Ana Sayfa / Yazarlar / Ahmaklık – Aptallık

Ahmaklık – Aptallık

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

AHMAKLIK  – APTALLIK

    “At alırken hayvana bakacak yerde onun örtüsüne, gemine, üzengisine bakmak ne aptalca bir hareketse, insanı da kıyafetine bakarak değerlendirmek o kadar ahmakça bir davranıştır.”

Seneca

    “Ahmağa medh ü sena hoş gelir. O, kesilmiş koyuna benzer. Bacağından üfürürsen semiz görünür.”

Şirazlı Sadi

     “Akıllı konuşur, çünkü onun söylemek istedikleri var; aptal konuşur, zira kendinin bir şeyler söylemek mecburiyetinde olduğunu sanır.” 

 Platon

 “Öküz çektiği yükü değil, önüne konan yemi düşünür; onun için öküzdür.”

İzlanda Atasözü

EN SÂDIK 

Adamın biri köpek satın almak istiyormuş. Bir köpek satıcısına gitmiş:

– Bana en sadık, en cesur köpeklerinizden birini verin, demiş.

Adam da bir tane köpek getirmiş. 

Alıcı sormuş:

– Bunun sadık olduğunu nereden biliyorsun?

– Bilmez miyim, on beş kere sattım, hepsinde de geri geldi.

 

BİR SANİYE

Yolcu:

– Alo, Erzurum’dan Ankara ne kadar sürer acaba?

Görevli, beklemeye alır ve:

– Bir saniye efendim…

Yolcu:

– Teşekkür ederim…

 

İLK VAGON

Adam istasyonda arkadaşını uğurluyordu:

– Sakın en öndeki vagona binme. Bir kaza anında en çok hasar gören ilk vagondur.

Öteki:

– Hiç anlamıyorum, dedi. Neden şu ön vagonu kaldırmazlar…

 

BİR SİLÂHSIZLANMA HİKÂYESİ          

     Hayvanlar arasında bir silâhsızlanma kongresi yapılmış.

     Sebebi de şu:

     Bir gün, aslan havada kanat çırpan kartala bakmış, derin derin iç geçirmiş. Yavrularının yerini sormuş.

     Emniyette olduğunu öğrenmesine rağmen;

     – Tırnakları, kaldırmalıyız, demiş. Kaplan söz almış, fili işaret ederek:

     – Filin de dişlerini kaldırmalı! Teklifinde bulunmuş. Fil, bu teklifi, kaplandaki pençenin kaldırılması şartıyla kabulleneceğini söylemiş.

      Nihayet sıra ayı’ya gelmiş. Ayağa kalkan ayı, kendinden beklenmeyecek kadar yumuşak bir tebessümle ve zarif vücut hareketleriyle, heybetli kollarını açmış, şöyle konuşmuş:

     – Evet, bütün silâhları kaldırmalıyız! Yalnız, çok insanî bir aşk ve dostluk hareketi olan bu kucaklaşma kalmalıdır.

     Hayvanlar, düşünceye dalmışlar. Buna inanan ve heyecana kapılan bir eşek, hemen ayı ile kucaklaşmaya koşmuş:

     – Yaşa! Var ol! Kucaklaşma ebedidir! diye kendini ayının kolları arasına atıvermiş. Fakat kucaklaşma o kadar samimi(!) olmuş ki, zavallı eşeğin kaburga kemikleri kırılmış ve cansız yere yığılmış.

    Ayı:

    – Kusura bakmayın, demiş. Silâhsızlanma heyecanı yüzünden bu seferlik böyle oldu. Madem bu eşek öldü; müsaadenizle, onu yiyeyim!

     Bereket versin diğer hayvanlar, ayı’nın kollarına kendilerini atacak kadar eşek değilmiş.

 

    UZUN SAKAL

    Adam, “kıyafet ilmi”nden söz eden bir kitap okumaktadır. İlerleyen sayfalarda şöyle bir tanıma rastlar:
    “Bir adamın başı küçük, sakalıyla boyu uzunsa aklı az olur.”
    Meğer adamın da başı küçük, sakalıyla boyu uzundur. Kendisini bu tarifin dışına çıkarmak ister. Ne yapması gerektiğini düşünür. Başını büyültmenin imkânı olmadığı gibi, boyunu kısaltması da mümkün değildir.
    “Bari sakalımı kısaltayım” diyerek şamdanı eline alır. Mumun alevine yaklaştırır.   Sakalı tamamen yanar. Yüzü cascavlak kalır. Bunun üzerine kalemi eline alıp kitabın kenarına şu notu düşer:
    “Evet, tecrübeyle sabittir… Uzun sakallılar gerçekten aptaldır. Ben de tasdik ediyorum.”

     

     KARGANIN SONU

     Karga, çok güzel bir keklik görmüş. Tozlu yollarda seke seke yürümesi, düzlüklerden işve ve cilveyle geçmesi karganın hoşuna gitmiş.

     Bunun üzerine karga, kekliği taklit etme hevesine kapılmış. Durumu dikkatle izleyen güzel, alımlı keklik:

     – Ey siyah tüylü arkadaş! demiş. Benden ne istersin, niçin peşimi bırakmazsın?   

