Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Hz. Peygamberin (asm) Hadislerinde İffet Kavramı

Hz. Peygamberin (asm) Hadislerinde İffet Kavramı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Hz. PEYGAMBER’İN HADİSLERİNDE
İFFET KAVRAMI

Makale: Prof. Dr. Zekeriya GÜLER
İstanbul Üniv. İlahiyat Fakültesi

İmanın şubelerinden biri olan hayâ iffetten doğar. Hayâ, “çirkin şeylerden kaçınmaya sevk eden ve hak sahibinin hakkı konusunda taksirden, yani her türlü hukuk ihlalinden meneden ahlâkî bir tavır” olarak nitelenir.

İslâm ahlâk sisteminin temel bir terimi olarak iffet, nefsin haramdan uzak durması, helâl olmayan ve güzel karşılanmayan söz ve davranışlardan sakınması demektir. Hüseyin Kâzım Kadri’nin (ö. 1934) dilinde iffet, “nefsini şehevâttan saklamak, menhiyâttan ve muharremâttan imsâk-i nefs”, taaffüf ise, “iffet ve namusu iltizam etmek, ırza dokunacak şeylerden sakınmak” diye ifadesini bulur.1 Bu özelliklere sahip olan kimse de afif ve müteaffif diye nitelenir.

İmanın şubelerinden biri olan hayâ iffetten doğar. Hayâ, “çirkin şeylerden kaçınmaya sevk eden ve hak sahibinin hakkı konusunda taksirden, yani her türlü hukuk ihlalinden meneden ahlâkî bir tavır” olarak nitelenir. İffetli erkek veya iffetli kadın için kullanılan muhsan kelimesi de, kaleyi siper ve barınak edinerek kendini koruma ve kollama altına alan kimseyi düşündürür.

Esasen iffet; her türlü aşırılık, dengesizlik ve ölçüsüzlükten uzak durmak, özellikle cinsî şehevî arzuyu şer’î sınırlar ve ahlâkî değerler açısından kontrol altında tutmak demektir. Bu yönüyle iffet, karakter eğitiminde denge unsurudur. Bir dengenin süreklilik arz edip karaktere dönüşmesi erdem (fazilet) adını alır. Meşhur hadis âlimi İbn Hacer Askalânî’nin işaret ettiği gibi, bu yüzden iffetli câhil, fâsık âlimden evlâ görülür. Zira afif insanın verâ ve takvâ anlayışı, bilgisizce hüküm vermesini engelleyerek onu araştırmaya ve soruşturmaya sevk eder.2 Demek oluyor ki, “insanın bedenî ve maddî hazlara aşırı düşkünlükten korunmasını sağlayan erdem” olarak iffet, cinsellik alanında dar anlamda kullanılmaktadır. Zira bireysel ve toplumsal hayatta görülen tüm hasbî faaliyetlerin ve güzel alışkanlıkların temelinde geniş anlamda iffet eksenli ahlâk anlayışı yatar.

İffet, insanın hem bireysel, hem de toplumsal ahlâkını ilgilendirir. Bilindiği gibi, insanın kendi iç dünyasından ve Allah ile olan ilişkilerinden doğan davranışlar bireysel ahlâk adını alırken, insanın diğer insanlara ve varlıklara karşı yapmakla yükümlü ve sorumlu olduğu görevler toplumsal ahlâk adını alır. “İyi ahlâk nedir?” suâline Hz. Ali’nin, “Haramlardan kaçınmak, helâl kazanç titizliği göstermek, aile  efradına cömert davranmak” şeklinde verdiği cevap, bu noktaya vurgu yapar.

Kadim ilim erbabı, iffetin dört temel ahlâkî faziletten biri olduğunu kabul eder. Nitekim Râgıb el-İsfahânî (ö. V/XI. yüzyılın ilk çeyreği) özetle diyor ki: “Mekârim-i şerîatın esası, nefsin ilim öğrenmek suretiyle temizlenmesi, iffet, sabır ve adaletin tatbik edilmesidir. Onun nihayeti ise, insanın hikmet, cömertlik, hilm ve ihsân ile donanmasıdır.

İffetin kuvvet bulması kanaati doğurur. Kanaat ise başkasının malına tamah etmekten uzak tutar. İffet, açgözlülük demek olan ifrat ile neslin sürdürülmesine kayıtsız kalmak demek olan tefrit arasında orta bir durumdur. Ne var ki, iffetin şartları vardır: Bir şeyin daha fazlasını beklemek için iffet gösterilmez. Ayrıca toplum baskısı sebebiyle iffetsizlik yapma fırsatı bulamamak, karşı cinse duyulan soğukluk ve kayıtsızlık, sonuçtan korku ve endişe duymak gibi sebeplerle iffet gösteren kimse de afif diye nitelenmez.3

Görebildiğimiz kadarıyla, Resûl-i Ekrem’in hadislerinden yola çıkarak iffetin, cinsel arzu (şehvet) konusunda iffet, göz, kulak, dil, el ve kalbin iffeti, malî-iktisadî konularda iffet diye üç alt başlık halinde ele alınması mümkündür.

