Kastamonulu Veli Işık Kalyoncu Ağabey Anlatıyor:
Üstad, ateşten kurtarmış olduğu çocuğunu bağrına basan bir anne gibi sarıldı bana
Isparta’da şimdi müze olan Üstad’ın evinin dış merdiveni o zaman tahtadandı. Baktım Zübeyir ağabey sahanlıkta duruyor. Zübeyir ağabey “Veli sen biraz bekle” dedi. Sonra gitti-geldi “Gel, Üstad kabul etti” dedi. Heyecan bende had safhada… Başıma takkeyi giydim. Mehmed Feyzi ağabey bize ‘Büyük zatların yanına başı açık girilmez, kapatmak edeptendir” derdi. Merdivenlerden çıktım, içeri girdim.
Baktım Hz. Üstad tam karşıda odasında, karyolasında oturuyor. Beyaz bir sarık sarmış, üzerinde de beyaz pamuklu bir hırka var. Ben Üstad’ı ilk defa görüyordum. Yaklaştım, elini öptüm. Kucakladı, sarıldı bana. “Üstad’ım bu Kastamonulu Veli” dedi Zübeyir ağabey. “Maşallah, demek Veli sensin ha!” dedi Üstad. Bunu tam üç kere söyledi. Çok yavaş sesle söylüyordu. Sonra Üstad bize bazı iltifatlarda bulundu. “Seni Mehmed Feyzi gibi kabul ediyorum. Sen Mehmed Feyzi’ye benziyorsun.” Zekeriya kardeşi göstererek “Bunu yanıma almasıydım, seni yanıma alırdım” dedi.
Üstad Kastamonu’dan ağabeyleri sordu. “Feyzi ne yapıyor? Sadık ne yapıyor? Hilmi, İhsan; on beş kişiyi sordu. Bazılarını tanıyordum, iyi olduklarını söyledim. Diğerlerini tanıyamadım. Üstad tanıyamadığımı anlayınca başkasına geçiyordu. Daha önceden bize dediler ki “Sakın Üstad’ın yüzüne bakmayın.” Ben de hep önüme baktım. Fakat bir- iki kaçamak da yaptım. Üstad’ın gözleri çok keskin bakıyordu.
Hz. Üstad üç defa böyle bağrına bastı bizi. Bir taraftan “Veli sensin demek” dedikçe, Üstad beni nerden tanıyor acaba diye düşünüyorum. Akılma şu geldi; o zamanlarda Kastamonu’dan Hz. Üstad’ı ziyarete gidenler oluyordu. İbrahim Fakazlı ağabeyler vs. Onlar demişler ki “Üstad’ım Kastamonu Lisesinden bir grup talebe var.” “Kim?” demiş Üstad. Bizim isimlerimizi vermiş ağabeyler. “Sizin isimlerinizi Üstad’a söyledik. Üstad’ın bir defteri var, ona yazdırdı” demişlerdi bana. O aklıma geldi, demek Üstad oradan tanıyor beni diye düşündüm.
Tabi Üstad’ın merhameti, şefkati bambaşka yani. Çocuğu kaybolmuş bir anne veya ateşten kurtarmış olduğu çocuğunu bağrına basan bir anne nasılsa, aynen öyleydi Hz. Üstad. Doğrusu da bu… Hz. Üstad bizi ateşten kurtarmıştı yani.
Üstad, ısrarla İlahiyat değil, İmam Hatip dedi
Sonra Zübeyir ağabey “Üstad’ım, bu Veli İlahiyat Fakültesinde okuyor” dedi. Hz. Üstad “Maşallah, İmam Hatip’te okuyor” dedi. Zübeyir ağabey “Üstad’ım İlahiyat Fakültesinde okuyor” dedi tekrar. Hz. Üstad da “Maşallah, İmam Hatip’te okuyor” dedi tekrar. Bu tekrar üç kere oldu. Üstad hep aynı şeklide söyledi. Allah, Allah Zübeyir ağabey, İlahiyat diyor, Üstad İmam Hatip diyor diye hayret ettim. Tabi Üstad’ın her sözünde derin manalar var…
Ben bunu sonradan şöyle yorumladım; o zaman İlahiyat Fakültesini dini tahrip etmek için açmışlardı. Hep menfi profesörler vardı. Onların işleri güçleri hocalara çatmak, Üstad’ın aleyhinde konuşmaktı. İmam Hatipler ise daha samimi olarak açılmıştı.
Ömer ÖZCAN’ın, Ağabeyler Anlatıyor kitabından
- Mehmet Nuri BİNGÖL”ün Edebî Yolculuğu - 30 Ağustos 2024
- Risale-i Nur’da ve Hatıralarda Kurban Bayramı - 15 Haziran 2024
- Ramazan’dan Sonra - 24 Nisan 2024
- Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı - 9 Nisan 2024
- Kadir Gecesi ile İlgili Yazılar - 5 Nisan 2024
- Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI - 30 Mart 2024
- Peygamberimizin (asm) İtikâfı - 29 Mart 2024
- Aydınların Dilinden Bediüzzaman Said Nursî / Vefatının 64. Sene-i Devriyesi Hatırasına (video).. - 25 Mart 2024
- Sükûtun Zarâfeti / İmam Süyutî - 23 Mart 2024
- “Oruç, Bıçağa Gerek Duyulmayan Bir Ameliyattır.” - 20 Mart 2024