Ana Sayfa / Yazarlar / Adalet ve Satış / Himmet Uç

Adalet ve Satış / Himmet Uç

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Prof. Dr. Himmet Uç

Adalet ve Satış

Beşerin adalet anlayışında denklik esastır. Terazinin bir kefesine bir kilo koyarsanız öteki kefesine ona denk bir ağırlık koymanız gerekir. Fatih, camiinin yapımında yanlış yapan mimarın ellerini kestirir, sanık sandalyesinde elinin kesilmesine karar verilir, ama mimar ömrü boyu geçimi temin şartı ile bu kararından vazgeçer. Beşer adaleti denklik üzerine kurulmuştur. Bizim adalet anlayışımıza göre Allah’ın bizden istediklerinde adalet yok. Malımızın kırkta birini zekat olarak bizden ister, aslında bizim adalet anlaşımıza göre olsaydı bize sorsaydı, “kulum adaletli hareket et, benim verdiğimi adalet kuralına göre bana ver” biz o zaman malın yarısını yani yirmisini vermeliydik. Ama onun müsamahası o kadar çok ki hayret verici, malın kırkta birini verin yeter, diyor. Ve o malın kırkta biri de malınız içindeki hastalıklı kısımdır, onu vermekle malınızı ilahi bir sigortaya yatırmış oluyorsunuz. Ve diyor, eğer malınızın kırkta birini zekat olarak vermezseniz o miktar sizden başka bir şekilde alınır. Halbuki insan isteyerek verse bir nevi kendini ilahi bir koruma altına almış olur.

Oruçta on iki ayın birini bizden istiyor, on bir ay insana bir ayda yine insan için Allaha veriliyor. Halbuki beşer adaleti ile olsa altı ayın verilmesi gerekir. Bize on iki altın veren bir adam bizden yarısını istese vermemek akıl işi değil. On bir ay kuralsız olarak insanın ayları kendine sarfettiğini görüyoruz. Bir ay, alışkanlıkları hayatını tehdid noktasına gelen insana alışkanlıklarını kısmasını tavsiye eder oruç. Nimetler ile arasındaki mesafeyi her zaman sıfırlamış ve onlara ulaşmanın bir zorluk olmadığı on bir ay içinde, oruç, insan ile nimetler arasına bir masefe koyuyor, ve bu mesafe insana asıl mal sahibinin kendi olmadığını hatırlatıyor, bir de nimetlerin kendinden uzaklaşması ile onların değerini düşünüyor. En sıradan nimetler bile büyük değere biniyor. Bu nurlandırılan ışıklandırılan ve insanın ahiret hayatına büyük bir aydınlık olarak sunulan bir ayın kutsal sandığı içine çok şey konuyor, sadece ayı istemiyor, bir de bu ay içinde çok kutsal olaylar olduğu için onları düşündürüyor. Ramazan uhrevi bir pazara dönüşüyor ve ahiret ticareti için verimli günler oluyor.

Allah’ın verdiklerinden bir de yirmi dört saat var. Onun da bizden yirmi dörtte birini istiyor. Yirmi üç saati günlük hayatın her yerinde kullanan insandan bir saat istiyor, halbuki dünyayı kendi etrafında dolaştırıp yirmi dört saati meydana getiren Allah onun bizden yarısını da isteyebilirdi ve bu bizim anlayacağımız bir adalet olurdu. Ama o müsamahası ve merhameti o kadar bol ki yirmi dörtten birini istiyor bizden. O bir saatin de faydalarını naslarla, ehadis ile anlatıyor, tamamen bizim dünyevi ve uhrevi hayatımızı renklendiren ve şenlendiren bir durum. O bir saatlik süre kabirde, sıratta, mahkemede, dünyada büyük faydaları olan bir saat. Kabirde ışık ve güç, sıratta binek ve lamba, mahkemede berat hükmüne geçiyor. Ahirette ise namazı tam olan kişinin işi oldukça kolay oluyor.

Allah insanlara verdikleri şeyleri kendisine satmasını istiyor, çiftçiden de kazandığının onda birini öşrünü istiyor. Böylece insana verdiği insanlıktan zamanı yerinde kullanarak yirmi dörtten birini kendisine kendi iyiliği için satmasını istiyor, kazandığından kırkta birini, hasat ettiğinden onda birini, on iki ay bir yıldan da bir ayını istiyor yine insan için. “innellahe eştera minelmüminine enfüsehüm ve emvalehüm biennelehümül cenne” Bu satış dört şekilde cereyan ediyor, bedenin satılması, malın satılması. Ama Allah isterken işi zora koşan bir oranda istemiyor, oranlar oran dahi olamayacak bir şekilde ayarlanmış. Bu küçük oranlarla cenneti ve rızasını verecek, insan bunlardan da kaçarsa nankörlük etmez mi? Bediüzzaman “acaba yirmi üç saatini şu kısacık hayatı dünyeviyeye bir saatini ebedi bir hayata sarfetmeyen ne kadar zarar eder ne kadar kendine zulmeder” Burada oranın düşüklüğünü bunu anlamamanın da ne kadar büyük bir eksiklik olduğuna vurgu yapar.

