AHMED NAZİF ÇELEBİ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Ahmed Nazif ÇELEBİ

1891 yılında, Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde doğdu. Henüz 17 yaşlarındayken, gazetelerin “Bediüzzaman” lâkaplı birinden övgüyle bahsettiğini görmüş, ilk olarak bu gelişme sonucu Üstad Bediüzzaman kalbinde yer etmişti.

Bediüzzaman 1908’de İnebolu’yu ziyarete geldiğinde, yolcu edildiği sırada, çarşıda Nazif Çelebi ile göz göze geldiler. Bir anlık selâmlaşmanın üzerinde bıraktığı sıcak sevgiyi, uzun zaman kalbinde yaşattı. Nihayet 1938 senesinde Üstad’ın Kastamonu’ya sürgüne gönderildiğini haber aldı ve hemen ziyaretine gitti. “Yâ Rab, bana bir mürşid-i kâmil ihsan buyur” dualarının neticesiyle kavuştuğu Risale-i Nurları, ömrünün sonuna kadar bırakmadı ve kendisini Nur hizmetine adadı.
Üstad Bediüzzaman’ı ziyarete gittiğinde beraberinde Dördüncü Şua olan Âyet-i Hasbiye Risalesi’ni getirdi. Bu risâleyi çoğalttı ve daha sonra Kur’ân hizmetinde büyük işler başaracak oğlu Salahaddin’i, bu risâleyi Üstad’a vermesi için gönderdi. Üstad Bediüzzaman, Salahaddin Çelebi’ye birden dokuza kadar Küçük Sözler’i, kendisine de 11. ve 12. Sözleri yazması için verdi ve Selahaddin Çelebi de bunları yazmaya başladı. Bu yolla Nur Risaleleri İnebolu’ya girmiş oldu. Ve bu tarihten sonra İnebolu’da yüzlerce parmak Nurları yazmaya başladı.Daha sonra oğlu Salahaddin Çelebi’nin İstanbul’da teksir makinesi görüp, satın almasıyla risâleler hızla çoğaltılmaya başlandı. İlk defa, “Kâinat Seyyahının Müşahadeleri” olan Âyetül-Kübra Risalesi (Yedinci Şua) teksirle çoğaltıldı. Böylece Risaleler yazılmaya başlandığı 1926 yılından tam 18 yıl sonra, elle yazım çalışmaları yerini teksir makinesine bıraktı. Artık Nurlar “İnebolu Baskısı” ismini almıştı. Üstad Bediüzzaman bundan dolayı “Ya Rabbi! Bir kalemle beş yüz nüsha yazan Nazif Çelebi ve mübarek yardımcılarını Cennetü’l-Firdevste mes’ûd kıl” diye dua etti.

Bu gibi dualara çokça mazhar olan Çelebiler için Üstad yine şöyle demişti:
“Bu iki zatın, Risale-i Nur’un neşrinde iki yüz adam kadar çalıştıklarını görüyoruz. “

Denizli ve Afyon hapishanelerinde de Üstad Bediüzzaman’la birlikte olan Nazif Çelebi, bütün sıkıntılara rağmen hizmetine burada da devam etti.

Üstad’ın “Sarsılmaz sadakat”te dediği Nazif Çelebi, yaptığı hizmetlerle, Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle “O mühim mevkide, Âlem-i İslâmın şimal hududunda hizmet-i imaniyenin bir kutbu” haline gelmişti.

Risale-i Nur’un İnebolu kahramanı Nazif Çelebi, 1964 yılında vefat etti. Allah rahmet eylesin. Amin.


BEDİÜZZAMAN’I NASIL TANIDI  Ömer Özcan

Ahmed Nazif Çelebi, Bediüzzaman ismini daha 17 yaşlarında iken duymuş ve bu isim kalbinde yer tutmuştur. Bu şöyle oluyor:

