Ana Sayfa / Yazarlar / Altıncı sözün altınlarından / Prof. Dr. Himmet UÇ

Altıncı sözün altınlarından / Prof. Dr. Himmet UÇ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Prof. Dr. Himmet Uç

Altıncı sözün altınlarından

Altıncı Sözü bir ömür boyu okuduk ve hala okuyoruz. O bir kıyısı belli olmayan bahribikeran, onun kıyısında üzerimize sıçrayan bazı damlaları hissettiklerimi anlatayım dedim. Bir ömür boyu işte o kadar diye satmaya çalıştığımız malımızı ve nefsimizi gözden geçirdim. Bir müjde ayeti bir ahid ile başlıyor bu büyük söz. Bizim olanların gerçek sahibi bizden verdiklerini ona satmamızı istiyor, kendi malımız gibi, zaten kendisi “güya” diyor yani siz öyle sanın kendi mülkünüz ve nefsiniz sanın. “hem güya o emanet malınızdır” bir cümle ama , o bile bir dipsiz deniz. Onu her okuduğumda mahcubiyetimden, utanmazlığımdan utanırım. Akif şöyle der:

Ne bana yaradı cismim ne Yara yar oldu

İlahi bu bir avuç türabı neyleyeyim

Bir ömür boyu yanında taşıdığı iki ciltlik Tefsir-i Celaleyni gittiği her yerde okumuş,

Üç buçuk nazma gömülmüş koca bir ömrü heder

Der.

Niyazi Mısri hazretleri;

Bir ticaret yapamadım nakdi ömür oldu heba

Yola geldim lakin göçmüş cümlekervan bihaber

Bu insanlar böyle derse, ben şaşkın neler diyebilirim ki, mülkümüzü sana satalım derken birbirimize caka sattık, varlığımızı başkalarının üstünde tahakküm aracı yaptık, lüzumsuz ne varsa sattık gereksiz alıcılara, ah gereksiz alıcılar mı desem hırsızlar mı desem. Şair demiş malının kalitesizliğinden

Satırım bu canı alan bulunmaz.

Malında kalite olsaydı müşteriler yanına gelirdi, ama kalite olmayınca “yerler sağır gökler sağır işin yoksa durma bağır” Hazreti Osman malını satacaktır etrafına yığılır tüccarlar, satış yüzde elliye kadar gelir, daha da yukarı tırmanacak görüntüsü vardır, “Hazreti Osman daha çok veren var” demiş. Nasıl yüzde elliden fazla fiyat veren mi varmış” derler. Evet der ,haya ve sukünet abidesi . “Tüccarlar mebhut bakarlar yüzüne, “Söyle ya Osman kim ?” o kemali edeple “Allah” der. Ve bütün malını Allah yoluna verir.

Çocukluğumuzda sokakta oynarken “yağ satarım bal satarım, ustam ölmüş ben satarım” derdik, şimdi babamız öldü biz satıyoruz. Acaba babamız malını ne oranda satmıştı, mal sahibi malı karşısında ne demişti. Hepsi bir saate sığar kalitesi tartışılır bir namaz ile satmış olmanın gururunu mu hissedeceğiz. On dakikada namazı kılıp çıkarız, bir acele ile.” Bu namaz beni nasıl kurtarsın diye şüpheye düşerim” Koca kainatı benim hendesem ile yaratan bana göre tanzim eden, şu bahara bak bütün ağaçlar süslenmiş bizim için arzı endam ederler, ağaçlar garson gibi bize sunacaklarını hazırlamak için çabalar.Sabahın erken saatlerinde tabiatın bağrında otların geometrisine çiçeklerin tebessümlerine bakarak benim gibi bir adama hazırlanan bu harika kainatı düşünürüm, bütün ömrü kainattaki sanatlı nesnelere bakıp ahiret altınları Üreten Bediüzzaman, “Keceli bu eskimiş kalitesiz mallarını nasıl ona satmak için getirdin, zayi ettin ömrünü, heveslerin hırsların şöyle dedi böyle dedi uğruna “

