Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Adaletin Öğrenildiği Yer: Aile

Adaletin Öğrenildiği Yer: Aile

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Yazar:Fatma BAYRAM
Baş Vaiz, Üsküdar Müftülüğü

Çocuklarımız sadece Allah tarafından özenle yaratılmış olmaları nedeniyle ilgi, bakım ve sevgiyi hak ederler. Onların bu ihtiyaçlarını âdil bir şekilde karşılamak, ebeveyn oluşun olmazsa olmaz şartıdır.

Ailedeki ilişkilerimizin niteliği, hayatımızın diğer tüm alanlarındaki varoluşumuzu etkileyen en önemli faktördür. Temel fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarımız içinde önde gelenlerden birisi ailenin, her yaş ve cinsiyetten fertleri içinde haksızlığa uğramadan varlığımızın korunmasıdır. Daha en baştan heyecanla beklenen ya da istenmeyen çocuk olma, kız ya da erkek, güzel ya da çirkin olma gibi avantaj ya da dezavantajlarla dünyaya geliriz. Bundan sonra göreceğimiz her muamele dünyayı algılayış biçimimizin değişmez kodları olarak kazınır zihnimize. İşte bu yüzden çocuklarımız sadece Allah tarafından özenle yaratılmış olmaları nedeniyle ilgi, bakım ve sevgiyi hak ederler. Onların bu ihtiyaçlarını âdil bir şekilde karşılamak, ebeveyn oluşun olmazsa olmaz şartıdır.

Abdullah b. Amr b. el-Âs (r.a.) rivâyet etmiştir: “Âilesi fertlerine ve idâresi altında bulundurduğu kimselere adaletli davranan kimseler, Allah katında nurdan minberler üzerinde otururlar.”1

Ne var ki, adaletli olmak bir zihniyet meselesi olduğundan daha fazla bir kişilik meselesidir. Evlilik ve aile ilişkilerinin adalet ve hakkaniyet prensipleri ile yürütülmesi gerektiğini aklı başında herkes kabul eder. Problem, adaletin gerekliliğini zihinsel olarak kabul etmekte değil, adalet göstermesi beklenen tarafların âdil bir kişiliğe daha en baştan sahip olup olmadıklarında (çünkü kişi kendinde olmayanı veremez) ve buna ilaveten haklarına riayet etmesi gereken karşısındaki kadın ya da erkeği, çocuk ya da yaşlıyı bütün genel özellikleri ve bireysel farklılıklarıyla tanıyıp tanımadığındadır. Nasıl bir varlık olduğu ve nelere ihtiyacı olduğu konusunda bir fikrimiz yokken birisine nasıl âdil davranabiliriz ki? Âdil olabilmenin ilk şartı; adalet göstermeye çalıştığımız kişiyi bütün özellikleriyle ve mümkün olduğunca tarafsız bir şekilde tanımaya çalışmaktır.

Sadece düşünce seviyesinde kalan, pratikte davranışlara ve ahlâka yansımayan bir adalet anlayışı ise daha çok hak talep etme şeklinde ortaya çıkar. Böyle bir zihne sahip olan insanlar kendi hakları konusunda milimetrik ölçülere dikkat kesilirken, sorumlulukları ve başkalarına ait haklar söz konusu olduğunda durumu kurtarmaya yönelik geçiştirici yaklaşımlara başvurabilirler. İnsanlarla ilişkilerini sadece “almak” üzerine kurmuş ve başkalarını kendi amaçlarına ulaşma aracı olarak gören bu kimselerin güce sahip olması durumunda yaptıkları haksızlıklar şiddetlenerek artar. İlk çağlardan itibaren gerçek adaletin hukuk, hâkim ve güç (para) arasında dengenin sağlanmasıyla mümkün olacağı üzerinde durulmuştur. Toplumsal barışın sağlanmasının ilk şartı olan adaletin (aile hayatı için de geçerli olmak üzere) güçlülerin delip geçtiği, güçsüzlerin ise takılıp kaldığı bir örümcek ağına benzememesi için ‘hak’ kavramı üzerine kurulması kaçınılmazdır.

