Ana Sayfa / Yazarlar / Akif ve Kahramanlık Miti-2 / Prof.Dr. Himmet UÇ

Akif ve Kahramanlık Miti-2 / Prof.Dr. Himmet UÇ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Prof. Dr. Himmet Uç

Akif ve Kahramanlık Miti-2

Akif’in Safahat isimli eserinde kahramanlardan biri de babasıdır. Arnavutluk Osmanlı’dan ayrılırken Akif o memleketli olduğu için babasına yakararak memleketinin kaybedilişine karşı hislerini anlatır;

Üç beyinsiz kafanın derdine üç milyon halk

Bak nasıl doğranıyor, kalk baba kabrinden kalk!

Diriler koşmadı imdadına sen bari yetiş

Arnavutluk yanıyor. Hem bu sefer pek müdhiş

Tek kıvılcım kabarıp öyle cehennem kustu

Ki hemen kol kol olup sardı bütün bir yurdu

..

Baba en sevgili annen, o senin öz vatanın

Olacak mıydı feda hırsına üç kaltabanın ?

Dedemin sürdüğü, can ektiği toprak gitti

Öyle bir gün gitti ki hem, bir daha gelmez ebedi?

Ne olurdun bunu kalkıp da göreydi acaba?

Meşhed’in beynine haç saplanacak mıydı baba!

Ne felaket dönüversin mesacid ahıra

Hırvat askeri tepsin çıkıp üstünde hora

Bari bir hatıra kalsaydı şu toprakda diri

Yer yarılmış yere geçmiş şüheda türbeleri ?190

Akif insanlarına çıkışır;

Hani namahreme ben söyleyemem kızlarımın

Karımın ismini .. Hem öldürürüm sorma sakın

Diye tahrir-i nüfus istemeyen er kişiler

Hani göstermediler eski celadetten eser

Ne selamlık ne harem dinlemeyip çiğnerken 191

Hocazade Akif’in manzum hikayesi olan Asım’da Akjf ‘in adıdır. Köse İmam da Akif’in babasının öğrencisidir. Zaman zaman buluşurlar, Asım hikayesi de böyle bir konuşma ile başlar.Akif, enfiye çeker, Köse imam onu eleştirir;

Baban olsaydı da görseydi işin vardı.

Neyi

Çektiğin murdarı

      Sevmezdi evet böyle şeyi

Neydi rahmetlide lakin o temizlik vay vay

Azıcık benzemiş olsaydı ya mahdumu da..

..

Babanın kestiği tırnak bile olamazsın sen

Ne nezaketli beyan, hay gidi mum tıpkı odun

..

İlme vakfettiğin dirsek babanın elli sene

Hoca rahmetli yetişmişti düşün hem nereden ?

Kimin oğluydu baban, kimdi unuttun mu deden?

İpek’in köylüsü ümmi, yarı vahşi bir adam

İşte baban

Bir şey öğrenmedi elbette o ümmi babadan

Ne kazanmışsa bütün kendi kazanmış kendi

Zat-ı devletlileri lakin azıcık çöplendi

Sen dua et babadan topladın mirasa

Hep onun himmetidir üç satır ilmin varsa

Hoca’nın kabına yükselmen için dağlar var

Akif bir sabah vakit girmeden Fatih camiine gider, orada çocukluğu hatırına gelir babasını anlatır;

Feza-yımabedin o encüm nüma meşailini

O lema lema dizilmiş ziya kavafilini

Görünce geldi çocukluk zamanların yâda..

Neler düşündüm o saatte bilseniz orada !

Sekiz yaşında kadardım babam gelir bu gece

Sizinle camie gitsek çocuklar erkence

Giderseniz gelin amma namazda uslu durun

Meramızın yaramazlıksa işte ev oturun

Deyip alırdı benimle beraber kardeşimi

Namaza durdu mu haliyle koyverir peşimi

Dalar giderdi ben artık kalınca azade

Ne aşıkane koşardım hasırlar üstünde

Hayal otuz sene evvel ki hali pişimden

Geçirdi başladım artık yanımda görmeye ben

Beyaz sarıklı , temiz , yaşça elli beş ancak

Vücudu zinde fakat saç sakal ziyadece ak

Mehib yüzlü bir adem .Kılar edeple namaz

Yanında bir küçücek kızcağızla  pek yaramaz

Yeşil sarıklı bir oğlan ki başta püskül yok 7

Akif babası için “o benim hem hocam hem babamdır, ne öğrendiysem ondan öğrendim” der.