Peygamberimizin yanına birkaç genç gelir kendisinden birşeyler isterler, yok ki versin, düşünür. Götürün beni pazarda satın der. Yolda pazara giderler, hz Ömer “Ya Resullallah nereye” der. Hikayeyi dinler, Hz Ömer galiba ondokuz liraya mı neyle ise onu satın alır, parayı çocuklara verir. Peygamberimiz Yusuf’un satışını hatırlar, “Yusuf’tan ucuz oldu” der. Karıştırmış olabilirim ama hikaye bu, hikaye demeyeyim olay bu . Şimdi benim münekkidlerim kızarlar. Olaya bak, bir karikatür değil, onu ifade eden bir sıfat bulursan söyle aklıma Habibullah geldi, değeri bu. Kendini alan ona bu fiyatı biçmiş. Fiyatı levlake bütün kainat. Daha altıncı söze gelmedik, gecenin doğurgan karnında, karanlığın üretkenliğinde, ne yapsın himmet baba. Saat ikiyi geçiyor, karanlığın içinde zaman çok farklı hissediliyor, kabrin karanlığı aklıma geldi. Gecenin karanlığı kabrin karanlığına benzetilmiş.

Ahirette mahcub değil rezil olacağımı düşünürüm, Allah’ım bizi huzurunda rezil etme, bize merhamet et Allah’ ım.

Altıncı sözün her kelimesi çok kaliteli bir maya gibi, nasıl seçilmiş ve derinliği bitmeyen kelime ve cümleler,” nefis ve malını cenabı hakka satmak ona abd olmak, asker olmak” öyle satarsın ki kul gibi, daha ötesi bir asker gibi. Savaşta canını satan Allah yoluna, nice kahramanlar kendilerini koça bedenlerini Allah’a satmışlar, tıpkı o askerler gibi . Asker olmak çok zor”Allahucünudussemavati vel ard” diyor ya bulut gibi asker, arı gibi asker, koyun gibi asker, ses yok itiraz yok, başı önünde mahcub malını insan için Allah’a satan koca kainatın bütün askerler, satacak malı olmayan malını talan ettirmiş ben, ne yaparsın ne edersin. Asıl asker onlar ye sen nesin asi. Malının üzerinde düşündüler alınacak birşeyi yok dediler ve gittiler. Mal kaldı ortada yok sen kaldın ortada. Ortada kalmak ne demek bunu ben çok iyi anlarım Diyarbakır’da hep ortada kaldım gelen vurdu giden vurdu, dur diyen olmadı. Sağ olsunlar Isparta yine dostlarım malı ortaya attılar vurun, bitirinceye kadar, Yusuf’a da kardeşleri yapmadılar mı? Mahkemesiz kafalar, mahkemeyi kübrayı düşünmeyen zihinler.

Çanakkale içinde vurdular beni ölmeden mezara koydular beni”

Demiş bir garip Anadolu balası.

Ne kadar karlı bir ticaret, altıncı sözde sıfatlar o kadar derinlikli ki, ne kadar karlı, ne kadar karlı nasıl açalım bu cümleyi, yine altınca sözde “yüksek ücretleri” satıştan elde edilen kar ve ücret. Bunların ne olduğunu anlatamam. Ahirette yüksek ücretleri göreceğiz. Ne kadar karlıyı da orada anlayacağız. “Ne kadar şerefli bir rütbe” hani askerlerin göğüslerinde kalabalık rütbe belirleyen cisimler vardır ya öyle ki sol tarafı görünmeyen rütbeler görürsün. Osmanlı da her padişahın nişanı ayrı “üçüncü dereceden Mecidi nişanı” gibi, görmedim ama nasıl bir şey görmek isterdim. “Ne kadar şerefli bir rütbe” Generalin yanında bir asker ne hisseder, işte Yunus’un rütbelerinin karşısında ne hissedersin. Ya Bediüzzaman’ın rütbeleri Allah’ım akla zarar. Ahirette insanların mallarını Allah’a satmalarından ötürü aldıkları rütbeler ziyarete mi açılacak senin rütbelerin ne olur düşündün mü?

O kadar sevdiğin mal ve evlad,

Meftun olduğun gençlik ve hayat,

Perestiş ettiğin nefis ve heva,

Zayi olup kaybolacak, günahlarını senin boynuna yükletecekler.

