Ana Sayfa / GALERİ / FOTO GALERİ / Abdülhamid Han’ın Ramazanları ve Hırka-i Saadeti Ziyaret Günleri

Abdülhamid Han’ın Ramazanları ve Hırka-i Saadeti Ziyaret Günleri

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Sultan II. Abdülhamid Han’ın kızı Şadiye Osmanoğlu, Babasının Yıldız sarayındaki Ramazan ve Topkapı Sarayında bulunan Hırka-i Saadet dairesi ziyaret günlerini hasretle şöyle anlatıyor:

“(Babam) sıhhatli bir erkekti, sağlam bir bünyesi ve idmanlı bir vücudu vardı, küçüklüğümde onun bir defa hastalandığını hatırlarım. Çok az uyurdu. Şafaktan önce kalkardı, beş vakit namazını kılar, daima ”Kur’an-ı Kerim” ve ”Buhârî-i Şerîf”i okurdu. Dindar, Allah’ına bağlı, büyük bir Müslüman idi. Abdestsiz yere basmazdı. Çok çalışkandı.(…) 

Ramazan aylarında, her dairede ayrı ayrı bir imam, iki müezzin ve iki harem ağasının refakatıyla teravih namazı kılınırdı. Teravihi takiben imam ve müezzinlere buzlu şerbetler ikram edilirdi.

Babam teravih namazını, hususî dairesinin bitişiğindeki köşkte, ûlema ve müezzinlerin refakatinde kılardı.

Erkek evlâtları ve bazen de amcalarımız, cemaatine dahil olurlar ve namazdan sonra sohbet yapılırdı. Damatları ve biraderlerimi, babam sık sık iftara davet eder, yemekten sonra diş kirası adını taşıyan zengin keseleri ihsan ederdi.

Babamın tahta çıkışının yıldönümünde, her yıl merasim ve şenlikler yapılırdı. “Cülûs” adı verilen bu bayramlarda dairelerimizin önüne, oyuncular getirtilir; marifetleri seyredilirdi.

Cülûs şenlikleri, saray dışında, geceleyin “ateş oyunları” ile, yani havaya fişekler atılmak sûretiyle en cazip tarzda yapılır, fener alayları tertip edilirdi. Hepimizin evinde, ayrı ayrı, babamın marşı (Marş-ı Hamidî) çalınırdı.

Evlerimizdeki kızlar bu şenliklerde, türlü kıyafetlere girerlerdi, bilhassa Hazinedar Usta’nın kızları, sakal, bıyık takarlar, seyyar satıcı olurlardı. Biz de onlarla şakalaşmaktan haz duyardık.

Hırka-i Saadet’i ziyaretleri 

Senede bir defa, Ramazan ayında, Hanedânın “Hırka-i Saadet”i ziyaret günü vardı. Peygamber Efendimizin şahsî eşyalarını ihtiva eden mukaddes emanetler, Topkapı Sarayında hususî dairede, büyük bir ihtimamla, muhafaza edilirdi.

Bu ziyaret mühim dinî geleneklerimizden biriydi. O gün erken kalkardık, arabalarımızla Topkapı Sarayına giderdik. Saraydaki özel dairelerinde Padişah amcalarımızdan kalmış, çok ihtiyar ve emektar saray kadınlarını görürdük. Onlar Hırka-i Saadetin muhafaza edildiği bu yerde, ömürlerinin son günlerini ibadet ve dua ile geçirirlerdi.

Bizleri görünce bir anne gibi severler, sevinirler, her birerlerimizi şefkatle kucaklarlardı. Biz de onların okşayışlarına, kendimizi aynı duygularla terk ederdik.

Hırka-i Saadet dairesinde, babama mahsus bir mahal vardı, burada bir masa üzerinde, sırmalı kat kat bohçalara sarılmış, Peygamberimiz Efendimize ait en mühim mukad­des emanet bulunurdu. Büyük hatlarla yazılmış Kur’ân-ı Kerim âyetleri ile işlemeli bir örtü, yarı açık şekilde, bu masanın üzerine serilmiş dururdu.