     – Sultanım, senin sevimli hareketlerini taklit etmek istiyorum.

     – Hey ahmak, her yaratığın ayrı özelliği ve güzelliği vardır. Sen bu sevdadan vazgeç.

     Gerçekten de karga, kendi yürüyüşünü bile unutmuş. Halka maskara olmuş.

 

     ÜÇ HEDİYE

     Zamanın birinde iyi kalpli bir vali varmış. Fakat kendini bilmez bir yoksul onu hep kötüler, aleyhinde konuşurmuş.

     Vali sabreder, bir şey söylemezmiş. Çünkü: “Ahmaklara verilecek en güzel cevabın susmak” olduğunu iyi bilirmiş…

     Bir gün valinin hizmetçileri, yoksulun kapısını çalarlar.

     Ellerinde, bir çuval un, bir kalıp sabun, bir okka şeker…

    Adam, bu malzemelerin bir sus payı olduğunu zanneder.

    Yine de bunun hikmetini yörenin bilgesine sorar. 

    Bilgenin cevabı çok ilginç olur:

    – Sen ne ahmak adamsın! Un aç karnın, sabun pis tenin, şeker acı dilin içindir…

 

     KUYUNUN SUYU

     Habenneka (ahmaklığı ile meşhur biri), bir gün kuyudan devamlı su çeker, yine kuyuya boşaltır.

     – Ne yapıyorsun? diye sorarlar. 

     Şu karşılığı verir:

     – Kuyunun suyunu ölçüyorum!

 

     İNADIN SONU

     Eşeğin biri, sahibinin önünden giderken canı sıkılmış, doğru yolu bırakıp patikalara, bayırlara sapmış. Bir uçurumun başına gelmiş; yuvarlanacağı sırada sahibi arkasından yetişmiş, kuyruğundan çekip döndürmek istemiş.

     Ama… Eşek bu… İnatçı…

     Sahibi bakmış ki, olmayacak; eşeği bırakmasa kendisi de uçuruma onunla beraber yuvarlanacak. Bırakıvermiş:

    – Ne halin varsa gör! Yendin beni; ama bilmiş ol ki senin için hayırlı bir zafer değil bu!

 

SÜRÜ

Akıllı geçinenlerden biri, kırda sürüsünü otlatan çobana şu teklifte bulunmuş:  

– Sürüde kaç koyun olduğunu bilirsem, iyisinden bir koyun verir misin?  

– Neden olmasın, elbette veririm.

– 365 koyun var.

– Bildin. Al, iyisinden, beğendiğinden bir koyun.

Bizimki en gösterişlisinden bir dört ayaklı sırtlandı. Bu arada da:

– Aklımı seveyim, diye söyleniyordu.

Çobanın kahkahaları yankılandı kırda:

– Hemşehrim, yüklendiğin bir köpek!

     

     ÇİVİ GİBİ
    Tanınmış nüktedanlardan merhum Sakallı Celâl, bir arkadaşı için “çivi gibidir” demiş. Yanındakiler onun bu sözünü biraz garip karşılamışlar.
    Sakallı Celâl, açıklama yapmış:
    – Efendim, galiba yanlış anlaşıldı. Çivi demekle onun demir gibi sağlam olduğunu kastetmedim. Kafasına vurmadıkça vazifesini yapmaz da…

Mahir Duman

Yazar : Mahir DUMAN

1955’te Ankara, Kızılcahamam Hıdırlar köyünde doğdu. İlkokulu doğduğu köyde, orta ve lise eğitimini Ankara’da tamamladı. 1979’da Bursa Eğitim Enstitüsü'nden mezun oldu. Çeşitli gazete ve dergilerde çalışmaları neşredildi. İstanbul'da yayımlanan bir gazetede Şamil İmamoğlu müstearı ile günlük yazıları yayınlandı. Köprü, Zafer, Sur, Diyanet Çocuk, Kültür Dünyası, Moral Dünyası, Kültür Edebiyat, Tepe Edebiyat, Üslup… gibi dergilerde denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. Bir gazetenin düzenlediği makale yarışmasında birincilik ödülü aldı. Edebiyat ve Türkçe öğretmeni olarak Anadolu’nun çeşitli yerlerinde çalıştı. 2008 yılında emekli oldu. Evli ve üç çocuk babasıdır.
Yayınlanmış eserleri: 1. Çocukluktan Gençliğe (Çocuk Eğitimi) 2. Harman (Osman Suroğlu ile) 3. Espri Dükkânı 4. Moral Saati 5. Güller ve Dikenler (Osman Suroğlu ile) 6. Sevgi Zaferdir 7. Tebessüm Saati 8. Onların Penceresinden 9. Bizim Köyün Öyküsü 10. Söz Güzeli 11. Gülümseyen Sözler 12. Bahar Bestesi 13. Gönüller Sultanına 14. Güldüren Düşünceler

Web Sitesi
Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Âmîl Kuvvelerini Eğilmelisin

ÂMİL KUVVELERİNİ EĞİTMELİSİN  “..zîşuurun en câmii insandır.. ve bütün kâinat ise, hayata müsahhardır ve onun için …

Kapat