Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Nurdan Hatıralar / Münire Özdemir Anneden Hatıralar

Münire Özdemir Anneden Hatıralar

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

MÜNİRE ÖZDEMİR, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Risale-i Nur nâşiri olarak vazifelendirdiği yakın talebelerinden Mehmed Said Özdemir’in ikinci annesidir. Said Özdemir ağabeyin kendi öz annesi merhume Hediye Özdemir 25 yaşında iken Tillo’da tifo hastalığı sebebiyle vefat etmiştir. Küçük Said, o zaman beş yaşındadır. Said ağabey ikinci annem dediği Münire anneyi de öz annesi gibi benimsemiş ve sevmiştir. Hatta onu Hz. Üstad’a götürmüş ve duasını almasını sağlamıştır.

Said Özdemir’in çilelerle dolu hayat ve hatıratı Ağabeyler Anlatıyor-1 kitabımızda oldukça uzun ve ayrıntılı bir şekilde neşredilmiştir. Münire Anne ile yapılan bu röportaj ise, kendi hatıralarını dillendirdiği gibi, üvey oğlu Said Özdemir’e de farklı bir zaviyeden, evin içinden bakmamıza vesile olmuştur.
Dokuz kere hapse giren, sayısız baskın, arama ve takibata maruz kalan bir nur şakirdinin evindeki durum, ev ahalisinin halet-i ruhiyeleri, keyfi olarak çektirilen sıkıntılar karşısında gösterdikleri tevekkül, tahammül ve metanetin sırrı elbette merak konusudur. Münire Anne o evin içinden birisi… Bundan daha ötesi, O, bir anne ve bir kadın… Bu sebeple Münire Özdemir’in kendi yorumlarını da katarak anlattığı hüzün verici hatıralar, inanıyorum ki zihnimize çok farklı anlamlar yükleyecektir… Hemen söyleyeyim; O, geçmişte yaşadıkları sıkıntılardan asla şikâyetçi değil. Hatta o tarihlerde çok huzurlu olduklarını söyledi. Şöyle dedi bize: “Risale-i Nur, bizim dünya hayatımızı değiştirdi, nurlandırdı, ferahlandırdı. İmanımız kuvvetlendi, çok huzurlu bir hale geldik.”

Münire annenin uzun hatıralarından bir kısmını kastamonur.com ziyaretçileri için paylaşmak istedik. 

Üstadın Kolunu Öptüm, “Dua Et” Dedim

O siralarda hapishanelere giren nur talebeleri vardı. Bizim hapisler daha başlamadı. Hapisler, işkenceler, sıkıntılar bizden daha önce başlamış. Hapishaneden on kardeş çıktı. Onlar hapishaneden çıkınca tabi Üstad’ı ziyarete gidecekler. Said de onlarla beraber gidecek. Beyim de bana: “Firsat bu firsat, sen de git” dedi. Biz de o nur talebeleriyle beraber gittik. Sene 1956.

Said’le beraber, bir de yanımızda Ulviye (Sümer) anne vardı. Risalelerde onun ismi geçer. Biz gittik Emirdağ’ına. Orada Çalışkan’lar ailesi vardı, hepsi de Nur talebesidir. Onlara misafir olduk, bizi çok güzel ağırladılar.

Çalışkanlara, Üstadı ziyaret etmek istiyoruz dediğimizde, “Üstad Eskişehir’e gitmek üzere yola çıktı” dediler. Tabi o zaman biz, buraya kadar geldik Üstadı göremeyeceğiz diye çok üzüldük. Ulviye anne dedi ki: “Hiç üzülmeyin, O, bilir. O bizi burada bırakmaz, gelir. Tespihleri alalım ‘Hasbünallah’ çekelim” dedi. Biz de hepimiz birer tespih aldık, beş yüz ‘Hasbünallah-ü Ni’mel Vekil’ çektik. Sonra Zübeyir Ağabey geldi,“Üstad Hazretleri yoldan döndü, gitmedi” dedi.

