Batı Karadeniz İncisi 

Karadeniz’in incisi, medeniyetin beşiği olan Kastamonu’ya yolculuğumuz başladığında sevginin ve dostluğun yaşandığı arabamızla, Küre Dağlarına doğru tırmandık. Ve yol boyunca ağaçlardan topladığımız taze vişne, elma, armut, mürdüm eriğini yemenin güzelliği ve doğanın muhteşemliği ile adeta sarhoş olduk.

Kastamonu’da Kurşunlu Han Hotel’e yerleşir yerleşmez, çevreyi tanımak için hemen dışarıya çıktık. Yöreye ait meşhur etli pide yedik. Şehrin merkezindeki camide kılınan namaz ve şadırvanından içtiğimiz suyun lezzeti ile bu suyu içenin bir kere daha Kastamonu’ya geleceğini öğreniyoruz.

Kurşunlu Han, Kastamonu’nun tarihi dokusunu yansıtan Nasrullah meydanında yer alıyor. 600 yıllık kervansaray Candaroğlu beyliğinin son hükümdarı ve Fatih Sultan Mehmet’in dayısı Kemâlettin İsmail Bey tarafından 1443 yılında yaptırılmış. Bu dönemlerde Kastamonu önemli bir ticaret merkezi olmuş. Oraya gelen kervanlar kervansarayda yemeklerini yerler, atlarını beslerler, dinlenirler ve para vermeden tekrar yola çıkarlarmış. 

İşte Osmanlı’nın Anadolu’nun her yerinde açılmış bu tip konaklar vardır. Biz de bu konakta konakladığımızda, o dönemlerin sıcaklığını yaşadık. 

Kastamonu evliyalar şehri…

HZ.PİR ŞEYH ŞABAN-I VELÎ TÜRBESİ:

Hazret, üç yaşında annesini kaybedip ökzüz kalır. 9 yıllık eğitim ve Eyüp Camisinde Kürsü şeyhi yapıp  icazetnamesini alır. Ancak kendini hep eksik hisseder. Bir gece rüyasında “memleketine sıla yap” hitabını işitince Kastamonu’ya yola çıkar.

Bolu’da Hayreddin Tokadî dergâhında konaklar. Zikre katılır. Ve biat eder. Burada 12 yıl kalır. 1530 tarihinde Kastamonu’ya gönderilir. Şeyh Sünneti Efendi dergâhına yerleşir ve burada sohbetler yapar. 7 yıl dünya yüzü görmeden halvette kalarak evliyalık mertebesine de ulaşır. 1569’da vefat eder. 

Daha sonra tekke içinde onun kişisel eşyalarının sergilendiği bir müze açılır.

Şeyh Şaban Velî bir gün talebeleri ile beraber tekkenin yaslı olduğu kayanın dibine vurmuş. Vurduktan sonra su çıkmaya başlamış. Suyun tadının Zemzem suyuna benzediğini görünce hayrete düşmüşler. İşte buraya gelenler Asa suyunu içmeden ziyaret etmeden gitmiyorlar.

Hz.Pir hakkında pek çok kitaplar yazılmış. Birinde şöyle anlatılıyor; Pir, Kastamonu’ya varınca bir dergâh açmış. Halktan birisi gelip; “Sen ne iş görürsün?” diye sormuş. Pir Şaban-ı Velî; “Kalp kalaylarım.” diye buyurmuş. Vatandaş onu “Kap kalaylarım” diye anlamış ve evine gidip bir çuval bakır kap getirerek; “Şunları kalaylayıver.” demiş.  

Bunun üzerine Pir; “Biz kalp dedik ama sen, kap anlamışsın. Neyse zahmet etmişsin getirmişsin. O işi de görüverelim. Yarın gel al.” demiş. Ertesi gün çuvalın ağzı bile açılmadığı halde çuvalın kaplarının pırıl pırıl olduğu görülmüş.