İlk önce babam, masanın önünde dinî bir hürmetle ayakta durur, sonra yanında beklerdi, onu, Şehzâdeler başta olmak üzere, ulemâ, vükelâ, evli hemşirelerimin, halalarımın zevcleri, paşalar, mabeyn erkânı, bendegân, yâverler, askerler takip ederlerdi. Mukaddes emanet önünde ve babamın huzurunda tâzim duruşunu icra ederlerdi.

Selâmlıktaki merasim bitince; bizlerin bulunduğu harem salonunun kapısı açılırdı. O güne mahsus ağır tuvaletlerimiz, başlarımızda taçlar ve göğüslerimizde nişanlarımız olduğu halde, kıdemlerimize göre, vâlidelerimizin yanında yürür, huşû ile bu ziyareti biz de icra ederdik.

Ardımızdan Vükelâ hanımları, sarayın Haznedarları, emektarlarımız ve sarayın genç kızları takip ederdi.

İftar yemeğini, her birimiz için ayrı odalarda hazırlanmış sofralarda yerdik, tanıştığımız hanımlarla konuşur ve yeni dostlar kazanırdık.

Hırka-i Saadet ziyaretinin gönüllerimize doldurduğu mânevî saadetin, ruhî sevincin, bizleri nasıl birbirimize sevgi ve muhabbetle kaynaştırdığını, o zaman hep düşünürdüm. Hayatta, itikadıma ve mübarek dinime imanım, bu kaynaktan en büyük gıdasını almıştır.

Bu mesut iftar sonrasında, tekrar arabalarımıza biner, bir alay halinde Yıldız’daki dairelerimize avdet ederdik, yolda arabalarımızın mum fenerleri yanar, onların aydınlığında, senede bir defa, Hırka-i Saadet ziyareti vesilesiyle, şehirdeki gece hayatına merakla bakmak tâli’ ve zevkine mazhar olurduk.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Ramazan’dan Sonra

Ramazan’dan Sonra Fatma Bayram Bazı anları sonsuza kadar durdurmak istesek de zaman -iyi ki- bizi …

Yorumlar

  1. avatar

    Osmanlı Padişahları İslâmın mekanlarına ve şahıslarına,değerlerine bağlılığı bir hilafet felsefesi haline getirdiler, bildiler ki kuru bir Türk kelimesi ile bu kadar ümmeti bir arada tutmak mümün değil, Yavuz ilahi bir ihtar ile eşkiyanın eline geçecek emanetleri istanbul’a getirdi, İstanbul bir nübüvvet hücresi haline dönüştürüldü, o sevgi o mekan ve kutsal eşyalarla bir dinin mihveri ve cazibesi halinle geldi. Peygamber sevgisi Osmanlıda o kadar ileri idi ki, her yıl surre alayları ile o bölgelerin masrafları karşılantı, Çenab-ı Nebi’nin ve Kabe’nin örtüsü değiştirildi. İslâm dünyası Türklere değil İslama hizmetkâr olan onun koruması durumundaki Türklere İslam adına bağlandı, Türklük Osmanlı’da bir ırkın değil derleyep toplayan bir kavrama dönüştü, cumhuriyet nübüvvete bağlılığı bombaladı, Osmanlıyı hem yıktı Avrupa ile bizim mikroplar, sonra Osmanlı’nın değerlerni yıktılar. Türk kelimesi kabeden çıktı, tanrı dağına dayandı, susuz ve çorak bir toprakta kurudu kaldı zavallı, ne mutlu ümmetin olmanım şerefi bize neler getirdi yerine neile mutlu olacağı belli olmayan bir sahte mutluluk icad ettik.sağol duyarlığın bizim duyarlığımızdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Ramazan Halleri

Receb, Şaban derken geldi RAMAZAN.  Bir de seçim girdi araya.  Yazmak gelmedi içimden.  Sanki oruç …

Kapat