Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / Kurbiyet ve Akrebiyet kavramları hakkında

Kurbiyet ve Akrebiyet kavramları hakkında

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Akrebiyet ve Kurbiyet

Kurbiyet ve akrebiyet, ikisi de yakınlık demektir. Fakat kurbiyet, kulun Allah’a yakınlığı manasında iken, akrebiyet, Allah’ın kula yakınlığını ifade eder. Yani kul, dua, ibadet, salih amel, takva ve ihlas gibi şeylerle Allah’a yakınlaşmaya çalışır. Yetmiş bin perde tabir edilen her bir perdeyi geçerek kurbiyete müşerref olur. Tasavvuf yoluyla gidilen velayetlerin çoğunda kurbiyet vardır.

Akrebiyette ise, zaten Allah kullarına yakındır. Her hangi bir kuluna bir vazife verdiği zaman ona yakınlığını açar ve akrebiyetine mazhar eder. Mesela peygamberlik vazifesi verdiği kullarına akrebiyetini de açar. Mucizelere de mazhar eder. Peygamberlerden sonra da veraset-i nübüvvet denilen meslekte gidenler akrebiyet-i ilahiyeye mazhar olurlar. 

Mesela, biz güneşten çok uzağız. Güneşe yakınlaşmak istesek çok uzun mesafeleri kat etmek veya yıldızlar gibi büyümek lazımdır. Bu kurbiyete misaldir.

Fakat güneş bize göz bebeğimiz kadar yakındır. Hatta gündüz güneşe bakarsak gözümüzün içindedir. Bu da akrebiyete misaldir.

Üstad Bediüzzaman hazretleri 27. Sözde bu meseleyi şöyle izah eder:

“Sahâbelerin kurbiyet-i İlâhiye noktasındaki ma­kamlarına velâyet ayağıyla yetişilmez. Çünki Cenâb-ı Hakk bize akrebdir ve her şeyden daha ziyâde yakındır. Biz ise ondan nihâyetsiz uzağız. Onun kurbiyetini kazanmak, iki sûretle olur. Birisi, akrebiyetin inkişâfıyladır ki, nübüvvetteki kurbiyet ona bakar. Ve nübüvvet verâseti ve sohbeti cihetiyle Sahâbeler o sırra mazhardırlar.

İkinci sûret, bu‘diyetimiz (uzaklığımız) noktasında kat‘-ı merâtib (mertebeleri geçip) edip, bir derece kurbiyete müşerref olmaktır ki, ekser seyr-i sülûk-u velâyet ona göre, seyr-i enfüsî ve seyr-i âfâkî bu sûretle cereyân ediyor. İşte birinci sûret, sırf vehbîdir, kesbî değil; incizâbdır, cezb-i Rahmânîdir ve mahbûbiyettir. Yol kısadır, fakat çok metîn ve çok yüksek­tir ve çok hâlistir ve gölgesizdir. Diğeri kesbîdir, uzundur, gölgelidir. Acâib ve hârikaları çok ise de, kıymetçe, kurbiyetçe ev­velkisine yetişemez.” 

Güneş misali de şöyledir:

“Cenab-ı Hak herşeye, herşeyden daha yakındır. Fakat herşey, ondan nihayetsiz uzaktır. Nasılki Güneş’in şuuru ve konuşması olsa, senin elindeki âyine vasıtasıyla seninle konuşabilir. İstediği gibi sende tasarruf eder. Belki âyine-misal senin gözbebeğinden sana daha yakın olduğu halde, sen dörtbin sene kadar ondan uzaksın, hiçbir cihette ona yanaşamazsın. Eğer terakki etsen, Kamer makamına gelip, doğrudan doğruya bir mukabele noktasına çıksan, ona yalnız bir nevi âyinedarlık edebilirsin. Öyle de, Şems-i Ezel ve Ebed olan Zât-ı Zülcelal herşeye herşeyden daha yakın olduğu halde; herşey ondan nihayetsiz uzaktır. Yalnız bütün mevcudatı kat’edip, cüz’iyetten çıkıp, külliyetin meratibinde gitgide binler hicablardan geçip, tâ bütün mevcudata muhit bir ismine yanaşır, ondan daha ileride çok meratibi kat’eder. Sonra bir nevi kurbiyete müşerref olur.”

risaleonline.com

☆☆☆

Bir makale daha:

Velayet ve marifetullahı kazanmak ve zahirden hakikate geçmek, iki tarz ve iki usul ile oluyor; biri akrabiyet, diğeri ise kurbiyettir. Bu metot ve terbiye şekillerinin izahını Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle tarif ediyor:

“İKİNCİ VECİH: Sahâbelerin kurbiyet-i İlâhiye noktasındaki makamlarına velâyet ayağıyla yetişilmez. Çünkü Cenâb-ı Hak bize akrebdir ve herşeyden daha ziyade yakındır; biz ise Ondan nihayetsiz uzağız. Onun kurbiyetini kazanmak iki suretle olur:”

“Birisi: Akrebiyetin inkişafıyladır ki, nübüvvetteki kurbiyet ona bakar ve nübüvvet veraseti ve sohbeti cihetiyle Sahâbeler o sırra mazhardırlar.”

