Ana Sayfa / Yazarlar / Asker Ülkeyi Savunmak ve Savaşmak İçin Beslenir

Asker Ülkeyi Savunmak ve Savaşmak İçin Beslenir

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İnsanın Dünyaya gelmesinden beri hep kan dökülmüştür. Hazreti Adem’in oğlu Kabil, Habil’i öldürdükten beri maalesef katliamlar durmamıştır.

Bu gerçeğe işaret eden Bakara Suresi 30 ayetin mealinde “Hani Rabbin meleklere, ben yeryüzünde mutlaka bir halife yaratacağım demişti. Demişlerdi ki: Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? Biz, sana hamd ederek noksan sıfatlardan arılığını söylemede, seni kutlamadayız ya; ben, sizin bilmediğinizi bilirim demişti”.

İnsan öldürmek en büyük günahlardandır. Maide Suresi 32. Ayet mealinde “Kim masum bir kişiyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibidir” buyurulmuştur. Fakat insanlar bozgunculuk yapmaya, insan öldürmeye çok meyillidir ve buna devam etmektedir.

İşte bir kısım insanların katliam yapmasını önlemek üzere askerler yetiştirilmiştir. Bir kısmı tamamen profesyonel olan bu askerlerin vazifesi din, namus ve vatanın korunmasıdır.

Fakat gelin görün ki; faşist bir damardan beslenen bazı askerler; her 8-10 yılda bir darbe yapmaya alışmışlardır. Dünyanın her yerinde ve özellikle ülkemizde ABD’nin beslemesi terör örgütleri ve faşist generaller daima bu konuda istekli olmuşlar her fırsatta darbe yapmaya kalkmışlardır.

Darbenin meydana gelmesi için ortamı hazırlamak adına terör olaylarını destekleyen generallere bile rastlanmıştır. Örneğin Ordu Komutanlığı yapmış olan Bedrettin Demirel “12 Eylül’ün geç yapıldığına inanıyorum. Arkadaşlarımın çoğu ‘Tam olgunlaşsın, millet tarafından tasvip edilsin’ dediler. Bana kalsaydı en az bir yıl önceden yapardım. Bir yıl çok kan aktı” diyebilmiştir.

Darbelerin en önemli nedenlerinden bir tanesi Mecliste saltanat ve halifeliğin kaldırılması esnasında “ihtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” sözüdür. Bu sözden ilham alan birçok general, halkın seçmiş olduğu yöneticileri beğenmeyerek darbe yapmaya kalkmışlardır. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri başarılı olmuştur.

Birçok darbe de başarısız kalmıştır. Nihayet 15 Temmuz2016 Tarihinde hileli yollarla ordu yönetimini ele geçiren FETÖ, başarısız olarak Türkiye’de darbe sürecinin son bulmasına neden olmuştur. Çünkü halk bizzat bu kötü gidişata el koymuş tankların üstüne çıkarak darbenin başarısız olmasına neden olmuştur.

İşte tekrar bir darbe olmasını istemiyor isek uyanık olmalı ve askerlerin kendi işleri dışında özellikle siyasete bulaşmasına fırsat vermemeliyiz. Zaten komutanların görevleri içinde en önemlisi; “birliğini harbe hazır tutmak” gelmektedir. İşte askerler gerektiğinde din, namus ve vatanın korunması için ölmeye hazır olacak şekilde beslenir ve eğitilirler.

Bu konuda taviz verildiği zaman yani dışarıdan gelecek tehditlere karşı ordu hazırlanmadığı vakit, çok çirkin durumlarla karşılaşabilmiştik. Mesela Necip Torumtay isimli 12 Eylül darbecilerinden bir tanesi Genel Kurmay Başkanı olmuş ve ordunun savaştan kaçması skandalına imza atabilmiştir. Resmen Cumhurbaşkanı ve halkın seçtiği Başbakan’ın emrini dinlemeyerek Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak’a girmesine ve Misak-ı Milli sınırları içinde bulunan Musul Kerkük gibi vatan topraklarının kurtulmasına diğer generallerle beraber engel olabilmişti.

