Ana Sayfa / Yazarlar / Allah’ı tanıtma ve anma ve kurtuluş

Allah’ı tanıtma ve anma ve kurtuluş

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bediüzzaman’ın münacaat  bahsi örneği olmayan bir münacaat şeklidir, tamamen gözlemlere dayanan ve gözlemleri Allah’a bağlayan bir teknikle kaleme alınmıştır, ilmî bir risaledir, çünkü bütün bahislerin delilleri olan temalar kainattan gözlemlerle alınmıştır, yazan şahıs birçok ilimlere derinliğine vukufiyeti olan biridir.

Girişte semavattataki deveran ve hareketi söz konusu  eder, onların intizamını Allah’ın mevcudiyetine delil yapar. Ondan sonra O nun rububiyetine vahdetine işaretleri anlatır. Semavi cisimler sessiz sükunet içinde o kadar büyük cirimlerin gürültüsü yok,vazifelerini de bu gürültüsüzlükleriyle yapıyorlar, bir de direksiz duruyorlar koca semada ve nihayetsiz ağırlıklarıyla.

Sonra yine yıldızların mevzun hilkati; mevzun vezinli, paralel güzellik demek, kuşlara baktınız mı hep paralel uçuyorlar, nasıl ayarlıyorlar… Yıldızlar da birbirini aşmayan toplu bir güzellik sergiliyor, bir estetik duruş, muntazam vaziyet, yani duruşu düzenli bütün yıldızların; sarkmıyor, başkasının işini zorlaştırmıyor, nuranî tebessüm, gel de bunu anlat nuranî tebessüm ne demek, bunu ancak Bediüzzaman kullanır, yıldızın görünüşünü nurani tebessüm olarak anlatıyor. Bütün yıldızlara mümaselet.. Bunu da nasıl terkib etmiş, göze ve akla yaklaştırmış, yani bütün arkadaşları olan yıldızlarla onlara benziyerek onlar gibi demek; müşabehet, yine benzerlik demek, bütün bunlar onun haşmet-i Uluhiyetine delil. Ne demek haşmet-i uluhiyet, nasıl çıkarsın bu cümleden, koca semavi cirimlerin insanı aşan birlikte görünmeleri, önünde secdeye kapandığımız haşmet-i uluhiyet, sonra bütün bunları çoklukta birlik ilkesiyle aynı ayna yönetmek ne kadar zor ne kadar akıl almaz. Bütün bahisler Münacaat’taki Allah anlayışından aşağıda kalar, Allah’ı tanımak isteyen bunları tefekkür etmeli.

Seyyarelerin her biri hikmetli hareket ediyor yani sergerdan, başıboş, gayesiz değil, hareketi fayda ve hikmeti dokuyor; biri güneş, kainat inşa edildiğinden beri dönüyor, dönüşünde neler oluyor astronomi hayrette insan hayrette. Bu yüzden kainata hâkim hareket olarak dönmeyi görmüş Cenâb-ı Mevlânâ bu yüzden dönmeyi öğretisine odak yapmış, bakırcılar çarşısında kazan döven adamın cezbesinden dönmeye başlamış, Selahattin Zerkub ona orda katılmış, büyük bir mürid olmuş. Bediüzzaman Allah’ı anlatır, Yunus Baba ise Allah’ı çağırır:

Dağlar ile taşlar ile
Çağırayım mevlam seni
Seherlerde kuşlar ile
Çağırayım mevlam seni

Sular dibinde mâhiyle
Sahralarda âhû ile
Abdal olup yâhû ile
Çağırayım mevlam seni

Gökyüzünde İsâ ile
Tûr Dağı’nda Mûsâ ile
Elindeki asâ ile
Çağırayım mevlam seni

Derdi öküş Eyyüb ile
Gözüyaşlı Yâ’kûb ile
Ol Muhammed mahbûb ile
Çağırayım mevlam seni

Bilmişim dünya halini
Terk ettim kıyl ü kalini
Baş açık ayak yalını
Çağırayım mevlam ile

Yunus okur diller ile
Ol kumru bülbüller ile
Hakkı seven kullar ile
Çağırayım mevlam seni

Yine bir başkası demiş:

Gökyüzünde İsa döner
Yeryüzünde Musa döner
Elindeki asâ döner
Sen de gel dön behey kardeş

İtaatli musahhariyet ne demek. İmaja bak, musahhar, büyülenmiş gibi demek, ama büyülenmekte düzeni sağlamak zordur, meşhur ama itaat içinde. İntizamlı vazife; vazife ancak intizamla icra edilir, ehemmiyetli peykler, bir de etrafına kendi gibi yıldızları almış onlarla birlikte işini yapar, uhuvvet içinde. Yıllardır anlamadığımız budur, birbirinin işine takoz olmak, onun için yüzümüz gülmüyor.

