Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Seçme Yazılar / Arzîlikten Semavîliğe Yükselme Fırsatı

Arzîlikten Semavîliğe Yükselme Fırsatı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

ARZÎLİKTEN SEMAVÎLİĞE YÜKSELME FIRSATI

Şu âleme ebedî bir hayatı kazanmak için gönderilen insanoğlu, dünya telaşesi içinde çoğu zaman unutuverir asıl gayesini… Zaten unutmaya meyyal olan insan dünyaya daldıkça kalın gaflet perdelerine sarılır kalır.

İnsan bu dünyada ahiret için yaşar: Bir ciheti dünyaya ait, arzî; diğer ciheti ise semavîdir. Bunlar iki uç gibidir. İnsan birine ne kadar yakınlaşırsa diğerinden o kadar uzaklaşır; semavîliğe yakınlaştığı derecede vahye muhatap olabilecek, yüce hakikatleri anlayabilecek bir kıvama gelir. Diğer taraftan ise arzî hususların içine daldıkça semavîlikten uzaklaşır. Bu uzaklaşma, insanın yüce hakikatleri anlamasına, kendine nüfuz etmesine engel olur. Duygularımız, hislerimiz arza ne kadar yakınsa yüce olan hakikatleri anlayabilmekten o derece uzak oluruz.

Üstad Bediüzzaman, Hulusi Yahyagil’e yazmış olduğu bir mektubunda insanın yüce hakikatleri anlayabilmesinin, arzîlikten uzaklaşıp semavîliğe yaklaşması ile olabileceğinin ipuçlarını verir bizlere: 

Öteki mektup, çok yüksek ve çok geniş hakaika işaret ettiği ve hadsiz âlem-i ulviyenin ve nihayetsiz âlem-i maneviyenin bir nevi haritasına işaret ettiği için safi, meşgalesiz, arzî ve arzlılardan sıyrılıp yukarıya çıkan bir akıl lazım idi. Halbuki benim gayretli kardeşim, o vakit zeminin haritasını alacak bir vazife ile meşgul olduğundandır ki, o ulvî ve pek keskin zekâvetin o mektuba karşı sükûtu iltizam etmeye mecbur olmuş.”

Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden Mehmet Emin Birinci bir ders sırasında “Evradınızı okurken, Kur’an okurken bir saat çekin şu telefonun fişini, kapatın herşeyi. Bir iki saat bakmasanız ne olacak!” demişti. Üstadından tam ders almıştı Birinci Ağabey… Semavî bir hakikate muhatap olacaksak kendimizi ona hazırlamamız, ona doğru yaklaşmamız gerek. Peki, bunu nasıl yapacaktık?

Bunu kazanabilmek için, yani arzîlikten uzaklaşıp, malayaniyattan sıyrılıp ulvî hakikatlere yönelebilmemiz için bir fırsattır Ramazan. Bir ay boyunca malayaniyattan en üst seviyede sıyrılıp, ulvî hakikatlere hazırlar kendini insan… Ramazan, yemek içmek gibi arzî meselelerden ve malayaniyattan sıyrılarak yüce hakikatlere kendini hazır hale getirmenin çok kuvvetli yaşandığı bir antrenman ayıdır. İnsan bu bir ay boyunca yaşamış olduklarıyla ulvî bir halet kazanır, Kur’an’ın meltemlerine gönlünü açar…

En önemli husus ise bu kazanılan halin bütün bir ömre yayılmasıdır. Ramazan ayında olduğu kadar coşkulu olmasa da arzîlikten soyutlanma gayreti hayatın diğer zamanlarında da devam etmeli. Peygamber Efendimizin (a.s.m.) pazartesi ve perşembe oruçlarını tavsiye etmesi bize bunu sürekli kılmaya işaret eder. Bütün dünyevî dertleri, düşünceleri bir caminin kapısında bırakıp cemaatle namaz kılmak, bunu sağlamamız, o haleti yaşayabilmemiz için bir vesiledir.

NUR’DAN REÇETELER

Ramazan-ı Şerif, bu fani dünyada, fani ömür içinde ve kısa bir hayatta, bâki bir ömür ve uzun bir hayat-ı bâkiyeyi tazammun eder, kazandırır. Evet, bir tek Ramazan, seksen sene bir ömür semerâtını kazandırabilir.”