Akif ashabın kader anlayışını anlatırken Hz Ömer’den bir örnek nakleder.

Savaşa Ebu Übeyde’nin imdad çağrısına uyarak, maiyetindeki askerlerle gelmiştir Hz Ömer. Şam yolunu tutarak Surg mevkiine gelir. Ebu Übeyde yanına koşar, Halife, Serdar Esu Übeyde’ye “nerdedir ordu, ne yaptınız, yapacak şey nedir?” deyip sordu.Ebu Übeyde, “veba var” deyince, asker de Ömer’ ve tabileri de durdular. “Vebaya karşı gidilmek mi gitmemek mi ? iyi”Muhacirlere soruldu reyleri. Kimi gitmeli kimi gitmemeli, dediler. Halife fikirleri fikirleri farklı görünce, Ensar’ı çağırdı. Farklı fikirler alınca “Yarın dönün diye ashaba emir verdi”Sabah vakti düzülürken asker yola, Ebu Übeyde “ Ya Ömer uğurlar ola, firarınız kaderullahtan mıdır şimdi ? demez mi ? Hazreti Faruk döndü “doğru” dedi “Şu var ki bir kaderullahtan kaçarken biz koşup öbür kaderullaha doğru gitmekteyiz. Zemini otlu da etrafı taşlı bir derenin içinde olsa deven, ya Ebu Übeyde senin tutupda onları yalçın bayırda sektirsen, ya öyle yapmayarak otlu semte çektirsen. Düşün, kaderle değildir şu yaptığın da ya nedir?” Ömer böyle konuşurken İbn-i Avf göründü, taun hadisini hatırlattı. “Veba olan yere girmeyin, veba olan yerde iseniz çıkmayın.” Ebu Ubeyde bunu duyunca susar. Şeriatın koca bir kutbu İbn-i Hattab’ın kader denince ne anlardıhepsi anladın a.. Utanmadan yine kalkışma Hakk’a bühtana. “345

Akif, Müslümanların tembelliğini nazara verirken Hz Ömer’in bir sözünü nakleder.

Adam benim neme lazım demekle iş bitmez.

Tecellüd eylemesinden yılıp da zındıkin,

Ağırca alması bir fitnedir sıddıkin, Cenab-ı Hakka sığınmış o heybetiyle Ömer. Ömer İbn-i Hattab der ki “zındıkların atılganlığından ve sıddıkların gevşekliğinden Allah’a sığınırım” 254

Hakkın ve acizlerin aşağılandığı bir yerde olacakları anlatır Akif örnekler verir, biri Hz Ömer’dendir.

En büyüktür dedi, peygamber-i Pakize nihad, güzel yaratılışlı peygamber. “Hak zelil oldu mu millet de hükümet de zelil, hangi ümmette ki müşkildir edilmek tahsil. Acizin hakkı kavilerden, O kuvvetlenemez “Ne güzel söz bu şümulüyle beraber mucez, mucize. Ömer ‘in hutbesi aklında mı bilmem. “Eyyühennas ey insanlar, ederim taptığım Allah’a kasem .Yoktur asla şu cemaatte ki hiçbir aciz. Benim indimde olmaya sizin en kadiriniz, bir kavinizde olan hakkını kurtarmam için , bir kavi kimsede yoktur ki bilin, en aciz olmaya nezdimde , tutup kendinden , acizin hakkını ısrar ile isterken ben.“404

Asım, yürekli bir delikanlıdır, bir gün meyhaneyi basar, Akif ona bu yaptığının yanlış olduğunu söyler. O arada Ebu Zer’in örnek verir, çünkü Ebu Zer haksızlıklara karşı çıkmakta eşsiz bir sahabedir.

Çileden çıkmıştım akşam dedim

            Asım bana bak !

Yol yakınnken geri dön nafile çıkmaz  bu sokak

Koşuyorsun be çocuk çarpacak alnın duvara ;

Dağılır sonra kafan , etme çekil bir kenara

Ne demir leblebi meslek bu Ebuzervari?

Ömer’in zabıta memuru geleydin bari

Sen o meyhaneyi basmakla mükellef miydin?

Ya kumarbazları manası nedir tehdidin ?

Toplanıp cünbüş ederken  elin evladı gece

Hangi bir hakla  gidip hepsini dövdün delice?

Nara atmış diye sarhoşları tut sen kovala ..

Bari git bekçi yazıl aylık alırsın budala

Niye cebren ayırırsın kocasından kadını ?

