Ana Sayfa / Yazarlar / Âkif O Salonda Olsaydı…

Âkif O Salonda Olsaydı…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Kastamonu Üniversitesi rektörlüğümüz, 15 Aralık Çarşamba akşamı sanat ve tasavvuf musikimizin yaşayan efsanelerinden hafız, bestekar Amir Ateş ve tamburi Prof. Dr. Murat Salim Tokaç beyefendilerin icra ettikleri muhteşem konserlerinden sonra 17 Aralık Cuma günü, Akif Yılı” etkinlikleri kapsamında ülkemizin en çok tanınan, sevilen hocalarından, âlimlerinden Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Prof. Dr. Mustafa İsmet Uzun hocalarımızı bir dizi konferans ve panele katılmak için şehrimize davet etmişler.

Duyduğumda çok sevindim, sosyal medyadan vs yüzlerce dostuma haber verdim, istifade edilsin istedim.

Üniversitemiz adına sayın Rektörümüze ve emeği geçen herkese tüm kalbimle çok teşekkürler ediyorum.

Ülkemizdeki en mühim hadis alimlerinden olan Prof. Dr. İsmail Lütfü Çakan hocamız bu bereketli günün faaliyetlerine merhum Akif’in vaaz verdiği Nasrullah Kadı Camiinden Kastamonululara hitap ederek başladılar, Akif’i, istiklal günlerini yadettiler, hemşehrilerimize güzel mesajlar verdiler.
Ardından üniversite kampüsündeki ve bazı okullarımızdaki programlara katıldılar, Milli Mücadele yılları ve Akif hakkında konuşmalar yaptılar.

Günün akşamında Kastamonu İl Müftülüğünün organize ettiği panelde de tıklım tıklım bir salona hitap ettiler, yine çok güzel, çok önemli bilgiler, mesajlar verdiler..

Prof. Dr. Mustafa İsmet Uzun hocamız Akif’in ilmi kişiliği, dindarlığı, edipliği, şairliği, hatipliği üzerine çok güzel, değerli bilgiler verdiler, Mithad Cemal ve Süleyman Nazif başta olarak Akif hakkında söylenenleri aktardılar..

Prof. Dr. İsmail Lütfü Çakan hocamız gündüzki konuşmalarından farklı olarak, programı İl Müftülüğü tertip ettiği için olsa gerek Akif’in dilindeki ve gönlündeki din adamı vizyonundan bahsettiler.

İslam’da ruhban sınıfı elbette yoktur ama dînin alimi, dinin tebliğcisi, muallimi, temsil edeni anlamında din adamı vardır, olmalıdır diyerek anlamlı bir giriş yaptılar.
İkinci olarak din adamı kimdir sorusuna cevap sadedinde;
“Din adamı olmak için resmi göreve ihtiyaç yoktur, kifayetli olmak yeterlidir..
İlim, amel, ahlak, istikamet, kalem, kelam ehli olanlar resmi diplomalı, resmi görevli olmasalar da din adamıdırlar..” tesbitleri de çok değerli, çok kapsayıcı bir tanım ve tarif idi.
Bunun hemen akabinde devletin din tanımı yapmasının doğru olmadığını ve buna bağlı olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görev tanımı yapılırken “..toplumu din konusunda aydınlatmak..” ifadelerinin doğru olmadığını, bunun yerine “Dini açıdan halkı aydınlatmak..” ifadesinin kullanılmasının şart olduğunu, bunu en yetkili kişilere de her ortamda ifade ettiklerini söylediler.

Bundan sonra şiirleri, hitabeleri, makaleleri ışığında merhum Akif’in gönlündeki din adamının vasıflarını zikrettiler..

Akif’e göre ‘camiler efkarı milleti tenvir için ne müsait yerlerdir.’ Lakin bu mekanları etkin kullanacak ehil hocaların bulunmaması Akif’i çok dertlendirmektedir.
Akif’e göre hocalar, vaizler, hatipler
engin duygular ve etkin vurgularla hitap eden,
gayreti diniye sahibi ve dünyayı tanıyan,
sadece hak yolu bilen değil, hak yoldan sapma ihtimali olan sapakları da bilmesi gereken insanlar olmalıdır..
Akif, gayreti diniyesi gevşek hocalardan son derece rahatsızdır.