(Mektubat)

NUR’DAN DUALAR

Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve âl ve ashabına, Senin razı olacağın ve onun layık ve müstehak olduğu bir rahmetle, Ramazan ayında okunan Kur’an’ın harfleri adedince salât ve selam et. Âmin.

NUR TARİHİ

1 Temmuz 1948: Muhacir Hafız Ahmed’in vefatı

12 Temmuz 1960: Bediüzzaman’ın kabrinin ihtilalcilerce Urfa’dan bilinmeyen bir yere nakli

25 Temmuz 1986: İbrahim Hulusi Yahyagil’in vefatı

NUR KAHRAMANLARI

Muhacir Hafız Ahmed (1894-1948)

Barla eşrafından olan Hafız Ahmed, Rumeli’den göç ettiği için Muhacir lakabıyla anılırdı. Bediüzzaman’ın medresesinin bitişiğindeki Yokuşbaşı Mescidi’nin imamıydı. Üstad Bediüzzaman Barla’ya ayak bastığında, yirmi gün kadar onun evinde misafir kaldı. Hanımı, iki kızı, oğlu ve damatlarıyla birlikte, Risale-i Nur’a ve Bediüzzaman’a büyük hizmetlerde bulundu. Bediüzzaman, Barla’ya geldiğinde, onu oralarda tanıyanın olmadığı bir zamanda Muhacir Hafız Ahmed’in ruhu müjdeyi sezmiş ve hanımına “Allah bizim başımıza bir devlet kuşu kondurdu” demişti.

Barla Lahikası adlı eserde Üstad Bediüzzaman, Muhacir Hafız Ahmed’i şöyle anlatır:

Ben hem garip, hem misafirim. Benim istirahatimi temin etmek köyün borcu idi. Bu köy namına Cenab-ı Hak onu ve Mustafa Çavuş’u ve Muhacir Hafız Ahmed’i ve Abdullah Çavuş’u bana ihsan etti. Ben de Cenab-ı Hakk’a şükrediyorum. Bunlar bana yüzer dost kadar kıymettar göründüler, vatanımı bana unutturdular. Gurbet ve misafirlik elemini bana çektirmediler. Bunların yüzünden ben, bu köyün hayatta ve vefat edenleriyle alakadar olup, onlara her zaman dua ediyorum.”

Emirdağ Lahikası adlı eserde de şöyle anlatır:

Sekiz sene çoluk ve çocuğuyla sadakatle bana hizmet eden; ve evlat ve ahfad ve refika ve damatlarıyla Nurlara ciddi çalışan; ve ders ve vaazlarını bütün Nurlardan veren; ve vefatından on dakika evvel dünyaca en ehemmiyetli vasiyeti, kendinin Nur Risalelerini tekmil için Şamlı Hafız’a rica eden (…) merhum Muhacir Hafız Ahmed’in (r.h.) dünyadan göçmesi, aynen Abdurrahman gibi beni çok sarstı, ağlattırdı, ‘İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn’ dedirtti. Binler rahmet onun ruhuna insin, âmin! Kabri de hanesi gibi Kur’an ve Nur’un bir menzili olsun, âmin!” 

 “İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kâbe’ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak.”

(Hadis-i Şerif)

RAMAZAN ORUCUNUN 9 HİKMETİ

Bediüzzaman Said Nursî’nin kaleminden, mübarek Ramazan ayının saymakla bitirilemeyen pekçok hikmetinden dokuzu şöyle:

1. Cenab-ı Hakk’ın rububiyetine mukabele ciheti

Cenab-ı Hakk’ın kullarına karşı gösterdiği mükemmel bir rububiyeti (terbiyesi, bütün ihtiyaçlarını karşılaması) ve şefkatli, haşmetli, geniş bir merhameti vardır. Fakat insanoğlu gafletinden dolayı bunu göremiyor veya unutuyor. Ramazan ayında, Rahman ve Rahim olan Rabbinin bu şefkatli, haşmetli, küllî merhametine, vüsatli, azametli, intizamlı bir ubudiyet, kulluk gösterir, mukabelede bulunur.

