Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Analog Ebeveynlerin Dijital Çocuklarıyla İmtihanı

Analog Ebeveynlerin Dijital Çocuklarıyla İmtihanı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Meral GÜNEL
Vaiz/Maltepe Müftülüğü

Bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişmelerin sınır ve mesafeleri etkisiz kıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Debisi yüksek bu gelişmeler, toplumlara sağlıklı bir değişim/dönüşüm için ihtiyaç duydukları süreyi vermiyor. Zaman ve coğrafya kavramları akıl almaz bir geçişkenlikle zihnimizde yeniden yapılanırken insanlar artık istedikleri yer ve zamanda dijital dünyanın bir parçası olabiliyor. Dünyanın bir ucunda yanan mumun ışığını diğer ucundan anında görebiliyoruz. Devasa bilgi havuzu olan internet ile geçmişi insanoğlunun alet kullanmaya başlamasına kadar uzanan teknoloji, büyüleyici cazibeleriyle vazgeçilmezlerimiz arasındaki yerini çoktan almış durumda. İnsanlığın ulaştığı bu noktadan geri dönüşün olmayacağını kabullenmenin, bu hızlı akış ve geçişlerin tam ortasında savrulmadan kendimiz olarak var olabilmenin yollarını bulmak zorundayız. Bu uğurda gösterilecek çaba, bize sunulan dünya karşısında özne olmaktan vazgeçmeden manipülasyona açık nesneler olmayı reddetmemiz anlamına geliyor.

İnsanın benlik algısı, kişilik ve karakteri ile yaşam becerilerinin mayalandığı aile de bilim ve teknikteki gelişmelerin, sosyal hayat ve ilişki biçimlerimizi etkileme gücünden kendine düşen payı almış durumda. Teknolojinin alt başlığı olarak dijital dünyanın sunduğu fırsatlar ve tehditlerin çocuk/genç ve ebeveyn ilişkisine yansıma biçimlerini tartışacağımız bu yazıda, şairin “Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında” sözünden mülhem, ne içinde kayboluyorum teknolojinin ne de büsbütün dışındayım, demenin formülünü arayacağız hep birlikte.

Hayata Seyirci Kalmamak

“Bizim çocukluk anılarımızda ağaçlarda sallanmak ve bisiklet sürmek var, ekranlara tıklayıp sürüklemek değil” diyen Kristy Goodwin’e göre, teknolojinin hızlı değişimi ebeveynleri korkutuyor. Yanıltıcı medya manşetleri kafa karıştırıp teknoloji efsanelerini doğuruyor ve analog çocukluklara sahip ebeveynlere bugünkü çocukluk yabancı geliyor. Çocuk ve teknoloji ilişkisine dair doğru ve istikrarlı bilgi eksikliğinin ebeveynler arasında ahlâkî bir paniğe yol açtığını ve bu durumun pek çok ebeveynde utanç duygusu yarattığını söyleyen Goodwin bu durumu “tekno-suçluluk” olarak adlandırıyor. Bu utancı bastırabilmek adına teknolojiden anlamadığını söylemek sorumluluktan kurtulmak değil kaçmak anlamına geliyor oysa ki. Dijital dünyanın çevrimiçi çocuklarının ebeveynlerine bu konuda düşen ilk sorumluluk dijital dünyanın içeriği, faydası ve zararları konusunda bilgilenmek ve sakin bir şekilde gereken tedbirleri almak… Olan biteni anlamadan kendimizi de çocukları da tanıyıp anlayamayız. Tanıyamadığımız çocukların dünyasına girmemiz, onlara gereken desteği vererek rehberlik etmemiz de mümkün olmaz. 24.04.2018 tarihinde telegraph.com sitesinde yer alan bir habere göre İngiltere’deki okullarda öğrenciler sınavlar sırasında analog saatlere bakarak saatin kaç olduğunu doğru anlayamadıkları için şikâyette bulununca, sınav salonlarına dijital saatler getirme kararı alındı. Kabul etmekte zorlansak da çocuklarımızı bekleyen geleceği görmek zorundayız.

