Ana Sayfa / Yazarlar / Allah bize yeter / Vehbi KARA

Allah bize yeter / Vehbi KARA

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Allah bize yeter

Al-i İmran Sûresinin 173. âyeti meâlen şu şekildedir: “Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar onlara ‘Düşman size karşı büyük bir kuvvet topladı; onlardan korkun’ dedikleri zaman, onların imanı ziyadeleşti ve ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir’ dediler.”

Büyüklerimizden sık sık “Hasbünallahü ve ni’me’l-vekil” sözünü işitiriz. İşte âyetin son kısmındaki bu cümle üzerinde biraz durmak istiyorum.

Zaman su gibi akıp geçiyor. Bir de bakmışız ki ömrümüzün çoğu geçip gitmiş. Yarına çıkmaya kimsenin garantisi yok, lâkin eğer Allah ömür vermişse bir kaç sene yaşama ihtimali ya var, ya da yok.

Yahu! zaman nasıl bu kadar hızlı akıp gider, daha dün çocukluğumuzu hatırlar gibiyim. Hemen hemen her akşam rahmetli babamla Fatih Camii’ne güle oynaya gider, yatsı namazını kılar, neşe içinde evimize gelirdik. Ama şimdi ölümün soğuk nefesi ensemizde dolaşıyor.

Zamanın süratle akması: “Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zâyi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat, bir uykudur; bir rüyâ gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider.” şeklinde özetlenmiştir.

Madem hayat bu kadar hızlı bir şekilde geçiyor, o halde geçen ömür dakikalarının kıymetini bilmek zorunluluğu vardır. Çünkü tekrar elimize geçmeyecek.

Gemideki arkadaşlarıma “Aman canınızın kıymetini bilin, çalışırken elinizi kolunuzu dikkatli kullanın, bizim mesleğimiz denizcilik çok ağır bir meslektir. Ölümcül yaralanmalar çok sık meydana gelir. Bu hayatı tekrar bize vermeyecekler. Bilgisayar oyunları gibi düşünürseniz sadece bir can hakkımız var. Ona göre hareket edin” der dururdum.

Allah’a çok şükür başımıza büyük kazalar belalar gelse de birlikte çalıştığım denizci arkadaşlarımdan ağır yaralanma ve ölüm gibi musibetleri yaşamadım. Hatta Hint okyanusunda fırtınada kaptanı olduğum gemi ikiye bölünerek battı lakin bütün personelimle sağ salim kurtulup sahil-i selamete çıktık. İki hafif yaralanma dışında personelime bir şey olmadı. Bir gemi kaptanının gemi kaybetmesi kadar kötü bir şey yoktur. Allah hiçbir kaptana bu acıyı yaşatmasın lakin personelimin tamamının kurtulması ve gemi sahiplerinin sigortadan paralarını alabilmesi benim teselli kaynağım olmuştur.

Bunun asıl sebebi duâlar bereketiyle Allah’ın hepimizi korumasıdır. Yoksa “Ben tedbirli adamım işimi iyi bilirim” sözü tam bir aldatmacadır. Çünkü denizin hali hiç belli olmaz hele hele okyanuslar çok büyük tehlikelerle dolu sürprizlere hazırlıklı olunması gereken yerlerdir. İnsanın başına her türlü bela ve musibet gelebilir. Ne olduğumuzu değil ne olacağımızı düşünmek gerekir.

İstanbul’da iken bir arkadaşım çok karamsar bir şekilde konuşuyordu. Devamlı şekilde gençlerin uçarı hareketlerinden eleştiriyor ve memleketin kötüye gittiğinden şikâyet ediyordu. Sohbet sonunda namazımızı kıldıktan sonra bir başka arkadaşımız “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır” dedi. Fakat bu arkadaşımız karamsar sözlerini bir türlü bırakmıyordu. Devamlı insanlardan şikâyet ediyor, hatta olayları iyi yönüyle görmeyi bir nevî ahmaklık olarak nitelendiriyordu.

