Mehmet Nuri BİNGÖL |
“ALGI OPERASYONU” YA DA CERBEZE
Üstad’ın tâbiriyle “çok silik söz ticarette geziyor.”
Piyasada arz-ı endam eden ve “gayr-ı memnun” zihinlerin eseri olan, yeni tabirle “algı operasyonu” için serişte edilen sözler, eğer öğrenilmek maksadıyla soruluyorsa izah edilmeli karşıya.
Yok zihin bulandırmak ve “algı operasyonu” için orta yere çıkarılıyorsa, sabırla karşılanıp geçiştirilmelidir şeklinde düşünüyorum. Çünkü “ Herkes benim gibi bilir. Beyhude çene çalmak beyhudedir.” ölçüsünü burada kullanmak zaruri.
“Asli hizmet”imiz hayatımızda büyük bir yekun tutması gerekirken, “ara sıra” bulunması gereken – bu “ara sıra” tabirinin seçim vakitleri olduğu şeklinde anlıyorum.
O “silik sözleri” yine “Zamanın Sesi “ ya da “Müceddid-i Zaman” Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadeleriyle “ Onda olan hodgamlık, bundan çıkan hodbinlik, gurur, inad birleşse; öyle günah oluyor ki beşer şimdiye kadar ona isim bulmamış.”
Bunun misalini de şöyle verir Nur Üstad: “ Hem mesela; Bir adam, tek yalancı sözünü doğru göstermek için, İslam’ın ( ve müslümanın) felaketini kalben arzu eder. Şu zaman da gösterdi: Cehennem lüzumsuz olmaz, Cennet ucuz değildir.”( Sözler, Lemaat, 709)
Önce şu bilinmeli. Bu satırların muhatabı “mâlum niyet okumaları” Üstad Said Nursi adına yapanlardır. Yoksa ayrı devlet yapılanması gibi paralel, dikey ya da “yamuk” şekillerde organize olup, yaklaşık onüç yıldan beri devlet hizmetlerinden menfaat elde edemedikleri için veya gazetelerine maddi alamadıklarından veya hiçbir zaman da alamayacaklarını bildiklerinden, “beyazı kapkara, yeşili turuncu “ göstermeye kalkan; bu milletin iradesini “din ve iman” adına yok sayan, arkasında milletin kahir ekseriyetinin durduğu bir iktidarı yok saymak bir yana, Anayasa gereği o makamda beş yıl oturmaya hak kazanmış bir Cumhuşkanı’nın oradan inmesini savunacak kadar “gözü dönmüş” insanlar değildir. “ Elcevabül ahmak-ul sükut“ kaidesiyle bu insanlarla “cedelleşme”yi fuzuli buluyor, kalemime de yakıştırmıyorum!”
Yoksa bu insanların menşeinden tutun da nerelerden nemalandıklarına kadar o kadar bilgi-belge-hatıra ve tahlilimiz var ki ne bu sütuna sığar. Ne de “ Haksızlığı hak dava eden adamlara karşı hak dava etmek bir nevi haksızlıktır.” itabına muvafık gelmeyi de istemem.
Sadece bir noktaya temas edip geçeceğim. Hadisten istihraç edilmiş bir kelam-ı kibarı da mı bilmez bu zat-ı muhteremler? Temelleri onca bozuk gruplar bile onların varmak istediği yerlere varalı o kadar çok oluyor ki…
“Haramın binası olmaz” beyanına zıt hallerimiz bizi “güdük ve ……….” bırakıyor diye de mi düşünmez bu İNSANCIKLAR?
***
“ Zaman olur zıd zıddını saklarmış. Lisan-ı siyasette lafz mananın zıddıdır. Adalet külahını zulüm başına geçirmiş. Hamiyet libasını hıyanet ucuz giymiş. Cihad ve hem gazaya bağy ismi takılmış. Esaret-i hayvani, istibdad-ı şeytani hürriyet nam verilmiş. “ ( Sözleri Lemaat, 707)
Başka ilave edilecek bir mesele var mı Üstad’ın beyanı üzerine?