Cinsel Arzu (şehvet) Konusunda İffet:
Derler ki, “Şehvetin kulu ve esiri olmak, kölelikten daha zelil bir durumdur (abdü’ş şehveti ezellü min abdi’r-rıkkı)”. Gerçekten de iffet, insanı tutkularının baskısından kurtaran ve onu özgür kılan hayat iksiridir.

Yüce Kur’an, kurtuluşa eren gerçek müminlerin vasıflarını sayarken, “Onlar ki, edep yerlerini (iffetlerini) korurlar” âyetiyle,4 cinsel dürtünün doyurulmasında ilâhî yasalar çerçevesinde şekillenmesi gereken bir ahlâkî kişiliğe dikkat çeker. Söz konusu âyetlerde, cinsel tatmini evlilik kurumu dışında arayanlar da “haddi aşanlar (âdûn)” diye geçer. Ayrıca, Kur’an kıssaları arasında Hz. Yusuf’un,5 Hz. Yahyâ’nın6 ve Hz. Meryem’in7 afif ve nezih hayatları, onların dillere destan örnek tutum ve davranışları zikredilir. Meselâ Yusuf sûresinde, Azîz’in karısı Züleyhâ’nın Hz. Yusuf’a meylettiği ve hedefine ulaşamayınca da iftira ederek onun zindana girmesine sebep olduğu anlatılırken, kadının “İşte siz beni bunun için kınamıştınız. And olsun ben kendisinden murad almak istedim de o, iffetinden ötürü çekinerek (beni) reddetti.” diye hayıflanması, kocası Azîz’in de “Kadınlar, sizin bu tuzağınız gerçekten büyüktür!” demesi ibretâmiz bir tablodur.

“Ey Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek elbise, süslenecek giysi yarattık. Takvâ elbisesi ise daha hayırlıdır.”8 âyetinde geçen takvâ elbisesi, görev ve sorumluluğun farkında olmak anlamında takvâyı hatırlatan sade ve mütevazı giyim-kuşam, Allah korkusu, iffet, hayâ, sâlih amel, savaşta giyilen zırh ve miğfer gibi manalara gelir. Bu demektir ki, bedenin ayrılmaz bir parçası olarak örtünme, iffeti koruyan ve kollayan bir hüviyete sahiptir. Cinsellik ve iffetle ilgili pek çok hadisten üçünü burada zikretmek istiyoruz:

a) Her kim ağzına ve cinsel arzularına hâkim olacağına dair bana söz verirse ben de onun cennete girmesine kefil olurum.9

b) Hz. Âişe’den rivâyet edildiğine göre, Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ (r.a) üzerindeki ince elbise ile Resûlullah’ın (s.a.v) huzuruna vardı. Resûlullah (s.a.v) ondan yüzünü çevirerek şöyle buyurdu: “Ey Esmâ! Kadın bülûğ çağına eriştiği zaman, artık onun şu ve şu yerleri dışında bedeninin görülmesi uygun olmaz”. Resûlullah (s.a.v) bunu söylerken yüzüne ve avuçlarına işaret etti.10 Ayrıca burada, “Yabancı (nâmahrem/nikah düşen) kadınlar karşısında iffetli olun ki, kadınlarınız da iffetli olsunlar” şeklinde ifadesini bulan tarihî tecrübeye de işaret edilmelidir.11 Şiir ve edebiyata konu olan bu tecrübeye göre, karşı cinse bakmayı alışkanlık haline getiren bir erkek veya kadın, bu halin sosyal psikolojik etkisini hayatında görebilecektir.

