Ana Sayfa / Yazarlar / Akıl Nimeti

Akıl Nimeti

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

AKIL NİMETİ

     “Her söylediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu, her yerde söylemek doğru değildir.”

Bediüzzaman Hz.leri

“Madem daha ecelin gelmemiş, boşuna can çekişip durma.”

Hz. Mevlâna

   “Ham fikirleri, ancak akıl pişirir.”

Firdevsî

    “Cahil insan zamanı nasıl öldüreceğini, akıllı insan da nasıl kazanacağını düşünür.”

Schopenhauer

     “Bedbahttır o kimse ki, kendisine hakikati gösteren parmakların gölgesinde oyalanıp gerçeğe ulaşamaz.”

Davut Bulut

    EN ÇİRKİNİ   

    Bektaşî yazar, kadınlarla ilgili bir kitap yazmış. Onlar hakkında söylemedik söz bırakmamıştı. Bunun üzerine kadınlar bir araya gelerek yazarı dövmeye karar vermişler. Bir gün Bektaşî’nin yolunu kesip bağırmaya başlarlar:

    – Hakkımızda kitap yapıp aleyhimizde türlü türlü şeyler yazmışsın. Biz de seni öldürünceye kadar dövmeye karar verdik. Birer kamçı alarak buraya geldik. Cezana hazır ol, diyerek kamçıları göstermişler. 

    Bektaşî, kadınları yatıştırmaya çalışmışsa da başarılı olamamış, dayak yemeğe razı olmuş. 

     – Bir şartla, demiş. Birinci kamçıyı içinizden en çirkin olanınız vuracak. 

     Kadınlar bu şartı kabul etmişler.

     Fakat ilk kamçıyı vurmak için kimse öne çıkmayınca, yazar dayak yemekten kurtulmuş.

 

     KAVAKTAN ÖTE YOL

     Komşuları, Hoca’ya yeni bir tuzak hazırlarlar:

     – Hocam, biz aramızda bahse tutuştuk. Şu kavak var ya… İşte o ağaca kimimiz Hoca’mız çıkabilir, kimimiz ise koca göbeğiyle çıkamaz, dedik. Ne olur, bizi mahcup etme. Hadi bakalım!

     Hoca, yine bir muzırlık olduğunu hissetmiş. Fakat belli etmemiş. Kavağın dibine varmış. Pabuçlarını koynuna soktuktan sonra tırmanmış ağaca.

     Dostları bozulmuş. Çünkü niyetleri pabuçlara el koymakmış.

     – Hoca’m, ne yapıyorsun? Pabuçları niçin yanına aldın?

    Hoca gülmüş:

    – Dostlar ne olur ne olmaz, belki kavaktan öteye yol gider, deyivermiş.

 

      AKILLI OLMANIN SIRRI

      Hoca, Akşehir gölünden tuttuğu balığı nar gibi kızartmış. Karnı da zil çalıyormuş. Aniden komşusu çıkagelmiş. Lakin balık küçüktür. İkisine yetmez ki… Hoca, komşusuna döner:

      – Neden akıllıyım biliyor musun?

      – Hayır…

      – Balığın hep başını yerim.

      – Balığın beyni cevherdir. İnsana güç, kuvvet verir.

     Davetsiz misafirin ağzının suyu akar.

     Hoca, balığın gövdesini mideye indirirken o, balığın baş kısmından ısırır. Fakat fazla tat alamaz. 

     – İyi ama Hoca’m, siz karnınızı güzelce doyurdunuz. Benim dişlerim mahvoldu, bu ne iştir? diye dertlenir.

     Hoca cevap verir:

     – Bak, işte akıllandın bile…

 

     HEDİYE

     Çiftçinin biri, hükümdara ceviz hediye etmek istemiş. Padişahın ceviz sevmediğini bilen bir dostu muziplik olsun diye ona:

     – Hükümdar cevizi sevmez. İncir götür, diye akıl vermiş.

    Köylü de incir götürmüş. Bunu gören sultan çok sinirlenmiş ve çiftçinin incirle dövülmesini emretmiş.

    Çiftçi, incirin başına her değmesinde:

    – Çok şükür, dermiş.

    Hükümdar sormuş:

    – Be adam, hem dayak yiyip, hem şükrediyorsun. Neden?  

    – Aslında size ceviz getirecektim. Bir akıllı arkadaşımın tavsiyesiyle incir getirdim. Ceviz getirseydim, halim nice olurdu? İşte ona şükrediyorum.

 

     SIKINTI

     İngiltere’ye giden Temel’e arkadaşı sormuş:

– Dil bilmemenin zorluğu oldu mu?

– Hayır, sıkıntıyı asıl İnciluzlar çekti!

 

      ZENGİN OLMANIN YOLU   

      Hoca, zengin olmak için yollar aramaktadır. Oturup hatunuyla konuşur. Hoca Nasreddin eşeğinin lüzumsuz olduğunu düşünmektedir. Ertesi gün, eşeği pazara çıkarır. Müşteriler fiyatlar verirler. Hoca, bu rakamları pek beğenmez ve fiyatı kendi kendine yükseltmeye başlar.

 Sonunda eşek üzerine kalır. Sevinçle eve döner. Durumu merak eden Hoca’nın hanımı:

     – Efendi, eşeği neden geri getirdin? 

