Ana Sayfa / Yazarlar / Talak Sûresi Meal Tefsiri

Talak Sûresi Meal Tefsiri

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Talak sûresi Medenîdir, 12 âyettir. Adını ilk âyetinden ve konusundan alır. “Talâk“ boşamak demektir. Sûrede talâk ile ilgili diğer bazı hükümler konu edilmektedir.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

يَٓا اَيُّهَا النَّبِىُّ

1-“Ey Peygamber!”

Hitap tekil olduğu halde arkadan gelen cümleler çoğuldur. Dolayısıyla peygamberin şahsında tüm mü’minlere hitap edilmektedir. Âyette zımnen bir “de ki” vardır.

اِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَطَلِّقُوهُنَّ لِعِدَّتِهِنَّ (Mümin erkeklere de ki:) “Kadınları boşadığınızda onları iddetleri içinde boşayın.”

İddet, evliliği sona eren kadının yeniden evlenebilmesi için beklemesi gereken süredir. Boşanmanın iddet içinde olması, kadının bu sırada âdetten temizlenmiş ama kocasıyla ilişkiye girmemiş olması demektir.

وَاَحْصُوا الْعِدَّةَۚ “Ve iddeti de dikkatle sayın.”

Aksi halde hamile bir kadını eş adayı ilan ederek neslin karışmasına veya boşanmış kadını gereksiz yere engelleyerek mağduriyetine neden olursunuz.

İddet bekleme süresi; kocası ölen kadınlar için 4 ay 10 gün kadardır. Eğer hamile iseler, doğuruncaya kadardır.Boşanmış kadınların iddet bekleme süreci 3 hayız görüp temizleninceye kadardır. Hayızdan kesilmiş kadınların iddeti ise 3 aydır.

Kur’an’a göre, karı-koca üç nikâh bağıyla birbirine bağlıdır. Erkek iki defa boşama hakkı kullandığında, yeni bir nikâha gerek olmadan evliliklerini devam ettirebilirler. Yani bir defada bütün bağları koparıp atmak değil, kademeli bir boşama söz konusudur. Bu da evliliğin devamını sağlayabilecek unsurlardan biridir.

وَاتَّقُوا اللّٰهَ رَبَّكُمْۚ “Rabbiniz Allah’tan korkun.”

Ona karşı gelmekten, özellikle eşlerinizin hukukuna zarar vermekten sakının.

لاَتُخْرِجُوهُنَّ مِنْ بُيُوتِهِنَّ “Onları evlerinden çıkarmayın.”

Bu üç aylık süre zarfında aynı evde olmaları, tekrar bir araya gelmelerini sağlayabilecektir.

وَلاَ يَخْرُجْنَ “Ve kendileri de çıkmasınlar.” 

Allah, boşamış olduğu hanımını evden çıkarmayı erkeğe yasakladı. Kadını da, kendi isteğiyle oradan çıkmaktan nehyetti. Binaenaleyh, kadının, geceyi evinin dışında geçirmesi, zarurî işler dışında gündüzün de evden uzaklaşması caiz değildir. Bu yasak, soyu ve kadını korumak içindir. Ama karı-koca aralarında anlaşırlarsa, kadın bu süreyi kocasının evi dışında da bekleyebilir.

اِلآَّ اَنْ يَاْت۪ينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍۜ “Açıkça bir hayasızlık yapmaları hali müstesna

Serkeşlik, zina gibi durumları evde kalma haklarını ortadan kaldırır. Çünkü bir durumda kadının kocasına yakın durması bağları güçlendirmez, aksine iyice kopartır. Ayrıca, eşlerden biri zina etiği takdirde evlilik kendiliğinden sona ermiş olur.

وَتِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır.”

وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّٰهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُۜ “Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz nefsine zulmetmiş olur.”

Cezaya maruz bırakmakla nefsine zulmetmiş, kendisine yazık etmiş olur.

لاَتَدْر۪ى لَعَلَّ اللّٰهَ يُحْدِثُ بَعْدَ ذٰلِكَ اَمْرًا “Bilemezsin, belki de Allah bundan sonra bir durum ortaya çıkarıverir.”

Nereden bileceksin, bakarsın Allah bundan sonra yeni bir durum meydana getirir, ümitvâr ol. Âyette “belki de” ile ifade edilen durum, kişinin boşamak istediği hanımına rağbetidir. Yani, hanımı iddet süresini evde geçirirken, fikir değiştirip evliliklerini devam ettirebilirler.