Bütün bu iç içe hareketler kimin nesini anlatır, Allah’ın vücub-ı vücudunu yani kesinlikle, katiyetle olmazsa olmazla onun varlığını ortaya koyar, ona şahit olur, bu büyük kütleleri birbiri içinde bir hedefe doğru yönetmek. Saltanat-ı Uluhiyet; saltanat-ı uluhiyet düşün, kafanda şekillendir, kafanda şekillendir, mana senin olsun, yoksa oku oku anlarsın, çünkü kelime tasavvur kelimesi, bütün semavi varklıkları bir arada yöneten bir saltanat, onu yöneten uluhiyyet, uluhiyetin saltanatını nasıl hayal edebiliriz ki… Bu küçük kafa, bunlar ona işaret. 

Sonra gelir icmal cümlesi toparlayan hayale ve zekaya ve yazan kaleme bak. 

Evet gökler sekeneleriyle her biri tek başıyla şehadet ettikleri gibi (bir de birliktelik var) heyet-i mecumasıyla (yani bütün şu birbiri içinde toplu hareket eden yıldızlar) sana tek tek ve birlikte şehadet ederler, seni gösterirler, sana işaret ederler, birlikte bağırırlar. Tıpkı bir piyano gibi. Necip Fazıl buna senfoni diyor, biz de yıldızların senfonisi diyelim. Yani Beethoven Senfonisi yerine Bediüzzaman senfonisi. Beethoven’in senfonisi de kainatın senfonisi, ama anlayana. Herkes bizi anlatıyor ama bizim herkesten haberimiz yok, ah olsaydı neler olurdu, dar bir yerde yörü ne sağa bak ne sola haydi uğurlar ola.

Heyet-i mecmuasiyle derece-i bedahette, gel de bu cümleyi muhayyilene mal et. Bediüzzaman muhayyileyi terbiye eden adam, neden basit şeylere ilgi duymamış “üstadım bu tavuğa bir horoz lazım bir de kümes”, “kardeşim ben dünyadan kaçıyorum sen beni dünyaya çağırıyorsun.” Hani arkadaşları gelmişler tekrar onu dünyaya çağırmaya bir gece bana müsaade edin demiş, istihare edeyim. Sabah;

Beni dünyaya çağırma; ona geldim fenâ gördüm.
Demâ gaflet hicab oldu; ve nur-u Hak nihân gördüm.
Bütün eşyâ-i mevcudât; birer fânî muzır gördüm.
Vücud desen, onu giydim; ah! Ademdi, çok belâ gördüm.
Hayat desen, onu tattım; azab ender azab gördüm.
Akıl ayn-ı ikàb oldu; bekàyı bir belâ gördüm.
Ömür ayn-ı hevâ oldu; kemâl ayn-ı hebâ gördüm.
Amel ayn-ı riyâ oldu; emel ayn-ı elem gördüm.
Visâl nefs-i zevâl oldu; devâyı ayn-ı dâ’ gördüm.
Bu envâr, zulümât oldu; bu ahbabı yetim gördüm.
Bu savtlar, na’y-i mevt oldu; bu ahyâyı mevât gördüm.
Ulûm evhâma kalboldu; hikemde bin sekam gördüm.
Lezzet ayn-ı elem oldu; vücudda bin adem gördüm.
Habîb desen onu buldum; ah! Firâkta çok elem gördüm. 

“Ey zemin ve gökleri yaratan yaratıcı, senin vücub-ı vücuduna öyle zahir şehadet ve ey zerratı muntazam mürekkabatiyle tedbirini gören ve idare eden ve bu seyyare yıldızları manzum peykleriyle döndüren emrine itaat ettiren senin vahdetine ve birliğine öyle kuvvetli şehadet ederler ki göğün yüzünde bulunan yıldızlar sayısınca nurani bürhanlar ve parlak deliller o şahadeti tasdik ederler.

Daha semavat sahifesini bitiremedik.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kırık Çeşmeli Değil, Kırk Çeşmeli Olsun!

Kırk Çeşmeli mi, Kırık Çeşmeli mi Olsun? Kırkçeşme, Kastamonu'muzun kadim mahallerinden birinin adıdır.. Mahallenin gerçekten …

Kapat