Kur’ân-ı Kerîm’e göre de adaletin ölçüsü ve dayanağı güç değil, hakkaniyettir.2 Adalet hakka uymakla sağlanır.3 Hakkın ölçüsü de Allah’ın sözleridir.4 Bir hak konusunda hüküm verilirken, kendi lehine hükmedilmesi halinde bundan memnun olan, fakat aleyhine hükmedilmesi durumunda bu hükmü tanımayan insanlar için “İşte bunlar zalimlerdir.”5 denilmiştir. Ayrıca Rabbimiz adaletli olma sorumluluğumuzun sevgi, bağlılık ya da çeşitli önyargılar gibi duygularımızın etkisi altında kalmaması konusunda bizi uyarmıştır.6 İmanlarında zaaf taşıyan münafıklar hatta imansızlar hakkında bile âdil hüküm vermeyi emretmiştir.7 Kıyamet günü, insanlar hakkında adaletle hükmedilecek, herkes hak ettiğine ulaşacaktır.8

Anaokulu çocukları üzerinde yapılan araştırmalar, adaletin herkes için en temel ihtiyaçlardan biri olduğunu gösterirken, aynı zamanda insanların âdil ya da zalim varlıklar olarak doğmadıklarını, adaletin öğrenilen bir davranış olduğunu ortaya koyuyor. Kişiliğimizin diğer bütün unsurları gibi adaletin (veya zulmün) öğrenildiği yer de temelde ailedir. Âli olmak ailenin değerlerine bağlıdır ve bu değerler ancak ilişkiler yoluyla aktarılır. Yani biz yetişkinler, birbirimize ve çocuklarımıza davranış biçimlerimizle ya hakka-hukuka riayet eden bireyler olmayı veya her zaman hakkı kendi yararları doğ-
rultusunda dönüştüren benciller olmayı öğretiriz.

Normal şartlarda, insanın her manada sağlıklı bir birey olarak üretilebileceği tek yer ailedir. Aile de evlilik kurumuna dayanır. Kadın ve erkeğin toplum tarafından tanınan bir ilişki içinde hayatlarını birleştirmesi demek olan evlilik, hemen her yönüyle birbirinden farklı olan iki bireyin aynı temel hedefi, ki bu hedef huzura ulaşmadır,9 birlikte gerçekleştirmeye çalışmalarıdır.

Bir ilişkide insanın huzur bulması kişiliğine değer verildiğini ve haklarının korunduğunu bilmesiyle mümkündür. Bu gereklilik tüm ilişkilerin huzurla yürümesinin temel şartıdır. İnsan ilişkileri alanında yapılan çalışmalar iş ilişkilerinde dahi insanların vazgeçmediği temel isteğin maddî unsurlardan ziyade varlığının onanması ve haklarının korunduğundan emin olma ihtiyacı olduğunu gösteriyor. İnsan ancak haksızlığa uğramayacağından emin olduğu adaletli ortamlarda kendini güvende hissedebiliyor. Güven duygusunun olmadığı ortamlarda sevgi söylemleri bir anlam ifade etmiyor. Rabbimiz Nahl Sûresi 90. âyette bizlere adl ve ihsan ile hareket etmeyi emrederken bize, başkalarına muamelemizde adaletin ihsandan bile önce geldiğini öğretiyor.
“Allah adaleti, hatta adaletten de fazla olarak ihsanı, en güzel davranışı ve muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder. Hayâsızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.” Âyet-i kerîmede üç davranışı (adalet, güzel davranma, verici olma) gerçekleştirmemiz, üç davranıştan da (hayasızlık, çirkin davranışlar, zulüm) sakınmamız isteniyor. Demek ki insanların asıl görevi adalettir. Adalete riayet edilmeyen ilişkilerde sevgi gösterileri rahatsız edici bile olabilir.

Adalet ve eşitlik kavramları üzerinde çalışan sosyal bilimciler, eşitliğin aritmetik ve geometrik olmak üzere iki çeşidi olduğunu, herkese her şeyi eşit olarak dağıtmak demek olan aritmetik eşitliğin ancak hukukî alanda geçerli olabileceğini; ekonomik ve sosyal hayatta ise herkese topluma katkısı oranında layık olduğunu vermek demek olan geometrik eşitliğin söz konusu olabileceğini söylerler. Haklar ve sorumluluklar arasındaki dengenin gözetilmesi demek olan bu ikinci durum, aile hayatı için de fazlasıyla söz konusudur. Evlilikte strese neden olan en önemli faktör çoğu zaman erkek ve kadının temelde aynı insanlar olduğu düşüncesidir. Kadın ve erkek doğasının farkları üzerinde yapılan çalışmalar ise bunun tam tersini göstermektedir. Fakat bilimin ortaya koyduğunun aksine dünyada hatırı sayılır bir aydın kitle sözgelimi kadın ve erkek beyni arasında hiçbir fark olmadığını ısrarla söylemeye devam etmektedir. Oysa beyinlerimiz farklı çalıştığı gibi biyolojilerimiz de her iki cinse farklı görevler yüklemiştir. Biyolojik farklılıkların dışında uzaysal yetenekler, mekanik beceriler, söz yeteneği, duyarlılık düzeyi, problem çözme becerisi, öfke ve şiddet eğilimi, karakter okuma ve ilişki yönetme yeteneği gibi pek çok konuda iki cins arasında göz ardı edilemeyecek farklar vardır. Evlilikler, erkek ve kadınlar birbirlerini tamamlayıcı farklılıkları kabul etmedikleri ya da bunlara içerlemeye başladıkları zaman bozulur.