Komşular baksana “ kel kahya” koymuşlar adını

Sana bir şey dememiş kısmış oturmuş dilini

Niçin oğlum seriyorsun herifin pestilini ?…421

Akif, i n s a n isimli şiirinde Hz Ali ‘nin bir cümlesini şiire dönüştürmüştür. Vetezimu enneke cirmun sagirun , ve fike‘ntave‘l alem ul ekber. Manası; Ey insan sen kendinin küçük bir cisim olduğunu sanırsın . Ama bütün alem senin içine sığdırılıp gizlenmiştir.

Akif’in bu şiiri gerçekte Akif’in ne kadar derinlikli bir şair olduğunu göstermektedir. Mana katmanları kat kat , iç içe, uluhiyetin ve mahiyeti insaniyenin derinlikli bir keşfi gibidir. Hamasi şiirlerini aşmayan bir Mehmet Akif profili indirilir kaldırılır. Bu metin Türk edebiyatının en derin manalı insanı anlatan şiiridir.Tefsir, kelam felsefesi ve islam felsefesi, ehadis-i şerife , vahiy içerikli bir metindir. Biz bu şiirleri öğrenciye anlatmıyoruz, anlatamıyoruz, çünkü bunu çözümleyecek bir edebiyat, din ve kelam kültürü üniversitelerde verilmemekte, kimsenin de bunları anlatmak gibi bir gaye-yi aksası yoktur. Yazık bize yazık edebiyata ve Mehmet Akif’e .Üniversitede Akif’i anmak isteseniz yanınızda kimseyi bulamazsınız. İlimden, çözümlemeden zevk alan bir dimağ okadar nadir ki hatta yok. Öğrenci yüzeysel ve derinliksiz hayat felsefeleri olan bir takım yakışıksız insanların elinde rüzgara göre eğilip kalkan otlara andırmaktadır. Yök’ün bu ülkenin kültürünün öğretimini düzenleyen bir üstaklı yok. Okullarda gençlerin hamasi havalarına mağlup bir edebiyat ve Türkçe kültürü var, sanki de yok.

                 İ N S A N

Haberdâr olmamışsın kendi zâtından da hâlâ sen,(sen kendi zatından mahiyetinden hala haberin yok, kendini küçük, hakir bir varlık gibi görüyorsun, fakat bilsen)

Muhakkar bir vücûdum!” dersin ey insan, fakat bilsen.
Senin mâhiyyetin hattâ meleklerden de ulvîdir
(senin mahiyetin bilsen meleklerden de yücedir, büyüktür, derindir.)

Avâlim sende pinhandır, cihanlar sende matvîdir:

Zeminlerden, semâlardan taşarken feyz-i Rabbânî,(alemler sende gizlidir, cihanlar sende bükülmüş, iç içe katmanlardır)

Olur kalbin tecellî-zâr-ı nûrâ-nûr-i Yezdânî.(Senin kalbinde Yezdan’ın gittikçe artan nuru tecelli eder.)

Musaggar cirmin amma gâye-i sun´-i İlâhîsin;(küçük bir varlıksın, ama Allah’ın bütün bu sanatlı varlık olan kainatı yaratmasının gayesi olan onların sanatı ile beslenen onlardan daha büyük bir sanatsın)

Bu haysiyyetle pâyânın bulunmaz, bîtenâhîsin!( Bu haysiyetle sınırın bulunmaz, sonsuzsun, Kudretin güzel bir edebiyat metni gibi dizdiği varlık şiirinin en güzel kasidesisin)

Edîb-i kudretin beytü´l-kasîd-i şi´ri olmuşsun;

Hakîm-i fıtratın bir anlaşılmaz sırrı olmuşsun.( Yaratılış Allah tarafından hikmet dolu bir şekilde biçimlendirilmiştir. Sen yaratılışa hükmeden Hakim Allah’ın  anlaşılmaz bir sırrısın)

Esirindir- tabîat, dest-i teshîrindedir eşya;(varlık sana göre biçimlendirilmiştir,senin elinde sana itaat eden varlık kümeleri gibidir eşya, varlığın geometrisi sensin, sana göre biçimlenmiştir varlık,sen istifade edesin diye bütün varlık ayarlanmıştır)

Senin ahkâmının münkâdıdır, mahkûmudur dünya.(senin hükümlerine boyun eğmiştir, sana mahkumdur, dünya. Herşeyin varlık nedeni sana boyun eğmektir, sana itaat etmektir, bütün bu varlığı sana boyun eğdiren ve köle edene senin boyun eğmen ve secde etmen gereklidir, müstear anlamda)

Bulutlardan sevâik sayd eder irfân-ı çâlâkin;(senin canlı hareketli bilgin ve irfanın bulutlardan yıldırımlar avlar, yani ilimler  meydana getirir)

Yerin altında ma´denler bulur nakkâd-ı idrâkin(senin iyi araştıran idrakin yerin altında madenler bulur).

