Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Müdafaalar & Cevaplar / Abdullah YEĞİN Ağabeyin Mahkeme Müdafaası

Abdullah YEĞİN Ağabeyin Mahkeme Müdafaası

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

 Abdullah YEĞİN Ağabeyin Mahkeme Müdafaası

Asliye Ceza Mahkemesi Yüksek Makamına 

                                                  URFA

Muhterem Hakimler: 

Müsaadenizle bir iki mâruzatımı mecburen söyliyeceğim: 

Şimdi bu vatanın her tarafında ve Âlem-i İslâmın hatta diğer ecnebi memleketlerinin mühim merkezlerinde KUR’AN namına intişar etmiş ve milyonlarla kimselerin îmanlarını taklidden tahkika çevirmiş ve bu millete en kıymetli ve büyük te’sirini feyizli dersleriyle isbat etmiş, KUR’AN’ın nuru RİSALE-İ NUR’un neşretmemesi ve bizim gibi hayatı tehlikede, îmansızlık ve dalâlet vadilerinde koşan bîçarelerin okumaması için dinimizin gizli düşmanları olan komünist veya tabiîyyun olan farmasonlar türlü desiselerle adliyeleri ve hükûmetleri şaşırtmak için çok çalıştılar. Kaç defa Nurları okuyan mübârek talebeleri ve başda dâhî bir mütefekkir ve kahraman-ı İslâm olan BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ’yi mahkemelere verdirdiler. Eskişehir, Isparta, Denizli, Ankara, Afyon, İstanbul Ağır Ceza Mahkemeleri… Neticede gizli ders, tarikatçılık, cemiyet kurmak gibi ittihamların tamamen hilâf-ı hakikat olduğu isbat edilerek beraetler verildi. Mahkemelerce tebeyyün etti ki: RİSALE -İ NUR serapâ İslâmiyet, KUR’AN, İMÂN hakikatlarından ibarettir ve Nur talebeleri KUR’AN’a kopmaz rabıtalarla bağlanmışlardır. Dini hiç bir şahsî, dünyevî süflî menfaatlere âlet etmedikleri ve sadece RIZA-YI İlÂHÎ için çalıştıkları güneş gibi tezâhür etti. Çünkü; RİSALE-İ NUR, bin seneden beri İSLÂMİYET aleyhine ve insaniyet zararına tahribatçı küllî cereyanlara karşı sarsılmaz delil ve hüccetlerle tam mukabele edip din düşmanlarının temellerini dağıtıyor. İşte biz de bizim ebedî hayatımızı ve ebedî saadetimizin anahtarı îmanımızı bu dalâlet asrında bize kazandıran RİSALE-İ NUR’u okurken ve yazdıklarımızı tashih ederken sanki dinsiz, komünistlerin saçma ve düzmece zehir saçan evraklarını okuyormuşuz gibi yakalanıp mahkemeye veriliyoruz. Masum dindarların aleyhinde olan dinsiz komünistler hem etrafa evham vererek bizim gibi gurbette, yalnız dersleriyle alâkadar, siyasetten hatta dünyadan habersiz iki üç talebenin bir kaç kişi yanına gelip gitmesiyle ve onların kendi derslerini bir-iki kişinin dinlemesiyle hem bizi, hem adliyeyi, hem zabıtayı mânâsız meşgalelerle uğraştırıyorlar. Her asırda en az üçyüzelli milyon mensubu bulunan milyonlarla hafızların lisanında her zaman tekrarlanan KUR’ANIMIZIN emsalsiz tefsiri Risale-i Nur talebeleri olan bizleri hayatımızdan daha çok sevdiğimiz imani derslerimizden mahrum etmek istiyorlar. Habbeyi kubbe yaparak, formalitelere uydurarak, bir isim takarak, lâstikli bir kanun maddesine rast getirip, bizi kanunen mes’ul göstermek istiyorlar. Fakat adil, vicdanlı hakimler neticede hakikatı meydana çıkarıyorlar. 

Ezcümle: Bu son def’a Afyon Mahkemesi dört sene devam ettiği halde sonunda zaten serbest olan RİSALE-İ NUR yine serbest bırakıldı. 