Göz, Kulak, Dil, El ve Kalbin İffeti:
Konuyla ilgili hadislere geçmeden önce, Râgıb el-İsfahânî’nin verdiği şu bilgileri aktarmakta fayda vardır:
“İffet, kalbi bedenî şehvetlerden ve düşmanlığı körükleyen şeylere inanmaktan zapturapt altına alır. Akıl ve kalp iffetinin yok olmasıyla birlikte sûizan, tamahkârlık ve başkasının elindekine göz dikmek ortaya çıkar. Bu durumun hasede, hasedin düşmanlığa, düşmanlığın çatışmaya, çatışmanın da çoğu kez katle yol açtığı bilinir. Bu yüzden Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Allah’ın sizi, birbirinizden (kiminizi kimine göre) üstün kıldığı şeyleri temenni etmeyin. Erkekler için kendi kazandıklarından bir pay, kadınlar için de kendi kazandıklarından bir pay vardır. Allah’ın lütfunu isteyin, şüphesiz Allah her şeyi bilmektedir”.12 “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakınınız; çünkü bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bak bundan tiksindiniz! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul edendir, rahmeti sonsuzdur”.13 Göz, kulak, dil ve el iffetli olmadıkça bunların sahibinin afif olması mümkün değildir. Dilin iffetli olmaması halinde alay, tecessüs, gıybet, nemîme (koğuculuk) gibi günahlar işlenir.
Gözün iffetli olmaması halinde harama ve bayağı arzuları kışkırtan dünya hayatının ziynetine nazar edilir. İffetin kulakta yok olmasıyla da çirkin şeyler işitilir.14

Demek oluyor ki, göz, kulak, dil, el gibi organların kuralsız kullanılması, özellikle gözün kirlenmesi, aile hayatının huzur ve mutluluğu için büyük bir tehlike teşkil edecektir. Nitekim Allah Teâlâ, nikâhlı eşi veya mahrem yakını dışında, başkalarına gözünü dikip bakan erkekler ve kadınlar hakkında şu uyarıda bulunur: “Mümin erkeklere söyle: Gözlerini (harama) dikmesinler ve namuslarını korusunlar! Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Gerçekten Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır”.15
“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) esirgesinler ve namuslarını korusunlar! Kendiliğinden görüneni müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler”.16 Ayrıca Yüce Kur’an’ın “Zina etmeyin” kalıbı yerine, “Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir iffetsizlik ve hayâsızlıktır. O, çok çirkin bir yoldur”17 şeklindeki sedd-i zerîa üslûbu, insanoğlunun, zina süreci/atmosferi gibi kontrol edilmesi neredeyse imkânsız ortam ve şartlarda gösterebileceği irade zaafı karşısında pedagojik bir öneme sahiptir. Söz konusu âyetten sonra gelen şu hatırlatma da câlib-i dikkattir: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur”.18 Göz, kulak, dil, el ve kalbin iffetine dair bazı hadisleri şu şekilde sıralamak mümkündür:

a) Âdemoğluna zinadan hissesine düşen pay yazılmıştır. Kaçınılmaz olarak o buna erişir. Gözlerin zinası bakmak, kulakların zinası dinlemek, dilin zinası konuşmak, elin zinası tutmak, ayağın zinası da yürümektir.

Kalp/nefis de heves edip arzular. Cinsiyet uzvu da ya tasdik ederek buna uyar ya da tekzip ederek uymaz/hevesi boşa çıkarır.19

b) Ey Ali, ilk bakışın ardından tekrar bakma!Çünkü ilk bakış hakkındır, bağışlanabilir. İkinci bakış ise hakkın değildir ve haramdır.20

c) İnsanoğlunun işlediği hataların ekserisi dilindendir.21

d) Şüphesiz mümin günah işlediği zaman, kalbinde siyah bir leke meydana gelir. Şayet tevbe eder, kendini o günahtan çekip çıkarır ve istiğfar (Allah’tan af ve mağfiret talep) ederse, kalbi cilalanır, parlar. Eğer mümin günahı artırırsa, kalbindeki siyah leke (o nisbette) çoğalır. İşte Allah Teâlâ’nın, “Hayır, aksine onların işlemekte oldukları (günah  ve kötülükler) kalplerini kirletmiştir (pas tutup karartmıştır)”22 âyetinde zikrettiği er-rân budur.23

e) Yedi helâk edici ve felakete sürükleyici şeyden sakının: Allah’a şirk koşmak, büyü yapmak, şer’an haklı sebeple olması hariç Allah’ın dokunulmaz kıldığı bir cana kıymak, yetim malı yemek, faiz yemek, düşmana toplu hücum yapılacağı sırada savaş meydanını terk etmek ve hiçbir şeyden habersiz iffetli mümin kadınlara zina iftirasında bulunmak.24

f) Abdullah b. Abbâs (r.a) diyor ki: (Yakışıklı bir delikanlı olan amcaoğlu) Fadl b. Abbâs, Resûlullah (s.a.v)’ın terkisinde idi. Derken Has’am kabilesinden (hac esnasında ihramlı, genç ve güzel)25 bir kadın fetvâ sormak için Resûlullah (s.a.v)’a geldi. Fadl kadına, kadın da Fadl’a bakmaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) Fadl’ın yüzünü hemen öbür tarafa çevirdi.26