2. Cenab-ı Hakk’ın nimetlerine şükür ciheti

Cenab-ı Hak, yeryüzünde hadsiz ve çeşit çeşit nimetlerini kullarına gönderiyor. Bu nimetlerin görünüşteki vesilelerine çokça teşekkür eden insanoğlu, bu nimetlerin asıl sahibine, Mün’im-i Hakiki’ye (gerçek nimet verene) teşekkürü layığıyla göstermiyor. O nimetlere gerçek teşekkür ise, o nimetlerin doğrudan doğruya O’ndan geldiğini bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmekle olur. Oruçtaki açlıkla, manevî (hakikî ve halis, azametli ve umumî) bir şükür içinde, gerçek insanî vazifesine ulaşmış olur.

3. Sosyal hayata bakan ciheti

Cenab-ı Hak, geçim açısından insanoğlunu farklı farklı yaratmış. Ve maalesef zengin, bizzat kendinde yaşayacağı açlık gibi bir nefsî terbiye olmazsa, fakirin yaşadığı zorlukları tam hissedemez. Rabbinin kendisinden beklediği, o fakire göstereceği ihsan ve yardımı tam olarak gösteremez. Bunu ancak oruçla hisseder.

4. Nefsin terbiyesine bakan ciheti

Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telakki eder. Hatta mevhum bir rububiyet (Rablık) ve keyfemayeşa (keyfine göre) hareketi, fıtrî olarak arzu eder. Ramazan’da ise, en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki: “Kendisi mâlik değil, memluktür (köle, kul); hür değil, abddir. Böylece mevhum rububiyeti kırılır, ubudiyeti (kulluğu) takınır. Hakikî vazifesi olan şükre girer.”

5. Nefsin içyüzünü tanıtma ciheti

Genellikle insanoğlu kendi nefsinin içyapısını unutur. Ne kadar aciz, fakir ve çabuk zarar görebilir olduğunu aklından çıkarıverir. Kendisini çok güçlü ve kudretli görür. Hayatının neticesini, ahireti düşünmez; kötü ahlak içinde yuvarlanır. Oruç ile, böyle en derin gaflet içinde olan ve inatçı nefisler dahi zayıflığını, acizliğini ve fakirliğini anlar.

6. Kur’an-ı Hakîm’in nüzulüne bakan ciheti

Kur’an-ı Hakîm, Ramazan ayında indirildi. İnsan, Kur’an’ın indiği zamanı göz önüne getirerek, o semavî hitabı en güzel şekilde karşılamak için, basit ve aşağı olan ihtiyaçlarından ve kendisini alakadar etmeyen malayani işlerle olan iştigalinden uzaklaşıp meleklere benzer.

7. Ahiret ticaretine bakan ciheti

Ramazan’da bir amelin sevabı, bire bindir. Hadis ile sabittir ki, Kur’an-ı Hakîm’in, her bir harfine on sevap vardır. Ramazan’da binler, Kadir Gecesi’nde ise otuz bin hasene sayılır. Kur’an-ı Hakîm, mü’minlere milyonlarla o bâki meyveleri, Ramazan’da kazandırır. Ayrıca Ramazan’da, mide gibi diğer azalara da bir çeşit oruç tutturmak gerekir; bu orucun en mükemmelidir. Mesela, dilini yalandan, gıybetten ayırmakla ona oruç tutturmak ve o lisanı, Kur’an, zikir ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek…

8. İnsanın şahsî hayatına bakan ciheti

Oruç, insan için maddî ve manevî perhizdir. Maddi perhizdir, çünkü yeme-içme alışkanlığına bir sınır getirerek, onu hastalıklardan korur. Manevî perhizdir, çünkü açlıkla insan, nefsini kontrol altına almayı ve itaat etmeyi öğrenir. Bir de oruç, insanın sabır ve tahammül gücünü arttırarak, musibetlere karşı direnç kazandırır. Mü’minin kalp, ruh, akıl ve sır gibi latifeleri, Ramazan’da derecelerine göre ilerler ve feyiz alır.

9. Nefsin firavunluğunu kıran ciheti

Nefiste Rabbini tanımayan, Firavun gibi bir damar vardır. Ramazan ayındaki oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluğunu kırar. Aczini, zaafını, fakrını göstererek, kul olduğunu bildirir.

Moral Dünyası Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Önceki yazıyı okuyun:
İmaj, Müslüman ve Sünnet

İMAJ, MÜSLÜMAN VE SÜNNET “İmaj” diye yaptıklarımız, kimin imajını yansıtıyor? “Bize” ait olmayan hayatlardan, medeniyetlerden, …

Kapat