Kadın ve erkek doğasındaki temel farklılıklar ancak bir sentez oluşturduklarında huzura ve sosyal barışa ulaşılabilir. Erich Fromm bu sentezin gerekliliğini şöyle anlatır:
“Tam anaerkil bir toplum, kişinin gerçek gelişiminde bir engeldir; çünkü tekniğe, rasyonelliğe ve mantıklı bir ilerlemeye engel olur. Saf ataerkil toplum da sevgiye ve eşitliğe önem vermez. Sadece insan yapısı yasalarla, devletle, somut ilkelerle ve itaatle ilgilenir. Ne var ki anaerkil ve ataerkil ilkeler bir sentez oluşturduklarında her iki ilke birbirini renklendirir. Bu sentezde ana sevgisi adalet ve akılcılıkla, baba sevgisi de merhamet ve eşitlikle renklenir.”10

Adalet eşitler arası ilişkilerde değil farklılar arasındaki ilişkilerde hayatî önem taşır. Bu nedenle ailede adalet, kadın-erkek, çocuk-yetişkin, anne-baba gibi ailenin farklı unsurları arasındaki ilişkilerde herkese hak ettiği ilgi, sevgi ve saygıyı göstermektir. Adaleti her tür insan ilişkisinin en başına yerleştirmeyen insan kendine göre yaptığı fedakârlık ve hizmetlerle karşı tarafı mutlu etmeye çalışırken onu, bazı en temel haklarından mahrum ettiğini hiç görmeyebilir. Kendi rolünü benimsemekte ve yerine getirmekte isteksiz ve başarısız, karşısındakinin cinsiyet, yaş ve özel kişiliğine bağlı yapısından habersiz ya da haberdar olsa bile umarsız olan, sadece kendi konforuna ve isteklerinin gerçekleşmesine odaklanmış bir aile üyesi aile içi ilişkilerde adaletin gerçekleşmesi önünde en ciddi engeldir. Kadın ve erkeğin rolleri, çocuk ve yaşlıların yeri, sorumluluklar ve hakların dengesi konusunda aile bireyleri arasındaki görüş farklılıkları, ölçülerin ortak akıl yerine nefsânî çıkarlar üzerine kurulmuş olması, kolaya kaçma eğilimi, eğitilmemiş ilkel sertlikler, zihni felç eden korku, sevdiklerimize ve hoşlanmadıklarımıza yönelik önyargılar, kendini çaresiz hissetme ve sürekli savunma ihtiyacı, aşırı duygusallık, herkesin bize zarar vermek istediğini düşündüren algı bozukluğu, düşünceleri katılaştıran ve eleştirilere geçit vermeyen aşırı gurur, ihtiyaçların baskısı, eksik bilgilere dayanan genellemeler, ideolojik takıntılar gerçek fikirlerin gizlenerek karşı tarafı kandırma politikalarının izlenmesi gibi haksızlıkları besleyen tavırlar ailede ilişkilerin güven üzerinde yürümesine bağlı olan ruhsal doyum ve mutluluğun önündeki en büyük engellerdir.

Adaletli olmanın bir kişilik özelliği olduğunu söylemiştik. Bu durumda diğer kişilik özellikleri gibi âdil olma vasfı da aslında evlilik öncesinde aranmalıdır. Duygularıyla aklı, prensipleriyle vicdanı, hayalleriyle sınırları, ailesiyle dostları vs. arasındaki ilişkileri hakkaniyetle yönetemeyen insanlar, işin içine bir de evlilik girdiğinde her şeye ve herkese hakkını vererek adaleti korumada daha da zorlanırlar. Bu nedenle İslâm fıkhında evlenmenin hükmü kişilerin durumlarına göre değişiklik göstermiştir. Her insan teki, bir diğerinden farklı olduğu gibi her evlilik de bir diğerinden farklıdır. Durumunuz ne olursa olsun, ailenizi başka herhangi bir aile ile karşılaştırmamak hayatî bir önem taşımaktadır.