فَاِذَا بَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ 

2-“ (İddet) sürelerinin sonuna vardıklarında onları marufa uygun bir şekilde tutun.”

Maruf; örfe uygun, makul ve meşru demektir. Ancak örfün öngörülerinin kitap ve sünnete aykırı olmaması gerekir. Çünkü kitap ve sünnete uygun olan fıtratı yansıttığı için evrensel niteliktedir.

اَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ “Veya marufa uygun bir şekilde onlardan ayrılın.”

Veya haklarını vererek ve zarar vermekten kaçınarak güzellikle ayrılın, iddeti biterken kendileriyle beraber olup iddet müddetini uzatmak gibi hâllerden kaçının.

وَاَشْهِدُوا ذَوَىْ عَدْلٍ مِنْكُمْ “İçinizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun.” 

Bunları yaparken, aranızdan adâlet sahibi iki kişiyi de şâhit tutun ve bu işlemleri kayıt edin. Ayette, şahitler huzurunda yapılan nikâha yine şahitler huzurunda son verilmesi istenmektedir. Aksi halde birtakım mahzurlar ve mağduriyetler doğabilir.

وَاَق۪يمُوا الشَّهَادَةَ لِلّٰهِۜ (Ey şahitler siz de) şahitliği Allah için dosdoğru yapın.”

Allah için bildiklerinizi ortaya dökerek doğruluktan ayrılmadan kusursuz şâhitlik yapın.

ذٰلِكُمْ يُوعَظُ بِه۪ مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ اْلاٰخِرِۜ “İşte Allah’a ve son güne (hesap gününe)  iman eden kimseye (boşanma konusunda) öğütlenen budur.”

وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجًۙا “Kim Allah’tan korkarsa, (Allah) ona bir çıkış yolu açar.”

Allah’ın emirlerine riayet edene, Allah mutlaka bir çıkış yolu gösterir. Allah’tan korkarak davranmanın, burada, sünnete uygun boşanmak, iddet süresini dikkatlice hesaplamak, kadını evden atmamak, kadına eziyet etmek için rücu etmeyi geciktirmemek, ayrılmak gerektiğinde güzelce ayrılmak, talak, rücu ve ayrılma sonrasında iki adil kişiyi şahit tutmak demek olduğu anlaşılmaktadır.

وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لاَيَحْتَسِبُۜ

3-“Ve ummadığı yerden onu rızıklandırır.”

Boşananlar takvaya uygun hareket ettiği takdirde üzülmesin! Allah, onlara ummadığı bir yerden nasibini verir.

وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُۜ “Kim Allah’a tevekkül etse, O kendisine yeter.”

اِنَّ اللّٰهَ بَالِغُ اَمْرِه۪ۜ “Elbette Allah, emrini yerine getirip amacına ulaştırandır.”

Onun murat ettiği bir şeyin gerçekleşmemesi düşünülemez.

قَدْ جَعَلَ اللّٰهُ لِكُلِّ شَىْءٍ قَدْرًا “Allah her şey için bir ölçü koymuştur.”

Allah, kainatı hak, hukuk ve adâlet esaslarına göre, belli bir hikmet ve amaç doğrultusunda mükemmel bir sistem hâlinde düzenlemiştir.

وَالّٰٓى۪ٔ يَئِسْنَ مِنَ الْمَح۪يضِ مِنْ نِسَٓائِكُمْ اِنِ ارْتَبْتُمْ فَعِدَّتُهُنَّ ثَلٰثَةُ اَشْهُرٍۙ وَالّٰٓى۪ٔ لَمْ يَحِضْنَۜ 

4-“Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, (herhangi bir fizyolojik sebepten dolayı) âdet görmeyenler hakkında eğer şüphe ederseniz (iddetlerinin nasıl olacağında tereddüt ederseniz), onların bekleme süresi üç aydır.”

Rivayete göre “Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ay hâli beklerler…” (Bakara, 228) âyeti nazil olunca “hayız görmeyenlerin iddeti ne kadar?” diye soruldu, âyet bu münasebetle nazil oldu.

وَاُولاَتُ اْلاَحْمَالِ اَجَلُهُنَّ اَنْ يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّۜ “Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer.”

وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مِنْ اَمْرِه۪ يُسْرًا “Kim Allah’tan (gelen bu hükümleri çiğnemekten) korkarsa, (Allah) ona işinde bir kolaylık verir.”

