Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Ahirete İmanın Delilleri ve Bediüzzaman

Ahirete İmanın Delilleri ve Bediüzzaman

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Risale-i Nur’un en çok üzerinde durduğu konulardan biri de Haşirdir. Yani öldükten sonra diriliş başta olmak üzere hesap, amel terazisi, amel defteri, sırat, cennet ve cehennem gibi ahirete imanla ilgili hususların ispatıdır.

Yalnız Risale-i Nur, bunların nasıl olacağından ziyade niçin olacağıyla ilgilenir. Çünkü Bediüzzaman Hazretleri, dönemin şartlarını gözeterek imanı taklidilikten tahkikiliğe yükseltmek arzusundadır ve bu yüzden mesela eserlerinde fıkhi bilgiler de vermez. Yine pek tabii olarak ayet ve hadisleri bütün yönleriyle değil, işlediği konuya bakan yönleriyle irdeler.

1926 senesinde Barla’da yazılan Haşir Risalesi, öyle bin manevi cihad olmuştur ki, adeta her bir satırı, Allah ve ahiret inancına açılan savaşı dilim dilim doğramıştır.

Haşir Risalesi; temsilleriyle, misalleriyle, terkipleriyle ve tespitleriyle mükemmel bir eserdir. Sanki bütün deliller, ikna yöntemleri ve mukayeseler kullanılmış gibidir.

Üstad, ahireti ispat ederken kainatta var olan hakikatlere çokça atıfta bulunur. Modern batı düşüncesinin pozitivizist ve rasyonalist bakışı karşısında yiğitçe durur ve deney, keşif ve bağlantılarla ispat edilmeyen bilgilere itibar etmeyenleri kendi tezleriyle mahkum eder.

Üstadın öldükten sonra dirilmeyi izah ve ispat ederken izlediği yol aslında tamamen Kur’an ve Sünnetin yoludur.

Mesela: “Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz, (bilin ki) ne olduğunuzu size açıklamak için şüphesiz biz sizi topraktan, sonra nutfeden (spermadan) sonra bir alakadan (embriyodan) sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkartırız, sonra sizi, olgunluk çağına erişmeniz için bırakırız. Bununla beraber kiminiz öldürülür, kiminiz de önceki bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere, ömrünün en fena zamanına ulaştırılır. Bir de yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat biz onun üzerine su indirdiğimiz zaman, harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir. İşte bunlar gösteriyor ki, Allah şüphesiz haktır. Şüphesiz ölüleri o diriltir ve o her şeye kadirdir. Kıyamet ise şüphesiz gelecek ve muhakkak ki Allah bütün kabirlerde olan kimseleri tekrar diriltecektir.” (Hac Suresi 5-7)

Bu Ayet-i Kerime, insan zihnini, görüp şahit olduğu ve inkar edemeyeceği bir yaratma ve diriltme misali üzerinden, onun makro ölçekteki karşılığı olan kıyamet ve ahirete iletmektedir.

İşte Üstad’ın hareket noktası burasıdır ve Haşr Risalesini şu mealdeki ayet-i kerimenin bir tefsiri olarak işler: “Şimdi Allah’ın rahmetinin eserlerine bak; ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir? Şüphesiz O, ölüleri de gerçekten diriltecektir. O, her şeye güç yetirendir.” (Rum Suresi 50)

Ve Üstad yine getirdiği temsillerde Kur’ani bir yöntem olan iki kişinin konuyla alakalı bir diyaloğunu nazara verme metodunu kullanır: “Onlara şu iki adamı örnek ver.. Arkadaşıyla konuşurken ona dedi ki.. Arkadaşı, ona cevap vererek dedi ki..” (Kehf Suresi 32-43)

Haşr Risalesine de öyle başlar: “Bir zaman iki adam, cennet gibi güzel bir memlekete –şu dünyaya işarettir– gidiyorlar… İkisi arasında ciddi bir münazara başladı. Evvela o sersem dedi: “Padişah kimdir? Tanımam.” Sonra arkadaşı ona cevaben: “Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur?..”

Allah’ın varlığını ve birliğini ispat için birçok akli ve nakli delil vardır ki, bunlar ahiret için de aynen geçerlidir. Üstad, delil getirme bakımından tüm kelamî metodları kullanmıştır.

