Ana Sayfa / Yazarlar / Alt Katlardan Sesleniş

Alt Katlardan Sesleniş

Yeni hâlde yumruğu yeme sebebinizi düşünüyorsunuz. Gerçekten bir yanlışınız, bir hatanız olduysa yumruk atana teşekkür ediyor ve özür diliyorsunuz. İçiniz de intikam deposuna falan dönüşmüyor. Eğer haksız yere yumruk yediyseniz, o zaman da, “Ona öyle bir ders vermeli ki hem yanlışını öğrensin, hem de başka kimseye yapmasın” diye düşünüyorsunuz…

BİR gün biri, hakkımda hakaretvari ifadeler yazmış. Okuyunca tepem attı. Onun yazdığının beş katı şiddetinde ifadeler yazmak için acayip hırslandım. Tam o arada bir işim çıktı, hemen yazamadım. Aradan bir müddet geçtikten sonra ilk baştaki öfkem dindi, yazma hevesim azaldı, hatta “Hakaret edene niye hakaretle cevap veriyorum ki?” diye düşünmeye bile başladım. Sonra meselenin başka yönlerini de düşününce fark ettim ki aslında adamın şahsıma hakaret etmekle beraber durduğu yer gayet güzel.

Meselâ, “Alçak, niye çaldın?” gibi bir şey diyor. Siz de onu yapmadığınız ve kötü bir iş yapmakla itham edildiğiniz için sinirleniyorsunuz. Aslında adam “çalmama”yı savunuyor. Bir de yapmadığınız bir şeyi yapmakla suçlamasa ve kötü şeyi yaptığınız iddiasıyla kötü kelimeler kullanmasa daha iyi olacak. Adam hırsızlığa karşı çıktığı için bence bir tebriki hak etmişti. İftira etmemeyi ve kötü sözler söylememeyi de öğrenirse süper olacaktı.

Bunları lisan-ı münasiple yazdım kendisine. 24 saat sonra özür dileyen bir mesaj aldım. Peki, benim için yapılan hakarete tebrikle cevap vermek aşamasına geçmek kolay mı olmuştu?

Çocukluğumdan itibaren öğrendiğim, “Sana bir yumruk atana sen daha fazlasını atmalısın” şeklinde idi. Bir çay ısmarladığım kişi eğer daha sonra bana çay ısmarlamamışsa, ben de ona bir daha çay may ısmarlamıyordum. Yediğimden fazla yumruk attığımda gayet memnun oluyordum. Çay ısmarladığım kişi de bana ısmarlarsa sorun yoktu ve işler yolunda gidiyor demekti. Ya tersi olunca? O hâlleri Allah kimseye yaşatmasın!

Yumruk atmadıkça veya atamadıkça ya içiniz bir intikam deposu oluyor ya da muhatabınızın karşısında ezik bir hâl alıyor, istemeye istemeye onu üstün görmeye başlıyorsunuz. Kişiliğiniz falan kalmıyor. O hâlet-i ruhiyedeki insan, yumruk atamayınca yeni yumruklardan korunmak için “kul” olmayı tercih etmeye başlıyor. Çay ısmarlayıp da size ısmarlanmadığında da kendinizi kandırılmış hissediyorsunuz. O muhatabınızla her karşılaşmanızda bir şey ısmarlamamak veya ısmarlayacak duruma düşmemek için kafanızda ne plânlar ne plânlar… O hâlden kurtulunca ise tadına doyulmayan yeni bir hâl…

Müsaadenizle eski hâli “alt seviye”, yeni hâli de bir “üst seviye” olarak adlandıracağım…

Yeni hâlde yumruğu yeme sebebinizi düşünüyorsunuz. Gerçekten bir yanlışınız, bir hatanız olduysa yumruk atana teşekkür ediyor ve özür diliyorsunuz. İçiniz de intikam deposuna falan dönüşmüyor. Eğer haksız yere yumruk yediyseniz, o zaman da, “Ona öyle bir ders vermeli ki hem yanlışını öğrensin, hem de başka kimseye yapmasın” diye düşünüyorsunuz. Yani orada mesele kendiniz değil, o yanlışı yapan şahsı kazanmak ve başkalarına yanlış yapmasına mani olmak… Bir başka ifadeyle, toplum yararına bir niyete sahip oluyorsunuz. Tabiî bu hâller hem iç dünyanızı güçlendiriyor, hem de haklılık pozisyonunuzu. Şahsınız ve şahsiyetiniz asla zarar görmüyor.

Tüm bunları niye anlattım?

