Ana Sayfa / Yazarlar / ABD’ye 44 Yıl Önceki Gibi Ders Vermeliyiz

ABD’ye 44 Yıl Önceki Gibi Ders Vermeliyiz

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

ABD, yapılmaması gerekeni yaptı ve 1.4 Milyar ödediğimiz ve üretim ortağı olduğumuz F- 35 uçaklarına el koydu. Bu durum 105 yıl önce İngiltere’nin aynı şekilde 4 Milyon Sterlin ödediğimiz halde el koyduğu Sultan Osman ve Reşadiye isimli savaş gemileri olayına da benziyor.

Osmanlı Devleti “Üzerinde güneş batmayan imparatorluğu” olarak adlandırılan bu gaspçı devlete karşılık olara savaş açarak; cevap vermişti. Sonuçta; Çanakkale, Yemen ve Irak’ta binlerce İngiliz askeri öldürüldü ve esir edildi. Gerçi Filistin’deki ihanet yüzünden Osmanlı Devleti’de büyük kayıp yaşadı ve ortadan kalktı. Fakat dünyanın en güçlü devleti olarak ifade edilen İngiltere bir daha belini doğrultamamıştır.

Bunun benzerini şimdi ABD yapıyor. Resmen teslim edilmesi gerekirken savaş uçaklarımıza el koydu. Elbette derhal bunun cezası kesilmelidir. Onurlu ve bir büyük devlete yakışır şekilde hareket etmemiz gerekiyor. Aksi takdirde bütün dünya ülkelerine karşı Türkiye’nin ne otoritesi ve ne de itibarı kalır. İkinci bir çuval geçirme hakaretine maruz kalmış oluruz.  

Ne yani ABD ile savaşa mı gireceğiz?

Savaş en son seçenektir. Lakin Türkiye’nin itibarını ayaklar altına alan böyle bir davranışa karşılık vermek zorunluluğu vardır. İlk tedbir olarak 44 yıl önce yine bir Temmuz günü ABD’ye karşı yaptığımız gibi bir davranış gösterebiliriz. 

1975 Yılında iktidarda Milliyetçi cephe Hükümeti vardı. Adalet-Milli Selamet-Milliyetçi Hareket partilerinden meydana gelen koalisyon hükümeti ülkemizin onuruna yakışacak derecede bir karar almıştı. Sonrasında yıllar geçtikçe bunun ne derece doğru olduğu ortaya çıkacaktı. Bu dönemde yaşadığımız olaylar geleceğe ışık tutması açısından çok önemlidir. Bakın neler yaşanmıştı:

Türk Hükümeti, 25 Temmuz 1975 tarihli Bakanlar Kurulu kararnamesiyle ‘’Türkiye’deki sayıları 21’i bulan bütün ABD üs ve tesislerini” kapatmış İncirlik üssünü ise bundan sonra sadece “NATO’nun  kullanabileceği” bir şekle çevirmişti. Amerikan üsleri bir bir boşaltılarak 21 üs ve tesisten, 5 bin asker ve sivil personel Amerikalı ülkeden çıkartılmıştı.

Bu durum Türk Silahlı Kuvvetleri açısından son derece yararlı olmuştu. Çünkü yıllar boyu milli silah üretme projeleri askıya alınmış bunun yerine ABD’nin kullanım dışı bıraktığı silahlarla dolu bir ülke haline gelmiştik. İşin kötüsü bu silahlara ödediğimiz paralar yüzünden ekonomimiz felç olmuş hatta 70 sent’e muhtaç hale getirilmiştik. FMS Kredilerinin faizleri dahi müttefikliğe yakışmayan bir politika ile aleyhimize işletilerek ağır borçlanmalara sebep olmuştu.

ABD kovulduktan sonra özellikle Donanmamızda yerli silahlar kullanılmaya başlamış Berk ve Peyk isimli iki muhribi ve çeşitli savaş gemilerini inşa ederek ABD’ye bağımlılıktan bir nebze kurtulmaya başlamıştık. NATO Müttefiki ülkeler ile çeşitli silah anlaşmaları yaparak bunları Türkiye’de üretmeye başlamıştık.

Bugün büyük ölçüde yerli imkanlarla üretilen milli savaş gemilerinin öncüsü olarak Batı Almanya ile MEKO Fırkateynlerini üretmeye başlamıştık. O yıllarda Almanlar şimdiki gibi kalleşlik yapmıyor teknoloji transferine imkan sağlıyorlardı. 2 Tanesi Gölcük tersanesinde ve 2 tanesi de Batı Almanya’daki tersanelerde inşa edilen bu gemiler ülkemizin yüz akı olmuşlardı. Halen bu gemileri kullandığımız gibi daha da gelişmiş olanlarını da üretip kullanmaya devam ediyoruz.

Sonunda ABD yanlış yaptığını görerek ülkemize uyguladığı ambargoyu kaldırmıştı. Fakat Kenan Evren isimli darbeciye 12 Eylül 1980 ihtilalini yaptırarak yeniden ülkemizin ensesinde boza pişirmeye başladılar. Tekrar sinsi ve aşağılık oyunlarını oynuyor faşist darbecileri kışkırtarak yeni yeni darbeler yaptırıyorlardı. 28 Şubat 1997’de binlerce dindar askeri ordudan attırarak 15 Temmuz 2016’da FETÖ örgütüne yaptırdıkları darbeye zemin hazırladılar.