Malımızı ve evladımızı ne kadar seviyoruz, işte “o kadar” o kadar o kadar o kadar. Allah yoluna satmazsan zayi olup kaybolacak. Hissetmeye çalışıyorum, işte okadar. Meftun olduğumuz, gençlik ve hayat. İnsanlar genç kalmak için ne kadar gayret eder. Ben öğrencilere güçsüz biçare bir ihtiyar gibi görünmek istemiyorum, onlar beni enerjik görmeli, sözünüz de tavrınız da enerjik olmalı yoksa tesir etmez. Tükenmişlik ne kötü şeydir. Bazan heyecandan onların sessizliğinden isyan ediyorum , “ne olur çocuklar biraz duyun” diye söylüyorum. Yok ses yok nefes yok, gençliğin hissedecek yüreği, duyacak kalbi yok. Ne büyük eksiktir Allah’ım. Perestiş tapınmak demek, onun isteklerini yerine getirmek nefis ve hevamızın, bu cümleden çıkamadım.

Paranın sesine koşar,

Suyun sesine koşar,

Hele kokusu burnuna gelen yemeğin peşine koşar.

Cinsellik dersen o başka mesele…

Güzellik, o daha ayrı bir koşma vesilesi.

Basit şeylere koşar koşar bir yerde düşer. Günde otuz kere Allahuekber diyen bir sese koşmak. Ağır ağır camiye giden ihtiyarlar var, “Resullulahın mirası dağıtılıyor” derler camiide, koşarlar. Bakarlar miras yok, miras orda kalmak ibadet ve taat ve okumaktır, donar kalır koşanlar. Camiye koşmanın yerine namaz bir an önce bitsin dışarı koşalım telaşı var.

Nefis ve hevaya perestiş etmek, bunu nasıl hazmedeyim. Bunun tapınmak mı değil mi nasıl onun makul olan yönü ile tapınmak olan yönünü birbirinden ayırayım.Bizim mahkememiz ve kararı Allah’a kalmış. Onun lütfu ile affedilirsek olur yoksa , nasıl efalimizi müstakim hatta tutacağız.

Günahlarını boynuna yükletecekler, diyor herkes sıratta boynuna yüklenen günahı ile yürüyecek. Bir vergi memuru vergilerin hesabını verir” Ya Resullalah bunlar vergiler bunlar da bana verilen hediyeler” der. Resulullah hediye olmaz, der. Sen devletin vergi memuru olmazsan sana kim hediye verir, bunlar rüşvet der bunlar boynuna takılır sıratta öyle gidersin der. Dağları rüşvet diye almış adamlar onların boynuna takıldığını düşün nasıl yürüyecekler. Hazreti Ömer, bir köy ziyaretinde eşine verilen hediyeleri iade eder, devlet hazinesine. Ömer ibni Abdülaziz başa gelince ailenin varlıklarının büyük kısmını devlet hazinesine iade eder.Eğer terazinin başındakinin merhameti olmazsa kimse bu mahkemede sağlam çıkamaz. “Resulullah evet ben de” der.

Saadeti ebediye esasatını hayat-ı uhreviye levazımatını tedarik etmek için verilen akıl kalp göz ve dil gibi hediyeyi rahmaniyeyi cehennem kapılarını sana açacak çirkin bir surete çevirmektir. Demek göz ya cennetin ya da cehennemin kapısını açıyor, dikkat et gözüne hey adam. Kalp yine ya cehennem kapısını açar, ya da cennetin, dil ya cennetin kapısı açar ya da cehennemin. Akıl, kalp, göz ve dil ahirette lazım olay şeyleri tedarik ediyor. Nasıl anlayayım nasıl yaşayayım hani. Akıl, kalp, göz ve dil bu dört şey ve benzerleri bunları yerinde kullanmak ne kadar zor bir şey. Bu yüzden Yunus:

Cehennem dediğin ateşi yoktur

Herkes ateşini kendi götürür, demiş

Yani akıl kalp göz ve dil ateş taşıyan şeyler mi yani.

Altıncı söz bitmez, insanı cennete taşıyan bir burak gibi Altıncı söz, atı eğerleyen ve bize sunan Üstada hayran .. bize onu yaşamayı nasib et.

 

Bizi sahtelikten koru Allah’ım!

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Şiilik ve Vehhabilik / Vehbi KARA

Vehbi KARA Şiilik ve Vehhabilik Doktora tez konum ile alakası olmasından dolayı Vehhabilik ve Şia …

Kapat