906 da ise Evkaf İdaresi tarafından yıktırılarak, yerine yeni bir medrese yapılmış­tı.) (Güzey: 2001).

 

2.2. Atabey-gazi Medresesi: Abdülkerim Abdulkadiroğlu’nun tespitine göre Hüsameddin Çoban Bey tarafından 1250 yılında, bugünkü Atabey İlköğretim Okulu’nun bulunduğu yerde yaptırılmıştır. (Abdülkadiroğlu: 1987) Her ne kadar cami kapısı üze­rinde bulunan kitabede 672 (1273) tarihine rastlasak ta bu kitabe muhtemelen tamir kitabesi olabilir. (Kankal: 2001) İncelediğimiz şer’iyye sicil belgelerindeki bir kayda göre Kırım’da vakfiyesinin olduğundan bahsedilen bu medresede, büyük dedelerim Keleş-oğlu Hüseyin Efendi ve kardeşi Muhammed Rıza Efendi müderrislik yapmış­lardır. Buna ilaveten yine aynı mahalde, şimdiki İnönü Polis Karakolu yerinde Mu­zaffereddin Yavlak Aslan tarafından yaptırıldığı sanılan Rum-sındı Medresesi’nden de bahsedilmesi gerekmektedir. Bu medrese, 1273–74 tarihinde yapıldığı kitabesin­den anlaşılan Atabey Camii’nin vakıflarından olup, 1703 yılında harap bir hale geli­şi yüzünden tamire alındığından daha öncede bahsetmiştik. 1906 yılında iyice perişan duruma gelen bu medrese evkaf idaresi tarafından yıktırılarak, yerine yeni bir med­rese inşa edilmiş ve bu bina Cumhuriyet Dönemi’nde 1970’li yıllara kadar, başlan­gıçta Rumsındı; sonraları ise Atabey İlkokulu olarak hizmet vermeye devam ettikten sonra yıktırılarak, yerine bugünkü İnönü Karakolu ve lojmanları inşa edilmiştir. (Gü­zey: 2001).

 

2.3. Çay Medresesi: Kastamonu’nun en eski ilim yuvalarından biri olduğunu in­celediğimiz şer’iyye sicil belgeleri arasında adı geçmesinden anladığımız bu medre­se, bugünkü Çay Camii civarında olmalıdır (Güzey: 2001).

 

2.4. İsfendiyar-bey Medresesi : Yine incelediğimiz dönemle ilgili şer’iyye sicil­lerindeki vakıf kayıtları arasında ismine tesadüf ettiğimiz (Güzey: 2001, Çifçi: 2006) bu medrese, Gökoğlu’nun tespitlerine göre 1439 yılında Candaroğlu İsmail Bey tara­fından bugünkü Pancar Kooperatifi binasının yerinde yaptırılmış olup, son devirlerde­ki bir müderrisine izafeten Çörekçi-zade Medresesi olarak da tanınmaktadır.

 

2.5. Yılanlı Medresesi : Sicil belgelerimiz arasındaki kayıtlarda adından medrese olarak bahsedilmekle birlikte, Yılanlı Dergâhı’nın daha çok bir tekke ve zâviye olarak hafızalarda kaldığı bilinmektedir.

 

2.6. Aktekke Medresesi : Ozanoğlu ve Yılanlıoğlu’nun verdiği bu isim dışında bir bilgiye ulaşılamadı.

 

2.7. Cedîd Medresesi : Ozanoğlu ve Yılanlıoğlu’nun verdiği bu isim dışında bir bilgiye ulaşılamadı..

 

2.8. Gökdere Medresesi : Ozanoğlu ve Yılanlıoğlu’nun verdiği bu isim dışında bir bilgiye ulaşılamadı.

 

2.9. Koyunlu Medresesi : Ozanoğlu ve Yılanlıoğlu’nun verdiği bu isim dışında bir bilgiye ulaşılamadı.

 

2.10. Honsalar Medresesi : İsmi dışında bir bilgiye ulaşılamadı (Güzey: 2001).

Ozanoğlu’nun konu etmediği bu medrese, Kastamonu’da son devirde yetişen en büyük ilim ve gönül adamlarından merhum Mehmet Feyzi Efendi ile yine tanınmış simalarından merhum Hasip Yılanlıoğlu’nun ifadelerine göre, Kuyudibi Mevkii’nde bugünkü Halıcılar Ticarethanesi yerinde bulunmaktaydı.

