Ana Sayfa / Uncategorized / 10 Ağustos Her manada “doğum günü”müz… / M.Nuri BİNGÖL

10 Ağustos Her manada “doğum günü”müz… / M.Nuri BİNGÖL

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Mehmet Nuri BİNGÖL

mneminler5@mynet.com

10 AĞUSTOS HER MÂNADA “DOĞUM GÜNÜ”MÜZ…

10 Ağustos günü yaptığım bir muhasebe ile mevzuya giriş yapmak istiyorum.

İktidar partimizin sandık üyelerinden biri – herhal- kendisine Şanlıurfa için konan oy yüzdesi hedefini – ki bu hedef % 6 aşıldı- kastederek:

Sandıklar açılınca Tayyip Bey’in %62 aldığını göreceğiz.” dedi.

Bu tahminin Türkiye’nin geneli için gerçekçi olmadığı ve şartların buna müsait olmadığı niyetiyle şöyle açıkladım düşüncemi:

Herkesin gönlünde bir aslan yatar derler ve bu yatan aslana hürmet gerekir. Fakat hemen belirtmeliyim ki Tayyip Bey bu muhalif cephe karşısında 50.1 dahi alıp köşke çıkarsa, bu büyük bir zafer, ucu ta Okyanus ötesine dayanan muhalefet cephesi için de büyük bir hezimet olur.”

Vazife”mi tamamlayıp fakirhaneme dönünce, seçim çalışmalarında %65 tahmininde bulunan “ev halkımın” moralinin biraz bozuk olduğunu görünce gülümsedim.

Alınan bu netice çok büyük bir zaferdir” dedim. “ Benzetme gibi olmasın, Metin Karabaşoğlu kardeşimin “Yerel Seçimler” için yaptığı misali benzetmeyi , ben bu seçimler için daha uygun buluyorum. Hendek Muhasarası ya da Ahzap Harbi adı verilen meşhur tarihi hadisedeki hikmet buraya da aksediyor gibi…”

AHZAP, YAHUT HENDEK

İsmi Hizipler, Ahzap;

Bir baska adı Hendek.

Küfrün son vurduğu tos.

Küfre hüsran ve azap…

Bir kez durdurulsun tek;

Ona is artık paydos!

Hendek açtırdı Selman…

 

Mukaddes elde kazma;

Vurduğu kaya tuz-buz.

Geride asıl düsman,

Yahudi… Sessiz ama

Arda kollayan boynuz.

Mucizeler gazâsı…

 

On kisilik bir yemek,

Belki binlere yetti.

Bu, Allah’ın cezası;

Tam yenerken yenilmek,

Ne ilâhî hikmetti!

 

Bir rüzgâr ki, bir rüzgâr…

Çörçöp, önünde ağaç;

Ha bir yaprak, ha çadır.

Havada savruldular.

Kırbaç üstüne kırbaç…

 

Küfür paramparçadır.

Fesatta essiz marka,

Yahudi verdi hesap.

Yahudi geldi dize.

Tertemiz ön ve arka.

Büyük mucize Ahzap;

Ahzap büyük mucize.”

Rahmetlik Necip Fazıl’ın bu mısralarını hatırladım nedense.

Öyle ya, orada bütün muhalif münafık ya da şer güçler bir cephe oluşturarak hakkın sesini kat’i olarak ve son bir hamleyle boğmak için savlet etmişlerdi.

MEDİNE’NİN YÜZYÜZE geldiği en büyük saldırıydı Ahzâb savaşı. Bedir’de yenilen, Uhud’dan umduğu sonucu devşiremeyen Kureyş, bu kez Arabistan’ın bütün hizipleriyle birleşerek Medine’ye karşı ortak bir yürüyüşe geçmişti.

Bu birleşik hizipler tablosunda, Kureyş müşriklerinin yanında, Arabistan’ın büyük müşrik kabileleri, Hayber Yahudileri, ‘Medinetü’n-nebî’ (Peygamber şehri) haline geldiği için Yesrib’e küsen Ebu Âmir Fâsık ve taraftarları ve başkaları vardı. Dahası, Medine’nin yanıbaşındaki Kuba’da yaşayan Benî Kurayza Yahudileri, Peygamberle yaptıkları anlaşmaya rağmen, bu birleşik hiziplerle bu anlaşmaya ihanet hususunda sözleşmişlerdi. Yanısıra, Medine içinde münafıklar, Allah ve Resûlü hakkında türlü çeşit zanlar üreterek mü’minleri demoralize etmeyi amaçlıyorlardı.

Bütün bu hiziplerin tek hedefi vardı. Medine’yi işgal edip Hz. Peygamberi ifna ederek İslâm’ı tarih sahnesinden silmek.

Onların bir gün ansızın Medine’ye saldırmak üzere yapmış oldukları bu plandan günler önce haberdar olan Hz. Abbas, haberi bir ulak vasıtasıyla hızlıca Medine’ye ulaştırdığında Efendimiz aleyhissalâtu vesselam ve sahabilerin başvurduğu tedbir, Selman-ı Fârisî’nin kabul gören önerisiyle, şehrin surlarla çevrili olmayan açık kısmına ikibuçuk metre derinliğinde, dört metre genişliğinde ve yaklaşık dört kilometrelik bir hendek kazmak oldu. Çok kısa bir zamanda bu kadar geniş bir hendeği kazmak harikulâde bir neticeydi. Gıda bakımından kıtlığın sözkonusu olduğu bir dönemde, mucizelere de mazhar olmuştu Efendimiz aleyhissalâtu vesselam ve sahabiler. Az bir hurmanın herkesin doyacağı şekilde bereketlenmesi; Cabir radıyallahu anhın davetine Efendimizin bütün sahabileri çağırmasına karşılık en fazla on kişilik yemeğin yaklaşık dörtyüz kişiye yetmesi gibi mucizeler…