Üstad hanımlarla görüşmezdi. Artık Said “Annemi de getireyim” diye rica etmiş. Üstad da kabul etmiş. Şehir dışında hâli bir tarla; on kişi olarak bizi oraya aldılar. Ülviye anne, ben, küçük kızımız, oğlum Said, gelinim -Said’in eşi- Rahime ve Nuriye yanımızda. Beklerken baktık kahverengi bir araba geldi, Üstad içinde. Araba durdu, kapısını açtılar… Bana “Hadi önce sen ziyaret et” dediler. Ben daha Üstad’ın makamını tanımamıştım. Risale-i Nur okuyoruz, ama daha tam anlayamamıştık. Çok büyük bir evliyayı ziyaret edeceğim diye, aklımda konuşmak istediğim çok şeyler vardi, dua da isteyecektim.

Ben gittim, arabaya yaklaştım, baktım ihtiyar bir zat oturuyor içeride. Hicab ettim onunla konuşmaya. Elimi uzattım, elini öpeceğim; kolunu şöyle kaldırdı Üstad, kolunu öptüm. Bizim oralarda adettir zaten, kol öperler. Üstad da zaten kadına el öptürmez. Kolunu öptüm “Dua et” dedim. “Beni ziyaret etmek isteyen kitapları okusun, beni ziyaret etmiş gibi
olur” dedi. Sonra “Buraya kadar zahmet edip gelmeyin” dedi. Üstad yavaş konuşuyordu, fazla duyulmuyordu. Ûlviye anne de yanımdaydı, “Üstad ne diyor?” dedim. “Kitapları okuyun, buraya zahmet edip gelmeyin” diyor dedi. Benim küçük kızım Nuriye de vardı, o da yanımdaydı. “Ona da dua et” dedim. Küçüktü, Üstad elini başına geçirdi… O kadar oldu işte. Kolunu öptük, duasını aldık.

Üstad’la görüşmek için bir kaç kişi daha vardı, ben çekildim artık. Onlar da sırayla ziyaret ettiler. O zaman benim gelin cezbelendi, cezbeye geldi, sonra sakinleşti. 

Üstad bir de bize, hepimize yol parası verdi. Büyüklere birer lira, küçüklere ellişer kuruş verdi. “Bunlar yol paranız” dedi. Ûlvive anne, “Bunlar bereket parasıdır” dedi bize. Üstad dua ediyordu, elleri açık olarak dua ederken araba aldı götürdü… Üstad’ı ziyaretimiz bu şekilde olmuştu.

Risaleleri okudukça karşıma bir låhika mektup çıktı. Kardeşler soruyorlar. Diyorlar ki: ‘Mehdi aleyhisselam gelmiş mi ne zaman gelecek?’ O mektupta Mehdi Aleyhisselamın vasıflarını anlatıyor Üstad. Geldi, gelmiş diye hiçbir şey dememiş. Ben bu mektuptan sonra Üstad’ı tanıdım yani. Risale-i Nur’u da biraz biraz anlayabildik o zamanlar. Yüz sene önce bugün yaşadıklarımızı yazmış Üstad Risale-i Nur’da.

Ankara’da İlk Hanımlar Dersanesini Açtık

Ankara’da hanımlara aid hiç bir yerde dersane yoktu ilk zamanlarda. İlk olarak bizim evimizde ev dersleri başlattık. 1955 senelerinde 10-15 kişi oluyorduk. Sonra oğlum Said “Bir dershane açalım anne, orada kalır mısın?” dedi. Dersanede ne yapılır, bilmiyorum, ama “Tamam, kalırım” dedim. Said 1956 senesinde Hacıbayram’da bir ev tuttu, orası ilk hanımlar dersanesi olmuştu. Önce birkaç kız geldi, sonra gelen gidenler arttı, cemaat çoğaldı.

