Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Nurdan Hatıralar / “Ah kar­deş­le­rim! Biz Üstad’ımızı an­la­ya­ma­mı­şız, anlayamamışız!”

“Ah kar­deş­le­rim! Biz Üstad’ımızı an­la­ya­ma­mı­şız, anlayamamışız!”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

1889’da doğup 1965’te vefat eden merhum Barlalı Şamlı Hafız Tevfik, Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin birinci kâtibidir. Risale-i Nur’un büyük çoğunluğu Bediüzzaman’ın dudaklarından döküldüğü an, onun kalemiyle kayda geçmiştir.

Ömer ÖZCAN Bey’in Ağabeyler Anlatıyor-1 kitabında, merhum Nur kâtibi Şamlı Hâfız Tevfik Efendi’den ilginç hatıralar yer alıyor. Üstad’ın ve Risale-i Nur’un makamının anlaşılması noktasında önemli gördüğümüz birkaç hatırayı paylaşıyoruz. Hatıraları Ömer Özcan’a, merhum Bayram Yüksel Ağabey şöyle nakletmiş:

Bayram Yüksel: 1954 senesinde Bar­la’da Ha­fız Tev­fik Ağa­bey­le iki ay Ri­sa­le-i Nurla­rın te­lif edil­di­ği yer­le­ri be­ra­ber gez­miş­tik.

Bu ha­tı­ra­la­rı Ha­fız Tev­fik Ağa­bey mükerrer de­fa ye­min ede­rek bi­ze anlatır­dı. Ha­fız Tevfik Ağa­bey şöy­le anlat­mış­tı:

Üs­tad bir no­kta­ya ba­kar, ‘Yaz kardeşim!’ der­di

“Eser­ler ya­zıl­ma­ya baş­lar­ken Üs­tad’ımız belir­li bir no­kta­ya gö­zü­nü dikerdi. Bir noktaya ba­kar, al­nı şi­şer­di… ‘Yaz kardeşim, yaz’ der­di. Sü­rat­li söy­ler­di, ben de sü­rat­li yazar­dım. Bazen ‘Ke­çe­li, git si­nek­le­ri ko­va­la gel’ der­di. Gi­dip taşların ar­ka­sın­da si­ga­ra­mı içip ge­lir­dim. Ben çok si­ga­ra içiyor­dum. Üstad’tan uzak bir ye­re gi­der, taş­la­rın arkasın­da sigaramı içerdim. Kafa­mı dü­zel­tir gelir­, tek­rar yaz­ma­ya baş­lar­dık. Çok sü­rat­li söyler, ben de çok sü­rat­li ya­zardım.”

Ba­zen Üs­tad’ımız ya­tar­dı, tit­re­ye­rek kalkardı

“Ba­zen Üs­tad’ımız ya­tar­dı, tit­re­ye­rek kalkardı. ‘Kar­de­şim kâ­ğı­dı ka­le­mi al, yaz’ der­di. Gö­zü­nü bir no­kta­ya di­ker­di. Yaz karde­şim der, de­vam­lı yaz diye söy­ler­di. Çok fa­sih bir Türkçe ko­nu­şur­du. Ben de sü­rat­le ya­zar­dım. ‘Per­de in­di kar­de­şim’ de­yin­ce konuş­ma­sı bi­le zor anla­şı­lır­dı…”

Bir sa­at­te yaz­dı­ğı­mız ese­ri bir gün­de temi­ze çe­ke­mez­dim

“Ba­zen ya­rım sa­at­te, bir sa­at­te yazdığımız ese­ri bir gün­de te­mi­ze çekemezdim. Ba­zı va­kit bir sa­at­te yazdığı­mız bir ese­ri bir­kaç gün­de yazardım. Ah kar­deş­le­rim! Biz Üstad’ımızı an­la­ya­ma­mı­şız, anlayamamışız! Üs­tad’ımız hep ken­di­si­ni per­de­li­yor­du. Çok şef­kat­li, mütevazı ve ihlâ­sı zirve­de idi…” (Ömer Özcan Ağabeyler Anlatıyor–1)

***

Ek: Şamlı Hafızdan Rivayet Yoluyla İki Hatıra

1- Konyalı Mustafa Demirci rivayetiyle Barla’lı Şamlı Hafız Tevfik’ten naklen mühim haber: 
“Birgün Üstad bana: “Kazmayı, küreği al, gideceğiz” dedi. Gittik. Bir uçurumun kenarına vardık. Orada “Sırr-ı İnna a’tayna’yı yazdırmaya başladı. Biz yazarken yağmur geldi. Ben: “Üstadım ıslanacağız” deyince, “Öyle mi?” diyerek ellerini iki yana açıp dua etti. Baktım, yağmur etrafımıza yağdığı halde biz ıslanmıyoruz. 
Ben Üstada: “Biz sizden korktuk” deyince, Üstad: “Hayır, bu benden değil, hizmet ettiğimiz makamdan geliyor” dedi. (Son Şahitler-4 Sh:211) 

2- Bursalı Sami Pala kanalıyla gelen ve Ali Sarıçam’ın rivayetiyle nakledilen Barlalı, Şamlı Hafız Tevfik merhumun bir hatırası: 

