Ana Sayfa / Yazarlar / 12 Mart Erzurum’un Düşman İşgalinden Kurtuluşu ve İstiklâl Marşı

12 Mart Erzurum’un Düşman İşgalinden Kurtuluşu ve İstiklâl Marşı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

12 MART ERZURUM’UN DÜŞMAN İŞGALİNDEN KURTULUŞU ve İSTİKLAL MARŞI

Oktay Memiş ve Himmet Uç

Erzurum. 16 Şubat 1916 tarihinden 12 Mart 1918 tarihine kadar direndi. Mahallelerinde, dar sokaklarında, çıkmaz yollarında, çarşılarında direndi. Erzurum yollarını kan yollarına çeviren çetecilere karşı başta Alvar imamı olarak bilinen Muhammed Lütfü Efe ve onun gibi onlarca kahramanın kurduğu milis örgütleri ile mücadele ederken, Erzurum şehrinde Kırbaşzade Fevzi Beyin kurduğu ve liderliğini ettiği direniş komitesi ile şehir eşkıyalarına karşı can baş mücadele etti. Düşmanları kahramanca kovdular.

Anadolu Türk tarihinin, kültür ve medeniyetinin, merkez şehirlerinden olan Erzurum, özellikle son iki yüzyılda, büyük acılar çekti. İşgal ve katliamlara maruz kaldı. Fakat her defasında, yüksek inancı sayesinde, ayağa kalkmasını bildi.

Erzurum, Birinci Dünya Savaşı’nda büyük acılar yaşayıp, ihanetlerle sırtından hançerlendi. 16 Şubat 1916 Rus işgalinin ardından, Rus kuvvetlerinden destek alan Ermeni çetecilerince gerçekleştirilen Müslüman katliamı, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçti.

Ermeni Taşnak ve Hınçak çeteleri, Aşkale, Alaca ve Cinis köylerinde, Erzurum Yanıkdere’de, Yeşilyayla, Tepeköy ve şehir merkezinde,  özellikle Ezirmikli Osmanağa ve Mürsel Paşa konaklarında, Pasinler Demir Döven (Tımar) köylerinde, kısaca, bölgenin dört bir yanında, toplu katliamlar yapıldı. Masum, savunmasız, kadın, çocuk ve yaşlı binlerce Müslüman, akla hayale gelmeyecek en vahşi yöntemlerle katledildiler. Bölgedeki Müslüman nüfusa yapılan soykırım acı bir hatıra olarak hâlâ zihinlerdedir.

Ermeni çeteleri, Sivas’tan başlayarak, Doğu Karedeniz, Kuzey Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu illerini Ermenistan yapmak gayesiyle hareket ediyorlardı. Doğu Anadolu’da kurulacak Ermenistan’ın başkenti Erzurum olacaktı. Ermeni çetelerine liderlik eden ‘Antranik Paşa’ bu maksatla karargâhını Erzurum’da kurmuş, emrindeki çeteler bölgede, masum Müslüman halka karşı bir cinayet makinası gibi hareket etmişlerdi.

Bu meşum Ermeni emelini tarumar etmek üzere harekete geçen asker ve subay mevcudunun büyük bir bölümü, bölge insanından oluşan 3. Orduya bağlı Kazım Karabekir Paşa kumandasındaki 9. Kafkas Kolordusu, sağ kalan mazlumların imdadına yetişti. Bin yıldır Türk vatanının şarktaki göz bebeği olan şehri Erzurum, 12 Mart 1918 tarihinde, zalimlerin zulmünden kurtarıldı.

Erzurum, Kahraman ordumuzu daima minnet ve şükranla anmaktadır.

Öte yandan, eli silah tutan evlatlarının ordu saflarında mücadele ettiği Erzurum’da, din hizmetleriyle uğraşan, fakat düşmana karşı, 70 atlıdan oluşan müfrezesiyle mücadele eden, Alvarlı Efe gibi, zatları da daima hürmet ve muhabbetle anıyoruz.

Bin yıldır Anadolu’nun doğu kapısı olarak vatan koruyuculuğu yapan Erzurum, kurtuluşunu müteakip, işgal altındaki başkent ve diğer yurt toprakları için kıyama karar verdi ve büyük bir kongre hazırlığına girişti.

Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Paşa, ekibiyle beraber İstanbul’dan gelip, özgür Erzurum’da katıldığı ve başkanlık yaptığı Erzurum Kongresi’nde, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini attı ve milli mücadelenin kıyamını Erzurum’dan başlattı.