(…) 

Bir Cuma dersi başlatmıştık; bu ilk Cuma dersi şimdi de hâlâ Demetevler ELİF Sitesinde devam ediyor. Elli seneyi geçti.

“Said Özdemir Gelirse Buradan Sağ Çıkmayacak”

Güzel olaylar da oldu, sıkıntılı şeyler de oldu. 1961 senesinde sıkıyönetim zamanında, Said’le beraber on kişiyi hücrelere attılar. Biz hiç haber alamıyoruz, soramıyoruz, mümkün değil kimse soramıyor, nerde olduğunu da bilmiyoruz. Yani ölse, intihar etti diyecekler. Oranın bir amiri demiş: “Said Özdemir gelirse buradan sağ çıkmayacak. Komiser bir yumruk vuruyor Said’in başına; O da, gayr-i ihtiyari “Allah!” diyor. O sırada hepsi birden hücum edecekken kapı açılıyor, birisi “Bunu ellemeyin” diyor. Biz sorduk “Kimdi o kapıya gelen?” diye. Said, 
“Bilmiyorum kim olduğu” diyordu. O şekilde kurtulmuş yani. Sonradan bu zâtın Emniyet Müdürü Muzaffer Bey olduğunu öğrendik.

Biz çok üzüldük o zaman. Said nerde bilmiyoruz. Ne yapalım, ne edelim diye sormaya başladık. Bir hanım vardı, Ehl-i Tarikattan çok dindar bir hanım, “Gidin yetmiş bin Besmele-i Şerif çekin, demir kapılar açılır” dedi. Biz toplandık çoluk-çocuk hepimiz yetmiş bin Besmele-i Şerif çektik, bitirdik, ikindiyi de kıldık bir telefon geldi: “Said Özdemir hücreden çıktı, hapishaneye gönderildi” diye Tabi biz Allah’a şükrettik, sevindik. Soruyordum “Orası çok kötü bir yer nasıl dayandın?” “O hücrede bir hafta kaldım. Hakikaten orada yatamıyorsun, ancak oturabiliyorsun. Sadece bir teneke vardı, ab dest filan için. Ama Allah bir ferahlık verdi ki, orası sanki Cennet’te imişim
gibi geldi bana. Orası bize Cennet gibiydi” diye cevap veriyordu Said. Said bunun gibi çok olaylar geçirdi. Hepsini anlatmak
mümkün değil..

Said Hapiste İken Ziyaretlerimizde Bizi Rahatlatırdı

Münire Özdemir hatıralarını anlatmaya devam ediyor:

Said (Özdemir) hapishanede iken ziyaretine gelinim Rahime ile beraber gidiyorduk. Demir parmaklıklar arkasında cam vardı, oradan konuşurduk. Biz üzüntüyle giderdik, o gülerek anlatır, bizi rahatlatacak şekilde konuşurdu. Biz de ferahlanırdık orada. O, halinden çok memnunmuş, çok rahatmış gibi döner gelirdik. Gelinim Rahime, kızım Hayriye ile beraber devamlı yemek götürürlerdi hapishaneye. Bir seferinde kızım Hayriye anlatmıştı; gelinim orada Said’i parmaklıklar arkasında görünce çok ağlamış… “Niye ağlıyorsun? Burası ne güzel bir yer, niye ağlıyorsun? Cenab-ı Hak bize lütfetmiş gelmişiz” deyip rahatlatmış onu.

Said hapishanelere girince geçim konusunda sıkıntı çekmiyorduk. Biz iktisatla yaşıyorduk zaten. Bir şey de aramıyorduk, istemiyorduk. Allah için, Kur’an için girdiği için ferahlık da vardı bizde. Katiyen korku ve telaş yoktu. Bizi de götürseler korkmuyorduk. Bizim için normal bir hayat olmuştu bunlar. Dünyevî bir gayemiz de yoktu zaten…

Said Elleri Kelepçeli Olarak Sözler Kitabından Jandarmaya Ders Okudu.