“Sene 1961… Daha Nur Câmiasına yeni girmiştim. Barla’da, Üstadımızın vefatının birinci sene-i devriyesi dolayısıyla mevlid okunacakmış. Muzaffer Arslan ile beraber ben de gittim. 
Mevlidde olanlardan aklımda kalanlar: Sıddık Süleyman, Şamlı Hafız Tevfik, Hakkı Efendi, Mübarek Süleyman, Sungur, Bayram, Dr. Sadullah, Bekir Berk ve daha çok kalabalık kardeşler vardı. Mevlid bitince kardeşler dağıldı. Yalnız kaldım. Baktım, resmi astsubay elbiseli bir zat, yanında genç kardeşlerle beraber Şamlı Hafız Tevfik’in evini soruyorlar. Bende onlarla beraber gideyim dedim. 
Hafız Tevfik ağabey bizi kabul etti. Kardeşler, sormaya başladı: “Üstadla nasıl tanıştınız? Yazarken Üstadın yanında müsvedde var mı idi? Nasıl söylüyor, siz nasıl yazıyordunuz, vs.” Şamlı Ağabey, “ben de geleyim odaya da, yerinde anlatayım” diyerek hep beraber, çınarın ve mescidin yanındaki sofalı odaya gittik. 

Merhum Şamlı Hafız Tevfik Ağabey anlatmaya başladı:

“Babam zâbit idi. İstanbul’da dedem beni gezdirirken, acâib kıyafetli bir adam gördük. Başında kavuk, ayağında şalvar, belinde kaması vardi. Herkes gibi ben de hayretle bakıyordum. Dedem: “O’na Bediüzzaman derler.” dedi. Bu şekilde tâ çocukluğumda Üstadı tanımış idim. 

Babam vazife ile Şam’a tayin olunca, ailemle beraber bende Şam’a gittim. Orada hafız oldum ve yazıyı öğrendim. Babam orada vefat edince, dedem gelerek beni Barla köyüne getirdi. 
Hemen Büyük Cami’ye müezzin tayin oldum. Camiin imamı olan imam efendide Üstadı gıyaben iyi bilirmiş. Üstadın Barla’ya geldiğini ve Yokuşbaşı’ndaki odaya yerleştiğini işitince, İmam efendi, bana: “Ziyaretine gidelim.” dedi. Birkaç defa ziyaret ettik, fakat hiç konuşmuyordu. Yatağı bir tahta ranzada idi. Duvara asılı bir torbada Kur’an-ı Kerim vardı. Başka bir kitap görünmüyordu. İlk gidişte bize çay yaptı ve verdi. Amma kederli duruyor ve konuşmuyordu. İmam efendi de O’nun bir derya olduğunu biliyormuş. 
“Nasıl yapalım da konuşturalım, bir mes’ele soralım. Peygamberimiz Mi’rac’a rûhen mi, yoksa bedenen mi gitti, diye soralım” dedik. Böylece konuşturmayı umuyorduk. Yine bize çay verdi. İmam efendi sordu: “Efendim ulema farklı söylüyor. Acaba Mi’rac bedenen mi, ruhen mi?” deyince Üstad sağa sola baktı. Ve bana “Hafız, yazın var mı?” ben “Güzel yazarım efendim” “Öyleyse, al şu defteri” dedi ve başladı söylemeye. İşte ilk def’a Mi’rac bahsi böyle yazıldı. Tek sayfa olarak tam 35 sayfa yazmışım. Üstad, yazdıklarıma baktı, “Yazın güzelmiş” dedi. “Sen bana lâzımsın. Amma ben asabiyim. Herkesle geçinemem, sen tedbirli ol.” Ben de “Efendim, ben de tiryakiyim. Sigara içmeden yapamam. Ne yapacağız?” dedim. 
Üstad, “O zaman, (Besa, Arnavut yemini) yapalım. Ben kızınca, sen birşey deme. Sen kızınca, gidip sinekleri dağıtırsın” dedi. (Mufassal Tarihçe-i Hayat; Abdülkadir Badıllı)
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

“Bediüzzaman’a İlk Ziyaretimi Yeis İçinde Yaptım”

Merhum Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI anlatıyor: BEDİÜZZAMAN’A İLK ZİYARETİMİ YEİS VE BİTKİNLİK İÇİNDE YAPTIM Bediüzzaman …

Yorumlar

  1. avatar
    Hüseyin YILMAZ

    Türkiyede karanlıklı döneme ışık saçan üstadımızın lambasına gazyağı kibrit fitil olan gönüllü kahramanları muhabbet fedailerini rahmet anıyorum. Onların karanlıktaki hizmetlerini günümüzde gönlümüzü kalemi ile aydınlatan yazar Ömer ÖZCAN beyi tebrik ediyorum, Allah razı olsun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İslam Tarihinde Tıp – 3: Selçuklu Dönemi

SELÇUKLU DÖNEMİ Selçuklular’ın 1055’te Doğu İslâm dünyasının hâkimi ve koruyucusu olarak Çin ve Hindistan’dan Akdeniz’e …

Kapat