Gerek eski kelam âlimlerinin şâhid olunandan gâibe, mukaddimelerden sonuca, bölümler ve kısımlardan bütüne, ittifak edilen şeylere dayanarak ihtilaf edilenlere, vákıadan benzerine ulaşma olsun gerekse de sonrakilerin tümdengelim,, tümevarım ve temsil ile ispatlama olsun bütün yöntemlere başvurmuştur.

İman hakikatlerini ve dolayısıyla ahirete imanı. Aklın kavrayacağı biçimde izah etmek için Kelam ilminde somutlaştırılan ve Üstadın biraz daha zenginleştirdiği meşhur delilleri kısa kısa hatırlayalım.

  • Hudüs Delili: Âlemdeki entropi kanunu, yani azalma, birleşme, sükun, hareket, bu evrenin hâdis (sonradan) olduğunu gösterir. Her hadisin de bir muhdisi (var edicisi) vardır.
  • İmkân Delil: Evren ve içinde mevcud olanlar sonradan yaratılmıştır. Sonradan yaratılan her şey mümkündür yani varlığı zorunlu değildir. Varlığı zorunlu olmayan şeyleri ise yaratma yönünde tercih eden bir varlık bulunmalıdır.
  • Gaye ve Nizâm Delili: Kâinatta her şeyin bir nizam ve belli bir gâyeye yönelik olması, onları düzenleyen birine ihtiyaç gösterir.
  • Kaûl-i Âmme (Beşer Tarihi) Delili: Dünya üzerinde geçmişten bugüne bütün insanlar, bir şekilde bir yaratıcının varlığını itiraf etmektedirler. O her dilde anılmış ve her çağda kendisine sığınılan olmuştur.
  • Fıtrat (vicdan) Delili: İnsan yıkıcı musibet, hastalık, felaket gibi çaresizlik hallerinde Rabbine sığınır. Zorlanarak değil, içten O’na yönelir.
  • İhtira Delili: Önce cansız olan cisimlerde akıl, şuur ve hayatın var edilmesi yani yaratılması, bir Yaratıcının varlığını zorunlu kılmaktadır.
  • Hareket Delili: Kainatta her hareket eden varlığı bir hareket ettiren vardır.

Günümüzde keşifler, fikri, felsefi ve bilimsel gelişmeler bu delilleri elbette ki hem artırmış hem de kuvvetlendirmiştir.

Üstad, mezkûr delillerle birlikte özellikle inayet, intizam, insicam, sanat, temizlik, adalet, hikmet, şefkat ve merhamet, terakki ile birlikte insana verilen potansiyeller üzerinde çok durur. Kış ve bahar mevsiminden çokça misal getirir. İnsandaki hafıza kuvvetinden, tohum ve yumurtalardaki programdan (DNA) tutun terazi dengesi, askeri düzen, padişah idaresi gibi nice metafor kullanır. Esma-ül Hüsnâ’nın tecellilerini, ilahi sıfatları, Ayet-i Kerime ve Nebevi Mucizeleri sıralar.

Yine mesela Dokuzuncu Şua’da çocuklar, gençler, yaşlılar, hastalar, mazlumlar gibi farklı beşeri hallerin, tabakaların ahirete olan ihtiyacını nazara vererek öldükten sonra dirilişi ispat eder.

Bediüzzaman için yakın veya uzak, enfüsi yahut afaki, küçük ya da büyük her varlık, olay ve durum tesadüf olmadığı için ahireti de kapsayan hakikî tevhid/tahkiki iman/yaîin için delil niteliğindedir.

Yirmi Dokuzuncu Söz’de ise yıkılıp yeniden çok daha muhkem olarak yeniden yapılacak bir saray veya şehir misali üzerinden kıyametin kopmasını muazzam bir bakış açısıyla ispat eder.

Yine Yirmi Sekizinci Söz’de de cennetin varlığına dair çok güzel tespitlerde bulunur.

Allahü Teâlâ okuyup istifade etmeyi nasip eylesin.

İnzar Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Dâru’s-Siyâdeler (Seyyidlik Evleri)

Dâru’s-Siyâdeler (Seyyidlik Evleri) Doç. Dr. Murat Sarıcık   “Dâru’s-Siyade”, “Nakîbu’l-Eşrâflar”(1) ve Seyyidler için, ilk kez …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Übeyy b. Halef’in Haşır Konusunda Peygamberimiz’le (asm) Tartışması

Übeyy b. Halef'in Öldükten Sonra Dirilmeyi İnkâr Ederek Peygamberimiz Aleyhisselam'la Tartışması  Kureyş müşriklerinden, içlerinde Übeyy …

Kapat