Bu ifadelerin “Anadolu harekatı” hakkında söylendiğine tevildeki kalem muhibbime iştirak etmem mümkün değil!
Satırların neden ve hangi makamda yazıldığı o kadar açık ki…
“Lisan-ı siyasette”nin mânası nedir? “Politika dilinde, politik zeminlerde.”
Peki, neden devleti güç kullanarak ele geçirme ameliyesi değil de “politika.”?
Cevap o günün şartlarında gizli. İttihad ve Terakki Fırkası, “üç beyinsiz” in (Safahat, M. Akif) siyasi ikbali uğruna Ahrar ve İtilaf fırkalarının düşüncelerini almadan harp macerasına atılmış, siyasi intiharının peşine ülke ve milletin hepsini sürüklemiştir. Üstad’ın 1.Dünya Harbini tenkit edenlere karşı verdiği, sehabet edici cevapları “beşer zulmeder, Kader adalet eder” ölçüsü muvacehesinde ve netice alındıktan sonrası içindir.
Bütün bunlara şahit olan Üstad, “ Ben değil, onlar benden ayrılıp bataklık yoluna saptılar.” Şeklindeki verdiği cevapta dediği gibi, mevzu “Anadolu Harekatı”yla değil, politika ile alakalıdır.
Şimdilerde moda olan “algı operasyonu” tabirinin asli kaynaklardaki ifadesi “ cerbeze”dir. Nedir cerbeze? Üstad Hazretleri’nin verdiği bir misal var. “ Bir insanın bir yılda attığı balgamın ondan bir anda sudurunu vehmetmek””tir. Ya da “varlığı” bilinen Barla Denizi’nin battığını iddia etmektir.
Malum mefhum, “baldıran zehrini” içmeyi göze alabilecek yükseklikteki fedakarlığa –kalkıp- ihanet yaftasını vurmaya kalkar.
Dinî ve irfanla alakalı çalışmaların önünü, sivil zeminlerde açan insanları “himmetsizlikle” suçlamak “cerbeze” oltasına yakalanmak demektir.
2000’lerden sonra “isim ve resim”den ibaret kalıp, “üçüncü devir”ine girdiği aşikar bir arkaik görüşün sürdürüldüğü iddiasına kargalar bile güler.
O kadar “âla-yı vâla” ile “toz kondurmadığınız” DP döneminde, o “isim ve resmin” daha bir canlandırıldığını hatırlarsanız, yapılan “algı operasyonu”nun büyüklük ve kahrediciliğini daha iyi anlarsınız.
Sadece bir 5816 sayılı kanun ile Ankara’daki malum anıt dahi bazılarının “samimiyetsizliğini” göstermiyor mu? Demek ki “iktidarda muhafaza etme” ameliyesindeki temel saik “mutlak hayır” ya da “ süfyana lafla karşı çıkmak değil”, “ bazı biçare yanlışçılara ehven-i şer” olarak bakmaktır. ( Emirdağ Lahikası, II. Cilt.)
163. maddeyi ilga eden bir eski başbakanı “diktacı” ilan etme garabeti de “İstanbul Dükalığı”nın bir cerbezesi değil miydi?
- Cemaat Değil Cemaattan Yana Olmak - 19 Eylül 2024
- Müzeden Ayasofya-yı Kebir’e… - 12 Eylül 2024
- Romancı Olmak – Olmamak – Olamamak - 25 Ağustos 2024
- Vâizler Neden “Etkisiz Eleman”? - 22 Ağustos 2024
- Nur Üstad ve Abdülhamid Meselesi - 11 Ağustos 2024
- Bahardan Sonra Yaz (Öykü) - 5 Ağustos 2024
- Sahabe Bir Sıfat; Hataları İse Ferdidir. - 4 Ağustos 2024
- İsmail Tohumu Fidana, Ardından Ağaca Duracaktır. - 31 Temmuz 2024
- Bazı Dikkatler-2 - 30 Temmuz 2024
- Adem-i Îtimat Meselesi - 29 Temmuz 2024