Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Seçme Yazılar / Hüseyn-i Kerbelâ’yı Elvan Eden Gün

Hüseyn-i Kerbelâ’yı Elvan Eden Gün

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Muharrem: Hürmete Lâyık

Muharrem, Kurban Bayramı ve hac ibadetinin kendisinde gerçekleştiği Zilhicce’den sonra gelen, Sevgili Peygamberimizin “Şehrullah: Yani, Allah’ın Ayı” diye nitelendirdiği kutlu ay…

Bu ay; ‘eşhur-u hurum'”Haram aylardan biri.”

Rabbimiz buyuruyor:

“Şüphesiz, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah’ın dos­doğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyiniz.” (Tevbe, 36)

Öyle bir aydı ki Muharrem; o aya Mekkeli müşrikler dahi bir yere kadar hürmet ediyor, o zaman diliminde biraz olsun savaşa ara veriyorlardı…

Muharrem, haram kılınmış, hürmete lâyık… Hürmetle başlayan bir pilot-zaman…

Muharrem: Hicrî Yılbaşı

Muharrem, kamerî ayların ilki…

Yepyeni bir yıl… Hicrî yıldönü­mü… Tevhit inancının kalplerde kökleştiği, kalplerden ve gönüllerden, bir toplumun bütün ha­yatına nüfuz etmeye adım attığı mübarek bir ay…

Veda Tepesi’nin ufkunda son peygamber ve arkadaşı görün­düğünde takvimler hicrî tarihin ilk Muharremini gösteriyordu…

Tarih Muharremdi… Allah Rasulünün 1 Muharrem’de başlattığı ıslah tüm Yesribliler’i Ensar’a dönüştürüyor, dostluk ve kar­deşliğin, millî birlik ve beraberliğin en güzel örneğini oluşturu­yordu…

Yesrib, Medine-i Münevvere oluyor, şehirler doğuran, kıtaları bağrına basan bir inanca yurt oluyordu.

Hicret bir milâddı… Bu kutlu yol­ culuk, hicretten 17 yıl sonra Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Hz. Ali’nin teklifiyle hicrî takvimin başlangıcı olarak kabul ediliyor,

Muharrem de bu takvimin ilk ayı oluyordu…

10 Muharrem: Aşure Günü

Aşure… Muharrem ayının onun­cu günü…

Sevgili Peygamberimiz buyuru­yor ki:

“Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç, Allah’ın değer ver­diği ay olan Muharrem ayında tutulan aşure orucudur…” (Müs­lim, “Sıyâm”, 202)

“Aşure günü orucunun, bir ön­ceki yılın günahlarına keffaret olmasını Allah’tan umarım.” (Tirmizî, “Savım”, 48)

İbn-i Abbas’ın şöyle dediği riva­yet edilmiştir: “Hz. Peygamber Medine’ye geldiğinde, Yahudile­rin Aşure günü oruç tuttuklarını gördü. “Bu nedir?” diye sordu.

“Bu hayırlı bir gündür. Bu, Allah’ın İsrailoğullarını düşmanla­rından kurtardığı, bu sebeple de Musa’nın oruç tuttuğu gündür” dediler. Bunun üzerine Hz. Pey­gamber (s.a.s.); “Ben Musa’ya sizden daha lâyığım.” Buyurdu ve hem kendisi bu günde oruç tuttu, hem de başkalarına oruç tutmalarını emretti.” (Buhârî, “Savm”, 69; Müslim, “Savm”, 127)

Aşure günü tarihte bazı olayların meydana geldiği rivayet edilir:

Nuh (a.s.)’un gemisinin tufan­ dan kurtulup Cudi Dağı’nın tepe­sine oturması ve inkarcıların da bütünüyle yok olup gitmesi, Hz. Âdem (a.s.)’in tevbesi, Hz. İbrahim (a.s.)’in ateşten kurtulması ve Hz. Yakub (a.s.)’un oğlu Hz. Yusuf’a kavuşması, Hz. Musa ve İsrailoğullarının Firavun’un zul­münden kurtulması vs. (Umdetü’l-Kâri Şerhi, Sahih-i Buhârî, 9, 191; Yavuz, Yusuf Şevki, “Aşure”, DİA, IV, 24-26)

