Ana Sayfa / Yazarlar / Arkeoloji ve Bayram / Prof. Dr. Himmet UÇ

Arkeoloji ve Bayram / Prof. Dr. Himmet UÇ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bediüzzaman On Yedinci Söz isimli eserinde “innacaelne maalelardi ziyneten lehâ liyeblüvehüm eyyühüm ahsenü amelâ” ayetini, birebir mealler ve tefsirlerin çok çok ötesinde bir anlamla yorumlar. İnsan basireti nasıl olayların farklı katmanlarını görürse büyük zatlar da mananın  çok derinliklerine inerler, buna batılı kelime yorumcuları etimologlar, kelime arkeolojisi diyorlar. Bediüzzaman Kur’an’ın asırlarca tekrar edilen yorum ve tefsirlerini değil onları günceller ve yeni yeni anlamlar verir. Bu söz adeta  b a y r a m kelimesinin arkeolojisidir, klasik bayram telakkisi gibi değil, varlığın sahrasına gelen her canlı bayrama gelmiştir.”

Hâlık-ı Rahîm ve Rezzâk-ı  Kerîm ve Sâni-i Hakîm şu dünyayı âlem-i ervâh ve ruhâniyât için bir bayram, bir şehrâyin sûretinde yapıp, bütün esmâsının garâib-i nukuşuyla süslendirip, küçük büyük, ulvî süflî herbir ruha ona münâsip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesabsız mehâsin ve in’âmâttan istifade etmeye muvâfık ve havâs ile mücehhez bir cesed giydirir, bir vücud-u cismânî verir, bir defa o temâşâgâha gönderir.” Bu dünya bir bayram bir şehrayindir. Dünyaya gelen herşey ruhlar ve ruhaniler, bütün canlılar ve cansızlar bayram günü güzel elbiselerini giyip kendini insanlara arz eden insanlar gibi süslenirler. Ve bütün ruhlar kendilerine uygun elbiselerini giyerler. Şu baharda bütün ağaçlar önce yapraklarını, sonra çiçeklerini, arkasından meyvelerini verir, insanlara görünürler ve sonra da onlar için kendilerini feda ederler.

Kimse bayram yerine kötü bir kıyafetle gelemez, bütün varlıklar güzel kıyafetleri ile insanlara görünür ve ona; bak biz süslendik, sen de süslü ve güzel işler yap, derler. Bir muzun tasarımı, bir güvercinin renk armonisi, bulutların yüzlerce pozisyonlara girmesi, hele çiçeklerin geometrisi ve renk cünbüşü sayısız varlıkların fonksiyonel giydirilmesi, renk uyumu gerçekten dünyanın büyük bir bayram yeri olduğunu ve özel olarak oraya göre hazırlandıklarını gösteriyor. Bu yüzden Yunus; Nereye baksam dopdolusun seni nere koyam, benden içeri diyor. Bir Mevlevi gibi raksan eder ruhani insan bu dünyada. Cenabı Mevlana’nın raksının anlamı işte bu anlam okyanusu olan dünyada ilahi bir sarhoşluğun tezahürüdür. Döner döner döner döner, bütün güzelliklerin ve harikalıkların karşısında onları düşünür, kaybolur, garkolur. Nakşilerin, kadirilerin zikir esnasında adeta kendinden geçmeleri bu manayı gösterir. Annem Nakşi zikrini yönetirken etrafındakilerle birlikte kaybolur giderdi, sahve ve mahveye girerdi. Bediüzzaman’ın bütün eserleri de çeşitli yüksekliklerde bir mana okyanusudur, diğer çok az dünyevi mesail, çok uzaklarda bahislerdir. Ama politik konular denizin suyunu bozdu, safiyetin yerini başka hisler aldı.

Her varlık bir defa uğrar bu bayram yerine öyle herkesin istediği kadar kalma özgürlüğü yok. Birkaç gün dayanan çiçeklere ancak o kadar bayram yerine gelme hakkı verilmiş, ama insan ne kadar değerli ki ona çok uzun bir süre bayram yerinde kalma hakkı tanınmış. O hem kendi bayram yerinde hem de diğer bayram üyelerini seyretme hakkına sahip, bayramı bilen bir temaşager, bir seyirci. Büyük filozoflar, peygamberler, veliler, seyirci olduklarınınfarkında, hem seyredilen hem de seyreden durumundalar. Seyirci olarak Bediüzzaman bir kitap olacak kadar büyük bir eser olabilir. Çünkü sanatın en efsunlu kelimesi seyirci demek. Seyirci eleştirmen, Kant  dünya okunması gereken bir kitaptır, diyor, o da  büyük ve muvahhid bir filozof. Bazıları da hep kötülüleri gören sanatçı ve filozoflar Marks, Niçe ve romancı Zola gibi .

Bediüzzaman bir de varlıkları Allah’ın “garaib-i nukuş” la süslediğini söylüyor. Garip kelimesinin çoğulu garaib, yani görülmemişin ötesinde görülmemiş, kuşlara bak her biri çok özel giydirilmiş , seslerine bak, uçmalarına bak, Allah ayeti ile onların uçuran biziz, diyor, onlara bakın, diyor. Öyle ya kim baksın.

Bediüzaman kuşlarla olan bir macerasını anlatır, çok manidardır.

