Ana Sayfa / Uncategorized / Acıkınca kafan… gider / Orhan SALCI

Acıkınca kafan… gider / Orhan SALCI

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

A R A L I K

Orhan SALCI

Acıkınca kafan… gider

Son günlerde reklam kuşaklarında  ilgimi çeken  bir reklam görüyorum. 

Gündelik işlerini yapmaya çalışırken bir anda kafaları yok olan ve bu yüzden yapmaya çalıştıkları işleri yapamayan “kafasız insan” görüntüleri.. verilmek istenen mesaj fon müziğinde saklı. Diyor ki;

Acıkınca kafan… gider..”

Evet, günlük hayatta  kendini işine veremeyen, sakarlık yapan, dalgın, üzgün, konuşmayan, konuşulanı dinleyip anlayamayan öğrenciye, işçiye, arkadaşa karşı; “evladım (arkadaşım, oğlum, kızım) senin kafan nerede? diye çok sormuşuzdur ya da bize sorulmuştur.

İnsanın aklı, derdindedir. Açlık bir dert, hastalık bir dert ve hakeza..

Evinde, eşiyle sorun yaşayan, eşiyle tartışan bir adamın kafası akşama kadar evindedir, eşindedir.

Çocuğunun okul harçlığını veremeyen, ihtiyaçlarını gideremeyen yürekli bir babanın aklı akşama kadar çocuğundadır. Borçlunun kafası borcunda, alacaklının ki alacağında..

Hastane köşesine sevdiği bir canı bırakıp işine dönen insanın kafası hastasında, ilacında, doktorundandır. Ve kafası başka yere giden insanın sorunu hallolmadan yaptığı her iş eksiktir, verimsizdir.

                                                   *********

Çarşıda, pazarda çocuğunuzla yürürken, çocuğunuzun sürekli bir şeyler istediğine şahit olursunuz. Yanınızdan dondurma yiyerek geçen çocuk görse dondurma ister, güzel bir ayakkabılı çocuk görse, onun aynısından ayakkabı ister..Yani, ne görse  ister de ister.

Sadece çocuklarımız değil, büyüklerimiz, eşlerimiz de böyle, biz de böyleyiz. Komşuda, mağazada, reklamda gördüklerimizin pekçoğu iştihamızı kabartır, açlık hissi, ihtiyaç hissi uyandırır. Arabaya, mobilyaya, elbiseye, telefona vb pek çok şeye iştihamız kabarıverir. Var olan tatmin etmez, daha fazlasını, daha güzelini, en yenisini, en son modelini,   en asortik olanını isteriz… Açlığımızı hissettikten sonra da onu yatıştırmadan  rahat edemeyiz. Çünkü “acıkınca kafan…gider.”  Kafanın geri gelmesi, kafaya rahat gelmesi için o açlığın giderilmesi gereklidir. ya da aklın başa gelip o açlığın psikolojik olduğunu fark edip umursamamayı öğrenmesi.. 

Tüketim köleliği” denen kavramın içeriği de tam olarak budur. İnsanları bir şeylere karşı sürekli aç bırakmak, daha doğrusu açlık hissi vermek. İhtiyacını karşılamak için değil, psikolojik doyum elde etmek, tatmin olmak için devamlı tüketmek, tükettirmek. Bu tuzağa düşen, düşürülen ya israf batağına ya da borç batağına düşüp perişan olup, maskara olup gidiyor, kolay kolay da iflah olamıyor malesef.

                                                     *************

Mecnun açlığı..

Mecnun çölde yürürken namaz kılan birinin önünden geçer farkında olmadan. Adam kızar, görmüyor musun namaz kılıyorum, neden önümü kestin diye sitem eder. Mecnun da adama çıkışır; “ben Leylam’ın aşkıyla seni görmedim de sen Mevlanın huzurunda beni nasıl gördün, sendeki nasıl bir aşktır” der. Mecnun, Leyla’ya açtır ve kafası Leyla’ya gider, daha doğrusu gitmez, hep O’ndadır.

 Gençlik, öğrencilik yıllarımızda neredeyse herkes ya Mecnun idi ya Leyla… Derste de teneffüste de vücutlarımızın aksine kafalarımız sürekli onlara giderdi.

Herkeste var bende de olsun diye tüketim kölesi olan insanlar gibi, herkesin var benim de sevdiğim olsun diye sevda kölesi olan gençlerdik adeta. Sevgi kölesi, aşk kölesi, şehvet kölesi.. İnsana verilen şehvet hissi, sevmek hissi  de açlık hissi gibi tatmin edilmesi gereken ama  hayır ve helal yollardan tatmin edilmesi gereken; insan neslinin devamı için, hayatın devamı için zaruri duygulardan biri olduğunu;  açlık hissinden daha basit, daha önemsiz bir duygu olmadığının altını çizmek gerekiyor.

  Duyguları akıllarından önde ve baskın olan,  kanı kaynayan delikanlıların en büyük açlığı karşı cinse karşıdır desek, abarttığımızı düşünüp itiraz edenler, kızanlar olacaktır mutlaka. Ancak köyde yaşayan bir çocuk mu yoksa şehirde yaşayan bir çocuk mu babasından hergün dondurma ister? Elbette şehirde yaşayan çocuk ister. Çünkü her gün, her  sokağa çıktığında ya arkadaşlarının elinde ya da bakkalların albenili reklamlarında defalarca dondurma görür ve iştihası kabarır.