1908’de İstanbul’da bulunan Bediüzzaman Hazretleri, 31 Mart hadisesinden sonra kurulan Divan-ı Harp Mahkemesinde beraat eder ve Van’a dönmek üzere yola çıkar. Trabzon’a kadar denizyoluyla olan Van yolculuğu sırasında, İnebolu’ya da uğrar. İşte o sırada çarşıda bulunan Nazif Çelebi, Bediüzzaman’la göz göze gelir ve selamlaşırlar. Kalbi heyecan içinde çırpınır, içinden ılık bir akıntı geçer genç Çelebi’nin. O gün o kadarla kalmıştır. Bu hadise, Kastamonu Lâhikasında Nazif Çelebi Ağabeyin kendi ifadeleriyle şöyle teyid edilmektedir:

celebiev_4.jpg“…onyedi yaşımda bulunduğum ve çok cahil ve çocukluk devresinde iken, bu mübarek isim kalbimde yer tutmuş. Ve bu kalbî muhabbet hürmeti için olacak ki; 1326 (1908) senesinde Hazret-i Üstad’ın “Bediüzzaman Said-i Kürdî” lakabı altında Karadeniz seyahatinde iki hizmetkârı ile İnebolu’yu ziyaret ederek, o zaman İnebolu’nun meşhur ulemasından Hacı Ziya ve diğer ulema arasında vapura teşyi’ edildiği sırada tesadüfen çarşıda karşılaştığım ve çok derin muhabbet hissiyle bu mübarek zâta selâm durarak mütebessim ve nuranî sîmalarıyla ve keskin nazarlarıyla selâmlarına ve manevî nazarlarıyla iltifatlarına mazhar olduğum günden beri artan muhabbet ve alâkamı, otuz senelik hatırımdan kat’iyyen silinmediğini aynelyakîn görüyordum.” (Kas. Lâh.41)

Nazif Çelebi, tam otuz sene sonra, İnebolu’da bir kahvehanede, zavallı bir sarhoştan; “Ya Rab! Bana bir mürşid-i kâmil ihsan buyur” diye, yana yakıla aradığı mürşidin Kastamonu’ya geldiğini duyar. Nazif Ağabey işin bu kısmını da Kastamonu Lâhikasında şöyle açıklamaktadır:

“…On seneden beri Cenab-ı Rabb-ül Âlemîn Hazretlerinden niyazımda, daima beş vakit dualarımda, “Ya Rab! Bana bir mürşid-i kâmil ihsan buyur” niyazında iken, bundan üç sene evvel yani hicri bin 1357 ve miladi 1938 senesinde, İnebolu’da bir kahvede, Kastamonulu bir zavallı sarhoşun sitayişle bahsettiği bir zâtın Kastamonu’da mevcudiyeti ve menfî olarak bulunduğunu işittim. Dikkat ettim ve tahkik ve ta’mik ettim. Anladım ki; otuz senedir kalbimde saklı olarak taşıdığım o zamanki Said-i Kürdî olduğunu hayretle öğrendim. Ve kalbimdeki sevgi günler geçtikçe ateşlendiğini hissettiğimden, her tehlikeyi göze alarak ziyaret edip, mübarek ellerini öpmek lâzım ve şart olduğunu bildim. Ve ziyaretimde, Eski Said’in ism-i mübarekleri Bediüzzaman Said Nursî ve Risale-i Nur’un müellifi ve sahibi olarak buldum. Kemal-i aşk ve ihlâsla sarıldım. Ve benim yegâne mürşidim ve rehberim ve büyük üstadım o Risale-i Nur’dur dedim. (Kas. Lâh.42)

Aynı sayfanın altına Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur’un bu büyük talebesi için şu dipnotunu koymuştur: “Evet bazı ehl-i velayetin ileride talebesi olacak zâtlar, daha dünyaya gelmeden, hiss-i kabl-el vukuun inkişafıyla kerametkârane keşfettikleri gibi; Risale-i Nur’un talebelerinin mühimlerinden birkaç zât dahi, çok zaman evvel, bir hiss-i kabl-el vuku’ ile, ileride Said ile alâkadar bir surette bir Nur’a hizmet edeceğini hissetmişler. İşte, onların birisi de Nazif’tir.”

ÇOK CELALLİ VE HAŞMETLİ BİR İNSANDI

celebiev_3.jpgO zamanlarda bütün Türkiye’de sadece iki yerde teksir makinesi bulunmaktaydı. Birisi Isparta-Sav’da İbrahim Gül’ün evinde, diğeri ise “Küçük Isparta İnebolu”dadır. O da Ahmed Nazif Çelebi ağabeyimizin evinde tavan arasında bulunuyordu. Teksir konusunda İnebolu Isparta’dan daha kıdemlidir. Tarih itibariyle makine ile tab işi ilk önce İnebolu’da başlamıştır. Sonra Tâhirî ağabey tarafından Isparta’ya da bir makine alınmıştır.

