Ana Sayfa / Yazarlar / Atâlet ve Yeis Mü’min İçin, Mağlubiyet Zindanıdır!..

Atâlet ve Yeis Mü’min İçin, Mağlubiyet Zindanıdır!..

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise matiyyesi-yani bineği-dir. 

İşte, himmetiniz şevke binip mübareze-i hayat meydanına çıktığı vakit,
en evvel düşman-ı şedîd olan yeis rastgelir.
Kuvve-i mâneviyesini kırar. Siz o düşmana karşı:

“Ümidinizi kesmeyin.” (Zümer, 53.) kılıncını istimal ediniz. (Münazarat)
“Zira, kâfirler topluluğundan başkası, Allah’ın rahmetinden ümîd(ini) kesmez.” (Yusuf, 87)

İman Kur’an ve İslâm hizmeti manevi bir cihattır.
Şevk, gayret hatta himmet onun ağır ve etkili silahlarıdır.

Yeise düşen kişi ise, atâlet esbabı giymiş,
Silahsız, şaşkın asker gibidir…
Düşmanı olan şeytanın ümitsizlik hücumuna maruz kalır ve savaşı kaybeder…

“Sonra
müzahemetsiz (zahmetsiz) olan hakkın hizmetinin yerini zapteden
meylüttefevvuk (nefsinde üstün olma, benim dediğim gibi olsun) istibdadı (baskısı)
hücuma başlar.
Himmetin (hizmetteki ciddi gayret ve çabasının belini kırar) başına vurur,
(hizmet makamının) atından düşürttürür…
Siz ; “Allah için olunuz.”
hakikatini o düşmana gönderiniz.” (Münazarat)
Lieclillah, Lillâh, Livechillah deyiniz, yani;
“Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız, Lillâh, Livechillâh, Lieclillâh rızâsı dâiresinde hareket ediniz, o zaman sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer.” (3. Lem’a)

“Sonra da
ilel-i müteselsiledeki terettübü atlamakla müşevveş eden aculiyet çıkar,
(Yani; acele edip, tertip ve sıralamayı gözetmeden, aceleyle, yersiz ve zamansız davranışlara girerek birden neticeye kavuşmak isteme hastalığı)
himmetin ayağını kaydırır.” (Münazarat)
(Acele şeytandan, teenni Rahmandandır.) [Tirmizi]
Nefsin istediği bir şey hatıra gelince şeytan,
“Fırsatı kaçırma, hemen yap!” der.
Bu yüzden büyüklerimiz acelecilik şeytandandır, acele etme derler…

“Siz,
“İbadette, musibette ve günahtan kaçınmakta sabırlı olun;
sabır yarışında düşmanlarınızı geride bırakın;
her an cihada hazırlıklı bulunun ve murabıt olun.” (Âl-i İmrân, 200) (siz hudabîn olun, yani kalbinizi Allah’a bağlayın)- düsturunu- siper ediniz!..
(Münazarat)”

“Sonra da,
medeni-i bittab olduğundan ebnâ-yı cinsinin hukukunu muhafazaya ve hakkını onlar içinde aramaya mükellef olan insanın âmâlini dağıtan fikr-i infiradî ve tasavvur-u şahsî karşı çıkar. (Münazarat)

“Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telâkki eder. Hattâ, mevhum bir rububiyet ve keyfemâyeşâ hareketi, fıtrî olarak arzu eder. Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor.” (Mektubat)

Nefis, bir düzen ve birlik içinde hareket etmek istemez, müstakil olmak ister, halbuki insan sosyal bir varlıktır, ihtiyaçlarını yalnız başına karşılayamaz, diğer bir insanın yaptığı kibrit çöpüne dahi muhtaçtır…

“Siz de, : “İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır.”
(el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:463; el- Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 3:481, no: 4044.) 
olan mücahid-i âlî-himmeti mübarezesine çıkarınız!… (Münazarat)
Yani insanlara hayırlı olmak hususunda mücadeleniz öyle azametli olsun ki,
yüksek himmet sahibi bir asfiyanın cihadı gibi âlî olsun!..