“İkinci suret: Bu’diyetimiz noktasında kat-ı merâtip edip bir derece kurbiyete müşerref olmaktır ki, ekser seyr ü sülûk-u velâyet ona göre ve seyr-i enfüsî ve seyr-i âfâkî bu suretle cereyan ediyor.”

“İşte, birinci suret sırf vehbîdir, kisbî değil. İncizabdır, cezb-i Rahmânîdir ve mahbubiyettir. Yol kısadır, fakat çok metin ve çok yüksektir ve çok hâlistir ve gölgesizdir. Diğeri kisbîdir, uzundur, gölgelidir. Acaip harikaları çok ise de, kıymetçe, kurbiyetçe evvelkisine yetişemez.”

“Meselâ, nasıl ki dünkü güne bugün yetişmek için iki yol var: Birincisi, zamanın cereyanına tâbi olmayarak, bir kuvvet-i kudsiye ile, fevkazzaman çıkıp, dünü bugün gibi hazır görmektir. İkincisi, bir sene kat-ı mesafe edip, dönüp dolaşıp düne gelmektir. Fakat yine dünü elde tutamıyor; onu bırakıp gidiyor.”

“Öyle de, zâhirden hakikate geçmek iki suretledir: Biri, doğrudan doğruya hakikatin incizabına kapılıp, tarikat berzahına girmeden, hakikati ayn-ı zâhir içinde bulmaktır. İkincisi, çok merâtipten seyr ü sülûk suretiyle geçmektir. Ehl-i velâyet, çendan fenâ-i nefse muvaffak olurlar, nefs-i emmâreyi öldürürler; yine Sahâbeye yetişemiyorlar. Çünkü Sahâbelerin nefisleri tezkiye ve tathir edildiğinden, nefsin mahiyetindeki cihâzât-ı kesire ile, ubudiyetin envâına ve şükür ve hamdin aksâmına daha ziyade mazhardırlar. Fenâ-i nefisten sonra ubudiyet-i evliya besâtet peydâ eder.”(1)

Seyrü sülûk; tasavvuf büyüklerinin belirlemiş olduğu birtakım usuller ve yollarla, uzun ve meşakkatli bir zaman ve müddetten sonra, kalbin olgunlaşıp; Allah’a teveccüh etmesi ve marifet kazanmasıdır. Kalbin velayet kazanıp, Allah’a yaklaşmasıdır. Bu meslek temsilde; “zamanın uzunca dolaşıp düne ulaşması” ile tasvir ediliyor.

Tarikat ve tasavvuf berzahı ile hakikatlere ulaşmak; hem uzun, hem de meşakkatli ve risklidir. Bu meslek kurbiyet mesleğidir.

Akrebiyet mesleği ise; zamanın üstüne çıkıp düne atlamak şeklinde tasvir ediliyor ki; burada asıl vurgulanan husus vehbiliktir. Yani kul burada mutlak bir teslimiyet ve tevekkül manası ile kesbini işin içine karıştırmadığı için, Allah mükafat olarak hakikatleri zahmetsiz ve meşakkatsiz bir şekilde bu kula ihsan ediyor. Halbuki kurbiyet mesleğinde; kesp ve insanın benliği işe müdahildir, bu da yolu uzatıp meşakkatli hale getiriyor.

Akrebiyet; Allah’ın kula olan yakınlığını hissedip, bu noktada marifet kazanmak iken, kurbiyet; kulun kendi gücü ve kesbi ile Allah’a yaklaşma çabasıdır.

Güneş ısı ve ışığı ile bizim göz bebeğimize kadar girmiştir, biz bunu hissedip bu noktadan güneşe baksak, güneşi hakiki anlamda tanıyabiliriz. Lakin güneşi tanımak için güneşin üzerimizdeki tecellisine bakmayıp, sırf güneşin zatına, kendi imkan ve kesbimizle yaklaşmaya çalışsak, güneş bizden milyonlarca yıl uzaklıktadır. Acaba hangi marifet yolu güneş hakkında daha kolaydır, elbette güneşin üzerimizdeki tecellilerini okumak yolu daha selametli ve daha kolaydır.

İşte akrebiyet, yani sahabe mesleği; Allah’ın isim ve sıfatlarının üzerimizdeki tecellilerini görüp marifet kazanma yoludur. Kurbiyet mesleği ise; riyazet ve nefsi ıslah etmek gibi uzun ve meşakkatli metotlar ile Allah’a yaklaşmaktır.

Akrebiyette acz ve fakr hükmeder, vehbi bir marifettir; kurbiyette ise gayret ve riyazet hükmeder, kesbi bir marifet kazanma yoludur.

(1) bk. Sözler, Yirmi Yedinci Söz’ün Zeyli.

Sorularlarisale

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Allah Bir Kulu için Hayır Murad Ederse

1- Kanaat sahibi kılar ى ِ ف ِ ه ي ْ ن َ ُ هاَقُت …

Kapat