Büyük milletlerin, dışta ve içte, düşmanları daima olagelmiştir. Erzurum, Türk milli varlığının istinat ettiği tarihi bir şehir olması hasebiyle, milletin birlik ve beraberliğini bozmak isteyen, fitne ve fesat peşinde koşan kesimlere daima karşı çıkmıştır. Vatanın, birliği ve dirliği yanında, koşulsuz yer almıştır.  Erzurum, devletin yurt dışında yapmaya mecbur bırakıldığı askeri tüm harekatları desteklediği gibi, milli iradeye el ve dil uzatan, 15 Temmuz hain kalkışma girişimi karşısında da, tarihte olduğu gibi, derhal ayağa kalkmış, hükümete ve devletine sahip çıkmıştır.

Bu vesileyle, 12 Mart 1921’de gerçekleşen İstiklal Marşı’mızın kabulünün 99’ncu yıl dönümünü de kutluyor, milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u da minnet ve rahmetle yâd ediyorum.

Ayrıca, sınır ötesinde Bahar Kalkanı Harekâtı’nda ve sınırlarımız içerisinde devletimizin bekası ve şanlı bayrağımızın dalgalanması için canlarını feda eden şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.

Allah, şanlı ordumuzu ve güvenlik güçlerimizi daima muzaffer kılsın.

Bu duygu ve düşüncelerle, istiklal ve istikbalimizin simgesi, şanlı ay yıldızlı bayrağımızın ebediyen dalgalanmasını Allah’tan diliyor; tüm Erzurumluların bu mutlu ve tarihi gününü kutluyor,  sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

1920 yılının sonlarına doğru millî marşın yazılması hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kapsamlı bir görüşme ve tartışma ortamı sağlanmıştır. Bu kapsamda 20 Aralık 1920 tarihinde Kütahya Mebusu Cemil Bey, bütün zorluklara rağmen girişilen bu mücadele milletin gösterdiği azim ve metaneti tasvir eden güzel bir nağme için millî bir istiklâl marşının müsabakaya konularak Maarif Vekâleti tarafından ilan edildiğini beyan ettikten sonra bu marş için verilecek ödülün 500 lira olduğunu belirtmiştir. Cemil Bey’e göre verilen ödül miktarı çok yüksek bir tahsisattır ve israf derecesindedir. Bu sebeple Meclis’e ödül miktarının 100 liraya düşürülmesine dair önerge vermiştir. Fakat verilen bu önerge kabul görmemiştir.

Millî Marş yarışmasının ilanından sonra 23 Aralık 1920 tarihine kadar Maarif Vekâleti’ne gönderilen hiçbir eser seçilememiştir. Mehmet Akif Bey ise yarışmaya ödül konulduğu için katılmamıştır. Ancak Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey Mehmet Akif Bey’e yazdığı bir mektupla yarışmaya katılmasını istemiş ve Birinci Meclis’te, İstiklâl Marşı’nın seçimi ciddiyetle müzakere edilmiştir. Kastamonu Mebusu Dr. Suat Bey 12 Mart 1921 tarihinde Meclise verdiği önergede, müzakerelerin bitirilmesini ve Mehmet Akif Bey’in şiirinin İstiklâl Marşı olarak kabulünü teklif ederken, Tunalı Hilmi Bey ise İstiklâl Marşı’nın şubelerce teşkil edilecek özel bir encümen tarafından tetkik ve tasdik olunmasını teklif etmiştir.

İstiklâl Marşı için bir yarışma ve ödül olması fikrinden hoşlanmayan şair, müsabakaya katılmak istemez. Mehmet Akif Bey’in yarışmaya neden katılmak istemediğini, dostu Karesi Milletvekili Hasan Basri (Çantay) Bey şöyle anlatır:

“İstiklâl Marşı’nın İstiklâl Mücadelesi’nin içinde Büyük Millet Meclisi’nde görev yapan Mehmet Akif tarafından yazılmasını kendisine söylediğimizde o ‘ben ne müsabakaya girerim ne de caize alırım!’ demişti. Ben ricalarımı tekrar ettikçe o da aynı sözü söylemiş ve ‘bırak yazsınlar. Ben bu yaştan sonra yarışa mı gireceğim ayıp değil mi?’ demişti.

Bir gün Hamdullah Suphi Bey beni mecliste gördü ve dedi ki ‘şimdiye kadar 500’den fazla marş geldi. Ben hiç birisini beğenmedim üstadı ikna edemez misin?’ ben, Akif Bey müsabaka şeklini ve ikramiyeyi kabul etmiyor; eğer buna bir çare ve bir şekil bulursanız yazdırmaya çalışırım. Düşündü dedi ki ‘ben kendisine bir tezkire yazayım. Arzusuna tâbi olacağımızı bildireyim.

Fakat tezkireyi siz kendisine veriniz. Ben de uygun gördüm. Yarım saat sonra getirip tezkireyi bana verdi.”