Allah kulundan istediği bir ayı bir kuyumcu, mücevher dükkanına çeviriyor. O dükkana giren büyük satışlar yapıyor. Kuran okumak büyük bir mücevher alım satımıdır, “Ezel ebed sultanı olan on sekiz bin alemin Padişah-ı zülcelali o on sekiz bin aleme bakan, teveccüh eden fermanı alişanı olan Kur’an- ı Hakimi Ramazan-ı Şerifte inzal eylemiş. Elbette o Ramazan mahsus bir bayram-ı ilahi ve bir meşher-i Rabbani ve bir meclis-i ruhani hükmüne geçmek, muktezayı hikmettir. Madem Ramazan o bayramdır, elbette bir derece süfli ve hayvani meşagilden insanları çekmek için oruca emredilecek” Padişah fermanları şehirlerin büyük camiilerinin önünde halkın hazır olması ile okunur, o gün şehirde bir bayram havası eser. Kur’an-ı Hakim’in indiği ayda insanlar o fermanı saygı ile karşılamak için oruç tutarlar, onun safiyetine uygun bir ruh ve beden hali ile onu karşılarlar.Ramazan günleri altın değerinde günlerdir. O günlerin kudsiyetine uygun bir şekilde kullanılması gerekir.

Oruç tutmak büyük bir mücevherdir, teravih yine o mücevher dükkanının büyük sonuçları olan bir altını veya pırlantasıdır. Bedenini Allah’ın istediği ölçülerde kullanmak o da bir mücevherdir. Ramazanda o ay içinde umre ziyareti yapmak yine büyük bir kuyumcu eylemidir.Yirmi dört saatin bir saati cennetin anahtarı olan bir alete dönüşerek, sıratta, haşirde, kabirde ne kadar büyük bir mücevher bir değer olduğu anlaşılacak. Malının o tatlı olan malının kırkta birini verirse , zekatın ahiret için ne kadar önemli bir kazanç olduğunu anlar, ve ömrünün uzun olmasına, ebedi olmasına, belalardan korummasına bir neden olur. Ne kadar büyük bir mücevher değil mi?

Namaz da bir mücevher dükkanıdır, bütün beden namazda cismani değerinden çok yüksekte altın anlara dönüşür, namazdaki beden sıradan anlardaki bedenden daha büyük bir değerdedir, bütün beden azaları namazın ve vahyin ışığı altında parlarlar ve ahirete namazdaki değerleri ile intikal ederler. Malının onda birini veren bir çiftçinin o verdiği malllar sıradan mallardan çok büyük bir değere dönüşürler, o insanın ahirette ahiret pazarında iyi bir ticaret yaptığını sembolize ederler. Allah yaptığı satışta malların değerini birden bine yüzbine sonsuz değerlere dönüştürür. İşte ömrün gerçek değeri bu satılan anlarda kazanılır. Bunları yapmayan bedenler ve mallar ise kömüre dönüşür sahibini de onun dünyasını da yakar. Bir is bir karanlığa bir cürüfe dönüşürler.

Allah bu satışlarla sosyolojik olarak hayatı düzenliyor, zengin fakir arasındaki ilişkileri düzenliyor, çekememezlikleri kıskançlıkları törpülüyor, kibri gururu kırıyor, fakirin garibin halinden anlamayı örgütlüyor. Bedenin hantallığını önlüyor. Allah ile ilişkileri düzenliyor, yani öşür, zekat, namaz ve oruç hem insan hayatını hem toplum hayatını hem de insan ile Allah arasındaki ilişkileri düzene koyuyor. Ne kadar yerinde düşünülmüş bir yaratılış ve yaratılışın değerlerini ve ihsanlarını ne kadar harika yorumlamak işte böyle …

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Risale-i Nur’da Ramazan-ı Şerif

Risale-i Nur’da Ramazan-ı Şerif BUGÜN ÇOK MÜBAREK VE SEVAPLI RAMAZAN-I ŞERIFI KARŞILAYACAĞIZ, INŞÂALLAH. BU KIYMETLI …

Kapat