ذٰلِكَ اَمْرُ اللّٰهِ اَنْزَلَهُٓ اِلَيْكُمْۜ

5-“İşte bu, (anlatılan hükümler) Allah’ın size indirdiği emridir.”

وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّئَاتِه۪ وَيُعْظِمْ لَهُٓ اَجْرًا “Kim Allahtan korkarsa, (Allah) onun seyyielerini  örter ve ecrini/mükâfatını büyük kılar.”

“Çünkü haseneler (iyilikler) seyyieleri (kötülükleri) giderir.”  (Hûd, 114)

اَسْكِنُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ سَكَنْتُمْ مِنْ وُجْدِكُمْ

6-“Onları (iddetleri süresince) gücünüz nispetinde, kendi oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun.”

Boşamış olduğunuz kadınları, bekleme süreleri sona erinceye kadar kendi hayat standardınızla aynı düzeyde geçinmelerini sağlayın.

وَلاَ تُضَٓارُّوهُنَّ لِتُضَيِّقُوا عَلَيْهِنَّ ۜ“Onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın.”

Mesken hususunda onlara baskı yapıp imkânlarını daraltmak yoluyla evden çıkmaya mecbur bırakmayın.

وَاِنْ كُنَّ اُولاَتِ حَمْلٍ فَاَنْفِقُوا عَلَيْهِنَّ حَتّٰى يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ ۚ“Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin.”

فَاِنْ اَرْضَعْنَ لَكُمْ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ “Eğer sizin için (çocuklarınızı) emzirirlerse onlara ücretlerini verin,”

وَاْتَمِرُوا بَيْنَكُمْ بِمَعْرُوفٍۚ “Ve aranızda konuşarak maruf bir şekilde anlaşın.

Çocuğu emzirme ve buna verilecek ücret konusunda aranızda meşru ve makul bir şekilde anlaşın.

وَاِنْ تَعَاسَرْتُمْ فَسَتُرْضِعُ لَهُٓ اُخْرٰىۜ “Eğer anlaşamazsanız, (çocuğu) başka bir kadın emzirecektir.”

Kadının sağlık nedenlerinden dolayı ya da yeniden evlenmek istemesinden ötürü vb emziremezse…

لِيُنْفِقْ ذُو سَعَةٍ مِنْ سَعَتِه۪ۜ 

7- “Geniş imkânları olan, nafakayı geniş imkânlarına göre verip karşılasın.”

وَمَنْ قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ فَلْيُنْفِقْ مِمَّٓا اٰتٰيهُ اللّٰهُۜ “Rızkı dar olan da Allah’ın kendisine verdiği kadarından versin.”

لاَيُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلاَّ مَٓا اٰتٰيهَۜا “Allah, hiç kimseye, verdiğinden fazlasıyla yükümlü tutmaz.”

سَيَجْعَلُ اللّٰهُ بَعْدَ عُسْرٍ يُسْرً۟ا(Unutmayın ki) Allah her güçlükten sonra mutlaka bir kolaylık verecektir.”

Eğer müminler güçleri ölçüsünce yükümlülüklerini yerine getirirlerse, Allah her zorluktan sonra bir kolaylık sağlayacaktır. Bu kolaylık, hem yakın geleceği, hem de ilerisini içine alır.

وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ اَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِه۪ فَحَاسَبْنَاهَا حِسَابًا شَد۪يدًا

8-“Nice belde (ahalisi) var ki Rab’lerinin ve O’nun elçilerinin emrine başkaldırdı, Biz de onları çetin bir hesaba çektik.”

Çetin hesap, kişinin yaptıklarının amel defterini yazan meleklerin kayıtlarında sabit kılınıp her yaptığından tek tek hesaba çekilmesidir. Bu durum, geçmişteki bütün ilahî emirlerin de aynı kökenli oldukları gerçeğini vurgulamaktadır.

وَعَذَّبْنَاهَا عَذَابًا نُكْرًا “Ve görülmemiş şekilde o beldeyi azaba uğrattık.”

فَذَاقَتْ وَبَالَ اَمْرِهَا

9-“Böylece yaptıklarının vebâlini tattılar.”

Böylece o beldede yaşayanlar, küfür ve isyanlarının cezasını çektiler.

