Ana Sayfa / Yazarlar / 15 Temmuz da Bin Yıl Sürer mi? 

15 Temmuz da Bin Yıl Sürer mi? 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Dördüncü yılında 15 Temmuz darbe/işgal girişimini konuşuyoruz günlerdir. 

Konuşuyoruz ama gitgide darbenin tartışma zemininin kaydığı, kaybolduğu görülüyor.

Siyaset ve akademi çevrelerinde, medyada hatta ilahiyat camiasından pek çok kişiyi darbecileri dinle-İslamla  ilişkili gösterme yarışına girmiş, dört nala koşar görüyoruz.
Oysa hiç bir dönemde, hiç bir darbe İslami gerekçelerle  yapılmamıştır, bunu herkes bilir.
Zira İslam dininin temelinde ‘darbe’yi meşru kılacak hiç bir dayanak yoktur.

Yakın tarih sayılabilecek Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesinden bu güne tüm darbelerde alenen batının eli, dili, aklı, ruhu, ideolijeri vardır.
Osmanlı’nın dağılmasından sonra ortaya çıkan Arabistan, Irak, Mısır, Libya vb. ülkelerde ve ülkemizde yaşanan darbelerin tamamı batı kaynaklıdır, batı tezgahlıdır.

1960, 71, 12 Eylül 1980 darbelerini, 28 Şubat darbesini, 27 Nisan muhtırasını, engellenen pek çok darbeyi planlayanlar, uygulayanlar alenen laikliği, batılı değerleri koruma ve kollama adına darbe yaptıklarını ilan ettikleri halde kimse “laiklik darbe sebebidir” ya da “batılı değerler darbe sebebidir, bunlara dikkat edelim, bunlardan vazgeçelim, uzaklaşalım” demedi, demiyor.
Marksizmin, Kapitalizmin, laisizmin, materyalizmin, Makyavelizmin, sekülarizmin, liberalizmin darbe sebebi olduğuna dair hiç bir akademik, sosyal, psikolojik tartışma, araştırma yok, yapılmıyor.

Her fırsatta darbeye yeltenen, darbe yapmak için fırsat kollayan, orduyu göreve çağıran, seçilmiş hükümetleri alenen darbe ve idam sehpalarıyla tehdit eden şahıslar, gruplar, milletin gözünün içine baka baka dini, dindarı, dini grupları, cemaatleri darbeci gibi görüp gösterirken “sen kimsin, utanmadan hangi yüzle konuşuyorsun” diyen çıkmıyor.

15 Temmuz Darbe ve işgal girişiminden önce Fetö’yü çok doğru bir şekilde ‘Paralel Devlet’ diye adlandırdı devlet büyüklerimiz.

Her yere, her kuruma sızarak devlet içinde devlet, ordu içinde ordu, emniyet içinde emniyet, eğitim sistemi içinde eğitim sistemi kurduğunu farkettikten sonra devleti, orduyu, emniyeti, siyaseti, ticareti, eğitimi bunlardan arındırmaya, aklamaya, korumaya ve güçlendirmeye çalıştık, halen çalışıyoruz.
Bu ihanet şebekesi bulaştı diye devleti yıkalım, orduyu dağıtalım, Milli Eğitimi, Emniyet teşkilatımızı kapatalım demedik, denilmezdi de zaten.
Çünki hangi kılıfla, hangi maskeyle, hangi gerekçe ve söylemle olursa olsun, gayrı meşru olan yüzünden meşru olana zarar verilmez, gayrı meşru olanın suçu, ayıbı meşru ve masum olana yüklenilemez.

Yine bu yapının ikiyüze yakın Alevi derneği kurduğunu, Komunizm dernekleri kurduğunu, yönettiğini yani devlete yaptığının aynısını onlara da yaptığını gördük.
Herşeyin, her kurumun, her sosyal olgunun paralelini kuran bu yapının paralel dini yapılar, cemaatler kurduğunu da gördüğümüz halde ne hikmetse bilinçli bir şekilde sadece Fetö’nün dine, dindara ve dini cemaatlere temas eden yanını  kirli ve arızalı gördük ve gösterdik.

15 Temmuz gecesi darbeye karşı koyan, geri püskürten askerlerimizi, polislerimizi haklı ve çok doğru olarak onore ettik, kahramanlıklarını destanlaştırdık, şehitlik, gazilik beratları, madalyaları verdik, maaşlar bağladık..
Bir o kadar daha yapsak, on mislini de yapsak yine azdır. Çünkü her biri bu milletin talihini değiştiren muhteşem işler yaptılar. Bu milletin istiklal ve istikbali için canlarını, cananlarını, sevdikleriyle yaşanacak onlarca mutlu yıllarını feda ettiler..