Bu mucizelerin en manidarı ise, hendek kazılırken sahabilerin karşısına çıkan ve bir türlü parçalayamadıkları; parçalanamadığı takdirde ise müşriklerin Medine’ye saldırısı için bir geçit işlevi görecek olan kocaman kaya ile ilgiliydi. Bu kayanın durumu haber verildiğinde Efendimiz âlemler Rabbine yönelip dua ederek kayaya üç balyoz vuracak; bu üç vuruşla kaya parçalanacak ve her vuruşta herkesin gördüğü bir nur parıldayacaktı. Her parıldayışta, Efendimiz aleyhissalatu vesselam, sahabilerine İslâm’ın istikbalini haber verdi: “Bana Medâyin’in sarayları gösterildi.” “Bana Busrâ’nın sarayları gösterildi.” “Bana Yemen’in sarayları gösterildi.”

Mü’minler Medine’de 28 gün boyu Arabistan’ın birleşik hiziplerinin, yani ‘ahzâb’ın kuşatması altındayken, münafıklar, Efendimizin mazhar olduğu bu mucizeyi akıllarınca alaya almaya yeltendiler. İçlerinden, “Muhammed bize şuraların şuraların saraylarının fethedileceğinin haberini veriyor, halbuki biz üç adım öteye çişimizi yapmaya gitmeye bile korkuyoruz” diyecek kadar düşkünleşenler oldu.

Ahzâb sûresinin haber verdiği üzere, münafıklar ile onlardan etkilenen ‘kalbleri hastalıklı’ kimselerin Allah ve Resûlü hakkında türlü çeşit zanlara düştüğü bu kuşatma şartları, mü’minlerin ise sadece imanını arttıracaktı. Zira âlemler Rabbi, iman etmelerine karşılık başıboş bırakılmayacaklarını; malları ve canlarıyla sınanacaklarını bildirmişti kendilerine. İşte, Allah’ın vaad ettiği ağır bir sınanmaydı yaşadıkları…

Sonuç, 28 günlük sonuçsuz bir kuşatmadan sonra müthiş bir fırtınaya maruz kalan hiziplerin kuşatmadan vazgeçip elleri boş halde evlerine dönmeleri oldu. Bu, birleşik hiziplerin Medine’ye karşı son saldırısıydı. Bundan sonra, bir daha Medine’ye saldıracak mecal bulamadılar.” (Metin Karabaşoğlu)

Biz de ne paralellerin, ne paralel kankası olanların, ne de “Meseleyi Ali (RA) muhabbetiyle değil de Ömer (RA) düşmanlığıyla” görenlerin bir daha –siyasi manada- saldırıda “mecal” bulamayacakları kanaatındayız.

Yazar : Mehmet Nuri BİNGÖL

BİYOGRAFİ
1961’de Şanlıurfa/Birecik’te doğdu. İlkokul ve ortaokulu aynı ilçede okudu. 1982’de İstanbul Edebiyat Fakültesinden mezun oldu. Anadolu’nun çok yöresinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı.
Yazgı, Köprü, Bizim Külliye dergilerinde hikâye, deneme ve makaleleri yer aldı. Gap Gündemi, Tasvir, Yeni Nesil gazetelerinde yazıları yayımlandı. Birecik yıllıklarına alınmış şiirleri, yaptığı derlemeleri ve değişik site ve kitaplara alınmış makale, mülakat ve köşe yazıları bulunuyor.
Kitaplaşan iki eseri ve tefrika romanları Mehmet Nuri EMİNLER mahlasıyla yayımlanmıştır. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğine devam ediyor. Birecik’te temsilciliği açıldığı ilk günden beri Eğitim-Bir-Sen üyesi. Dört kızı ve üç torunu bulunuyor. Şanlıurfa/ Birecik’te ikâmet ediyor.

Tarık Buğra ile yaptığı mülakatın iktibas edildiği eserler:
Politika Dışı (Tarık Buğra)
Tarık Buğra’yla Söyleşiler (Mehmet Tekin)

Hikâyelerinin İktibas Edildiği Eserler:
Kedinâme (M. Nuri Yardım, 2019)
Dergizan Yıllığı (Ramazan Seydaoğlu, 2020)

İktibas edilen mahalli derlemeleri:
Cumhuriyetin 50. Yılında Birecik Yıllığı
Cumhuriyetin 70. Yılında Birecik Yıllığı

Tefrika Romanları:
Yokuşta ( 1986)
Yokuşta Tırmanış-1 (1984)
Yokuşta Tırmanış- 2 (1988)
Kafkasya’da Sarp Ufuklar (1981)

Kitapları:
Sürgündeki Çeçenya (1. Baskı: 1996; 2. Baskı: 2000) Gençlik Yayınevi
Nur Üstad (Biyografi- Deneme; 2002) Erguvan Yayınevi
Siyahtan Turkuaza (15 Temmuz) [Hikâyeler] 2021. KDY yayıncılık
Ver Elini Türkmeneli [Gönül Sayhası-1] (Roman) 2021, KDY Yayıncılık
Azada Yürüyüş [Gönül Sayhası-2] (Roman), 2021, KDY Yayıncılık, "Bir Başka Çeşme" (2022- KDY- Öyküler)

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Yusuf Kaplan
Felsefe’den Hikmet’e: Hakikatin İZ’ini sürmek… / Yusuf KAPLAN

Yusuf Kaplan Felsefe'den Hikmet'e: Hakikatin İZ'ini sürmek...   Greklerle başlayan Felsefe nedir? Sadece politika'dır. Düşünme …

Kapat