Alt seviyedeyken yaşadığım sıkıntıları, acıları biliyorum. Bir seviye iyileşince yaşadığım mutlulukları, huzuru, tatmini de biliyorum. Şimdi daha üst seviyelerdeki hâlleri merak ediyorum. Acaba o üst seviyedekiler kim bilir neler hissediyor, neler yaşıyorlar? O kadar gelişip gelişemeyeceğimi bilmiyorum. O durumları da yaşamak isterdim. Benim şaşkına döndüğüm şey ise şu: Genel olarak sanki üst seviyeler yokmuş gibi, hayat sanki alt seviyeden ibaretmiş gibi bir anlayışta olmamız.

Trafikte biri diğerine olumsuz bir hareket yapıyor, hurra, arabalardan iniliyor, sopalar, silahlar çıkıyor ve sonrasında birileri mezarı, birileri de hapsi boyluyor. Bunun için mi geldik dünyaya? Eşlerden biri boşanmak istiyor, sonuç malûm, mezar-cezaevi ikilisi… Bunların yaşlılıkları nasıl olacak sanıyoruz ki? Eğer alt seviyede ısrar edersek, hiçbirimizin akıbeti hayr olmaz. Niyet hayr değil ki akıbet hayr ola…

Önerim şu: Farklı seviyeleri merak edelim. O seviyelerdeki insanlarla tanışmaya çalışalım. Her hâl ve hissiyatta kendimizi referans almayalım. Zira bir mesele karşısında senin alt seviyede yaşadığın duyguları insanlar üst seviyede yaşayabilir ve hakaretimize tebrikle cevap verebilirler. Bu durumu “ahmaklık” olarak yorumlayıp idrak edemezsek, sadece ve sadece acınacak hâlde kalmaya devam ederiz. O yüzden alt katlardan ahkâm kesmeyi bırakıp gözümüzü üst seviyelere dikmeyi öneriyorum.

Çok basit olarak, hakarete tebrikle cevap verebilmenin sonucundaki hâli yaşamış bir insan olarak, ben bile eşsiz, tarifsiz, müstesna duygular yaşadıysam, gerisini siz düşünün!

Lokman Ayva 

Yazar : Lokman AYVA

1 Haziran 1966 yılında Konya’da doğdu. İlkokulu Ilgın İnönü İlkokulu’nda okurken menenjitten görme kabiliyetini kaybetti. Körlüğün etkisiyle beş seneyi evde geçirdi. Eğitim hayatı, 1982 yılında başladığı Ankara Körler Ortaokulu ile kaldığı yerden devam etti. Lise eğitimine Konya Gazi Lisesi’nde başlayan Ayva, Ankara Bahçelievler Cumhuriyet Lisesi’ni 1988, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nü 1993 yılında bitirdi. Aynı bölümde yüksek lisansı 1996’da tamamladı. Hâlen aynı üniversitenin Modern Türkiye Tarihi Atatürk Enstitüsü’nde doktorasını yapmaktadır. İşportacılıktan radyo programcılığına, bilgisayar öğretmenliğinden İngilizce öğretmenliğine, İBB Özürlüler Koordinasyon Merkezi Kurucu Başkanlığı’ndan Özürlüler Merkezi Yöneticiliği’ne kadar birçok işte çalıştı. Siyâsî hayatı, 1999 yılında Fazilet Partisi’nden İstanbul milletvekilliği adaylığıyla başlamış, 14 Ağustos 2001’de AK Parti Kurucular Kurulu Üyeliği, 13 yıl süren AK Parti MKYK Üyeliği, 22. ve 23. dönem olmak üzere toplam 9 sene İstanbul Milletvekilliği ve yaklaşık 4 senelik Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyeliği ile devam etmiştir. Gönüllülük çalışmalarını özürlülerle ilgili Türkiye Beyazay Derneği, Fiziksel Engelliler Vakfı; uluslararası çalışmalarını ise Alman-Türk Evi Vakfı, Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi çatısı altında icra etmiştir. Ayrıca, yurtiçinde ve yurtdışında konferanslar, seminerler vermekte, birçok sahada danışmanlıklar yapmaktadır. Hâlen Türkiye Beyazay Derneği’nin Genel Koordinasyon Kurulu Üyeliği, Fiziksel Engelliler Vakfı Genel Sekreterliği ve İstanbul Medipol Üniversitesi’nde öğretim görevlisi vazifelerini yerine getirmektedir. Evlidir ve Şems Tarık ile Lemi Can adında iki oğlu bulunmaktadır.

Tüm Yazıları Göster

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Fikrî Mülâhazalar – 20

FİKRÎ MÜLAHAZALAR - 20 ▪️Cenâb-ı Hak, bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur; "Sonunda yaptıklarının cezâsı onlara …

Kapat