TÜİK tarafından hazırlanan 2019 yılı raporlarına göre nüfusumuzun %72’si yani yaklaşık 59,36 milyon kişi aktif birer internet kullanıcısı. %63’ünün sosyal medya hesabı var… İnternet, dijital hayat ve özellikle sosyal medyanın hayatımıza kazandırdığı kolaylıklar sayesinde alışveriş yapıyor, banka hesaplarını yönetiyor, video konferans yöntemleri ile görüşmeler, toplantılar yapabiliyor, çok uzaktaki dostlarımızla rahatça iletişime geçebiliyoruz.

Sunulan bu ve benzeri fırsatların beraberinde birtakım riskleri de taşıdığına dikkat etmemiz gerekiyor. Fırsatlar ve riskler arasında kurulması ve korunması gereken denge birinin lehine diğerinin aleyhine bozulduğunda fırsatları artırma çabaları risklerin de artmasına, risklerin azaltılma çabası fırsatlara erişimin kısıtlanmasına neden olabilir.

Dijital çağın risklerinden çocuklarını
korumaya çalışan ebeveynlere, çocuklarının medya kullanım süreçlerini yönetmelerini ve bu çerçevede gerçekleştirdikleri uygulamaları ifade etmeküzere “arabulucu ebeveyn” deniyor. Arabulucu ebeveynlik, teknolojiyle barışık, bilgiye kolay erişebilen, dijital dünyaya kolayca entegre olabilen çocuklarımızın dijital araçlarla yalnız bırakıldıklarında kullanım riskleri, temas riskleri, içerik riskleri, malî riskler ve veri riskleri ile karşı karşıya kalabildiklerinin farkında olmayı ve önlem almayı gerektiriyor.

Dijital Ekran Çocuğu/Genci Nasıl Etkiler?

Özellikle 0-3 yaş çocuklarının etkilenme biçimleri konusunda Tuba Yaylacı’nın şu değerlendirmeleri kayda değer:

“Bu yaştaki çocukların uzun süre dijital ekrana maruz kalmaları bilişsel, duygusal, sosyal ve motor gelişimlerini kaçınılmaz olarak etkiler. İnsanlarla etkileşim halinde olmak, yüzleri tanımak, dil öğrenmek, karşımızdakinin perspektifini görmek bizim doğuştan programlanıp süreç içinde geliştirmeye açık olduğumuz becerilerimiz. 3 yaşına kadar bu becerileri kazanabilmesi için çocuğun “gerçek” tecrübelere, gerçek insanları, objeleri görerek onlarla temas kurmaya ihtiyacı var. Dijital ekranla kurduğu irtibatta bu becerileri geliştirme imkânı yok. Dijital ekran konusunda endişelenmemiz gereken ilk husus bu.

Yine ekran başında uzun zaman geçiren çocukla-rın yürüme, koşma, el becerileri gibi motor gelişimleri olumsuz etkileniyor, iştahsızlık ve uykusuzluk görülebiliyor. Beynin gelişimi yaşanılan tecrübelerle doğru orantılı. Çocuk hayatının ilk üç yılında ne kadar duyu organını kullanır ne kadar gerçek tecrübe kazanırsa muhakeme, algılama, düşünüp karar verme, problem çözme gibi dikkat-davranış ve duyguları kontrol edebilme becerilerini yöneten ön beyin gelişimi de o kadar güçlü oluyor. Ayrıca ekran karşısında uzun zaman geçiren çocuk vaktini düzenlemek, bir fikri organize etmek, oyun kurmak, oyuncakları toplamak, sabretmek zorunda kalmıyor. Sadece haz alarak sorumluluk almadan her şeyin çok hızlı akıp hazır sunulduğu bu ortamda ön beynin gelişmesi gecikiyor, gelişimsel bir geç kalmışlık ortaya çıkıyor. Biz psikolog olarak 0-2 yaşta sıfır ekran, 2-3 yaş aralığında bir yetişkinle beraber olmak kaydıyla bir miktar ekran olabilir diyoruz.”

Diğer yandan, dijital medya araçları, materyalleri ve kaynakları etkili olarak kullanıldıklarında, özellikle ilkokul yıllarında temel sayma melekelerinin ve okuma-yazma becerilerinin gelişmesinde hem daha hızlı hem de daha derin öğrenme sağlanmasını tetiklemektedir (İskoçya Hükümeti Raporu, 2015). Bu noktada, çocukların dijital medyayı etkili kullanımlarının sağlanmasında ebeveynlerin tutum ve yaklaşımlarının önemi ortaya çıkıyor.

