Çanakkalede Türkçe öğretmenliği yapan bir arkadaşım var, halen orda yaşamakta adı Ahmet Kaya, onunla birlikte galiba Çanakkale’de Ahmet Aytimur Ağabey’i ziyare gitmiştik. Bediüzzaman’ın yakın çevresinden bir muhterem zattı. Konuşma sırasında Bediüzzaman’la birlikte bir hatırasını kendisinden istemiştik, o da lutfedip anlattı. Birgün İstanbul’da Fatih Semtinde bulunan Yavuz Sultan Selim Camiinin bitişiğindeki Yavuz Sultan Selim’in kabr-i şerifini ziyarete gittiklerini anlattı. Ziyaret etmişler, üstad ona “biz farklı düşünüyorduk o bizi ikna etti biz de onun gibi düşünmeye başladık.” Ahmet Aytimur Bediüzzaman’a sormuş, “Üstadım siz bunu yakazeten mi görüştünüz” o da evet demiş, demekki İslam’ın ümmeti Muhammed’in mukadderatını görüşmek için Yavuz Sultan Selim ve Bediüzzaman gibi zatlar zaman zaman bir araya gelip konuşuyorlarmış. Ahmet Aytimur bunu bize anlatırken kemal-i tahayyürle nakletmişti. Üstad zaman zaman Yavuz Sultan Selim Han’n mezarına gider ziyaret edermiş, aynı zamanda Fatih Sultan Mehmed Han’ın da. Onu ziyaret ederken çekilmiş bir resmi de var.
Kırkıncı Hoca Hazretleri de İstanbul’a gittiğinde Yavuz Sultan Selim’in mezarını ziyaret edermiş, ben de bunu adet etmişimdir, her gittiğimde o beldenin sahibi ve tarihimizin ve dinimiziz öneli şahsını ziyaret ederim, Vahdet Abi ile birlikte Yavuz Sultan Selim’in mezarını ziyarete gitmiştik. Allah hepsine rahmet etsin bizi de affetsin. Buraya Yahya Kemal’in Selimnamesini alıyorum
Yahya Kemal BEYATLI
Selimname
Eflâkden o dem ki peyâm-ı kader gelür.
Gûş-ı cihâne velvele-i bâl ü per gelür.
Devr-i fütûhu Sûr-ı Sirâfîl müjdeler,
Hak’tan nizâm-ı âlemi te’mîne er gelür.
Ebvâb-ı Ravza-i Nebevî’den firiştegân,
Cibrîl’i gördüler nice demdir gider gelür.
Derk ettiler ki merkad-i pâk-i Muhammed’e,
Rûhu’l-Kudüs’le Arş-ı Hudâ’dan haber gelür.
Rûy-i zemîni tâbi-‘i fermânı kılmağa,
Sultan Selîm Han gibi bir şîr-i ner gelür.
Râyâtının alemleri üstünde uçmağa,
Sîmürg-i feth hemçü nesîm-i seher gelür.
Hakan ki at sürünce bir iklîm-i düşmene,
Pîş u pesinde mahşer-i tîğ ü teber gelür.
Ey gāsıb-ı diyâr-ı Arab! Bekle vaktini,
Evvel cezâ-yı saltanat-ı sürh-ser gelür.
Kaç fâtih-i zaman gören Îran-zemîn bugün,
Görsün kiminle hangi cüyûş-i zafer gelür.
Tekbîrlerle halka ıyân oldu tûğlar,
Sahrâ-yı Üsküdâr’a revân oldu tûğlar.
O zaman ki göklerden ilâhî haber gelir.
Cihânın kulağına kanat sesleri gelir.
İsrafil’in sûrudur müjdeler fetihleri,
Dünyaya düzen veren Hak katından er gelir.
Ravza’nın kapısında saf saf olan melekler,
Cebrâil’i gördüler telâşla gider gelir.
Bildiler Peygamber’in o tertemiz kabrine,
Cibril vasıtasiyle Allah’tan haber gelir.
Yeryüzünün hepsine egemen olmak için,
Sultan Selim Han gibi bir erkek aslan gelir.
Sancakların üstünde süzülüp uçmak için,
Hümâ kuşu bir yanda, bir yandan meltem gelir.
At sürünce o Hakan, düşmanın ülkesine,
Önünde ve ardında mızrak ormanı gelir.
Ey Arap ülkesini haksız yere gasp eden!
Önce kızılbaş Şâh’ı cezalandırmak gelir.
Nice fetihler gören İran ülkesi, bugün,
Görsün kiminle, hangi muzaffer asker gelir.
Tekbirlerle meydana çekildi, çıktı tuğlar,
Üsküdar sahrâsına indi, yürüdü tuğlar.
- On Dokuzuncu Söz Üzerine - 26 Eylül 2023
- Bir Gece Şiiri - 22 Eylül 2023
- Bülbül Şiiri / Mehmet Akif ERSOY - 11 Eylül 2023
- Hizmet Rehberinden – 2 - 3 Eylül 2023
- Malazgirt Savaşı ve Türk – Kürt Kardeşliği - 26 Ağustos 2023
- Hizmet Rehberinden - 24 Ağustos 2023
- Hikmet-i Amme, Umumî Hikmet - 17 Ağustos 2023
- Güzellik ve Peygamber - 13 Ağustos 2023
- Güzel ve Estetik Yorumlar - 11 Ağustos 2023
- Bakmak, Görmek ve Göstermek - 9 Ağustos 2023