Bütün yüksek makamlara verilen Üstadımız BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSÎ’nin müdafaasından bir küçük parçası şu ki:

“Haşirdeki Mahkeme-i Kübra’ya bir arzuhaldir. Ve dergâh-ı İlâhiye’ye bir şekvadır ve bu zamanda Mahkeme-i Temyiz ve istikbaldeki dar-ül fünunların münevver muallim ve talebeleri dahi dinlesinler. 

…Ben de otuz kırk sene hayatımı bilenleri ve nurun binler has şakirdelerini işhad ederek derim: İstanbul’u işgal eden İngiliz’in başkumandanı İslâm içinde ihtilâf atıp hatta Şeyh-ül İslâmı ve bir kısım hocaları kandırıp birbiri aleyhine sevk ederek, itilâfçı-ittihatçı fırkaları birbirine uğraştırmasiyle ve Yunanın galebesine ve harekât-ı milliyenin mağlubiyetine zemin hazırladığı bir sırada İngiliz ve Yunan aleyhinde “HUTUVAT-I SİTTE” eserimi Eşref Edib’in gayretiyle tab’ ve neşretmekle o kumandanın dehşetli plânını kıran, ve onun idam tehdidine karşı geri çekilmiyen ve Ankara reisleri o hizmeti için onu çağırdıkları halde Ankara’ya kaçmayan ve esarette Rus’un baş kumandanının idam kararına ehemmiyet vermiyen ve 31 Mart hâdisesinde sekiz taburu bir nutukla itaate getiren ve Divan-ı Harb-i Örfide, mahkemedeki paşaların; sen mürtecisin, şeriat istemişsin diye suallerine karşı idama beş para ehemmiyet vermeyip “eğer meşrutiyet bir fırkanın istibdadından ibaret ise, bütün cin ve ins şahid olsun ki; ben mürteciyim ve şeriatın bir tek mes’elesine ruhumu feda etmeye hazırım” diyen ve o büyük zabitleri hayretle takdire sevkedip, idamını beklerken beraatine karar verdikleri ve tahliye olup dönerken ve onlara teşekkür etmiyerek “zalimler için yaşasın cehennem” diye yolda bağıran ve Ankara’da divan-ı riyasette M. Kemal ona hiddetle dedi: “Biz seni buraya çağırdık ki bize yüksek fikirleri beyan edesin, sen geldin namaza dair şeyleri yazdın, içimize ihtilâf verdin. Ona karşı îmandan sonra en yüksek namazdır. Namaz kılmayan haindir… Hainin hükmü merduttur….” diye kırk elli meb’usun huzurunda söyleyen. Ve o dehşetli kumandan ona bir nevi tarziye verip hiddetini geri alan ve altı vilâyet zabıtası ve hükümeti âsâyişin ihlâline dair bir tek madde kaydetmeyen ve yüz binlerle NUR şakirdlerinin hiç bir vukuatı görünmeyen hiç bir şakirdinde bir cinayet işitilmeyen ve hangi hapse girmiş ise mahpusları islâh eden ve yüz binler nüsha RİSALE-İ NUR’dan intişar etmekle beraber menfaattan başka hiç bir zararı olmadıklarını yirmi üç sene hayatının üç hükümet ve mahkemelerin beraetler vermelerinin ve NUR’un kıymetini bilen yüz bin şakirdlerinin kavlen ve fiilen tasdiklerinin şehadetiyle isbat eden ve münzevî, mücerred, garib, ihtiyar, fakir, kendini kabir kapısında gören ve bütün kuvvet ve kanaatiyle fani şeyleri bırakıp eski kusuratına bir kefaret ve hayat-ı bakıyesine bir medar arayan ve dünyanın rütbelerine hiç ehemmiyet vermiyen, ve şiddet-i şefkatinden masumlara, ihtiyarlara zarar gelmemek için kendine zulüm ve tazip edenlere beddua etmiyen bir adam hakkında “bu ihtiyar münzevi asayişi bozar, emniyeti ihlâl eder ve maksadı dünya entrikalarıdır öyle ise suçludur” diyenler ve onu pek ağır şerait altında mahkûm edenler yerden göğe kadar suçludurlar. MAHKEME-İ KÜBRADA HESABINI VERECEKLER. 