Bir gencin ilişkilerinin kalitesi ve sosyal çevresi, sanal dünyaya yönelik tutumunu ve e-aktivite tarzını etkileyen önemli bir faktördür. Ebeveynlerinden yeterli destek ve ilgiyi sağlayamayan ergenler, bu desteği ve ilgiyi alabilenlere kıyasla psikolojik olarak daha dengesiz olmakta, olumsuz ve antisosyal davranışları daha fazla gösterebilmekte, ayrıca olumsuz aile ortamından kaçınmak için dijital teknolojileri daha fazla kullanmakta ve buna bağlı olarak teknoloji bağımlılığı riskini daha fazla taşımaktadır.

Yaylacı’ya göre özellikle ergen yaşta çocuğu olan ana babaların bu konuda düşebilecekleri önemli bir hata kendi korkularını harekete geçirerek mücadele etmeye çalışmak. Güvenli internet kullanımını sağlama çabasının ardındaki motivasyon korku olmamalı. Gereğinden fazla korktuğumuzda kontrolü kaybederiz, çocuğu da korkutarak korumak isteriz. Oysa korkutulmak merakı kışkırtabilir, bilgiye ulaşmada önemli bir motivasyon olan merak, kontrollü olmadığında yıkıcı sonuçlara sebep olabilir. Merak ve korku içinde internet dünyasına giren çocuk panikler, doğru davranışı seçemez. Yapılacak en doğru davranış merak dürtüsünü sağlıkla yönetebilmek, izleyeceği, içine dâhil olacağı muhtevayı belirlemesinde çocuğa rehberlik etmek, süre tayini ve sınırlar konusunda iş birliği yapmak, sınırların aşılması durumunda ne olması gerektiğine beraber karar verip uygulamak olabilir. Genci gizli gizli takip etmek, şifrelerini kırmak vb. davranışlar çocuğun ebeveynine güvenini azaltmaktan başka bir işe yaramaz. Bunun yerine endişeleri makul şekilde çocukla paylaşmak, çocuğun aileyle iş birliği yapmasını kolaylaştıracaktır.

Sosyal Medya

Günümüzde dünyanın yarısı sosyal medya kullanıyor. Bu konuda ebeveynlerin sağlıklı bir arabuluculuk yapabilmeleri için ön koşul, çocuklarının sosyal medyayı ne için kullandıklarını yakından takip etmeleri bir başka ifadeyle dijital medya kullanımını yasaklamak ya da bu konuya tamamen ilgisiz kalmak yerine, çocukların sosyal medyada tam olarak neleri çekici bulduklarını anlamaya çalışmalarıdır. Araştırmalar gösteriyor ki insanlar sosyal medyada özellikle onaylanma, kabul görme, beğenilme, kendini ifade etme, ideal benlik oluşturma/hayalindeki kişi olabilme ihtiyacını gideriyor. Tabiat boşluk kabul etmez; kendini düşünmekten yorgun ebeveynlerin çocuklarının dünyasında bırakacakları boşlukları dolduracak sınırsız bir dünya var çocukların parmaklarının ucunda. Bir tık’a bakıyor, hepsi bu.

Bu durum sadece gençler değil yetişkinler için de geçerli. Yeni Medya ve Aile Çalıştayı’ndan (27.03.2019) çıkan sonuca göre sosyal medya bencil ve sahte bir sosyallik üretiyor, insan ilişkilerini sürdürebilmek için gereken sadakat, sabır ve merhamet gibi değerleri rafa kaldırarak insanı yalnızlaştırıyor ve giderek kendine bağımlı hale getiriyor.

Araştırmalara göre her beş dakikada bir telefona bakıyor, günde yaklaşık beş saatimizi sosyal medyada geçiriyoruz. Aile bağlarının güçlenmesi için çaba göstermek bu problemin kaynağını kurutmak için atılacak en büyük adımlardan birisi. Belki şu hadis-i şerif bu çabayı bir nevî ibadet kabilinden görmemize yardımcı olabilir: “Allah rızasını düşünerek yaptığın harcamalar sadakadır, hatta yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmalara varıncaya kadar hepsinin mükâfatını alacaksın.”1

Zamanının boşa gideceği, uygunsuz paylaşımlarda bulunabileceği ya da bunlara maruz kalabileceği, siber zorbalıkla karşılaşabileceği, onaylamayacakları kimselerle iletişim kurabileceği, zamanı gelmeden uygunsuz içeriklerle karşılaşabileceği, bilgi kirliliğine maruz kalabileceği ve hatta terör örgütlerinin oyununa gelebileceği gibi endişeler sosyal medya ile gencin ilişkisi konusunda duyarlı olan ana babaları tedirgin ediyor, etmelidir de. Ancak bu tedirginliğin, öncelikle ebeveynleri tedbirli olmaya ve yeni yol haritaları belirlemeye sevk etmesi gerekiyor.

