Ana Sayfa / Yazarlar / Akliyat ile İştigal Eden, Emrâz-ı Kalbiyeye Mübtelâ Olur / Ahmet KATIN

Akliyat ile İştigal Eden, Emrâz-ı Kalbiyeye Mübtelâ Olur / Ahmet KATIN

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

MANEVİ OLAN HASTALIKLAR, İNSANLARI AKLÎ İLİMLERE TEŞVİK VE SEVK EDER. VE AKLİYAT İLE İŞTİGAL EDEN, EMRÂZ-I KALBİYEYE MÜBTELÂ OLUR! 
BU CÜMLEDE GEÇEN AKLİ İLİMLERDEN KASIT NE OLABİLİR ÇÜNKİ KURAN AKLETMEYİ EMREDİYOR, DÜŞÜNMEYİ TEFEKKÜR ETMEYİ TEŞVİK EDİYOR

VE AKLİYAT İLE İŞTİGAL ETMEKTEN NE ANLAMALIYIZ, EMRAZI KALBE MÜPTELA ETMEMEK İÇİN HANGİ HUSUSLARA DİKKAT ETMELİYİZ?

Meyve Risalesinde 5. Meselede şöyle bir ifade var:

kalb ve ruhun gıdasızlık ve vazifesizliğinden neş’et eden sıkıntılarla…

Maddi ve manevi her duygumuzun gıdası ve vazifesi var. Bu gıdalar ve vazifeler eksiksiz ve istikametli karşılandıkları vakit, o insan maddi ve manevi terakki eder.

Kalb ve ruh daha çok batına, içe, manaya, hakikata bakarken; kalb ve ruh ile desteklenmeyen akıl zahirperesttir ve her şeyin dışına, suretine, kabuğuna bakar. Aynanın şeffaf yüzüne değil, ziftli kara yüzüne bakar, aklı karışır.

Lemaatta:

İmanın yeri kalbdir; dimağ ise oluyor ma’kes-i nur-u iman…Yoksa bazıların zannınca iman dimağda olsa; ruh-u iman olan hakkalyakîne, ihtimalât-ı kesîre olur birer hasm-i bîeman.

Kalb ile vicdan, mahall-i iman. Hads ile ilham, delil-i iman. Bir hiss-i sâdis; tarîk-ı iman… Fikr ile dimağ, bekçi-i iman.

Kalb ve ruh sultan ise, akıl ve fikir bekçidir. Bekçiye sultandan fazla kıymet vermek dengeyi bozuyor. İktisat Risalesi’ndeki kapıcı olan ağız ve dil ile Sarayın Efendisi olan mide ve kalb meselesini hatırlayalım.

Âlimlerimiz akıl ikidir, demişler. Akl-ı maaş ve akl-ı maad. Yani dünyaperest ve zahirperest akıl ile hüdâbin, ahiretperest ve hakikatperver akıl. 17. Sözde, akl-ı maaş için şöyle denmiş:

zâhirperest ve sermayesi âfâkî malûmattan ibaret olan akl-ı dünyevî

Kalb ve ruhu terakki etmeden, aklı inkişaf edenler hakikatı çok zor bulmuşlar veya kaybetmişler. Meşhur İbn-i Sina ve Farabi gibi akıl sahasının kartalları olan zatlar, kalb ve ruhu ihmal edince zamanlarında hâkim olan Yunan felsefesinin tesirinde kalarak, Kur’an’ın bazı hakikatlarını Yunan felsefesine meylettirip, tevil etmişler. Bu konu hakkında 30. Sözde şöyle denmiş:

İşte felsefenin şu esasat-ı fâsidesinden ve netaic-i vahîmesindendir ki: İslâm hükemasından İbn-i Sina ve Farabî gibi dâhîler, şaşaa-i surîsine meftun olup, o mesleğe aldanıp, o mesleğe girdiklerinden; âdi bir mü’min derecesini ancak kazanabilmişler. Hattâ İmam-ı Gazalî gibi bir Hüccet-ül İslâm, onlara o dereceyi de vermemiş.

Emirdağ Lahikasındaki şu ifadeleri yukarıdaki manalarla beraber okuyalım:

Risale-i Nur’un gıda ve taam hükmündeki hakikatlarından hem akıl, hem kalb, hem ruh, hem nefis, hem his, hisselerini alabilir. Yoksa yalnız akıl cüz’î bir hisse alır, ötekiler gıdasız kalabilirler. Risale-i Nur, sair ilimler ve kitablar gibi okunmamalı. Çünki ondaki iman-ı tahkikî ilimleri, başka ilimlere ve maariflere benzemez. Akıldan başka çok letaif-i insaniyenin kut ve nurlarıdır.

İşte bu manadan Risaleleri yalnız anlamak için, yani aklen okuyanlarda, zaman içinde manevi problemler çıkıyor. Acz ve fakr ile ihlas ve ihtiyaç ile, bütün lâtifelerimiz için okuyacağız. Anladığımıza hamd edip, anlamadıklarımızı da diğer latifelerin gıdasıdır, deyip sadakat ve kanaatle devam edeceğiz.

Risale-i Nur’u ne kadar anlarsak anlayalım, Bediüzzaman Hz.lerini geçme ihtimalimiz var mı? Bediüzzaman Hz.leri hayatının sonuna kadar nefsine okuyor. Her okudukça “imanım arttı, sanki ilk defa görüyor gibi okudum. Ben sizden daha ziyade muhtacım. Kur’an’ın eczahanesinden kendi yaralarıma deva bulmuşum”… gibi ifadeleri yaşayarak, göstererek söylemiş.

Elhasıl: Kastamonu Lahikasından şu ifadelerle hatime verelim:

Hem Risalet-ün Nur, sair ülemanın eserleri gibi, yalnız aklın ayağı ve nazarıyla ders vermez ve evliya misillü yalnız kalbin keşf ü zevkiyle hareket etmiyor; belki akıl ve kalbin ittihad ve imtizacı ve ruh vesair letaifin teavünü ayağıyla hareket ederek evc-i a’lâya uçar; taarruz eden felsefenin değil ayağı, belki gözü yetişmediği yerlere çıkar; hakaik-i imaniyeyi kör gözüne de gösterir.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Yorumlar

  1. avatar
    Şevket Özsoy

    Allah razi olsun hocam.
    “AKIL NURUNU KALPTEN ALIR”-Mehmet Feyzî Efendi-

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bedî’üzzaman’ın 2 Eğitim Modeli: “Medrese-i Nuriye” ve “Medreset-üz Zehra” (1) / Ayhan KÜFLÜOĞLU

Ateist–Materyalist Eğitim Suçu Engelle(ye)miyor; Üstelik “Nitelikli” hâle getirip, bir de Çeşit ve Sayısını Arttırıyor! Bedî’üzzaman …

Kapat