 

2.11. Diğer Medreseler:

Kastamonu Şehri’nde yukarıda belirtilen medreselerin dışında bazı medreselerin daha bulunduğu bilinmektedir. Bu medreseleri şöyle sıra­layabiliriz;


Kırk-çeşme Mahallesi’nde Seyyid Ahmed Siyahî Hazretleri’nin türbesinin de bu­lunduğu mevkide mevcut, aslen kütüphane olarak kullanılmış, aynı zamanda medrese görevini de ifa etmiş Halidiye (Kuyulu) Medresesi;
1530 tarihli Kastamonu Muhasebe Defterinde adına tesadüf ettiğimiz Efendi Medresesi, İbrahim Paşa Medresesi, Nasrullah Çelebi Medresesi, Mevlânâ Muhyid­din Medresesi, Muarrif Medresesi, Veled-i Kancı Medresesi, Milan Medresesi, Mana Medresesi ile;

Göl Kazasında Karabulut Köyü Medresesi ve Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Def­teri II, M.1530, s. 114–115,118–119 ve 123’te Merkez Subaşı Köyü’nde olduğu kaydı­na rastlanılan Toygar Murad Medresesi, Muzafferiye Medresesi (Uzunçarşılı: 1988).

 

2.11.5. Bugünkü Adalet Çarşısında müderrisliğini Kırkbeş-zade’nin yaptığı Tabanali-zade Müfti Abdullah Efendi Medresesi adıyla iki ayrı medreseyi bizzat ken­disinin müşahede ettiğine dair bilgi Kastamonu’nun 20. yüzyıldaki mümtaz simala­rından merhum Hasip Yılanlıoğlu tarafından ifade edilmiştir.).

 

Şer’iyye Sicilleri başta olmak üzere çeşitli kaynaklar ve ileri yaşta müşahitler­le yüz-yüze yapılan görüşmeler sonunda tesbit edebildiğimiz çok sayıdaki medrese o günün şartlarında Dârü’l-fünûn diyebileceğimiz bugünkü üniversitelerimizin yerine işlev gören (Pakalın: 1993) eğitim ve öğretim yuvalarıydı.

 

Görüldüğü gibi Kastamonu’da o dönemin üniversitesi konumunda (Pakalın:1993) 40’tan fazla eğitim kurumu mevcuttu. Bu ilim yuvalarıyla ilgili tespit edebildiğimiz isimlerinden bazıları, belki de değişik dönemlerde kullanılan farklı ifadelerinden do­layı medreselerin daha düşük rakamlarda olması ihtimalini ortaya çıkarmakla beraber, yine de incelediğimiz dönemde Kastamonu’daki medrese sayısının 20’nin çok üzerin­de olduğunu rahatlıkla söylememiz mümkündür.

3. Sonuç

Semerkand camiinde öğretim görevini sürdüren önemli Türk matematikçisi Mah­mud ile Karaman Zincirli Medresede görev yapan filozof Molla Cemaleddin Aksarayî gibi büyük Türk âlimlerinin ibadethane ve medrese görevini aynı anda icra eden eği­tim kurumlarından yetiştiği bilinmektedir (Hammer: 1990). Orhan Gazinin İznik’i fethinden itibaren sonraki dönemlerde ise bu camilerin çoğunlukla hemen yanı başın­da (Köprülü: 1999) inşa edilen bir medrese ile durum daha sistemli hale dönüştürül­müştür.


Bu yerleşim anlayışıyla cami etrafında şekillenen yeni ve yakın çağlardaki Kasta­monu Sancağı nüfusunun 1582 tahrir kayıtlarına göre 43 mahallede 12–13.000 (Kan­kal: 2001), XVII. yüzyılın ilk çeyreğinde ise 51 mahallede 20–25.000 civarında oldu­ğu (Güzey: 2001) söylenebilir. Bu nüfusun %2–3 kadarının Gayr-ı Müslim azınlık­lar olduğundan ve XIX. yüzyıla kadar bu azınlıklara ait şehir merkezinde bir kilisenin bulunmadığından yola çıkarak, Müslüman teb’a için 45 civarında cami ve mescidin bulunduğu, yukarıda “Anadolu’daki ilk Türk iskânı dönemlerinden beri (kısmen gü­nümüzde de) mahalleler oluşturulurken, önceden inşa edilen bir cami çevresinde yer­leşim düzenine yönelik faaliyet geliştirilmeye çalışılmıştır” şeklindeki beyanımızı te­yit etmektedir.


Ayrıca en azından isimlerini tespit edebildiğimiz 40 civarındaki medresesi ile Kas­tamonu şehrinin yörede orta derecede bir ilim merkezi olduğu kanaatini bizde uyan­dırmaktadır. Daha ileri seviyede eğitim almak isteyenlerin ise, İstanbul ve Bursa gibi daha büyük iki merkeze yöneldikleri de bir gerçektir.