Denizler bisterindir, dalgalar gehvâre-i nâzın;(denizler senin yatağındır, dalgaları seni korkutmaz onda yataktaki gibi emniyettesin.Dalgalar senin nazına cevherdir, seni korkutmaz.)

Nedir dağlar, semâ peymâ senin şehbâl-i pervâzın!  (senin kanatlarının uzunluğu gökyüzünü ölçer,)

Havâ, bir refref-i seyyâl-i hükmündür ki bir demde,

Olur dem-sâz-ı âvâzın bütün aktâr-ı âlemde.(hava senin hükmünün hareketli atıdır,alemin bütün çevresine senin sesin avazın yansır)

Dayanmaz pîş-i ikdâmında mâni´ler müzâhimler;(senin ayağına engeller ve zahmetler dayanmaz, hepsini aşarsın. )

Kaçar, sen rezm-gâh-ı azme girdikçe muhâcimler.(senin azminin savaşçılığı karşısında  bütün hücumlar kaçar)

Karanlıklarda gezsen, şeb-çerâğın fıkr-i hikmettir, (senin idrakinin  aydınlatan mumu hikmet fikri manalar üretir karanlıklarda)

Ki her işrâkı bir sönmez ziyâ yı sermediyyettir;( senin hikmetinin her parlak ışığı sonsuz sönmez bir ışıktır.)

Susuz çöllerde kalsan, bedrekan ilhâm-ı sayindir,( çöllerde kalsan çalışmanın ilhamı boy gösterir)

Ki her hatvende eyler sâye-küster vâhalar zâhir.( ki her adımın gölgesine sığınılan vahalar meydana getirir)

Ne zindanlar olur hâil, ne menfâlar, ne makteller…( ne ölüm mekanları, ne sürgünler,sana engel olamaz. Demirden eller sana sed engel de olsa sen yine yürürsün)

Yürürsün sedd-i râhın olsa hattâ âhenîn eller.

Yıkar bârû-yi istibdâdı bir âsûde tedbîrin;(baskı ve istibdad duvarını senin asude tedbirin yıkar)

Semâlardan inen te´yîdisin gûyâ ki takdîrin!( senin takdir ettiğin karar verdiğin yapmak istediğin şeyi semadan Allah teyid eder, kabul eder , onaylar)

Taharrîden usanmazsın, teâlîden teâlîye (araştırmaktan  usanmazsın, yükselirsin araştırdıkça yükselirsin.Atıldıkca atılsam dersin şimdi başka bir mükemmel geleceğe.)

Atıldıkça, atılsam şimdi, dersin, başka âtîye!

Senin en şanlı eyyâmında, en mes´ûd hâlinde

Bir istikbâl-i dûra-dûr vardır hep hayâlinde.( en şanlı günlerinde, en mesud halinde bile daha ileri giden  bir gelecek gözetirsin hayalinde)

O istikbâledir şevkin, odur ma´şûk-i vicdânın,

O kudsî neşvenin şeydâ-yı bî-ârâmıdır cânın.(senin şevkin heyecanın  senin vicdanının sevgilisidir, canın durmaksızın , sürekli kudsi neşe ile çoşku içindedir)

O şevkin dâim ilcâsıyle seyrin ıztırârîdir;

Terakkî meyli artık fitratında rûh-i sârîdir! ( o büyük neşenin tesiri ile yürümek , çalışmak , koşuşturmak artık mecburiyet gibidir, terakki etmek yükselmek meyli isteği artık fıtratında etkileylicidir, başkasına yansır, başkasına sirayet eder)

Bütün esrâr-ı hilkatten haberdâr olmak istersin,

Bu gaybistân-ı hîçâ-hîçten kurtulmak  istersin!( Yaratılışın bütün hikmetli sırlarından haberdar olmak istersin, bu hiçlik içindeki gayb ülkesi olan dünyadan böylece kurtulmak istersin)

Meâdın, mebdein, hâlin ki üç müdhiş muammâdır…(nereden gelmek, burada ne yapmak, buradan nereye gitmek gibi üç zorlu sır, karşında istikbalin devirleri gibi hazır dururlar, onların manalarını çözersin)

Durur edvâr-ı müstakbel gibi karşında hep hâzır.