Said (Özdemir) bir hapisten çıkıyor, birkaç ay sonra tekrar giriyordu. 1965 senesinde Sivrihisar hapishanesine nakledildi. “Ben de gelebilir miyim?” dedim jandarmaya. “Gel” dedi. Gelinim Rahime de vardı. Biz jipe bindik… Said’in elinde kelepçeler ve “Büyük Sözler” kitabı vardı. Hâlbuki bu kitap o zaman yasak, zaten ondan girmiş içeriye. Jandarmaya dedi ki: “Sen bana aç, ben sana okuyayım” dedi. Jandarma kitabı açtı, Said namaz bahsini okudu. Sivrihisar’a varınca savcılığa götürdüler. Savcı: “Yahu çıkartın bu kelepçeleri, nedir bu böyle takmışsınız ellerine?” dedi ve kelepçeleri açtırdı. Jandarmalar Said’i hapishaneye teslim ettiler, gittiler. Allah razı olsun hapishane savcısı Mahmut Ramazanoğlu bizi evine götürdü, yemek yedirdi. “Siz hiç merak etmeyin, Said Özdemir burada rahat yatar, inşallah” dedi. O hapishane savcısı dindar bir kişiymiş yani. Biz teslim ettik, Ankara’ya geri döndük. Sonra öğrendim Said’ten, o savcı Maraş’ın saff-ı evvel nurcularından Mustafa Ramazanoğlu’nun kardeşi Mahmut Ramazanoğlu imiş. Daha sonra avukatlık da yapmış, Risale-i Nur davalarına da girmiş.

Hakkında defalarca dava açılan ve defalarca hapis yatan Said Özdemir Sivrihisar Ceza ve Tevkif Evinde. Sene 1965

Risaleleri Saklamak İçin Evin İçine Kuyu Açtık 

Mesela polisler geliyorlar, evden seccadeleri topluyorlardı. Oğlum Said Özdemir: “Niye topluyorsunuz bu seccadeleri? Namaz kılıyoruz bunların üstünde!” diye çıkışıyordu. Gelinim Rahime de: “Sinirlenme, Hacıbayram’da çok seccade var. Gider alırız, namazlarımızı onların üstünde kılarız, ne var bunda!” diye sakinleştiriyordu. Bizdeki cüppe, sarık, tespih, bunlar hep mahkemeye gitti. Böyle çok anormal şeyler yaşadık. Üstad Hazretleri ve talebeleri ise, hiçbir zaman bu zulümlere karşı hadise çıkartmamışlardır.

Kitapları devamlı saklıyorduk. En küçük bir kitabı cebimize, çantamıza koyamıyorduk. Ulus Bentderesi’nde, Altındağ’ın eteğindeydi evimiz. Evimizde, bir odanın içinde kuyu gibi açılmış bir yer yaptık. Kitapları orada saklıyor, üstünü de tahtalarla kapatıyorduk. Bu ev eski gecekondu evlerindendi tabi. Eskiden tabanlar tahta çakılıydı ya; işte o kuyunun üstü de tahta çakılıydı.

Bir gün polisler geldiler. Gelinim Rahime, odanın içindeki o kuyunun üstüne hemen bir yatak yapıverdi, torunu içine yatırdı, hasta… Polisler “tak, tak, tak” diye duvarlara vurup boşluk var mı diye arama yapıyorlardı. Baktım sıra oraya gelecek. Said, gelinime: “Bir battaniye ser, çocuğu oraya yatır” dedi. Kitapların bulunduğu kuyunun üstüne… Bizim küçük kız Nurefşan, sekiz yaşındaydı. Sıra oraya gelince, “Çocuğu kaldırın, orayı da arayacağım” dedi polis. Gelinim Rahime sertçe: “Yahu çocuk hasta, her tarafı aradınız, yetmez mi!” dedi. “Tamam, tamam” dedi polis. Böylece kuyudaki kitapları kurtardık. Yani evin içinde böyle garip olaylar…

Şimdi Bediüzzaman Külliyesi olan Said Özdemir’in Ankara Bentderesi evinin bir odasının tam ortasında Risale-i Nur kitaplarını saklamak için açılan kuyu. Külliye Camisi İmamı İmran hoca kuyu hakkında Ömer Özcan’a bilgi veriyor.