Aynen bunun gibi, şu ahir zamanda, cinsiyetini fark ettiğinden itibaren tv deki reklamı, dizisi, her şeyiyle karşı cinse karşı tahrik edilen gençlerimiz, sürekli karşı cinse karşı açlık hissediyorlar.  Bu açlığını tatmin edemediği sürece de kafası başka şeye odaklanamıyor.

Acıkınca kafası dersteyken de işteyken de, otobüste, trendeyken de karşı cinse gider.

Ambalajı süslü, içeriği adeta zehir olan günümüz tüketim malları gibi; söylemi güzel, sureti güzel, ağzından bal damlayan nice insanlar, ideolojiler, sosyal yapılar, gruplar, gizli ve açık örgütler var; gençliğimizin eğitimini, ailesini, istikbalini, hatta  imanını şehvetine kurban ettirmeye, sattırmaya çalışıyorlar.

Çocuklarımızı, gençlerimizi karşı cinse karşı tahrik etmek üzere kurgulanmış yapılar ve  o yapıların elemanları, masumiyet pozları vererek gençleri birbirine karşı kızıştırır, açlık hissi uyandıracak yayınlar yapar, organizasyonlar yapar, gayrı meşru ilişkileri teşvik eder, evlenmenin önünü kapatmak ister, ısrarla eğitimin karma olmasını ister, ayrılmasına şiddetle karşı çıkar… suretlerine ve söylemlerine bakarsanız bunlardan ve bunların kurguladığı sistemden, yetiştirdikleri insan tipinden kimseye zarar gelmez sanırsınız. Adeta  bütün kızlar melek, bütün erkekler hadım.. Oysa mevcut durum, istatistikler bunları doğrulamıyor. Her gün tacize, tecavüze uğrayan kızlar; okullarda, işyerlerinde yaşanan gayrı meşru ilişkiler, sahipsiz, çöpe, cami avlusuna bırakılan bebekler… aldatmalar, yıkılan yuvalar, dağılan aileler, gene perişan olan çocuklar…

Bütün bu acı gerçeklere rağmen bu insanlar edep, ahlak, örf adet diyen, namus diyen mahremiyet diyen, evladını bunların şerlerinden korumaya, kurtarmaya çabalayan vicdanlı insanları sürekli “cinsi sapık” gibi göstererek itibarsızlaştırmaya kalkışırlar.

Bizim yüzümüz ve sözümüz ekşi geliyor insanlara nedense. Her dediğimizin arkasında bir şeyler aranıyor. Nefislere ve şeytanlara ve şeytansılara ağır geliyor.  Ama gene de konuşmak gerektiğine inanıyoruz milletimiz adına, gençliğimiz, neslimiz, ikbal ve istikbalimiz adına bir şeyler yapmak gerektiğine inanıyoruz.

Bizim Milli Eğitim Bakanlığımız var. Lakin, Milli dediğimizde, “milli” den ne anlıyoruz, ne anlamalıyız? Eğitim dediğimizde eğitimden ne anlıyoruz ne anlamalıyız? Milli bir ahlak yapımız, örfümüz, an’anemiz var mıdır, varsa nedir, bizim için bir kıymeti harbiyesi var mıdır? Devletin milli olana sahip çıkıp yaşatmak, aktarmak, korumak vb gibi görevleri var mıdır? Milletimizin olmayan bozuk bir ahlakın boy attığı sistem mili olabilir mi? Gençliğini koruyup kollayamayan bir devlet, tarihi, milli hiçbir değeri yaşatamayan, aktaramayan bir eğitim milli olabilir mi? Gençlerin iffet ve namusuna sahip çıkamayan bir eğitim sistemi milli olabilir mi?

Eğer eğitimde milli bir kimlik, milli bir hamle, milli bir dava, milli bir şuur gözetiliyorsa;

eğitimde karma sistemden vazgeçilmesini, hiç olmazsa zorunlu olmaktan çıkartılmasını, bunun tartışılmasını, vicdanlı insanların gündemine gelmesini zorunlu görüyorum.  

 

Acıkınca, acıkan kafalar giderse ve genç neslimizin kafaları modern çağın süprüntüleri peşine takılıp gitmişse; bütün bu gidenleri geri getirme çabası, niyet ve gayreti olmayan eğitim öğretim; boş kafataslarını, kafasız bedenleri toplayıp dağıtmaktan öte bir anlam ifade eder mi? Ve bu koskoca boşluk  için 700 bini aşkın öğretmen, binlerce okul, milyarlarca lira milli servet, israfların en büyüğü, millete ihanetin en ağırı olmaz mı?.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Âzâmî Dikkât Kaygan Ve Gevşek Zemin! / Muhammed Numan ÖZEL

Âzâmî Dikkât Kaygan Ve Gevşek Zemin! Birinci güruhu: Kendini tanımış ve aklı başında ve kalbi …

Kapat