“Sonra,
başkasının tekâsülünden görenek fırsat bulup, hücum edip belini kırar.” (Münazarat)
“Siz de, “Tevekkül etmek isteyenler, sadece Allah’a tevekkül etsinler
(başkalarına değil).” (İbrahim, 12)
olan hısn-ı hasini (sağlam iman ve takva kalesini) himmete melce ediniz. (Münazarat)

Arkadaşının, Üşengeçlik, tembellik, karamsarlık hastalığına karşı ona
şefkatle yardımcı olan kardeşin 2. söz de geçen vakıası
bu hakikati güzelce izah eder..
…..Evvelki bedbahtın hem kendi, hem umum halkın elemiyle müteellim olmasına bedel,
şu bahtiyar, hem kendi, hem umum halkın süruruyla mesrur ve müferrah olur.
Hem güzelce bir ticaret eline geçer, Allah’a şükreder.
Sonra döner, öteki adama rast gelir. Halini anlar. Ona der:
“Yahu, sen divane olmuşsun. Batnındaki çirkinlikler zahirine aksetmiş olmalı ki, gülmeyi ağlamak, terhisâtı soymak ve talan etmek tevehhüm etmişsin. Aklını başına al, kalbini temizle-ta şu
musibetli perde senin nazarından kalksın, hakikati görebilesin.
…. Sonra o bedbahtın aklı başına gelir, nedamet eder.
“Evet, ben işretten divane olmuştum. Allah senden razı olsun ki cehennemî bir haletten beni kurtardın” der.

“Sonra da
acz ve nefsin itimatsızlığından neş’et eden ve “işi birbirine bırakmak” olan düşman-ı gaddar geliyor. Himmetin elini tutup oturtturur.
Siz de, : “Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar veremez.” (Mâide, 105)
olan hakikat-i şâhikayı (bu ayetin yüksek hakikati) üzerine çıkarınız.
Tâ, o düşmanın eli o himmetin dâmenine yetişmesin. (Münazarat)
Bir gün Gavs-ı Azam’ın mübarek, sadakatli bir müridi ve halifesi dergahı temizliyor, süpürüyor, o meşğulken, gariban bir derviş gelir, selam verip sohbet etmek ister.
Mürid “efendim ben görevliyim, işimden beni alıkoyma” der. Derviş “ beni tanımadın mı ben Hızır’ım” der. Mürid, “biliyorum efendim Allah razı olsun” der.
Hızır tekrar, “ benden bir isteğin yok mu, benimle sohbet etmek istemiyor musun!..” der.
Mürid;
“Efendim başım gözüm üstüne geldin,
Ama mensup olduğumuz şeyhimiz, Elhamdülillah hiçbir şeye ihtiyaç bırakmamıştır,
Hızırımız da, matlubumuz da O’dur” der.
İşin hakikattar tarafı şudur ki;
evliyanın gücü mensup olduğu nebi ye göredir.
O halde Muhammed (ﷺ) evliyası O’(ﷺ)dan başkasına ihtiyaç duymaz.
Zira Seyyidü’l Mürselim olan Efendimiz(ﷺ) müstağni’dir.
Nasıl ki, Muhammed (ﷺ) evliyası, diğer nebilerin evliyaların dan fevkiyeti alî ise,
Kur’an’a mensubiyeti itibariyle,
Risale-i Nur’un şakirdi de diğer hizmet ehlinden daha müstağnidir.
Başkasına ihtiyaç duymaz. İşini başkasına havale etmekte, acziyet hissetmez.
Zira Efendimiz (ﷺ),
“ Benimin ümmetimin alimleri İsrailoğullarının nebileri gibidir!..” buyurmuştur…
Nur talebesi Muallim’ini çağırmaz, O’nun (ﷺ) huzurun da her an hazır nazır vazifede dir!..
Cay-ı dikkat bir husustur ki;
Ayağı kaydığı vakit, “Ah! Davam!..” yani “Kur’an” diyen bir Üstad’a,
talebe olanın, havale etmekte yardımcısı Hızır bile olsa, iltifat görmeyeceği aşikârdır!..