Neler Yapılabilir?

1. Sağlıklı İletişim

Çocuğa asıl zarar veren, dijital dünyanın kendisi değil ailesiyle arasına giren mesafedir. Çocuklarımızı ekranlardan spatulayla kazıma noktasına gelmeden yapılacaklar var. Zamanlar üstü hayat rehberimiz Efendimiz’in (s.a.s.) çocuklarla/gençlerle ilişkisini tekrar tekrar okuyup bugün işimize yarayacak düsturları bulmak zorundayız. Zira insanî değerlerden yoksun kişilerin İslâmî ve insanî değerleri temsil etmede ve başkalarına aktarmada başarılı olmaları mümkün olmuyor. İnancına, ailesine, yaşına vs. bakmadan Efendimiz’in (s.a.s.) çocuk ve gençlerle kurduğu bağ, her şeyden önce onların kendisini birer kimlik ve kişilik sahibi birey olarak hissetmelerine vesile olmuştur. Konuyla alâkalı rivayetlerden Hz. Peygamber (s.a.v.)’in onlara karşı büyük bir sevgi ve hoşgörü içerisinde olduğunu, onlara değer verdiğini, selamlaşıp hâl hatır sorduğunu, arzu ve isteklerini dikkate aldığını, aralarında adaleti gözettiğini, onlarla şakalaştığını vs. görmekteyiz. Somut iki örnekle konuyu biraz açalım.

Abdullah İbni Abbas anlatıyor: Bir gün (çocuk yaşta iken) Hz. Peygamber’in terkisinde bulunuyordum. Bana: “Yavrucuğum, sana bazı kaideler öğreteyim.” dedi ve şöyle buyurdu: “Allah’ın buyruklarını gözet ki, Allah da seni gözetip korusun. Allah’ın (rızasını) her işte önde tut, Allah’ı önünde bulursun. Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen, Allah’tan dile! Ve bil ki, bütün bir ümmet toplanıp sana fayda temin etmeye çalışsalar, ancak Allah’ın senin için takdir ettiği faydayı temin edebilirler. Yine eğer bütün ümmet, sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allah’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir.(Bundan sonra takdirde herhangi bir değişiklik söz konusu değildir.)”2 Çocuğu bir yetişkin gibi muhatap alarak onunla hayata dair ufuk kazandırıcı sohbet etmek, bunu üstenci bir dilden ziyade merhameti esas alarak yapmak, sohbet için özel fırsatları yakalamak, birebir ve yakın temas halinde olmak…
İşte bir gençle diyaloğun temel ilkeleri…

“İcraî fiillerimiz kadar ihmalî fiillerimizden de sorumluyuz.” diyor Rasim Özdenören, Hak ettiği ilgiden mahrum bırakılmanın hangi yaşta olursa olsun insanın ontolojik varlığına yapılan en ağır saldırı olduğunu unutmamak gerekiyor. Bizim ihmal ettiğimiz noktalar istemediğimiz tutumların ihya edilmesine kaynaklık edebilir.

İkinci örneğimizden ise kuralları ihlâl eden bir çocuğa nasıl davranabileceğimizi öğrenebiliriz: Rafi’ b. Amr el-Gıfârî der ki: Ben henüz küçük bir çocukken bir hurma ağacı taşlamıştım. Beni Hz. Peygamber’e (a.s.) götürdüler. Resûlüllâh buyurdu ki: “Yavrucuğum!
Hurmayı niçin taşladın?” Ben de: Yemek için (çünkü karnım açtı), deyince Hz. Peygamber (a.s.): “Yavrum, (bir daha acıkırsan) hurma ağacını taşlama. Altına düşenlerden ye.” buyurdu. Sonra da başımı okşadı ve:
Allah’ım, onun karnını doyur.” diye dua etti.3
Yanlışlığa sessiz ve etkisiz kalmak bir mü’minin tavrı olamaz. Ancak bu yanlışı bir çocuk yapıyorsa, davranışının nedenini kontrolümüzü kaybetmeden, bağırıp çağırmadan anlamaya çalışmalıyız ki çocuk bize güvensin, yalana sığınmasın. Ajitasyona veya tehdide başvurmadan çocuğu uyarabilir, en önemlisi alternatif davranışa yöneltebilir, duamızla onu destekleyebiliriz. Çocuklarımıza koyduğumuz sınırların ihlâlinde izleyeceğimiz ne güzel bir yol haritası.