Yine Abdullah b. Abbâs (r.a) diyor ki: Fadl b. Abbâs, (hac esnasında Mina’ya doğru giderken) Resûlullah (s.a.v)’ın terkisinde idi. O, Fadl’ın yüzünü eliyle çeviriyor ve “Ey kardeşimin oğlu, bugün öyle bir gündür ki, gözü haramdan sakınan, dili ve mahrem yeri korunan kimsenin günahları affedilir” diyordu.27 Başka bir rivayette, Resûl-i Ekrem’in amcası Abbâs, Peygamber (s.a.v)’e:
-Senin, amcazâdenin yüzünü çevirdiğini gördüm, deyince. Resûlullah (s.a.v):
-Evet, genç bir kız ile bir delikanlı gördüm. Ben onların arasına şeytanın girmesinden endişe ettim, buyurdu.28

Ayrıca Resûl-i Ekrem, yol kenarında oturarak sohbet ve konuşma alışkanlıklarını bırakmak istemeyen ashâbına, yoldan gelip geçenlerin rahatsız olmamaları için bakışlarına hâkim olmaları gerektiğini öğütler.29

Malî-İktisadî Konularda İffet:
Mal mülk, yeme içme gibi konularda ölçülü ve kanaatkâr olmak anlamında iffete dair hadisler vardır. Onlardan birkaç örnek vermek istiyoruz:
a) Resûl-i Ekrem, cennete girmeye aday üç grup insanın övgüye değer özelliklerini sayarken, malî konularda afif duruş sergileyen karaktere dikkat çeker: “Ehl-i cennet üçtür: Âdil, sadaka-zekât veren (yardımsever) ve muvaffak olan bir yönetici, bütün yakınlarına ve Müslümanlara karşı merhametli ve ince kalpli kimse, iffet ve namusuna düşkün, bakmakla yükümlü ve sorumlu olduğu kimseler olmakla birlikte istemekten çekinen (afif duran) kişi”.30

b) Allah, yoksul olmasına rağmen iffetini korumaya çalışan mümin kulunu sever.31

c) Genç sahâbî Ebû Saîd el-Hudrî’nin babası Mâlik, Uhud Savaşı’nda şehit olur. Başta annesi olmak üzere yakınları, ihtiyaç sahibi olduklarını bildirmek ve yardım istemek üzere onu Resûlullah (s.a.v)’a gönderir. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) ona, istemekten sakınanı Allah’ın iffetli  kılacağını, müstağni davranarak elinde olanla yetineni zengin edeceğini, sabretmek isteyene sabır vereceğini ve sabırdan daha bol bir rızık olmadığını söyler. Konuyla ilgili hadis, Ebû Saîd el-Hudrî tarafından şöyle rivayet edilir: Medineli Müslümanlar’dan bir kısmı Resûlullah (s.a.v)’tan bir şeyler istediler. O da verdi. Sonra yine istediler. Resûlullah (s.a.v), elindekiler bitinceye kadar verdi. Verebileceği şeyler tükenince onlara şöyle hitap etti: “Yanımda bir şeyler olsaydı, onları sizden esirgemez, verirdim. Kim dilenmekten çekinir, iffetli davranırsa, Allah onun iffetini arttırır. Kim tokgözlü olmak isterse, Allah onu başkalarına muhtaç olmaktan kurtarır. Kim de sabretmeye çalışırsa, Allah ona sabır verir. Hiç kimseye, sabırdan daha hayırlı ve engin bir  lütufta bulunulmamıştır”.32

d) Miskin, bir veya iki hurma, bir veya iki lokma ile baştan savılan (dilenci) değildir. Ancak miskin iffet ve nezahet sahibidir. İsterseniz şu âyeti okuyun: “Kendilerini Allah yoluna adadıklarından seyahat ve ticarete imkân bulamayan yoksullara verin. Yoksulluklarını gizli tuttukları için bilmeyen onları zengin sanır. Kendilerini simalarından tanırsın. Onlar insanlara asla el açmazlar. Hayır için yaptığınız her harcamayı Allah hakkıyla bilmektedir.”33

Netice itibariyle, iffetini yitiren kimse izzet, vakar, şahsiyet ve hürriyetini kaybetmiş demektir. Bu yüzden, savaş hâli gibi olağanüstü şartlarda dahî “Öldürme tarzı yönünden insanların en iffetlisi iman ehlidir.”34 hadisiyle her türlü işkenceyi yasaklayıp ümmetine hikmeti öğreten Rahmet Elçisi’nin şu dua cümlesi önemsenmeli ve en içten duygularla tekrar edilmelidir: Allahım, senden hidâyet, takva, iffet ve gönül zenginliği istiyorum!35

