Ana Sayfa / Yazarlar / Âlimler Peygamberlerin Vârisleridir

Âlimler Peygamberlerin Vârisleridir

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“ÂLİMLER PEYGAMBERLERİN VARİSİDİR”
(Buhari, İlim, 10)
Gerçek âlimler imanları güçlendiren ve şüpheleri gideren,
insanları ahirete davet eden, kibirden tevazua, riyadan ihlasa,
düşmanlıktan dostluğa ve kardeşliğe davet edenlerdir.
Bunların yanında hak ve hakikati izah ve ispat edip gösterirler.
İlimleri ve faziletleri ile din yolunda takva ve cihadları ile meşhur olmuş olanlar
ve ulema beyninde müçtehid ve müceddid olarak kabul edilenlerdir.
“Âlimler peygamberlerin varisidir”
(Buhari, İlim, 10)
“Onlar bildikleri ile amel ettikleri için…”
(Alunî, Keşfu’l-Hafa, 2:236; Gazalî, El Munkızu mine’d-Dalal, 60)
Yüce Allah onlara bilmediklerini de
“ilham ve sünuhat tarıkıyla” öğretmiştir.
Bu nedenle hakaık-ı eşyaya ve ledünniyata vakıftırlar.
Ümmetin uleması arasındaki ihtilafları ancak bunlar giderirler.
Bunlar da İmam-ı Şafiî ve mezhep imamları,
Hüccetu’l-İslam İmam Gazalî,
İmam Celâleddin-i Suyutî,
İmam-ı Rabbanî
ve Bediüzzaman Said Nursî gibi allamelerdir.
“Âlimler peygamberlerin varisidir”
(Buhari, İlim, 10)
Bediüzzaman Said Nursî hazretleri müceddid
ve müçtehid olduğu
ve eserlerini
“ilham ve sünuhat” olarak kalbe doğan ilhamlar yoluyla yazdığı için,
hadis olarak belirttiği hususlar kesinlikle hadistir.
Müceddidlerin ilham ve sünuhat kabilinden yazdıkları hususlar esas olup,
diğer âlimlerin görüş ve düşünceleri onların sözleri ile tashih edilirler.
Bu nedenle Bediüzzaman Said Nursî hazretleri hadis diyorsa kesinlikle hadistir.
Ulema bu rivayetin hadis olduğunu inkâra yönelik değil,
ispata yönelik çalışmalar yapmaları gerekir.
Yani Bediüzzaman’ı tasdik edecek şekilde çalışma ve araştırma yapmaları icap eder.
Zira Peygamberimizin (ﷺ) (asm) hadisine göre ulemanın
“zamanın imamını tanıyarak ona uyma mecburiyeti…”
(Müsned-i Ahmed, 4: 96) vardır

“Risale-i Nur talebeleri, Risale-i Nur’un dâiresi hâricinde
nur aramamalı ve aramaz.
Eğer ararsa,
Risale-i Nur’un penceresinden ışık veren mânevî güneşe bedel bir lâmbayı bulur, belki güneşi kaybeder.

Hem Risale-i Nur’un dâiresindeki hâlis, pek kuvvetli
ve her ferdine çok ruhları kazandıran ve Sahâbenin sırr-ı verâset-i Nübüvvetle meşreb-i uhuvvetkârânesini gösteren
“meşreb-i hıllet ve meslek-i uhuvvet” ise,
hâriç dâirelerde o pedere ve o mürşide üç cihetle zarar vermek suretiyle,
bir pederi aramaya ihtiyaç bırakmaz;
birtek peder yerine, pek çok ağabeyi buldurur.
Elbette büyük kardeşlerin müteaddit şefkatleri, bir pederin şefkatini hiçe indirir.

Dâireye girmeden evvel bulduğu şeyhi,
her fert o şeyhini, mürşidini, dâirede dahi muhâfaza edebilir.
Fakat şeyhi olmayan, dâireye girdikten sonra, ancak dâire içinde mürşid
irşad eden, doğru yolu gösteren arayabilir.
Hem Risaletü’n-Nur’un velâyet-i kübrâ olan sırr-ı verâset-i Nübüvvet feyzini veren ders-i hakâik dâiresindeki ilm-i hakikat dahi
dâire hâricindeki tarikatlere ihtiyaç bırakmaz.
Meğer tarikati yanlış anlayıp, güzel rüyalar, hayaller, nur ve zevklere müptelâ ve âhiret faziletinden ayrı olan dünyevî
ve hevesîzevkleri arzulayan ve merciiyet makamını isteyen nefisperestler ola…

Bu dünya dârü’l-hizmettir; -külfet ve meşakkat ile ücret ölçülür- dârü’l-mükâfat değil. Onun içindir ki, ehl-i hakikat keşif ve kerâmetlerdeki ezvâk ve envâra ehemmiyet vermiyorlar.
Belki bazan kaçıyorlar, setrini istiyorlar.

Hem Risale-i Nur’un dâiresi çok geniştir; şâkirtleri pek çoktur.
Hârice kaçanları aramaz, ehemmiyet vermez, belki daha içine almaz.
Her insanda bir kalp var. Bir kalp ise, hem dâirede, hem hâriçte olamaz.

Hem hâriçteki irşâda hevesli zâtlar, Risale-i Nur’un şâkirtleriyle meşgul olmamalı.
Çünkü üç cihetle zarar görmeleri muhtemeldir.
Takvâ dâiresindeki talebeler irşâda muhtaç olmadıkları gibi,
hâriçte kesretli namazsızlar var.
Onları bırakıp bunlarla meşgul olmak irşad değildir.
Eğer bu şâkirtleri severse, evvelâ dâire içine girsin,
o şâkirtlere peder değil, belki kardeş olsun, fazileti ziyade ise ağabeyleri olsun.

Hem bu hâdisede göründü ki,
Risale-i Nur’a intisâbın çok ehemmiyeti var ve çok pahalı düştü.
Ve buna bu fiyatı veren ve o yolda bütün âlem-i İslâm nâmına
dinsizliğe karşı mücâhede vaziyetini alan aklı başında bir adam,
o elmas gibi mesleği terk edip başka mesleklere giremez.” (28. Lem’a)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Cemaat Olmanın Fıkhı

Dr. Ahmet Hamdi YILDIRIM Memleket olarak son yıllarda ağır bir FETÖ iptilâsı geçirdik. Bu cemaat …

Kapat