Zamanımızın Âkif’i olarak da sıfatlandırılan, Tarihçe-i Hayat’ın Önsöz’ünü kaleme alan, iman, İslâm ve Kur’an davasının duygulu müdafii.. merhum şâir, ilim, fikir ve gönül adamı Ali Ulvi Kurucu’yu (rha) vefatının sene-i devriyesinde dualarla anıyoruz.
1922’de Konya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Arapça öğrendi. Hâfızlığını tamamladıktan sonra 1938 yılında ailesi ile birlikte Medine’ye göç etti. İki erkek ve bir kız çocuğa sahipti. Yüksek öğrenimini Kahire el-Ezher Üniversitesinde tamamladı. Medine’de uzun süre Evkaf Dairesinin İnşaat ve Sicillat Emini olarak görev yaptı. Daha sonra Sultan Mahmud’un yaptırdığı Mahmudiye Kütüphanesinde, bir süre sonra da Şeyhülislam Arif Hikmet Kütüphanesinde çalıştı. 1985’te emekli oldu.
Medine-i Münevvere’de 60 yılını Peygamber Efendimizin (a.s.m) yanı başında geçiren Peygamber aşığı Ali Ulvî, âlim, fâzıl, edip ve şair kişiliği ile ön plâna çıktı. Kur’ân hâfızıydı ve geniş bir hadis kültürüne sahipti. Tarih, mûsikî ve hat konularına özel ilgi duyardı; san’ata ve edebiyat’a düşkündü ve bu konularda müktesebâtı pek genişti. Aruz ölçüsüyle şiirler yazdı. Ayrıca nesir sahasında da çeşitli eserler verdi. Şiirleri Gümüş Tül ve Alevler olarak, makàle ve röportajları da Gecelerin Gündüzü adıyla yayınladı.
Risale-i Nur’da Üstad Bediüzzaman’a yazdığı mektupta sadece Müslümanların değil, bugün insanlığın dine ihtiyacı olduğunu ve bütün insanlığı bir bayrak altında toplayacak yegâne kuvvetin İslâm olduğunu yazmıştı. Aynı mektup içinde Risale-i Nur’u “peygamberlerin, velilerin, âriflerin, salihlerin ve bilhassa cânını cânana seve seve fedâ eden ve sayısı milyonlara sığmayan kahraman şehitlerin mukaddes yolu” olarak tanımlamıştı.
Üstadın hayatının yer aldığı Tarihçe-i Hayat adlı eser basılacağı zaman önsözün kimin yazacağı düşünüldü ve o esnada Medine-i Münevvere’de bulunan Ali Ulvi Beye yazdırılmasına karar verildi. O da hemen yazıp gönderdi. Üstad önsözü okudu ve bu önsözün başına, ‘Medine-i Münevvere’de bulunan mühim bir âlimin önsözüdür’ diye yazılmasını istedi. Üstad talebelerinden Ahmet Gümüş’e yazılan bu önsöz için şöyle demiştir: “Kardeşim, Hacı Ulvi Efendi, benden çok Risale-i Nur’u övmüş, eğer beni fazla övseydi, bu önsözü kabul etmeyecektim. Madem Risale-i Nur’u övmüş, onun hatırı için kabul ettim.” Kurucu ise bu önsözü yazarken neler düşündüğünü şöyle ifade etmiştir: “Bugüne kadar âcizane yazdığım manzum ve mensur yazılarımın hiçbirisinde bu kadar vecd ve hayret içerisinde kalmamıştım. Binaenaleyh, bu eseri derin bir zevk, İlâhî bir neş’e ve coşkun bir heyecanla okuyacak olanlar, hayranlıkla görecekler ki, Bediüzzaman, çocukluğundan beri müstesna bir şekilde yetişen ve bütün ömrü boyunca İlâhî tecellilere mazhar olan bambaşka bir âlim ve mümtaz bir şahsiyettir.”
Değerli edib, şair, ilim ve gönül adamı Ali Ulvî Kurucu, 3 Şubat 2002 tarihinde Medine’de vefat etti ve Cennetü’l-Bakî mezarlığında toprağa verildi. Allah makamını âlî eylesin. Âmin.