Torumtay’ın disiplinsizliği ve savaştan kaçması ne ilk ne de son olmuştu. Kendini milletin üstünde gören ve ABD’den emir alarak darbe yapmaya alışkın generallerin çok çirkin başka davranışları ile de karşılaşabilmiştik.

Deniz Kuvvetleri de disiplinsizliğin ayyuka çıktığı bir yer olmuş Kuvvet Komutanı Güven Erkaya, Başbakanlık Konutunda verilen yemekte “burada rakı yok mu?” diyecek kadar saygısızlaşabilmişti.

28 Şubat 1997 döneminde benim de içinde bulunduğum 10 bine yakın asker sırf dindar ve eşi başörtülü olduğu için ordudan atılmıştı. İşin acı tarafı FETÖ örgütüne hiç bulaşılmamış tespit edilmesine rağmen silahlı kuvvetlerde barınmasına ve beslenmesine bizzat darbeci generaller tarafından müsaade edilmişti.

28 Şubat 1997’deki iğrençliklerin haddi hesabı yoktu. Osman Özbek gibi bir general; Başbakan’a açıkça küfrettikten sonra terfi edebilmiş ve hiçbir ceza almadan hala caka satmaya devam edebilmiştir.

Aynı dönemde Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner, İçişleri Bakanı Meral Akşener’ e saygısızca “yağlı kazığa oturturuz” diyecek kadar iğrençleşebilmişti. Buna da kimse dokunamadı. Hatta şimdi parti başkanı olan Akşener, hükümete karşı çıkmak adına böylesi darbeci generallere şirinlik yapmaya devam edebilmektedir.

Türk tarihinde Genç Osman vakasından beri böylesine iğrenç olaylar yaşanmamıştı. Şimdi de FETÖ mensuplarını koruyarak yüksek siciller veren ve general olmasını sağlayan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, çekinmeden darbe kışkırtıcılığı yapabilmektedir.

İşte bu çirkin ve kahraman ordumuza yakışmayacak tutum ve davranışları önlemek için silahlı kuvvetlerin kendi asli vazifesinden başka hiçbir işe burnunu sokmaması gereklidir. Şu anda en önemli tehdit Suriye’den gelmektedir. PKK/PYD’li teröristler sınırımızda ABD ve rejim askerlerinin desteğinde saldırılarına devam etmektedir.

Diğer yandan İdlib’te 4 milyona yakın sivil sınırımıza yığılmaya devam etmektedir. Zaten 4 milyon insanı bağrımıza bastığımız yetmiyormuş gibi daha da fazlasını göçe zorlayan Rusya, İran ve rejim kuvvetleri dünyanın en büyük katliamlarından birini daha gerçekleştirmektedirler.

Şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri, bu azgın Şii milisleri ve rejim ordusuna gerekli ders vermeyecek de ne yapacak? Bu orduyu darbe yapması için mi besliyoruz yoksa ülkemize Suriye’den gelen tehditleri önlemek için mi?

Eğer eskiden olduğu gibi ordunun namlusu dışarıya değil de içeriye dönük olursa; vatanımızı müdafaa için değil de ABD ve düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Şimdi “Zırhlı birliklerin sınırlarımızda değil de İstanbul ve Ankara gibi şehirlerimizin göbeğinde ne işi var?” Sorusunu sormalı ve yaşamış olduğumuz acı darbeleri anlamaya çalışmalıyız, vesselam…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İslamiyetin Mekke’de Gizlice Yayılışı İlk Mü’min ve Müslümanlar

Önceki bölüm için tıklayınız İslamiyetin Mekke'de Gizlice Yayılışı, İlk Mü'min ve Müslümanlar 1- Peygamberimiz Hz. …

Kapat