Hasan Basri Bey 5 Şubat 1921’de Mehmet Akif Bey’i ikna eder, ancak Akif Bey ikramiyeyi almayacağını söyler. Hasan Basri Bey, yarışma koşullarının şairin istediği gibi düzenleneceğini, ikramiyeyi ise bir hayır kurumuna vereceklerini söyleyince Mehmet Akif Bey İstiklâl Marşı’nı yazmayı kabul eder.

Mehmet Akif Bey Ankara’ya geldikten sonra Tacettin Dergâhı’nda ikamet etmiş, şiirlerini, yazılarını bu mekânda yazmıştır. Dergâh aynı zamanda Mehmet Akif ve onu ziyaret edenler için edebi, fikri, tasavvufi, kültürel ve sanatsal sohbetlerin yapıldığı, cephelerdeki durumdan halkın bilgi almak için koştuğu bir mekândır.

Açıksöz Gazetesi 21 Şubat 1921

Mehmet Akif İstiklâl Marşı’nı yazarken derin bir tefekküre dalarak saatlerce düşünmüş ve milletin sabırsızlıkla beklediği şiirini on gün içerisinde tamamlayarak milletine armağan etmiştir. Şiir 17 Şubat 1921 tarihinde Hâkimiyet-i Milliye gazetesi ve Sebilürreşad dergisinin ilk sayfasında yayınlanmış, şiiri 21 Şubat 1921 tarihinde ise Açıksöz gazetesi de neşretmiştir. 26 Şubat 1921 tarihinde ise İstiklâl Marşı konusu Meclis görüşmelerine taşınmış, görüşmelerde şiirin basılarak milletvekillerine dağıtılması kararlaştırılmıştır.

26 Şubat 1921 tarihinde İstiklâl Marşı hakkında Maarif Vekâletinden gelen tezkere Meclis’e sunulmuştur. Meclis Reisi bu tezkereyi Maarif Encümeni’ne havale etmeyi önermiştir. Fakat bu öneriye İzmit Mebusu Hamdi Namık Bey karşı çıkmıştır. Namık Bey’e göre yazılan güfteler arasında Maarif Encümeni Reisi Mehmet Akif Bey’in de güftesi de olduğundan dolayı, gönderilen şiirlere tarafsız gözle bakılması amacıyla erbab-ı ihtisas özel bir komisyon kurulmalıdır. Şiirler de bu komisyonda incelenmelidir. Fakat Hamdi Namık Bey’in bu önerisi kabul görmemiş ve İstiklâl Marşı’nın seçimi için muhtelif besteler Maarif Encümeni’ne havale edilmiştir.

1 Mart 1921 tarihinde ise Karesi Mebusu Hasan Basri Bey İstiklâl Marşı güftesinin Hamdullah Suphi Bey tarafından Meclis kürsüsünden okunmasına dair Meclise bir önerge sunmuştur. Bursa Mebusu Muhiddin Baha (Pars) Bey İstiklâl Marşı’nın kabul edilmediğinin altını çizerek önergeye karşı çıkmıştır. Fakat Maarif Vekâleti tarafından belirlenen yedi adet İstiklâl Marşı güftelerinden, Antalya Mebusu Hamdullah Suphi Bey tarafından seçilen birisinin kürsüden okunmasına karar verilmiştir. Hamdullah Suphi Bey de “Vekâlet yapmış olduğu tetkikatta fevkalâde kuvvetli bir şiir aramak lüzumunu hissettiği için ben şahsen Mehmet Akif Beyefendi’ye müracaat ettim ve kendilerinin de bir şiir yazmalarını rica ettim. Kendileri çok asil bir endişe ile tereddüt gösterdiler. Bilirsiniz ki bu şiirler için bir ikramiye vaat edilmiştir. Hâlbuki bunu kendi isimlerine takrip etmek arzusunda bulunmadıklarını ve bundan çekindiklerini izhar ettiler. Ben şahsen müracaat ettim. Lâzım gelen tedabiri alırız ve icap eden ilânı yaparız dedim. Bu şartla büyük dinî şairimiz bize fevkalâde nefis bir şiir gönderdiler. Diğer altı şiirle beraber nazarı tetkikinize arz edeceğiz. İntihap size aittir. Arkadaşlar reyimi ihsas ediyorum. Beğenmek, takdir etmek hususunda haiz-i hürriyetim. İntihabımı yapmışım, fakat sizin intihabınız benim intihabımı nakşedebilir.(nakzedebilir) Arkadaşlar bu size aittir efendim.” diyerek kendi seçtiği güfte olan Mehmet Akif Beyefendinin güftesini “105 sayılı İstiklâl Marşı Hakkında Heyet-i Umumiye Kararı” ile kürsüden okumuştur.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Babalar “Şam Babası” Olursa!..

Babalar “Şam Babası” Olursa!.. Mehmet Emin KARABACAK Kendini beğenmiş bir dil bilgini gemi ile seyahat …

Kapat