Ali Ulvi Beyin Üstad hazretleri için yazdığı şiir:
Gönüller Fâtihi Büyük Üstada
Nuruyla bütün gönlümü fetheyleyen üstad
Gönlüm seni, kudsî heyecanlarla eder yâd
İlhamıma can geldi beraet haberinle
Mü’minleri şâdeyleyen ulvî zaferinle
Sıyrıldı ufuklardan o kasvetli bulutlar
Göklerde melekler, bu büyük bayramı kutlar
Milyonların imanını kurtardı cihadın
Par-par yanar imanlı gönüllerdeki yâdın
Coşturmada imanları, binlerle vecizen
Tarihini kudsî heyecanlarla süzerken
İlhamımı mestetti tecellâ-yı cemalin
“Fâtih” gibi rehberleri andırmada halin
Dağlar gibi sarsılmadın, en korkulu günlerde
Her ânı ölümler dolu tazyikın önünde
Dünyalara dehşet salıyor sendeki iman
Sarsılmayan imanına düşman bile hayran
Rehber sana zira “Yüce Peygamberimiz”dir
Ölmez eserin: Gençliğe gösterdiğin izdir
Kur’an-ı Kerim’in ezelî feyzine erdin
İnsanlığa, iman ve kemal dersini verdin
Ey başlara Cennetlerin ufkundan inen tac
Âlem senin irfanına, irşadına muhtaç
Derya gibi nurlar taşıyor her eserinden
“Allah”a giden Nurcuların rehberisin sen
Milyonları derya gibi coşturmada “Sözler”
Cennetteki âlemleri seyretmede gözler
Hikmet dolu her cümlede, Kur’andaki nur var
Her lem’ada, binbir güneşin huzmesi çağlar
“Nur yolcusu” insanlığa örnek olacaktır
Kudsî heyecanlarla, gönüller dolacaktır
Mefkûresi, günden güne erdikçe kemale
Gark olmada iç âlemi, en tatlı visale
Coştukça denizler gibi kalbindeki iman
Bin ders-i hakikat veriyor ruhuna Kur’an
Âzadedir İslâmı saran tehlikelerden
Davası temiz çünki siyasî lekelerden
Her hamlesinin kuvve-i kudsiyesi vardır
Vicdanları mesteyleyen ulvî sesi vardır
Aşkın ezelî sırrına erdikçe gönüller
Yer yer donatır ufkunu sevda dolu renkler
Bir ülkeyi baştan başa fetheyledin ey Nur
Nurun olacaktır, bütün insanlığa düstur
Kur’an seni teyid ediyor mu’cizelerle
Ey şanlı gönül fâtihi hiç durmadan ilerle
Tarih-i hayatın doludur hârikalarla
Hiç sönmeden âlemde güneşler gibi parla
Manzume-i Şemsiyeyi temsil ediyorsun
Heybetli fezalarda hız almış gidiyorsun
İmanlı nesiller seni takib edecektir
Yıllarca, asırlarca peşinden gidecektir
Tarihi aşarken sen o iman dolu hızla
Milyonları aşmış bütün evlâdlarınızla
Birden açılır ruhuma esrarlı bir âlem
Vasfeyleyemez aşkımı, şiirimdeki nâlem!
Merhum Ali Ulvi Kurucu Hocaefendi anlatır:
1946’da Medine’de bir gün Arif Hikmet Kütüphanesine Eğinli Hacı Hafız Efendiyi ziyarete gittiğimde kütüphaneye Sirac-ün Nur isminde, Osmanlıca taş baskısı bir kitap gelmişti. Kütüphane listesine kaydettikten sonra, kitabı kuşbakışı denecek kadar kısa bir tetkikim oldu. Kitabın müstesna fikirlerle dolu, imana ve İslami anlayışa yepyeni bir canlılık katan bir eser olduğunu anladım. Bu eserleri yazan insan mutlaka ilahi teyide mazhar oluyordu ki, yazdıkları, yanan bir gönülden çıktığı için okuyan insanların da gönlünü yakıyordu.
Ön söz ulaşınca Üstad’ın davranışını şöyle anlatmışlardı: Kendi yazılarını bile bir defa okutur, dinler, bazı kelimelerini değiştirirdi. Yazdığınız önsözü üç defa okuttu, hiçbir kelimesine dokunmadan şöyle dedi;
“Bu bir iltifat-ı Muhammediyedir, aynen basılsın.”
Artık o günden beri Üstad benim için yılmayan bir iman, sönmeyen bir ışık, kararmayan bir tarih ve kısılmayan bir ses idi. Bir de Risale-i Nurların hayretimi mucip olan, ruhumu yakan, beni kendisine âşık eden bir tarafı vardı ki, Üstad bu eserleri hapiste irka suretiyle yani dikte ettirerek yazdırıyordu. Ben ise kütüphanelerde bulunuyorum. Önümde binler kitap var, eser yazamıyorum. O, hapiste bunları yazıyor.
Bilindiği gibi Üstad, uzun ve bereketli ömrünün bütün mesasini imanı kurtarmak gayesine teksif etmiştir. Risale-i Nur Külliyatının her satırında, dünya ve ahiret saadetinin imanda ve her türlü felaketin de inkârda olduğunu haykırmaları, basiret erbabı ariflerin, Allah tarafından dinin ihyasına memur edilen mücahidlerin, kalp gözleriyle sır perdelerinin arkasını görme halleridir. Risalelerin yazıldığı günlerde, anarşinin mevcut olmadığı zamanlarda “Korkarım bu asil milletin evladları bir gün gelir anarşi çukuruna yuvarlanırlar.” diyerek daha sonraki yıllarda hızla gelişen anarşinin ruhlarda bırakacağı tahribatı ta o günlerde işaret buyurmuşlardı.
- Mehmet Nuri BİNGÖL”ün Edebî Yolculuğu - 30 Ağustos 2024
- Risale-i Nur’da ve Hatıralarda Kurban Bayramı - 15 Haziran 2024
- Ramazan’dan Sonra - 24 Nisan 2024
- Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı - 9 Nisan 2024
- Kadir Gecesi ile İlgili Yazılar - 5 Nisan 2024
- Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI - 30 Mart 2024
- Peygamberimizin (asm) İtikâfı - 29 Mart 2024
- Aydınların Dilinden Bediüzzaman Said Nursî / Vefatının 64. Sene-i Devriyesi Hatırasına (video).. - 25 Mart 2024
- Sükûtun Zarâfeti / İmam Süyutî - 23 Mart 2024
- “Oruç, Bıçağa Gerek Duyulmayan Bir Ameliyattır.” - 20 Mart 2024