Ortak Tat: Aşure

Muharrem ayına ait güzelliklerden birisi de uzun yıllardır ya­şattığımız aşure tatlısı geleneği­ dir. Milletimiz komşularına, dost ve akrabalarına yılda iki defa güzellik dağıtır: Birisi kurbanda et, ikincisi de aşurede tatlı…

Aşure paylaşmanın, dayanış­manın, birlikteliğin ve sevginin ifadesi, bolluk ve bereketin sim­gesi…

Aşurenin bu mecazî anlamı bi­zim için bugün her zamankinden daha fazla önem taşımakta…

Bilindiği üzere Hz. Nuh’un gemi­ sinde her canlıdan bir çift var­ dır. Bunların her biri ötekinden farklılığını ortaya koyarak asgari müşterekte birlikteliğe ve bü­tüne katkı sağlayarak tufandan kurtulur; tıpkı aşure aşında bir araya gelen farklı bakliyat, mey­ve, tatlı ve tuzluların farklılıkları­ nın aynı vasata-ortak tada katkı sağlamaları gibi…

Farklılıklarıyla “ortak ideal ve istikbal lezzeti’ Ve katkı sağlayıp bir çeşni kattığımızda ve farklılıkları bir kültürel zenginlik ola­rak gördüğümüzde; bakliyatın “heterojen”liğinden aşure aşının “homojen’liğine bin yıldır katkı sağlayan, insanlığın farklı tec­rübelerini, geleneklerini, değer ve anlayışlarını bağrında barın­dıran, farklı inanç ve kültürlerle bir arada yaşayan milletimizin bu kültürel zenginliğini hiçbir oyun bozamayacaktır.

Ancak eğer, nasıl ki fasulye aşuredeyken diriliğini korumaya devam etmek için direnir de, pişmemekte inat ederse aşure içinde sırıtır, lezzet çatışmasına sebep olursa, farklılıkların birbi­rini itmesi de barış içinde birlikte yaşamaya engel olacaktır.

Milletimiz, bugün de; “farklılık­ ların ahenk içindeki ortak tada katkı sağlamaları”, “birlik” gibi kültürümüzün özünde hep var olan güzellikleri devam ettirme bilinci ile “Buğday, pirinç, su, şeker, fasulye, nohut, badem, ceviz, fındık, üzüm, kayısı, incir, karanfil, zencefil” gibi birbirin­den farklı tatları aynı kazanda kaynatıp, Muhammedi muhab­betten birkaç damla gülsuyu ka­tarak aşure aşı yapmaya, birlikte yaşamanın sembolünü tadarken muhabbeti paylaşmaya devam etmektedir.

Muharrem: Hüseyn-i Kerbelâ’yı Elvan Eden Gün

Yıllardan 680, aylardan Muhar­rem…

“Yıllar geçiyor ki yâ Muhammed,

Aylar bize hep muharrem oldu!

Akşam ne güneşli bir geceydi,

Eyvah o da leyl-i matem oldu.”

Mehmet Akif doksan sene önce yazdığı, “Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi” isimli şiirine bu beyitler ile başlar.

Alvarlı Efe Hazretleri de:

“Bu gün mâh-ı Muharremdir, muhibb-i hanedan ağlar.

Bu gün eyyam-ı matemdir, bu gün âb-ı revan ağlar.

Hüseyn-i Kerbelâ’yı elvan eden gündür.

Bu gün Arş-ı muazzamda olan âli divan ağlar..” diyerek hüznü­nü ifade eder.