Ben, Berat gecesinden az evvel Asâ-yı Mûsâ tashihiyle meşgul iken, bir güvercin pencereye geldi, bana baktı. Ben dedim: “Müjde mi getirdin?” İçeriye girdi. Güya eskiden dost idik gibi hiç ürkmedi, Asâ-yı Mûsâ üstüne çıktı, üç saat oturdu. Ekmek, pirinç verdim, yemedi. Tâ akşama kaldı, sonra gitti. Tekrar geldi, tâ sabaha kadar yanımda kaldı. Ben yatarken başıma geldi, Allahaısmarladık nev’inden başımı okşadı, sonra uçtu, gitti. İkinci gün ben teessüf ederken yine geldi, bir gece daha kaldı. Demek bu mübarek kuş, hem Asâ-yı Mûsâ, hem Beratımızı tebrik etmek istedi. 

Şimdi kuşlar ve diğer canlıların hayatın devamı için gizli maksatları var mı, onlar hayatın hangi işlerini organize eden bir ekibin görevlileri. Öyle ya kuşun gelip bir eserin yazılmasını tebrik eder bir vazife görmesi, gibi bizim bilmediğimiz bilmeye mezun olmadığımız işlerinin olduğunu gösterir. Öyle ya dörtbin kişilik bir taburda aşkerlerin işlerini yüzlerce görevli yaparlar, ama kimse onlardan haberdar olsun olmasın onlar fonksiyonlarını yerlerine getirirler. Görünürde uçan bu kuşlar hayatın neresinde görevlidirler sadece bir estetik araç mıdırlar. Her ikisi de var, hem görevli hem de süs. Diğer şeyler de öğle değil mi  bitkiler ve meyveler hem süs, hem dekor hem de gıda.

Hüdhüdün uzun süredir görünmemesini sorgulayan Hz Süleyman, o geldiğinde bir medeniyetten haber vermesi, ama dinsiz olduklarını söylemesi üzerine Hz Süleyman onu görevlendirir. O da yerine getirir. Kim bilir kuşlar ve böceklerin ne görevleri vardır.

Aşağıdaki metinde, bayramın asır, sene ve mevsim, hatta günlere kadar geldiğini söyler. Yani her sabah uyandığımızda bir bayrama uyanıyoruz. O Bayramın neşe ve şetaretini yaşamak. Halbuki günlerimiz ne kadar bayram telakkisinden uzak. Bir de insanlar hayatı birbirine zehir etmek için çabalıyor. Bayramı ne hale getirmişiz.

Ziya Paşa nasıl dünyaya geldiğinden şikâyetçidir:

Ya Rab ne eksilirdi deryayı rahmetinden

Peymâne-i vücuda zehrâb dolmasaydı

Âzâde ser olurdum asîb-i derd-i gamden

Ya dehre gelmeseydim ya aklım olmasaydı

“Hem, zaman ve mekân cihetiyle pek geniş olan o bayramı asırlara, senelere, mevsimlere hattâ günlere, kıtalara taksim ederek, herbir asrı, herbir seneyi, herbir mevsimi, hattâ bir cihette herbir günü, herbir kıtayı, birer tâife, ruhlu mahlûkatına ve nebâtî masnuâtına birer resm-i geçit tarzında bir ulvî bayram yapmıştır.”

Bayramda olduğumuza göre bayramda insanlar birbirine gider gelir, veya bayramda güzelliklerini bir özel seyir mekanına arzeder. Herkes  her günü ve müteakip birimleri bayram olarak yaşadığına göre bu bayramı seyreden bir seyir locası vardır. Çünkü bayram aynı zamanda  resmi geçit veya resmi küşad. Resmi geçitte insanlar tavırlarına dikkat ederler, çünkü biri onları seyrediyor. Her an seyredilen insan, hareketlerine dikkat eder. Allah’ın murakıp ismi de zaten  yarattıklarının ahvalini takib eder. Velhasıl nasıl bir bayramda ve resmi geçitteyiz.

Aşağıdaki metinde bayramın çok daha şaşaalı yaşandığı zamanlara bahar ve yaza dikkat eder Bediüzzaman. Yukarıdakiler yani âlî tabakada olanları ruhaniler melekler ve melaikelerin ve semavatın sakinleri tarafından seyredilir bahar ve yaz bayramları. Bediüzzaman Barla ‘da bahar da seyrettiklerini yazda seyrettiklerini yüz sinema ve tiyatroya değiştirmediğini söyler. Tam bir sanatçı seyirci, temaşeger, yorumcu. Sanat bu kalıpları Allah’tan bağımsız hale getirmiş büyüsünü bozmuş. O da seyrediyor ama öznesiz ne güzel kiraz ağacı diyor, ne güzel elmalar, onları bir sanat eseri ve dünyayı bir güzel sanatlar galerisi görmüyor. İşte bu seyirleri mütalaaları aklın tarifinden aciz olduğu bir tefekkür olarak niteler Bediüzzaman, tarif edemediği heyecanları yaşayan da odur.

“Ve bilhassa rûy-i zemin, hususan bahar ve yaz zamanında masnuât-ı sağîrenin tâifelerine öyle şâşaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki, tabakàt-ı âliyede olan ruhâniyâtı ve melâikeleri ve sekene-i semâvâtı seyre celb edecek bir câzibedarlık görünüyor; ve ehl-i tefekkür için öyle şirin bir mütâlâagâh oluyor ki, akıl tarifinden âcizdir.”

O zaman bayramdan terhis edilenler ödüllendirilir,  çünkü ilahi sanatı gösterdi ve gitti, bayramda görevlilere terhis olanlara mükafat verilir. Nereden baksan hayat bir cünbüş, bir bayram bir şehrayin .

 İşte Bediüzzaman’ın bayram kelimesine getirdiği Türkçede kelime uzmanlarının varmadığı boyut.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İslam’da Baba ve Koca Hakkı

İslam'da anne-babanın ve kocanın ayrı ayrı önemli hakları vardır. Hem kocanın hem de anne-babanın haklarını …

Kapat