Hocamız, âlimlerin, hocaların falan filan tarikatın, cemaatin, cemiyetin hocası olmaması gerektiğini, insanları tarikatlere değil İslam’a çağırmaları gerektiğini anlatırken umulmadık bir tavırla seslerini yükselttiler, coştular, bazı hocaların insanları falan, filan cemaate, tarikate cağırdıklarından, tarikatlarin kendi camilerini açtıklarından, birbirlerinin camilerine gitmediklerinden vb bahsetmeye başladılar..

Öylemiydi gerçekten?

Ülkemi, şehrimi, milletimizin sosyolojik yapısını, ülkemizdeki dini hayatın kırk yıllık seyrini bilen, gözlemleyen biri olarak hocanın hangi ülkeden, hangi cemaat ve tarikatten, hangi alim ve hocalardan bahsettiğini anlayamadım.
Zira bu ülkede böylesi bir durum bu ülkede kesinlikle yok..

Hocamız konuşmasında Akif’in hocalardan beklentilerini sıralarken “dünyayı tanıyan” ve
“sadece hak yolu bilen değil, hak yoldan sapma ihtimali olan sapakları da bilmesi gereken insanlar olmalıdır..” ifadelerinden sonra bu çıkışı yapması, bu sözleri etmesi aslında kendilerini Akif’in azarına, fırçasına muhatap etmekti.
Akif’i anmak güzel ama anlamak zor.
Anlasak bile yolunda olmak çok daha zor.
Yazık ki hocamız Akif’in bu sözünü hiç anlamamış.
Anlamadığı hükmüne nasıl mı vardım?

Anlamamış çünkü ülkemizdeki ve dünyadaki dindarların, genç nesillerin muhatap oldukları, boğustukları gerçek sorunlar bunlar değil ve hocamız gerçek sorunlardan tek cümleyle bile bahsetmediler.

Hocamızın ya dünyadan, genç nesilden haberleri yok. Ki, bu affedilmez bir hata, çok büyük bir problem,
Ya, gerçek sorunlardan haberleri var ama durumun vehametinin idrakinde değiller ki bu da çok ciddi bir problem.
Eğer böyleyse tam Akif’in fırçasına, sopasına layık hocalar listesinin baş kısımlarına isimlerinin yazılmasını hakediyorlar.

Yüzde doksan küsuru müslüman olan Türkiye’de dindarlık oranı nedir?
Beş vakit namaz kılanların oranı nedir?
Sokağa çıkıp sorulduğunda kelime-i şehadetin ne olduğunu, guslün farzını, abdestin nasıl alındığını bilmeyen milyonlarca insan varken hoca hâlâ elli yıl önceki gündemde takılıp kalmışsa çok yazık..

Deizm, Ateizm, Feminizm, Materyalizm gibi her yeni gün bir yenisi türeyen din dışı akımların çarkına kapılan kaç milyon gencimiz, evladımız var, bunları nasıl kurtarmalıyız sorusuna cevap bulmak yerine, karınca kararınca bu sorunlarla uğraşan dini grup ve tarikatlere saldırmak; üstelik gerçeklikle hiç alakası olmayan hayalî itham ve iftiralarla saldırmak, dini gruplar arasındaki gerçekte olmayan düşmanlıklardan bahsedip kükremek alim ciddiyetine hiç yakışmadı.

Bu gün müslümanlar arasında kanser hastalığı gibi yayılan mezhep düşmanlığı, ilim, alim düşmanlığı, hadis ve sünnet düşmanlığı fitnelerine tek kelimeyle bile itiraz etmemek, edememek, bunu gündeme getirmemek bir hadis âlimine asla yakışmayacak bir hal idi.