Muharrem… hüzün gece­si… Kerbelâ… Hz. Hüseyin’in şehâdeti… Onun siyasî ihtiraslar uğruna acımasızca şehit edilme­si, peygamberimizi ve onun Ehl-i

Beyt’ini seven müminleri derin­ den yaralamış, mümin kalpler yanmış, asırlar geçse de bu yan­gın ve gözyaşları dinmemiştir… Fırat’ın yanı başında… Suyun akış sesini duyup dururken… Kuşatılmışlık içinde susuzluk çeken mazlum bir kafile…

Hz. Hüseyin… Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın küçük oğlu; Rasulüllah (s.a.s.) Efendimizin sev­gili torunu… Peygamberimiz’in, ağabeyi Hz. Hasan’la beraber dünyanın iki çiçeği, ahirette de, “cennet çocuklarının efendileri” diye övdüğü (Buhârî, “Menakıb”, 22) ve “Allah’ım, ben onları se­viyorum, Sen de sev!” diye hak­larında dua ettiği, (Tirmizî, “Mena­kıb”, 3i) adını bizzat kendisinin koyduğu ciğerparesi…

Ve yakınları… Kadınlar, çocuk­lar… Bir şiddet günü ki, asır­lardır yürek kanatır. Aylar ve yıllar geçtikçe daha çok yaktı bağırları Hz. Hüseyin’in aşkı…

Çocuklara, ona olan sevgiyle Hüseyin adı verildi. Hattatlar onu yazdı, kalem ağladı, mürek­kep ağladı. Nakkaşlar yazılanları renklerle taçlandırdılar. Fırça ağladı, renk ağladı. Ve onun kan damlalarıyla sulanan toprak­larda insanlar mekân tutmaya başladılar. Çöller hayat buldu, Hüseyin aşkıyla yeşillendi, imar oldu. Çöl ile birlikte gönüllerdeki sevgi de çoğaldı ve Kerbelâ önce bir kasaba, sonra Hüseyin sevgisiyle ruh ve kültür oldu.

O aşk ki, Kerbelâ’nın taşına, tuğlasına şekil verdi, kubbesine, yapısına estetik oldu. Meşhedü’l-Hüseyn’e Mimar Sinan’ın usta çizgileri ve Matrakçı Nasuh’un bakışı yansıdı… Camisini, Sul­tan III. Murat’ın Valisi Ali Paşa yaptırdı, türbesini Necip Paşa eliyle Sultan Abdülmecid onarttı. “Hadikatü’s-Suadâ” adıyla kitabını Fuzulî yazdı, ağıtını Kâzım Paşa…

“Düştü Hüseyn atından sahrâ-yı Kerbelâ’ya

Cibrîl var haber ver sultân-ı enbiyâya”

Hz. Hüseyin şehit oldu… Onun şehadetini anlatan, bu hüznü dile getiren, Ehl-i Beyt sevgisi ile dolu gönüllerden süzülüp gelen duyguların kâğıda dökülmüş manzumeleri olan, “Maktelü’l-Hüseyin” adında nice mersiye­ ler yazıldı. (Bkz. İlyas Üzüm, “Hz.  Hüseyin”, DİA., XVIII, 522-524; Mustafa Uzun, “Kerbelâ “, DİA, XXV, 274,275; Şeyma Güngör, “Maktelü’l-Hüseyin”,DİA., XXVII, 456-457)

Gözyaşını kullar döktü ve kumlar kuruttu…

Yaşanmış ve geri dönüşü olama­yan bu yanlış ve üzücü hadiseyi yeniden düşünmek gerek…

Muharremi yeniden anlamak ve anlamlandırmak gerek…

Ortak tadımızı bozacak, pişmiş aşımıza su katacaklara tek yürek olarak direnmek gerek…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hz. Hüseyin’in Son Seslenişi

Kerbela'yı Okudum, İçim Yandı, Kavruldu Yazan: Ahmet Taşgetiren Muharrem'in şu günleri... İslam tarihinin en acı …

Kapat