Genelde tüm insanların ama özellikle çocuk ve gençlerin, “söz” ile ilişkisini “söz sahibi” ile olan ilişkisinin niteliği belirler. Sevilen, saygı duyulan ve önem verilen birinden duyulan sözler ve görülen davranışlar insanda etki bırakır. “Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çoluk-çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.”4 hadisini çocuklarda ve gençlerde müslüman kimliğinin inşasında ailenin sorumluluğu perspektifinden de okuyabiliriz pekâlâ. Çocuklarla ebeveyn arasında güçlü ve hissedilir bir sevgi bağı var olduğu müddetçe sanal dünya ile ilişki konusunda yıkıcı çatışmalar yaşanmayacaktır. Gençlerin, aileleriyle sağlıklı ilişki kuramadıklarında ailenin değerlerine de savaş açtığına hemen her gün üzülerek şahit oluyoruz. Hangi konuda olursa olsun çocuklarımızla konuşmadan önce kendi durduğumuz yeri, kullandığımız beden ve lisan dilini gözden geçirmek zorundayız.

2. Örnek Olmak

Şimdi biraz da çuvaldızı kendimize batıralım. Sevgi, merhamet ve sorumluluğun, sağlıklı iletişimin temel düstur alındığı yuvalarda yetişen çocuk ve gençler için fazlaca kaygılanmaya gerek olmadığını gösteren araştırmalar var. Amerika’da Christopher Ferguson ve bir grup sosyolog tarafından 165 çocuk üzerinde 3 yıl süren bir araştırmada şiddet içerikli oyun oynayanların gerçek hayatta da şiddet uyguladıklarına dair bir bulguya rastlanmazken aynı araştırmada babalarından dayak yiyen çocukların gerçek hayatta arkadaşlarına şiddet uyguladıklarının ortaya çıkması düşündürücü.

Kendisi ekran kullanımını düzene sokamamış ebeveynler, “an”ı kaydetmekten, “an”ı yaşayamıyor. Mobil teknolojileri yoğun kullanmak çocuklara yönelik duyarlılıklarda azalmaya neden oluyor. Bu davranış biçimi aile içi çatışmaların önemli sebepleri arasındaki yerini çoktan almış durumda. Çocuğuyla göz teması kurarak konuşmayan, sofraya dahi telefonu yanında olmadan oturamayan bir yetişkinin çocuğa söyleyecek neyi olabilir? Dijital dünyayla sınırları belirsiz ilişki biçimimiz bizi teknolojinin nesnesi kılmışken, henüz bilişsel ve duygusal gelişimini tamamlayamamış çocuk ve gençten teknolojinin öznesi olmasını beklemek ne kadar hakkaniyete uygun? “Ailene namaz kılmalarını emret, sen de onu eda etmeye devam et.”5 ayeti, çocuklarımızın uymasını istediğimiz doğrulara öncelikle kendimizin sebat ve azimle sarılmamız gerektiğine işaret etmiyor mu? Makâsıd-ı diniyyenin beş maddesinin ilkinin nefsi muhafaza olması manidar değil mi? Demek ki kendini koruyamayan hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi koruyamıyor. Artık irademizin sınavı eline-beline-diline sahip olmanın ötesine geçerek internet kullanımı konusunda kendine hâkim olmayı da ifade eder hâle geldi. Dijitalizmin parlak dünyasından ara ara geri çekilerek zihinsel bir hicret gerçekleştirebilir, kendimize dijital detoks uygulayabilirsek, bu konular üzerinde düşünebiliriz.