Dipnotlar
1. Hüseyin Kâzım Kadri, Türk Lugatı, İstanbul 1943, III, s. 518. İffetin tarifi için ayrıca bkz. Mustafa Çağrıcı, “İffet”,
DİA, XXI, 506-507.
2. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, c. XIII, s. 287.
3. Râgıb el-İsfahânî, ez-Zerîa ilâ mekârimi’ş-şerîa, Dımaşk 2001, s. 38, 79, 218-219.
4. Mü’minûn, 23/5.
5. Yûsuf, 12/23, 28, 33.
6. Âl-i İmrân, 3/39; Meryem, 19/13.
7. Âl-i İmrân, 3/42; Meryem, 19/23; Tahrîm, 66/12.
8. A’râf , 7/26-27.
9. Buhârî, Hudûd, 19; Tirmizî, Zühd, 61.
10. Ebû Dâvud, Libâs, 31.
11. Aclûnî, Keşfu’l-hafâ, c. II, s.79. Bu tarihî tecrübeye imkân veren söz konusu haber için bkz. Hâkim, Müstedrek,
IV, s. 170; Münâvî, Feydu’l-kadîr, c. IV, s. 318.
12. Nisâ, 4/32.
13. Hucurât, 49/12.
14. Râgıb el-İsfahânî, a.g.e., s. 218-219.
15. Nûr, 24/30.
16. Nûr, 24/31.
17. İsrâ, 17/32.
18. İsrâ, 17/36.
19. Müslim, Kader, 21; Ebû Dâvud, Nikâh, 42. Bu hadiste, gözün yabancı (nâmahrem/nikah düşen) kadına bakması; kulağın, şehveti tahrik eden sesi işitmesi; dilin fuhuş konuşması; elin yabancı kadına dokunması; ayağın gayr-i meşru yere adım atması hep hakikî zinaya götüren yollar olduğundan, söz konusu organların işledikleri fiiller mecâzen zina adını almıştır. Belâgat ilmindeki teknik tabiriyle, netice olan fiilin (müsebbep) ismi yani zina lafzı, mecâzen sebep olan fiil için kullanılmıştır.
20. Ebû Dâvûd, Nikâh, 42; Tirmizî, Edeb, 28.
21. Taberânî ve Beyhakî’nin Abdullah b. Mes’ud’dan rivâyet ettikleri bu hadis için bkz. Münâvî, Feydu’l-kadîr, c.II, s. 101.
22. Mutaffifîn, 83/14.
23. Tirmizî, Tefsîr (sûre 83), İbn Mâce, Zühd, 29.
24. Buhârî, Vasiyyet, 24; Müslim, İman, 144.
25. Fadl ile kadının, parantez içinde verdiğimiz özellikleri, hadisin başka bir tarikinde geçer (bkz. Buhârî, İsti’zân, 2;
İbn Hacer, Fethu’l-bârî, XI, s. 10. İbn Hacer, kadının ihramlı olduğunu da zikreder).
26. Nesâî, Menâsik, 12; Muvatta’, Hac, 97.
27. İbn Huzeyme, Sahîh, IV, 261.
28. İbn Huzeyme, Sahîh, IV, 261.
29. Buhârî, İsti’zân, 2; Müslim, Selâm, 2.
30. Müslim, Cennet, 63; Ahmed b. Hanbel, II, 425; IV, 162, 266 (Müsned’in son iki yerinde hadisin sonundaki cümle “iffetli, sadaka veren fakir kişi” şeklinde geçer).
31. İbn Mâce, Zühd, 5.
32. Buhârî, Zekât, 50; Müslim, Zekât, 124.
33. Buhârî, Tefsîr, 2; Müslim, Zekât, 102; Ebû Dâvûd, Zekât, 64, 68; Nesâî, Zekât, 76; Ahmed b. Hanbel, I, 384, III, 395, 440, 506. Âyet için bkz. Bakara, 2/273.
34. Ebû Dâvud, Cihad, 110; İbn Mâce, Diyât, 30; Ahmed b. Hanbel, I, 393.
35. Müslim, Zikir, 72; Tirmizî, Deavât, 72; İbn Mâce, Dua, 2.

Din ve Hayat Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bakara Sûresi 6. âyetin tefsiri / İşârâtü’l-İ’caz

اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْهِمْ ءَاَنْذَرْتَهُمْ اَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ Bu cümlenin mâkabliyle cihet-i …

Kapat