Adaleti sadece haklara değil, sorumluluklara da odaklanmadan sağlayamayız. Evlilik “verme” üzerine kurulmuştur. Bunun yerine evliliğin diğer aile üyelerine ‘sahip olmak’ olarak algılanması ve onların, yaratılıştan getirdikleri özelliklerini dikkate almadan, yönetilmeye çalışılması çoğu zaman en hafifinden ayrılıklara, en kötüsünden ise şiddet ve cinayetlere yol açmaktadır. Kişisel ruh sağlığının en önemli şartı ferdin Allah’ın kendisine verdiği kapasite ve yetenekleri kullanabileceği bir ortama sahip olmasıdır. Ailelerin erkek, kadın, yaşlı, çocuk… tüm aile fertleri için bu en temel ruhsal ihtiyaçlarının dikkate alındığı âdil bir ortam sunması gerekir. İslâm felsefesinde de Allah’ın adaleti, var olan her şeye varlık hiyerarşisi içindeki durumuna göre tamlık ve mükemmellik kazandırmasıdır. Bu bakış açısıyla bir aileye mensup olan bütün fertler o ailenin bir üyesi olarak yaşamanın Allah’ın onlara lütfettiği kapasite ve güçleri açığa çıkarmak için imkânlar sunduğunu, teşvik ettiğini duyumsamalı; haklarının yendiğini ve engellendiklerini düşünmemelidirler. Engin Geçtan’a göre “başarılı bir evliliği sürdürebilmek için çözümlenmesi gereken en temel sorun, eşlerin, dostça bir beraberliği zedelemeksizin kendilerinin ve karşı tarafın kişilik gelişimlerine olanak verebilmeleridir.”11 Aile üyeleri kendi içlerinde yaşadıkları sorunları hakkaniyet esasına göre çözdükleri sürece bu örneği görerek yetişen çocuklarına sosyal hayatta haklarını nasıl aramaları gerektiğini de öğretmiş olurlar.

Son sözümüz Resûlullah’ın veda hutbesinde ümmetine yaptığı çağrıdır: “Benim sözlerimi iyi dinleyin ki, izzet ve şerefle huzurlu yaşamaya devam edesiniz. Sakın haksızlık yapmayın ve zulmetmeyin. Sakın baskı, zulüm ve işkenceye alet olmayın. Sakın zulme boyun eğmeyin. Haksızlığa rıza göstermeyin. İyice anlatabildim mi? Allah’ım, Sen de şâhit ol.”12

Dipnotlar

1. Riyazü’s-Salihin, Adaletli Devlet Adamı, 663.
2. Nisâ, 4/58.
3. A’râf, 7/159, 181.
4. En’âm, 6/115; Şûrâ, 42/17.
5. Nur, 24/48-51.
6. Nisâ, 4/135; Mâide, 5/8.
7. Mâide, 5/42; Mümtehine, 60/8.
8. Zümer, 39/69, 75.
9. Rûm, 30/21.
10. Erich Fromm, Anaerkil Toplum ve İnsan Hakları, İstanbul, 1998, s. 17.
11. Engin Geçtan, İnsan Olmak, İstanbul, 1993, s. 146.
12. Ahmet b. Hanbel, Müsned, 7, 307.

KAYNAKLAR
• Anne Moir-David Jessel, Beynimizdeki Cinsellik, Cep Kitapları, İstanbul 1992.
• Bekir Onur, Gelişim Psikolojisi, İmge Kitabevi, İstanbul 2004.
• Doğan Özlem, Kavram ve Düşünce Tarihi Çalışmaları, İnkılap Kitabevi, İstanbul 2006.
• Engin Geçtan, İnsan Olmak, Remzi Kitabevi, İstanbul 1993.
• Erich Fromm, Anaerkil Toplum ve Kadın Hakları, Arıtan Yayınevi, İstanbul 1998.
• Erol Güngör, Ahlak Psikolojisi ve Sosyal Ahlak, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1997.
• Hasan Mahmut Çamdibi, Din Eğitiminin Temel Meseleleri, MÜİFV Yayınları, İstanbul 1994.
• İbrahim Ethem Özgüven, Evlilik ve Aile Terapisi, PDREM Yayınları, Ankara 2000.
• Nevzat Tarhan, Güzel İnsan Modeli, Timaş Yayınları, İstanbul 2011.
• _____________, Duyguların Dili, Timaş Yayınları, İstanbul 2006.

Din ve Hayat Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İlim Talebelerinin Üstünlüğü Üzerine / İmam-ı Rabbânî (ra)

NOT: İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu Seyyid Nakib Şeyh Ferid Buharî'ye yazmıştır. Sübhan Allah, sizlere …

Kapat