Bu arada çeşitli zamanlarda haince ve kalleşçe eylemler yapmaktan da geri durmuyorlardı. Örneğin Muavenet isimli muhribimizi tatbikat esnasında Saratoga isimli uçak gemisinden atılan güdümlü mermilerle vurmuşlardı. PKK örgütüne silah yardımı yaparak binlerce askerimizin şehit olmasına yol açtıkları yetmiyormuş gibi kullanım ömrü sona ermiş savaş gemilerini zorla ülkemize kakalamaya çalışıyorlardı. Cumhurbaşkanı Özal, Orgeneral Eşref Bitlis ve Muhsin Yazıcıoğlu gibi devlet adamlarını şehit ettiler. 

Bu ahlaksız ve müttefiklik ilişkilerine sığmayan davranışlardan sonraki zamanlarda da geri durmadılar. Son zamanlarda yaptıkları en çirkin işlerin bir kısmı şunlardır:

  1. FETÖ’nün lideri Feto’yu açık suç delillerine rağmen iade etmediler.
  2. PKK’nın Suriye’nin Kuzeyinde devlet kurması için binlerce TIR ve uçakla yardım ettiler. 
  3. Türkiye’nin Suriye’ye girmesine ramak kala ABD Başkanı Trump aracılığı ile “Suriye’den çekiliyoruz”   diye resmen yalan söyleyerek harekatımızı önlediler.
  4. Devletin yönettiği Halk Bankası yöneticisini hukuksuz bir şekilde hapse atarak suç isnadında bulunarak eşkiyalık yaptılar.
  5. Papaz Bronson isimli CIA ajanını “esirlikten kurtarıldı” diyerek ülkemizi aşağıladılar.
  6. 15 Temmuz darbesini açıkça destekleyip delillerin karartılması için her türlü hukuksuzluğa imza attılar.
  7. Özellikle kredi derecelendirme kuruluşlarına baskı yaparak Türk Lirasının aşırı derecede düşürülmesine ve bu sayede kriz meydana getirilmesine çalıştılar.
  8. Ülkemiz vatandaşlarına vize yasağı uygulayarak serbest dolaşımına engel olmaya çalıştılar.
  9. Doğu Akdeniz’de açıkça Rum tarafını destekleyerek dostluk ilişkilerini ayaklar altına aldılar. 

Ve dahi bildiğimiz-bilmediğimiz daha nice ayak oyunları ile düşmanca hareket etmekten hiç vazgeçmediler. Son olarak da ortak üretim yaptığımız uçaklara el koyarak savunmamıza darbe vurmaya çalıştılar.

Daha önceki yazılarımızda büyük devlete yakışır bir politika uygulanması gerektiğinden bahsetmiş reaktif değil proaktif tedbirlere başvurulmasını istemiştik. İşte şimdi eski politikalardan vazgeçilerek büyük bir devlet gibi davranmamız gerektiği daha iyi anlaşılmaktadır.

Bölgenin en güçlü devleti olduğumuza yakışır şekilde ABD’nin üs ve tesislerini kapatarak ABD’yi cezalandırmamız gerekmektedir. Eğer bunu yapmaz isek hiç şüphe etmeyiniz ki ABD’nin ahlaksız ve alçakça saldırıları artarak devam edecektir. 

Kamuoyu önüne çıkan birçok gazeteci ve akademisyen devamlı surette ABD ile ilişkileri iyi tutmanın gereğinden bahsetmektedirler. Hatta bu sayede ABD yaptırımlarının hafifletileceğinden dem vurarak aklı sıra ülkemize ayar vermeye çalışıyorlar. Utanmasalar savunmamızı güçlendirdik diye aldığımız S400 füzeleri yüzünden ABD’den özür dilememiz gerektiğini söyleyecekler.

Bu aşağılık kompleksine sahip kişilerin çoğu Sabetaist kökenli veya ekmeğini yiyenlerdir. Milli duygulardan ve İslam’ın izzetinden mahrum olup Yahudi sermayesi ile semirtilen kişiler olduğu daha önceki tavırlarından da anlaşılmaktadır. Hala bunlara yüz veren ve her durumda kamu kurumları ve üniversiteler aracılığı ile şımartmakta olanlara çok sözüm vardır. Lakin şimdilik bir kez daha ikaz etmek istiyorum. 

Sabetay Yahudilerini devlet kadrolarına doldurarak ülke yararına bir iş yapamazsınız. Yılan vazifesini yapar. Fırsatını bulduğu anda zehrini akıtacaktır. Eğer milli politikalar geliştirmek yerine bunların Batıya karşı ezik; Müslüman dünyasına karşı küstah politikalarını hayata geçirirseniz ilk seçimde halkın tokadını yiyeceğinizden şüphe duymayınız. 

ABD üs ve askeri tesislerini kapattıktan ve yürürlükte olan anlaşmaları askıya aldıktan sonra tahkim mahkemelerinde gasp edilen paralarımızın hesabını sormak hükümetin görevidir. Bu arada bölge ülkeleri ile iyi ilişkiler kurmaya özen gösterilmelidir. Rusya’nın bağımlısı olmuş ve sözünden çıkmayan Suriye ile olmasa da Mısır ile ilişkilerimizi yeniden kurmak zorunluluğumuz vardır. Birden olmasa da orta vadede  Mısır’ın ABD yanlısı diktatörlüğünün yıkılması için bundan başka çare de yoktur. 

Diplomasi aynı zamanda “zarafet dili” demektir. ABD’ye karşı alacağımız tedbirler bütün dünyanın kabul edeceği onurlu bir davranış olduğu bütün hariciye personeline belletilmelidir. Aşağılık kompleksinden uzak şeref ve haysiyetimizi tarihsel gerçeklikler üzerinden yansıtan diplomasi diline ihtiyacımız vardır, vesselam…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Dînen Özür Sahibi Olmak ve Özürlülerle İlgili Sorular – Cevaplar

ÖZÜR  Bir işin olması veya olmaması, bir suçun affı için öne sürülen sebep; bir malda …

Kapat