Kendisine bu bakış açısının Marksistlere yakıştığını, Yüce Allah’ın “Lâ taknetû min rahmetillah” yani “Benim rahmetimden ümidinizi kesmeyin” diye emrettiğini söyledim. Hatta toplumda gördüğümüz acı ve kötü olayları bir fırsat, ganimet bilip problemleri çözmek için çaba sarf etmeye sebep olacağını söyledim. Yeter ki o gayreti gösterelim. Allah’ın rızasının nerede ve nasıl kazanılacağı bilinmez. Belki o küçücük gayret buna sebep olabilir. Sonuç odaklı olmak başarılı ve muzaffer olmak şart değildir. Gayret bizden tevfik Allah’tandır…

Gerçekten de öyle değil midir? Hayat çarçabuk geçerken elimizde ne kalıyor ki. Para servet derseniz bunlar ahirette çoğu zaman başa belâ olacak şeylerdir. Fakat birisinin imanını kurtarmaya çalışmak, hadiste “sahralar dolusu kırmızı koyunu sadaka vermekten daha hayırlıdır” şeklinde geçmektedir. O halde inanan bir insanın, içi daima aydınlık ve mutlu olmalıdır. Bırakın inançsız olanların dünyası kararsın. Biz olayları güzel yönleriyle değerlendirelim. Bize bir kereliğine tanınan ömür dakikalarını faydalı hale getirmeye çalışalım.

Sahabeler zamanında müşrikler, yukarıda bahsettiğimiz âyette geçtiği gibi düşmanların onları yok etmek üzere büyük bir ordu ile üzerlerine geldiklerini söylemişlerdi. Fakat onların moralleri bozulmadı. Hatta imanları ziyadeleşti. Kendilerine asıl gidilecek yer olan ahiret saadetinin kapılarının açıldığını düşündüler. Zira biliyorlardı ki ahireti kazanmak için dünyada zahmet çekmek gerekliydi. Cennet ucuz cehennem dahi lüzumsuz değildi.

Hâlbuki onlar bir avuç insandı. Düşmanları ise çok ve heybetli idiler. Fakat onlar “Allah bize yeter, O ne güzel bir vekildir” diyerek düşmanların üzerine atıldılar. Allah, onları hem bu dünyada da muzaffer eyledi. Ahirette ise Allah’ın lütfu ve mükafatı çok büyüktür, ona namzet oldular.

Bizlerin ise önünde öyle büyük fırsatlar yok. Ne kadar uğraşsak da onların ulaştığı ecir ve mükâfatı kazanamayız. Fakat önümüze çıkan musibetleri bir fırsat, hatta ganimet olarak değerlendirebiliriz.

Bu vatanda dindar insanlarla çok uğraşmışlardı. Sadece dinsizler değil DAEŞ gibi dinde hassas muhakeme-i akliyede noksan softalar dahi çok hücum etmişlerdir.Bu yüzden her iki kesimden gelen düşmanca davranışlara, karşı koymaya çalışmak gerekir.

 

Karşılaşmış olduğumuz belâ ve musibetleri musikinin nağmeleri gibi hoş görmek ne güzeldir. Çünkü bunları sabır ile karşılayabildiğimiz takdirde sonsuz bir alemde mükafatını görme şansımız olacaktır. Zira “Allah bana yeter, o ne güzel vekildir” âyetinin mânâsı olayların derinliklerine nüfuz edebilmeyi sağlar.Rabbimiz bize de bu âyetin mânâsını anlayarak yaşamayı nasip etsin, vesselam…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Ahmet Feyzi Kul ağabeyin oğlu Nuri Kul vefat etti

Ahmet Feyzi Kul ağabeyin oğlu Nuri Kul vefat etti Ahmet Feyzi Kul ağabeyin oğlu, Üstadımızın ismiyle …

Kapat