“Sonra,
Allah’ın vazifesine müdahale etmek olan dinsiz düşman gelir;
himmetin yüzünü tokatlar, gözünü kör eder.
Siz de, “Emrolunduğun gibi dos doğru ol.” (Şûrâ, 15)
“Efendine efendi olmaya çalışma”
olan kâr-aşina (işbilir) ve vazifeşinas (vazifesine bağlı) olan hakikati gönderiniz. Ta onun haddini bildirsin!..”
(Münazarat)
” ‘Allah’ı unutanlar gibi olmayın ki, Allah da onlara kendi nefislerini unutturmuştur.’ (Haşir, 19) dersini verdiği gibi, kendini unutmuş,
kendinden haberi yok…
Mevti (ölümü) düşünse, başkasına verir. Fenâ ve zevâli( fanilik, görse, kendine almaz.
Ve külfet ve hizmet makamında nefsini unutmak,” (Mektubat)
(Ölümü düşünse üstüne almaz. Fena ve zevali görse itibar etmez. Külfet ve hizmet zamanında kendini unutur; nefsine bir pay çıkarmaz. Fakat menfaatte ve hazlarda ise nefsini düşünür.)
“Şu makamda tezkiyesi, tathiri, terbiyesi, şu hâletin aksidir.
Yani, nisyân-ı nefis içinde nisyan etmemek.
Yani, huzuzat ve ihtirasatta unutmak; ve mevtte ve hizmette düşünmek…” (Mektubat)
(Yani nefis kendini unutmayacak; varlığının amaç ve gayesini her zaman düşünecek. Menfaatte, hazda ve ihtiraslarda nefsine itibar etmeyecek, ancak ölümde, hizmette ve ubudiyette mesuliyeti üstüne alarak vazife ifa edecektir.)

Sonra, umum meşakkatin anası ve umum rezaletin yuvası olan meylürrahat geliyor.
Himmeti kaydeder, zindan-ı sefalete atar.
Siz de: “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm Sûresi, 53:39) 
olan mücâhid-i âlicenabı o cellâd-ı sehhara gönderiniz.
Evet,
“Size meşakkatte büyük rahat var.
Zira, fıtratı müteheyyiç olan insanın rahatı yalnız sa’y ve cidaldedir.”
(Münazarat)
Rahatlıklığa daima meyletmek, tembellik ve üretimsizlik demektir.
Bir insan ya da millet çalışıp üretmez ise, sonuç itibari ile hep zor
ve rezil durumda olmaya mahkumdur.
Sorumluluklarını yerine getiremez, Gayesine varamaz…bilakis daha zor, kaldıramayacağı İmtihanlara girer!..
Halbuki insanın maddi sağlığı ve dinçliği nasıl harekete bağlı ise,
manevi kuvveti olan, sükûnet, selamet ve istikameti; ilim, dua, ibadet ve manevi cihattadır!..

“Şimdi anlıyorum ki, ne dediğimi anlamıyorsunuz.
Zira ben siz oluyorum, anlamıyorum.
Şunun büyük kardeşi olan ulemâ reçetesi (Muhâkemât) daha müphem konuşuyor.
Demek beraber gezmekliğim lâzım. İşte ben de hayâlimi terfik ettim.” (Münazarat)

Yani deniyor ki;;
Siz sözlerimi soyut ve ilmi bulup anlamıyorsunuz; nerden mi biliyorum,
kendimi sizin yerinize koyup empati yapıyorum.
Münazarat’ın daha büyüğü ve kapsamlısı olan Muhakemat alimlere hitap ettiği için, daha zor anlaşılan bir kitaptır.
Demek sizin seviyenize inmem gerekir,
bu yüzden ben de temsil ve hayali kendime terfik ettim,
yani arkadaş yaptım.
Sözlerimin içindeki temsil ve hayale bu nazarla bakmalısınız. Yoksa hikaye anlatmıyorum.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Pencereler, Levhalar

سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنفُسِهِمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ …

Kapat