AH GENÇLİK!
1985 “Dünya Gençlik Yılı” olarak kabul edilmişti. İyi bir haber diye sevindik. Çoğu zaman ihmal edilmiş olan bir kesimin hatırlanması çok güzeldi. Bu vesileyle gençliğin problemleri halledilmiş olacaktı.
Aradan tam otuz beş yıl geçti. O günün gençleri olan bizler yaşlandık. Ne acı ki pek bir şey değişmedi.
Bugün, geleceğimizin kurucuları olacak gençlerin hali pek de iç ferahlatıcı değil. Otuz beş yıllık öğretmenlik tecrübeme dayanarak söylüyorum bunu. Bütün resmi ve gayr-i resmi çalışmalara rağmen gerçek böyle. Eskiden televizyonlardan yana dertliydik. Daha sonraları gençlerin elinde atari diye bir şey göründü. Onunla uğraştık yıllarca. Ardından cep telefonu, internet çıktı. Şimdi biz, yavrularımızı bu yeni oyunların oyuncağı olmaktan kurtarmaya çabalıyoruz.
Ancak ümitsizlik yok. Şunu da çok iyi anladık: “Yeis mani-i her kemaldir.” Yani ümitsizlik bütün güzelliklerin ve mükemmelliklerin önünde bir engeldir.
Bazen olur ki bir kişi binlere bedel olur.
Bu yazımızla, ebeveynlerin, öğretmenlerin himmetlerinin, gayretlerinin harekete geçmesine yardımcı olmak istedik. Saydığımız olumsuzluklara tavır almanın, yasaklamanın fayda vermediğini yaşayarak öğrendik.
Peki, ne yapacağız şimdi? İşimiz pek de kolay değil. Aslında yapılacak şeyler belli. Önce bu çağdaş zararlıların zararını en aza indirmenin yollarına bakmalıyız.
Başta iyi çocukların yetişebileceği yuvalar kurmalıyız. İyi ebeveynlerin, güzel çocuklar yetiştireceğinden emin olabilirsiniz. Ancak nice güzelim anne ve babalardan, hayırsız evlatlar geldiği de bir gerçek. Ufaklığın biri, babasına sitem etmiş:
– Baba, sen benim için ne yaptın ki?
– Çok şey yaptım evlat, demiş babası. Çok şey… Senin için iyi bir anne seçtim.
Önemli olan şudur: Biz, üzerimize düşeni yaptık mı? Görevimizi bilip gerisini Rabbimize bıraktık mı? Bu soruların cevabı “evet” ise rahat olabilirsiniz.
Ünlü bir eğitimciye sormuşlar:
– Çocuk eğitimine kaç yaşında başlamalıyız?
– Çocuğun kaş yaşında?
– İki.
Cevap kulaklara küpe:
– İki yıl geç kalmışsın, dostum.
En az o zararlılar kadar çekici kitaplarımız, filmlerimiz olmalı. Bazı kitaplar, sanki çocuklarımızı kitaptan koparmak için hazırlanmış gibi. Minikler için şeker gibi tatlı kitaplar hazırlamalıyız.
Güzel bir sabır ve tahammülün sonunda bir ferahlığın geleceği unutulmamalıdır. Toprakla buluşan tohumun fidan olması; fidanların meyveye durması da zaman ister.
“Her tedbiri aldığımız, elimizden geleni yaptığımız halde evlatlarımız istediğimiz gibi olmadı.” dediğinizi duyar gibiyim. Kalpler O’nun elinde. Bize düşen, ‘güzel’i yaşayarak duyurmaktır. Üstad’ın şu teşhisi de bize teselli veriyor: “Hakikaten, bence bir Müslüman neslinden gelen bir adamın akıl ve fikri, İslâmiyet’ten tecerrrüd etse bile, fıtratı ve vicdanı hiç bir vakit İslâmiyet’ten vazgeçmez.” (Münazarat)
O halde daima bir gayretin içinde olmamız gerekiyor. Eğer çocuklarımız iyi yoldaysa; bu, her dem şükür gerektirir. Aksine yavrularımız doğru yolun yolcuları değillerse, bu defa da bize düşen duadır. Bıkmadan, usanmadan dua, gayret ve tevekkül…
Gelin, her zaman içten bir tazarru ve niyazla O’nun kapısını çalalım.
Gelin…
- Mal – Mülk - 6 Haziran 2024
- Kulluk - 19 Mayıs 2024
- Konuşma - 16 Nisan 2024
- Kitap - 4 Nisan 2024
- Kibir – Tevazu - 21 Mart 2024
- Kardeşlik – Yardımlaşma - 9 Mart 2024
- Kahramanlık – Korkaklık - 21 Şubat 2024
- Kadın – Erkek Dünyası - 12 Şubat 2024
- Bir Adım Öteye… - 1 Şubat 2024
- İnsan Olmak - 27 Ocak 2024