Osmanlıyı arkadan vurup İngilizle işbirliği yapan, radikal grupları doğurup besleyen Yeni Selefî kafasının ülkemizde ve dünyada ne tür kirli işler peşinde, ne tür kirli ilişkiler içersinde olduğundan bahsetmemesi;
Yine Mutezile, Kaderiyle, Cebriye gibi tarihin çöplüğüne atılmış pek çok sapkın görüşün bu gün İslam coğrafyasında yeniden palazlandırılma ve pazarlama çabalarına,
Şii yayılmacılığına, saldırganlığına,
Kurâniyyûn sapkınlığına dair tek cümlelik eleştiri getirmeyip;
kendisini dinlemeye, istifade etmeye gelen yüzlerce insanı bu tehlikelere karşı uyarmayıp hatasıyla-sevabıyla, zor şartlarda bin yıllık sahih iman geleneğimizi, İslam kültürümüzü yaşayıp aktarmaya çalışan dini gruplara sataşması asla bir alim tavrı değildi.
Akif o gece o salonda olsaydı ne derdi, ne yapardı tahmin edebiliyorum.
Efendim konu o değildi denilebilir.
Peki konu tarikatlere saldırmak ve saydırmak mıydı?

Hocam! Tarikatler, cemaatler arasında kaç kavgaya şahit oldunuz, kaç kavgada araya girdiniz, sulhu siz temin ettiniz diye sorsak cevapları yoktur, tek kavga sayamazlar.
Çünkü yoktur.

Derin devletin, darbeci ve cuntacıların tezgahladıklarından başka ve onca fitne tezgahlarına rağmen dindarlar kendi aralarında kavga etmezler, etmiyorlar hamdolsun.
Tarikatler, cemaatler, dini gruplar arasında arzu edilen kardeşlik, dayanışma, birliktelik, muhabbet yeterince yok diye adamları tekme tokat dövmeye kalkışmak da hikmete, hakikate, insafa, vicdana sığmayacak bir tavırdır, ilim ehline yakışmaz.

Dünyada ve ülkemizde bize düşman, bize saldırı vaziyeti almış, dinimize, devletimize, birliğimize, dirliğimize, canımıza, malimiza, vatanımıza, ekmeğimize kasdetmiş; fiilen ve fikren cephe alınacak, fikren savaşılacak, fikren dövülecek onlarca sapkın, azgın, zümreler, gruplar, şahıslar varken onlara karşı tek kelime eleştiri yapmayıp bütün hıncını gariban, çoğu cahil, sahipsiz dindar insanlardan ve gruplardan çıkartmak, onlara saldırmak mertlik midir, yiğitlik midir, hamiyet midir, istikamet midir, insaf mıdır, reva mıdır?

Hem seksen milyonluk memlekette tarikat mensubu kaç kişi var?
Toplasan, çarpışan, bölsen on milyon anca eder.
Camiye gelen cemaat de onlar, camiye cemaat yetiştirenler de onlar, bu ve benzeri konferanslara gelenler, hürmet edip sizleri dinleyenler de onlar..
Hayır kurumlarını kuranlar, tüm hayrî hizmetleri yaşatanlar, hizmet edenler de onlar.
Bunca hizmetlerine, fedakarlıklarına rağmen teşekkür edilmesi gerekirken tahkir edilen yine onlar..

Çocukları çıkartınca geriye kalan otuz, kırk milyonluk bu dev müslüman kitlenin gününü, gecesini nerelerde, nasıl, hangi işlerle geçirdiklerinden haberi var mı hocamızın? Cumadan cumaya bile camiye gelemeyen din kardeşlerimize de diyeceği birşeyler var mıdır?
Ülkemiz gençliğini alkole, uyuşturucuya, kumara, zinaya, sosyal medyanın gayya kuyularına çekip akla hayale gelmez pisliklere, sapkınlıklara bulaştıran, suça bulaştıran gruplardan haberleri var mıdır, onlara da diyeceği bir kaç acı kelamı var mıdır?