Sağlıklı iletişim ve güzel örnek olmaya ilave olarak şunları söyleyebiliriz:

– Dijital çocukların analog ebeveyni olma lüksümüz yok, temel dijital okur-yazarlık becerisine sahip olmak zorundayız.
– İnternet ortamındaki olumlu, olumsuz ve riskli içeriklerin, çocukta bağımlılık göstergesi olan davranışların farkında ve bilincinde olmamız gerekir.
– Çocukların aile ve toplum içinde yaşlarına uygun sorumluluk almasını sağlayarak, onlara dijitallik dışında alternatif meşguliyetler bularak hayata aktif katılmalarını sağlayabiliriz.
– Çocuğu olumsuz ortamdan korumak için mutedil bir kural ve kontrol sistemi oluşturmalıyız. Çocukların hangi yaşta, hangi teknolojiyi, ne amaçla, hangi ortamda kullanabilecekleri konusunda kesin karar almalı, taviz vermeden uygulamalıyız. İbrahim (a.s.) oğluna, Allah’ın kendisine olan emri  konusunda danışırken6 buradaki danışmanın mahiyeti sizce nihâî kararı ona bırakmak anlamında mıdır? Ya da şöyle soralım; oğlu “Hayır baba, lütfen beni kurban etme!” deseydi, İbrahim (a.s.) emri uygulamaktan vazgeçer miydi? Marazî merhametin bugünün hazcı ve benmerkezci dünyasında çocuğa zarar vereceğini göz ardı edemeyiz.
– Yaş seviyesine göre çocuklarımızı sosyal medya mahremiyeti konusunda bilinçlendirebiliriz.

Son Söz

Bir toplumun dokuları arasında yer almaya başlayan bir olgunun toplumsal dönüşümü etkilemesi kaçınılmaz. Bu süreci doğru şekilde izleyip, etkinin yönünü belirleme konusunda başta aile olmak üzere devlet erki, akademik camia ve sivil toplum kuruluşlarına önemli sorumluluklar düşüyor. Sağlam bir yol haritası ile güçlü ve doğru stratejilere muhtacız. İnsanlığın bugünü ve geleceği konusunda yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızın hesabının sorulacağının bilinci, bizi sadece kendini ve ailesini koruma şeklindeki savunmacı anlayışla bir adım öteye taşımalı, oyun kuran, oyunu yöneten, oyunu finanse eden…olmaya zorlamalıdır.

Dipnotlar

1 Buhârî, İmân, 41; Müslim, Vasıyyet, 5.
2 Tirmizî, Kıyâmet, 59.
3 Ebu Davud, Cihad, 85.

Kaynakça

• Ercan, Said, Dijitalizm, Motto Yayınları, 2019.
• Kaya, Gamze İnan, Duygu Mutlu Bayraktar-Özgür Yılmaz, “Dijital Ebeveynlik Tutum Ölçeği: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması”, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl: 2018 Sayı: 46 Sayfa: 149-173
• Öcal, Yrd. Doç. Dr. Mustafa, “Bir Hadis-i Şerifin ışığında Çocuk Terbiyesi ve Peygamberimizin Eğitim Metodu” Diyanet Dergisi, Ekim-Kasım-Aralık 1 9 8 9.
• Özdenören, Rasim, Hadislerin Işığında Hz. Muhammed, İz Yayıncılık, 2018.
• Sağlam, İsmail, “Hz. Peygamberin Çocuk Eğitiminde Öne Çıkardığı Hususlar”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Cilt: 11, Sayı:2, 2002 Ss. 167-190.
• Uyan, Salih, Dijital Dünyada e-beveyn Olmak, Babıali Kültür Yayınları, 2014.
• Yurdakul, Işıl Kabakçı, Onur Dönmez, Fatih Yaman, Hatice Ferhan Odabaşı, “Dijital Ebeveynlik ve Değişen Roller”, Gaziantep University Journal of Social
Sciences, 2013 12(4):883-896.
• https://dergipark.org.tr/download/article-file/143931
• https://www.egitimpedia.com/ergenler-saatin-kac-oldugunu-anlayamadiklari-icin-ingiltere-okullarindaki-analog-saatler-kaldiriliyor
• https://www.cocukicinicerik.com/videolar

Din ve Hayat Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Akıllı Kimse

Akıllı Kişi Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan   عَنْ شَدَّادِ بْنِ أَوْسٍ عَنِ النَّبِىِّ صلَّى …

Kapat