4. Kaynaklar

1. GÜZEY A. R. (1994), Kastamonu 411/1 No’lu Şer’iyye Sicili (1687–1689), s.188–201, Ankara.

2. KANKAL A. (2001),“Fetihten XVI. Yüzyılın Sonuna Kadar Kastamonu Şehrinde İskân ve Nü­fusa Dair Genel Gözlemler”, s. 89–120, Birinci Kastamonu Kültür Sempozyumu (21–23 Mayıs 2000 Kastamonu) Bildirileri, Kastamonu.

3. KIZILTAN Y. (2006), Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, C. 26, S.I, s.263–265, Ankara.

4. BARKAN Ö. L. (1935), Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler I, İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri, Zâviyeler, s.301, Ankara.

5. PARMAKSIZOĞLU İ. (1981), İbn-i Batuta Seyahatnamesinden Seçmeler, Kültür Bakanlığı Ya­yınları, 1000 Temel Eser Dizisi, s.56–61, Ankara.

6. CAHEN C. (1979), Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, Terc. Yıldız MORAN, s. 246, İs­tanbul.

7. ÇETİN O (1990), Anadolu’da İslamiyetin Yayılışı, Marifet Yayınları, s. 213–220, İstanbul.

8. UZUNÇARŞILI İ. H. (1988), Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, III. Baskı, TTK, s.1–2, 20–23, 674, Ankara.

9. ABDULKADİROĞLU A. (1988), Candaroğlu İsmail Bey ve Hulviyat-ı Sultani adlı Eseri Üzeri­ne Notlar, s. 38–54, Kastamonu.

10. ŞEMSEDDİN S. (1306), Kâmûsu’l-A’lâm, c.V. İstanbul.

11. OZANOĞLU İ. (1952), Kastamonu Kütüğü, s. 34–68, İstanbul.

12. YARDIM A.(1997), TDVİA, C. 8, Dârul Hadîs maddesi. s. 529–530, İstanbul.

13. GÖKOĞLU A., (1952), Paflagonia, s. 345, Doğrusöz Matbaası, Kastamonu.

14. TAŞKÖPRÜLÜZADE İsamüddin Ahmed Efendi, eş-Şakayık-ı Nûmâniyye, (1985), nşr. A.Suphi Furat, s. 140–141, İstanbul.

15. ÇİFÇİ F. (2006), Kastamonu Camileri Türbeleri ve Diğer Tarihi Eserler, s. 30, 262, 269, Kasta­monu.

16. YAZAR M. B. (1341), Kastamonu Âsâr-ı Kadîmesi, s. 105, İstanbul.

17. ZÜHDÎ M. (1318), (Mekteb-i Hukûk-ı Şâhâne mezunlarından), Tahassür, s. 27, İstanbul.

18. PAKALIN, M. Z. (1971), Tarıh Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü. C. II. s.436, İstanbul.

19. HAMMER, J. V.,(1990) Osmanlı Tarihi, C. I, s. 30, Öğretmen Kitapları Dizisi 179, MEB Yayın­ları, İstanbul.

20. KÖPRÜLÜ M. F. (1999), Osmanlı Devletinin Kuruluşu, s. 65, TTK Yay., VIII. Dizi, 6. Baskı, Ankara.

21. Vakıflar Dergisi (1935), S.2, s. 301, İstanbul

22. Türk Tarihinde ve Kültüründe Kastamonu, Tebliğler (19–21 Ekim 1988), Kastamonu, Ayyıldız Mat. Ankara.

23. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, defter no:595, s. 5, defter no: 604, s.129, defter no: 606, s. 255, Ankara.

24. 238 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri, TCBDA, Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşiv­leri Dairesi Başkanlığı, Yayın No: 20, Ankara, 1990, s. 114, 115, 118, 119 ve 123.

Kastamonu Medreseleri

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Kastamonu Sancağı’ndan Medine-i Münevvere’ye Tahsis Edilen Vakıflar (XV-XVI. Yüzyıllar)

Kastamonu Sancağı’ndan Medine-i Münevvere’ye Tahsis Edilen Vakıflar (XV-XVI. Yüzyıllar) (…) …Yine Kastamonu Sancağı’ndaki bu tür …

Önceki yazıyı okuyun:
Nur’un Birinci Talebesi Albay Hulusi Yahyagil / Ömer Özcan

HULÛSİ YAHYAGİL / Ömer OZCAN* HULÛSİ YAHYAGİL, 1895 yılı Elazığ Harput doğumludur. 1929’da, Üstad Bediüzzaman …

Kapat