Ancak, yine o gece din gayretiyle, Allah rızası, Peygamber sevdası,  şehitlik arzusuyla meydanlara çıkan sivil insanlar da müslümandı, dindardı.
İslamdan, imandan aldıkları şuur ve cesaretle meydanları dolduran, tanklara karşı koyan insanların tamamına yakını bir cemaatin, tarikatin mensubu idiler.
Alimleri, hocaları, hürmet ettikleri din büyükleri bu ihanet şebekesine ve ihanet hareketine karşı sevenlerini marketlere değil meydanlara, darbeye ve darbecilere karşı koymaya davet ettiler.
Evlerinizde oturun demediler.  Karışmayın, bulaşmayın demediler.
Duruma bakın kim galip gelirse ondan yana olursunuz demediler.
İş bittikten sonra kazananların yanında zafer naraları atarsınız, şimdi susun, oturun demediler.

Onların bu hamiyetli, haysiyetli, dindarca, fedakarca ve kahramanca duruşları da en büyük alkışı, takdiri, şeref madalyalarını hakettiği halde, bırakın en küçük teşekkür ve takdiri,
“Fetö de bir cemaatti, Fetö de dindar görünüyordu” diyerek bütün dindarlar, dini cemaatler taşlandı, taşlanmaya devam ediyor.
Neredeyse “din afyondur”  demenin eşiğine gelindi.

Bukalemun gibi herşeye benzeyen, her şey gibi görünen Fetö yirmi küsur yıldır Amerika’da görünüyor.
Darbenin arkasını eşeleyince de Amerika görünüyor.
O yüzden çok kimse 15 Temmuz hareketi için “darbe değil işgal girişimi” diyor haklı olarak.

Fetö’yü bahane edip camiye, cemaate gitmekten korktuğunu söyleyen, etrafa korku ve nefret pompalayan tipler
çocuğunu Amerikaya göndermekte sakınca görmüyor hatta gizli-aşikar gurur duymaya devam ediyorlar.
Acaba dine ve dindarlara saldırmanın arkasında batılı ülkeleri, eski ama zinde, hazır kıta fırsat ve görev bekleyen darbecileri perdeleme niyeti mi var diye sormadan edemiyor insan.

28 Şubat bin yıl sürecek diyenler boş konuşmuyorlardı.
Devlet sisteminde, eğitim sisteminde, sosyal sistemde, ekonomide öyle işler, icraatlar, kanuni düzenlemeler, öylesine hassas, kritik dokunuşlar yapmışlardı ki, etkileri gerçekten bin yıl sürebilir.
Ve bana öyle geliyor ki 15 Temmuz 28 Şubat’ın devamıdır. Çünki maşalar farklı olsa da maşayı üreten de, tutan da, kullanan da aynıdır, hedefleri aynıdır.

Nasreddin hoca merhumun yorganını çalmak için numaradan kavga eden hırsızlar gibi, bu milletin dinini, dini değerlerini, dini yapılarını çalmak için mi tezgahlanıyor bütün darbeler?
Darbeyi laik yapsa da, komunist yapsa da, kapitalist yapsa da neticede hocanın yorganı gibi milletin elindeki, kalbindeki din ve dini duygular, dini kurumlar çalınıyor.

15 Temmuz darbe/işgal girişiminde bulunan Fetö dindardı da, karşı koyanlar dinsiz miydi?
Fetö cemaatti de darbeye karşı müntesiplerini meydanlara salan tarikatler, cemaatler, alimler, şeyhler din ve devlet düşmanı mı idiler?

Fetö ve avanelerinin asker olmadığını kabul ve iddia edenlerde zerre mertlik ve haysiyet varsa aynı kesin ve net ifadelerle Fetö hareketinin dini bir cemaat olmadığını da kabul ve ilan etmek zorundadırlar.

Darbe gecesi marketlere saldıranlar, evine saklanıp maç izler gibi olup biteni izleyenler, sosyal medya hesaplarından tek kelime kınama mesajı yayınlayamayanlar,  hatta darbe başarılı olsun diye içten içe dua edenler, müslüman milletin, cemaatlerin, tarikatlerin din, iman, vatan, millet, devlet, demokrasi, hak, hukuk adına kendilerini feda ederek kazandırdıkları zaferini çalma çabasındalar..

Buna bir kısım ilahiyatçıların da dahil olduklarını iğrenerek gördüm, görüyorum.
Osmanlıyı arkadan vurma fetvası veren Abdülvehhab’ın zehirli fikirlerini bu ülkeye taşıma ve yayma görevi verilmiş, tasavvuf düşmanı, ilim, alim, mezhep hatta sünnet düşmanı;
 ilahiyatları işgal etme yarışındaki bir grup şaşkının Fetö’yü bahane ederek bu aziz milleti başka bir ihanet hareketinin içine, başka bir bataklığa çekme çabası alenen görünüyor.

LMısır’da Mursi’yi önce destekler görünüp sonra Sisi’ye satan zihniyetin uzantıları olan bu insanlardan devlete ve millete hayır gelmeyeceğini görmek için başka bir darbe yememiz gerekmez inşaallah..

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Mevlâna ve Bediüzzaman’da Temsil Teşbih ve Hikâyeler

MEVLÂNÂ VE BEDİÜZZAMAN’DA TEMSİL TEŞBİH VE HİKÂYELER: ÖZ   Bu makalede ana tema,  Mevlana ve Bediüzzaman …

Kapat