Said Özdemir’in Ankara Kalesinin karşısında, Bentderesi’nde bulunan evi Ankara’nın ilk hizmet merkezidir. Tarihi hizmetlere şahitlik etmiş olan bu ev yeşil kubbeli camisiyle ve müzesiyle beraber Bediüzzaman Külliyesi haline getirilmektedir.

Polisler Gelinim Rahi̇me’yi̇ Aramak İsteyince 

Gülendam Hanım vardı, bir gün yine benim gelin Rahime ile beraber derse gitmişler. Dersten gelince bakmışlar kapıda polisler bekliyor. Arkalarından girip eve hücum etmiş polisler. “Önce sizi arayacağız” demişler. Gelin demiş: “Ne arayacaksınız? Erkek kadını arayamaz, kadın gelsin arasın” demiş. Gülendam çarşaflıydı. Gelinin elinde kitap varmış, hemen Gülendam’a vermiş. O da çarşafın içine, koynuna koymuş. Bunu da arayalım demişler. O da: “Siz beni arayamazsınız, kadın gelsin arasın” demiş. Artık aramıyorlar. Ertesi gün ifade vermeye gidiyorlar. Gülendam başına bir atkı alıyor öyle gidiyor. Gülendam hastaydı, tedaviye geliyordu, Malatyalıydı, bizde kalırdı.

Ağabeyler Anlatıyor-7’den

Yazar : Ömer ÖZCAN

1950 yılında Milas’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1968 senesinde lise ikinci sınıfta iken Risale-i Nur’u tanıdı. 1969’da ‘Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na (Bugünkü adıyla: Teknik Eğitim Fakültesi) kaydoldu… Ankara’da beş seneye yakın Bayram Yüksel Ağabeyin nezaretinde muhtelif Dersane-i Nûriyelerde kaldı. 1973 senesinde öğretmen olarak mezun oldu. 1973’den 1984’e kadar 11 sene Zonguldak’ta lise öğretmenliği yaptı. Sonra İzmir’e, mezun olduğu liseye öğretmen olarak atandı. 2000 senesinde aynı okuldan emekli oldu. Ömer Özcan evli ve iki kız babasıdır. Şimdi İzmir’de ikamet ediyor. Bütün mesaisini iman ve Kur’an hizmetlerine ayırmaya çalışmaktadır.
Ömer Özcan’ın Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri hakkında hatırı sayılır bir arşivi vardır. Kendisinde, Hz. Üstad’la görüşen veya görüşmeyen kadim ağabeylerden fotoğraf, ses, video veya yazılı olarak yaptığı kayıtlar mevcudtur. Ayrıca Risale-i Nur’un teksir veya matbaa olarak ilk baskılarının tamamına yakını Ömer Özcan’ın arşivinde bulunmaktadır. El yazılı orijinaller de vardır.
Ömer Özcan, Üstad Said Nursi Hazretleriyle hatıraları olan Ağabeylerle yaptığı röportajların bir kısmını kitaplaştırmıştır. “Risale-i Nur Hizmetkârları AĞABEYLER ANLATIYOR” adıyla seri olarak yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Yeni kitap hazırlıkları ve araştırma çalışmaları devam etmektedir.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bediüzzaman Said Nursi ve Risâle-i Nur’da Hz. Muhammed Mustafa (Sav)

Yazar: Özkan Yaman Her eserinde efendimiz(sav)'in sünnetine uymanın tek kurtuluş yolu olduğunu defalarca zikretti ve …

Kapat