Adı müslüman, anası atası müslüman milyonlarca insanımızın imanî meselelerde, dini hayatlarında, ailevi hayatlarında, memuriyet hayatlarında, ticari hayatlarında, sosyal, psikolojik hayatlarında yaşadıkları sorunlardan;
bulaştıkları ya da neden oldukları sorunlarından haberleri var mı, çözüm önerileri var mı?
Hocalar dini grupları tokatlayınca devlete, millete, gençliğe, yarınlara dair bütün vazifeleri yapmış, bütün sorunları çözmüş, bütün sorumluluklardan kurtulmuş oldular mı, olurlar mı?

Ülkede devlet yokmuş, yasalar yokmuş, bürokrasi yokmuş, emniyet, istihbarat, ordu vb yokmuş da devleti tümüyle dini gruplar yonetiyormuş gibi, bütün sorunlar onların yüzünden çıkıyormuş gibi, bütün sorunlara dini gruplar çare bulmalıymış da bulmuyorlarmış, yan gelip yatıyorlarmış ve bu yüzden en ağır eleştiri ve cezaları hakediyorlarmış gibi sürekli vur abalıya deyip dindarları dövmek ne zamana kadar devam edecek?

Futbol kulüplerinden herbirinin on-onbeş, yirmi milyon taraftarı var..
Pek çok maça döner bıçaklarıyla, ölmeye ölmeye geldik naralarıyla girip çıkıyor, doksan dakika boyunca rakip gördüğü din gardaşına, soydaşına, hemşehrisine, akrabasına ana avrat küfürler ediyor, ölümüne kavgalar ediyorlar ama hocanın nazarında bunlar problem değil; bir tarikat mensubunun bir hoca için “bu hoca bizim ihvandan mı?” diye sorması ağır cezalık suç, öyle mi?

Keza siyasi partilerin yöneticileri, üyeleri ve taraftarlarının birbirlerine yapıp ettikleri, birbirleri hakkında yazıp çizdikleri, söyledikleri vs normal;
Lâkin dindarlar arasındaki meslek-meşreb farkları, tarikat ve cemaatlerin, alim ve hocaların birbirlerine edep dairesindeki ilmî, fikrî eleştiri ve itirazları ağır cezalık cürüm, öyle mi?

Kanser, kalp, hiper tansiyon vb ölümcül hastalıklar yüzünden doktora gelen bir hastanın asıl derdini teşhis edip derman olmak yerine hastanın kılık kıyafetiyle, saçıyla sakalıyla uğraşan, kanser tedavisini bırakıp grip tedavisi ile uğraşan doktor gibiydi hocamızın hali..

Hoca sesini yükseltip bu konulara girince Kenan Evren, Çevik Bir gibi darbeci paşalar konuşuyor zannettim birden..
Onları kürsüye çıkartsalardı onlar da tıpkı bu sözleri söylerlerdi.
Onlarca yıldır darbeci, cuntacı laik ağalar dini grupları ezmek, toplum nazarında itibarsızlaştırmak için kara propaganda malzemesi yalanlar uydurur, mitinglerde, konferanslarda, tv programlarında, medyada, sinema ve tiyatrolarda, okullarda ve hatta cami kürsülerinde bile bu yalanların topluma yayılmasını sağlarlardı.
Hocamız belki farkında olmayarak bilinçaltına işlemiş o söylemleri tekrar etti.
Yazık etti, ayıp etti.
Çok güzel şeyler duyarım diye büyük hayallerle gitmiştim konferansa,
sükûtu hayale uğradım.

Bu sözler hocamıza sitemimizdir.
Ama hocamız yine bizim hocamızdır.
İlmine, şahsiyetine, hizmetlerine hürmetimiz vardır.
Yarın gelsin yine dinlemeye, istifade etmeye gideriz.
Rabbim kendisini ve cümlemizi imandan, istikametten, rızası yolundan, razı olduğu yoldan ayırmasın.
Amin.

Oğuz Candarlı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
O Gün Nefsin Hesap Sorucu Olarak Yeter

O Gün Nefsin Hesap Sorucu Olarak Yeter İnsanı, "İşittim ve itaat ettim" demekten alıkoymaya çalışan …

Kapat