Kastamonu; Hititler, Frigler, Persler, Romalılar ve Bizanslılar yönetiminde kalmış. Kastamonu Kalesi, Türk Osmanlı mimarisi örneklerinin yoğun olduğu kentsel sit alanı ilân edilmiş. 

Ilgaz dağı Milli Parkı, dağcılık sporları için mükemmel bir yer. Zengin bitki örtüsü, yaban hayvanları ile görülmeye değer bir ilimiz.

Dünyanın 3. büyük kanyonu Valya kanyonunu görmek için akşam olmasına rağmen hızla yol alıyoruz. Kanyonun son çıkışını görebiliyoruz. İçerlere girmek oldukça zor ama yine de arabadan inip nehrin çağladığı noktaya ayaklarımızı sokuyoruz. Soğuk ve sağlıklı su bizim yorgunluğumuzu alıyor. Güneş dağların arasından kayboluyor.

Batı Karadeniz Bölgesinde, Ilgaz dağları eteklerinde Karaçomak deresinin vadisinde kurulmuş olan Kastomonu’yu, 7 bin yıllık tarihi ile canlı bir müze gibi geziyoruz. Bu müze içinde 2. gün Uğurlu Konaklarında kalıyoruz. Yaklaşık 150 yıllık geçmişe sahip Kastamonu Kalesine ve en önemli dîn ziyaret merkezi olan Şeyh Şaban- Velî Külliyesini odamızın camından görebiliyoruz.

AŞIKLI  SULTAN TÜRBESİ 

Kastamonu Kalesinin yakınında bulunan bu türbeyi, Kastamonu’nun fethi sırasında şehit düşerek aynı yere gömülen kumandanı ziyaret ediyoruz. Mimari uslubundan 12. – 13. yüzyıl Selçuklu yapısı olduğu sanılmaktadır. Zehirli bir okla şehit edildiği bilinmektedir.  Aşıklı Sultan’ın günümüze dek bozulmayan na’şının sadece ayakları dışarıda bırakılmış. Biz de onu görebiliyoruz. Ve dua ediyoruz. Anlatılan o ki; türbede çıkan yangında  mevtanın ayak kısımlarının yandığı  görülür. Aşırı yağan yağmur sonunda sanduka açıldığında, sırt üstü uzunlamasına değil; dizlerini bükmüş, ayaklarını çekmiş olarak yattığı anlaşılır. Şeyh Sünneti Hz. der ki: “Ben Şeyh Şaban-ı Velî Hz.’ne karşı ayaklarımı uzatıp yatamayacağımdan ayaklarımı çektim.

Aşıklı Sultan, şahadet şerbetini içmiş şehitlik rütbesine mazhar olmuş bir kişidir. 

Valilik binası önüne geldiğimizde, yaşlı bir teyzenin o meşhur Kurtuluş Savaşındaki kadın kahramanlarının önünde ağladığını görmemiz,  bizi üzüyor. Teyzenin yanına yaklaşıp biraz olsun onu rahatlatmak istiyoruz. O anda kasketli, elinde kavalı, 70 yaşlarında olan bir adamın yanımıza gelip ağıtlar yakması, şarkılar söylemesi ilgimizi çekiyor. Kastamonu’nun renkli kişileri arasında  dolaşıyoruz. Her tarafta Osmanlı konaklarını,  hamamlarını görebiliyoruz. Ve Kastamonu sarımsağını almadan dönmüyoruz . Münire Medresesi içindeki çarşıda, bakırcıların ritmi ile “Allah, Allah…”  diye zikrettiklerini duyabiliyoruz. Keten kenevir ile urgan yapımındaki başarıları ve Kastamonu el dokuma masa örtülerinden hediyelik alıp, ertesi günün programını yapmak üzere Uğurlu konaklarında misafir oluyoruz. 

Sabah namazını Şeyh Şaban Hz. Camii’nde kılıyoruz. Ve Küre dağlarınının tepelerine doğru yolculuğumuz başlıyor. 

Anlamlı, duygulu ve büyülü bu şehirde yaşayan tüm hoşgörülü insanlara sevgilerimizi yolluyorum.

hakaynasi.com