Muhterem hakimler, 

Böyle bir İslâm kahramanı ve bu asrın ve istikbâlimizin bir hidayet serdarı ve eşine rastlanmıyan İslâmiyet fedaisi BEDİÜZZAMANIN eserlerini okumak dinsizlerin, komünistlerin, imandan bîhaberlerin elbette işine gelmez. 

Üstadımız Bediüzzaman’ın beyanı ki: 

RİSALE-İ NUR koca bir cennetin fiatı olacak bir servet ve hayat-ı ebediyeyi kazandıracak bir ab-ı hayat ve hakikata muarız bütün feylesofları ilzam edip hayrette bırakacak bir keşfiyattır. RİSALE-İ NUR: Sahabe-i  âli seciyesini ve Hazret-i Peygamber (A.S.M.) nuranî meşrebini beyan eden bir nur ve feyiz hazinesidir. RİSALE-İ NUR bu asırdı KUR’AN-I HAKİM’in bir MUCİZE-İ Mâneviyesi, hakiki, yüksek ve parlak bir tefsiridir. RİSALE-İ NUR şu zamanın yaralarına en münasip bir ilâç, bir merhem ve zulümatın tehacümüne mâruz hey’et-i İslâmiye’ye en nafi’ bir nur ve dalâlet vadilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğunu yüzbinlerle kimseler tarafından idrâk ve tasdik edilen bir eser külliyatıdır. RİSALE-İ NUR, veraset-i nübüvvet yoluyla doğrudan doğruya hakikat-ül-hakaika yol açmış Cadde-i Kübra-ı KUR’ANİYE’dir. Bunun içindir ki, Avrupanın felsefî dalâletlerine galebe ediyor ve cerh edilmez aklî, mantıkî, ilmî hüccetlerle, dünyayı saran komünizmi ve masonluğu kökünden yıkıyor. RİSALE-İ NUR avamdan en alim ve en münevvere kadar her sınıfın kendi istidadı nisbetinde istifade edebileceği bir eser külliyatıdır. 

İşte bu hakikatler içindir ki; NUR’ları okuyan ve yazan Nurcular dünyanın her tarafında gittikçe çoğalmaktadır. 

Muhterem hakimler, 

Arkadaşımla tashihat yaparken yakalanıp müsadere edilen, Denizli’de beraat eden ve Temyizin de tasdik ettiği büyük mütefekkir BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSÎ’nin “AYET-ÜL KÜBRA” risalesinin bir yerinde kâinat Hâlikını ve sahibini arayan dünya seyyahı şöyle söylüyor: 

“Bu dünyada hayatın gayesi ve hayatın hayatı İMAN olduğunu bilen ve yorulmaz ve tok olmaz yolcu kendi kalbine dedi ki: Aradığımız zatın sözü ve kelâmı denilen bu dünyada en meşhur ve en parlak ve en hâkim ve ona teslim olmayan herkese her asırda meydan okuyan KUR’AN-I MU’CİZ-ÜL-BEYAN namındaki kitaba müracaat edip o ne diyor bilelim fakat en evvel bu kitap bizim Hâlikımızın kitabı olduğunu isbat etmek lâzımdır, diye taharriye başladı, bu seyyah bu zamanda bulunduğu münasebetiyle en evvel mânevi îcaz-ı KUR’ANİYENİN lem’aları olan RİSALE-İ NUR’a bakdı ve onun yüz otuz risaleleri ayât-ı furkaniyenin nükteleri ve ışıkları ve esaslı tefsirleri gördü ve RİSALET-İN NUR bu kadar muannid ve mülhid bir asırda her tarafta hakaik-i KUR’ANİYE’yi mücâhidâne neşrettiği halde karşısına kimse çıkamadığından isbat eder ki, onun üstadı ve menba’ı olan KUR’AN semavîdir, beşer kelâmı değildir. Hatta RESAİL-İN NUR’un yüzer hüccetlerinden bir tek hücet-i Kur’aniye olan “YİRMİ BEŞİNCİ SÖZ” ve “ON DOKUZUNCU MEKTUBUN”ahiri KUR’AN’IN kırk vecihle mu’cize olduğunu öyle isbat etmiş ki: Kim görmüş ise değil tenkid ve itiraz belki isbatlarına hayran olmuş, takdir ederek çok sena etmiş.” 