     – Satıyordum. Baktım ki ucuza gidiyor, kıymetini artırmaya başladım. Sonunda eşek benim üzerime kaldı. Nasıl, kârlı bir iş yapmış mıyım?

     – Aman efendi, ne iyi yapmışsın! Ben de ilk kârlı işimi yaptım. Yoğurt almak için satıcıya bir tencere verdim. Baktım, adam darasını almadan yoğurdu dolduruyordu. Ben de belli etmeden bileziklerimi terazinin öbür gözüne koydum. Gerçi bilezikler gitti; ama noksan yoğurt tartmasına fırsat vermedim.

      Hoca güler ve taşı gediğine koyar:

      – Ooo hatun! Bu gidişle sen içerden, ben de dışarıdan şu evi bir güzel çekip çevireceğiz galiba!

 

      FERMAN

      Bir gün aslan: “Ben bu ormanların kralıyım. Fakat hayvanları yeterince tanımıyorum. Onları sarayıma çağırayım, onlarla tanışayım,” diye düşünmüş.

     Bir ferman çıkarmış. Hayvanları davet etmiş. Önce ayı gelmiş. Sarayın kokusunu beğenmemiş:

     – Öfff! demiş. Ne kadar pis kokuyor.  

    Bunu hakaret sayan aslan, bir pençe darbesiyle ayıyı yere sermiş.

    İkinci davetli maymunmuş. Şöyle konuşmuş:

    – Bu ne güzel koku. Çiçek bahçesi gibi.

    Aslan, bu yağcılığı da beğenmemiş. Bir pençe hareketiyle onun da işini bitirmiş.

    Sıra tilkiye gelmiş. Tilki bu… Kurnaz mı kurnaz… tek bir laf etmemiş.

    Aslan sormuş:

    – Söyle bakalım, tilki kardeş. Sarayımın kokusunu beğendin mi?

    – Kralımız, demiş. Ben nezleyim. Burnum koku almıyor.

    Doğruları açıkça söylemek bazen başımıza iş açabilir. Dalkavukluk yapmanın da sonu kötü gelebilir.

 

     ERKEN KALKMAK

     Baba, oğlunu erken kaldırmak amacıyla bir masal uydurmuş. Erkenden sokağa çıkan birinin yolda bir kese altın bulduğunu, söyleyince oğlu:

     – Bunu kaybeden adam, bulandan daha erken kalkmıştır, değil mi baba?

 

     DELİYE ÇIKSIN

     Yozgatlı Salih Dede, Mevlevîler arasında “Deli Salih” diye şöhret bulmuştu.

     Kendisinin “Bana Deli Salih deyin!” diye, dervişlere para dağıttığı da rivayet edilir.

     Deliliğe niçin özendiğini soranlara Salih Dede:

     – İş bir defa adını deliliğe çıkartıncaya kadardır. Ondan sonra ne yapsan, deli diye hoş görürler, dermiş.

 

     MERCEK

     Yıllar önce bir dergide okumuştum. Unutamadığım, hafıza arşivimin en emin yerlerinde koruduğum ilginç bir yazıydı bu.

     Londra’da, bir lâboratuvarda 80 cm. çapında bir mercek varmış. Güneşe tutulduğunda 5 cm. kalınlığındaki çelik levhaları cızzz… diye delip geçermiş.

    Veya bu boyuttaki merceklerden evlere pencere camı yapılsa, güneş doğar doğmaz evdeki bütün eşyaları yakıp kavururmuş…

     İnsan hafızası da harika şeyler yapabilecek güçte yaratılmıştır. Biz, keşke onu merak alanlarımıza odaklayabilsek…

Mahir Duman

Yazar : Mahir DUMAN

1955’te Ankara, Kızılcahamam Hıdırlar köyünde doğdu. İlkokulu doğduğu köyde, orta ve lise eğitimini Ankara’da tamamladı. 1979’da Bursa Eğitim Enstitüsü'nden mezun oldu. Çeşitli gazete ve dergilerde çalışmaları neşredildi. İstanbul'da yayımlanan bir gazetede Şamil İmamoğlu müstearı ile günlük yazıları yayınlandı. Köprü, Zafer, Sur, Diyanet Çocuk, Kültür Dünyası, Moral Dünyası, Kültür Edebiyat, Tepe Edebiyat, Üslup… gibi dergilerde denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. Bir gazetenin düzenlediği makale yarışmasında birincilik ödülü aldı. Edebiyat ve Türkçe öğretmeni olarak Anadolu’nun çeşitli yerlerinde çalıştı. 2008 yılında emekli oldu. Evli ve üç çocuk babasıdır.
Yayınlanmış eserleri: 1. Çocukluktan Gençliğe (Çocuk Eğitimi) 2. Harman (Osman Suroğlu ile) 3. Espri Dükkânı 4. Moral Saati 5. Güller ve Dikenler (Osman Suroğlu ile) 6. Sevgi Zaferdir 7. Tebessüm Saati 8. Onların Penceresinden 9. Bizim Köyün Öyküsü 10. Söz Güzeli 11. Gülümseyen Sözler 12. Bahar Bestesi 13. Gönüller Sultanına 14. Güldüren Düşünceler

Web Sitesi
Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Okuma Derinliği (İkinci Söz’e Devam)

Hikaye ve romanda, genel olarak anlatma sanatında önemli olan bir teknik konu kişilerini tanıtmaktır. Bediüzzaman …

Kapat