1978 senesinde yaptığımız İnebolu ziyaretimizde, Denizli Hapsinde Hazret-i Üstad ve Nazif Çelebi ile beraber yatan rahmetli Gülcü Hüseyin (Kuru) ve Sâlih Uğurtan ağabeyler bize Ahmed Nazif Çelebi ağabeyi şöyle anlatmışlardı:

“Nazif Çelebi Ağabey İnebolu’nun eşrafındandır. Çok celalli ve haşmetli bir insandı. Adeta bastığı yer titrer, çarşıdan geçerken herkes hürmetle temennaya dururdu. Ahmed Nazif Çelebi ağabeyimiz İnebolu da çok saygın bir insandı… Teksir makinesi onun evinde tavan arasında bulunuyordu. Orada, tavan arasında, sabahlara kadar tokyo terliklerle iki büklüm olarak teksir yapardı. Çok cesurdu… Yapılan teksir Risaleler ciltlendikten sonra, gizlice kasalar içinde gemilerle Anadolu’ya sevk edilirdi, biz de yardım ederdik. Denizli ve Afyon Hapishanelerinde Üstad’la beraber yatmıştır.”

celebiev_1.jpg“Nazif Çelebi ağabeyin evinin karşısında o zamanın hükümet binası, onun önünde jandarma karakolu, bir bina ötedeki sokakta da polis karakolu bulunuyordu. Hayret verici bir inayet ise, bu ev, polis ve jandarma tarafından defalarca basıldığı, arandığı halde, teksir makinesinin kat’iyyen bulunamamasıdır. Çünkü Nazif ağabeyin evi tam bu hizmet içindi. Çok karmaşık, çok odalı ve çok merdivenli bir evdir orası.”

EFSANEVÎ EV MUTLAKA GÖRÜLMELİ VE SATIN ALINMALI

İnebolu ziyaretimizde Gülcü Hüseyin ve Sâlih Uğurtan ağabeyler bizi Nazif Çelebi Ağabeyimizin evini gezdirdiler. Dört katlı eski bir Rum evi olan bu bina, şu anda metrûk bir vaziyette. Şimdiki sahibi de Almanya’da bulunuluyormuş.
celebiev_2.jpgEvi gezerken hayretler içinde kaldık. Zira o zamanki baskın ve tarassutlar düşünülürse, bu ev, sanki o günkü şartlara göre tam bu hizmet için yapılmış. Lâbirent gibi bir yapı… İç içe odalar, gizli geçitler, dolaptan dolaba diğer odalara geçişler, karmakarışık merdivenlerden üst ve alt katlara çıkışlar-inişler. Hakikaten makine odasının bulunması mümkün değil. Biz dahi tavan arasından zemin kat’a inerken yolumuzu kaybettik…

Ve teksir makinesinin bulunduğu tavan arası… Burası rahatça ayakta dik durulamayacak kadar alçak. Kahraman Ahmed Nazif ağabey, ayağında tokyo terliklerle sabahlara kadar burada iki büklüm olarak risaleleri teksir edermiş. Bütün Anadolu’ya yapılan neşriyatı buradan gerçekleştirmişler. “Îman tekniğe meydan okudu” sözüne masadak olmuşlar.
İnebolu’ya gidenler bu evi mutlaka görmelidirler…
Abdullah Yeğin ağabey’e bu gezimizden sonra bu evin satın alınması için bir faaliyet düşünülüyor mu diye sordum. Şöyle dedi Yeğin ağabey: “Şimdi evin sahibi Almanya’da, durumu bildiği için çok fiyat istiyor, inşallah zamanla alınabilecektir…”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Seyyid Hasan Efendi

Müftü es-Seyyid Hasan Efendi 1083/1673 yılında Kastamonu Müftüsü olarak görev yapan es-Seyyid Hasan Efendi, aynı …

Önceki yazıyı okuyun:
NADİR BAYSAL

NADİR BAYSAL Cumhuriyetin ilk senelerinde şapkaya muhalefet gerekçesiyle, aşiretçe, Bediüzzaman'ın da gözaltında bulunduğu Kastamonu'ya sürgün …

Kapat