İşte Muhterem Hey’et-i Hâkime! Madem hakikat budur. Ben de üstadım gibi derim: “Madem kabir kapısı kapanmıyor ve madem gözünü kapayan yalnız kendine gündüzü gece yapar. Ve madem cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değildir.” 

Biz talebeler RİSALE-NUR’un güneş gibi hakikatlarına karşı gözümüzü kapayamıyoruz. 

Hakikat-ı KUR’ANİYE güneşi ise üflemekle sönmez. Nurlananlar da NUR yolundan hiç bir beşerî kuvvetle dönmez. Gizli din düşmanlarımız zabıtayı hükûmeti, adliyeyi iğfal etmeğe çalışanlar dünyamızı başımıza ateş yapsalar NUR’ları okuyacağız ve yazacağız. İnşallah adalet namına hareket edenleri o müfsidler aldatamıyacaklardır. Diğer mahkemelerde hak namına adalet için çalışanların KUR’ANIN lemeatı ve tereşşuhatı olan beşeri gaflet sersemliğinden ikaz eden RİSÂLE-İ NUR’u serbest bırakmaları gösteriyor ki, zikrettiğim gibi bu asırın KUR’AN dellâli olan RİSALE-İ NUR’a herkesin çok büyük ihtiyacı vardır. Ve RİSALE-İ NUR, şahsî süflî, dünyevî menfaatlere alet olamıyor. Bizim gibi masum dindarlara musallat olanlar ve onları imanî derslerinden ayırmayı tevehhüm edenler lâiklik prensibini dinsizliğe ve komünizme alet etmek istiyenlerdir. 

Asrımızın dâhisi büyük mütefekkir BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSÎ’ nin beyanı vechile; “Ekser-î Enbiyanın şarkda ve Asya’da zuhurları ve ağleb-i hükemanın garbde ve Avrupa’da gelmeleri kader-i ezelînin bir işaretidir ki; Asya’da din hâkimdir, felsefe ikinci derecededir. Bu remz-i kadere binaen Asya’da hüküm süren dindar olmasa da din lehine çalışanlara ilişmemeli ve teşvik etmeli. 

KUR’AN-I HAKİM, bu zemin kafasının aklı ve kuvve-i mütefekkiresidir. El’iyazübillâh KUR’AN küre-i arzın başından çıksa arz divane olacak akıldan boş kalan kafasını bir seyyareye çarpmak, bir kıyamet kopmasına sebeb olmak akıldan uzak değildir. Evet, KUR’AN ferşi arşla, ve arşı ferşle bağlamış bir zincirdir, bir hablüllahdır. Cazibe-i umumiyeden ziyade zemini muhafaza ediyor. İşte bu KUR’AN-I AZİMÜŞŞAN’ın hakiki ve kuvvetli bir tefsiri olan RİSALE-İ NUR bu asırda, bu vatanda, bu millete yirmisekiz seneden beri te’sirini göstermiş büyük bir nimet-i İlâhiye ve sönmez bir mucize-i KUR’ANİYE’dir. Hükûmet ona ilişmek ve talebelerini ürkütüp ondan vazgeçirmek değil, himaye etmek ve okumasına teşvik etmek gerektir.” 

İşte bütün bu cerh edilmez hakikatlardan sonra, yine; evet RİSALE-İ NUR’la meşgûliyete dünyada hiç bir âdil mahkeme suç diyemez, fakat, “size bir ad takıp bir bahane ile işkence yapmak istiyorlar”, denilse; ben de derim; 

 

حَسْبَنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ 

17.2.1953 

URFA, Yusuf Paşa Mahallesi Kadı Oğlu Camii mevkiinde mukim 

Abdullah YEĞİN

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hüsnü Bayramoğlu Ağabey’den Cumhuriyet Gazetesine Cevap

Cumhuriyet Gazetesinin 30.07.2020 tarihli yazısında neşretmiş oldukları tezvirat, yalan ve iftiralara kısaca cevabımızdır: 1. Türkiye …

Önceki yazıyı okuyun:
Sabır ile Olgunlaşır Şükür ile Tatlanırız / Sema Maraşlı

Sabır ile Olgunlaşır Şükür ile Tatlanırız “Çabuk gücenenin dostluğu olmaz.” diyor ilmin kapısı Hz. Ali. Bu …

Kapat