Koşarsın bunların sevdâ-yı idrâkiyle durmazsın,(Bunları idrakin sevdasıyla her yerinde Durmazsın,hakikatten bir koku almazsan oturmazsın)

Hakîkatten velev bir şemme duymazsan oturmazsın.

Serâir perde pûş-i zulmet olsun varsın isterse…(sırlar karanlığın perdesiyle örtülsün isterse, senin ruhunun uzun boyluluğunu ümitsizliğe düşürmez)

 

Düşürmez düştüğün yeldâ-yı hirman rûhunu ye´se:

Emel, meş´al-keşin, bir reh-nümâ hem-râhın olmuşken,

Tehâşî eylemezsin sîne-i deycûra girmekten.(Emellerin, isteklerin senin yolunu meşale gibi aydınlatır, korkmazsın  karanlıklara girmekten)

Gelip bir gün tecellî etse mâhiyyât-ı masnûat,

Taharrîden geçer, bir dem karâr eyler misin Heyhât!(Bir gün gelir Allah’ın sanatlı eserlerinin mahiyeti sana görünse , sen araştırmaktan vazgeçmez, karar kılmazsın)

Tutar mâhiyyet-i Sâni´, o en heybetli mâhiyyet

Olur âteş-zen-i ârâmın, artık durma cevlân et!(Mahiyetlerin en heybetlisi sanatı yaratıcı olanAllah’ın mahiyetidir onu anlamaktır, icraatını yorumlamaktır, eserlerini görmektir, o en korkutucu mahiyettir. Senin sürekliliğini sağayan bir ateştir Onunüzerinde düşünmek,

Sen de durma oralarda koştur, cevelan et)

Tevakkuf yok seninçün, daimî bir seyre tâbi´sin…

Ne zîrâ hâle râzîsin; ne müstakbelle kâni´sin!( Durmak,yerinde saymak senin için yok, daima seyretmeye görmeye tabisin,nahalerazısın ne de istikbale kanaat edersin)

Dururken böyle bî pâyan terakkî-zâr karşında;

Nasıl dersin ya “Pek mahdûd bir cirmim” tutarsın da.(Böyle sınırsız bir terakki isteği karşısında sen nasıl dersin peksınırlı  bir vücudum, varlığım)

Meleklerden büyük, hem çok büyük tebcîle mazharsın:

Tekâlîfın emânet-gâhısın bir başka cevhersin!(Meleklerdenbüyük hem çok büyük bir övgüye ve ilgiye mazharsın, Allah’ın  senden istediklerinin emanet yerisin, başka bir cevhersin.)

Hayâtın eksik olmazken ağır bin bârı arkandan;

Ölümler, korkular savlet ederken hepsi bir yandan;(Hayatın bin ağır yükü sırtından eksik olmazken,ölümler ve korkular bir yandan sana saldırırken)

Şedâid iktihâm etmekte müdhiş bir mekânetle, ( şiddetler önünde büyük bir sağlamlıkla durmakta iken sen yolunda kalmaz, süratle gidersin)

Yolundan kalmayıp dâim gidersin… Hem ne sür´atle!

Senin bir nüsha-i kübrâ yı hilkat olduğun elbet,( sen  yaratılışın  büyük bir nüshasısın sayfasısın, bu sana göründü, dur düşün öyleyse bir hükmet

Tecellî etti artık; dur, düşün öyleyse bir hükmet:

Nasıl olmak gerektir şimdi ef âlin ki, hem pâyen

Behâim olmasın, kadrin melâikten muazzezken(Şimdi bu böyle ortaya çıkınca davranışların nasıl olmalıdır, senin ünvanın ne olmalıdır. Bunları bir kenara itip hayvani yaşayışınla yaşayamazsın, onunla iktifa edemezsin, çünkü sen melaikelerden daha azizzin. Bunları düşün.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Hapishane Müdürü: Bediüzzaman hapisten çıkıp camide görünüyor ben mahvoldum / Ömer ÖZCAN

Ömer ÖZCAN Denizli Hapishane Müdürü: Kandil gecesi Bediüzzaman hapisten çıkıp camide görünüyor ben mahvoldum... İbrahim …

Kapat