وَكَانَ عَاقِبَةُ اَمْرِهَا خُسْرًا “Ve işlerinin sonu tam bir hüsran oldu.”

Yaptıkları zulüm ve haksızlıklar, bu dünyada büyük bir hüsranla neticelendi. Ama asıl cezayı, âhirette görecekler:

اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ عَذَابًا شَد۪يدًا

10-“Allah, onlara şiddetli bir azap hazırladı.”

Azaptan murat şu dünyada maruz kaldıkları peşin ceza olabilir.

فَاتَّقُوا اللّٰهَ يَٓا اُولِى اْلاَلْبَابِ اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ “O hâlde, ey iman etmiş olan akl-ı selim! (Bunlardan ibret alın da) Allah’a karşı gelmekten sakının!”

قَدْ اَنْزَلَ اللّٰهُ اِلَيْكُمْ ذِكْرًا “Allah, size bir zikir/ öğüt indirdi.”

Âyetteki zikr, Kur’ân’dır.

رَسُولاً يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ مُبَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ

11-“ (Bir de) İman eden ve  salih amel işleyenleri karanlıklardan nura çıkarmak için, size Allah’ın apaçık âyetlerini okuyan bir elçi gönderdi.”

Karanlığın çoğul olması küfür çeşitlerinin çokluğuna, nurun tekil olması ise hakkın tekliğine işarettir.

وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ى مِنْ تَحْتِهَا اْلاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًۜا “Kim Allah’a iman eder ve salih amel işlerse, (Allah) onu, (ağaçlarının)altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere alır.”

قَدْ اَحْسَنَ اللّٰهُ لَهُ رِزْقًا “Allah, ona gerçekten güzel bir rızık ihsan etmiştir.”

اَللّٰهُ الَّذ۪ى خَلَقَ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ وَمِنَ اْلاَرْضِ مِثْلَهُنَّۜ

12-“Yedi göğü ve yerden de onların benzerlerini yaratan Allah’tır.”

Âyette nazara verilen misliyet, adet noktasındadır. Yani, gökler yedi olduğu gibi, arz da yedidir, yedi tabakadan meydana gelmiştir. Yerküre ile ilgili çalışma yapan ilim adamları, yerkürenin, farklı katmanlardan oluştuğunu söylemektedir. Bu âyetin; Kuzey Amerika, Güney Amerika, Asya, Avrupa, Afrika, Avustralya ve Antarktika olmak üzere yedi kıtaya da işaret ettiği, düşünülebilir. Buna göre âyetin tercümesi: “Allah, birçok göğü ve aynen onlar gibi birçok yeri de yaratandır.” şeklinde de olabilir.

يَتَنَزَّلُ اْلاَمْرُ بَيْنَهُنَّ “Onun emri bunlar arasında cereyan eder.”

Onun yaratıcı iradesi, bu ikisi arasında her an yenilenerek sürekli tecelli eder.Ayetteki yetenezzelu fiili, sürekliliği ifade eder, emr ismi ile birlikte Allah’ın kesintisiz yaratma faaliyetini ifade eder.

لِتَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَد۪يرٌۙ “Ki bilesiniz: Allah her şeye kâdirdir.”

Allah her şeyi takdir eden, planlı ve ölçülü yapandır. Hiçbir şey O’nu âciz bırakamaz.

وَاَنَّ اللّٰهَ قَدْ اَحَاطَ بِكُلِّ شَىْءٍ عِلْمًا “Ve Allah ilmen her şeyi kuşatmıştır.”

Allahın gökleri ve yeri yedi tabaka olarak yaratması ve bunlarda tasarrufu, Allahın her şeye kâdir olduğunu ve ilminin her şeyi kuşattığını bilmeniz içindir. Çünkü yaratmak ve tasarrufta bulunmanın her biri, O’nun kudret ve ilminin kemâline delalet eder.

Zafer KARLI

Yazar : Zafer KARLI

Zafer Karlı Özgeçmiş

1965 Trabzon OF doğumludur. İlk ve ortaokulu OF’ta okumuş olup imam hatip mezunudur. Risale-i Nurlar ile iştigal ediyor ve şerh mahiyetinde yazılar yazmaktadır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Osmanlı’da Kurban Bayramı

1 / 58 Araştırmacı-yazar Mustafa Armağan, devletin ileri gelenlerinin (ekâbir) konaklarında Kurban Bayramı merasimleri kapsamında zilhicce …

Kapat