Ana Sayfa / Yazarlar / Avrupa Birliği Şangay İşbirliği Örgütü ve Türkiye / Vehbi KARA

Avrupa Birliği Şangay İşbirliği Örgütü ve Türkiye / Vehbi KARA

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Avrupa Birliği’nin (AB’nin) Türkiye ile ilişkilerini dondurma kararı alması ve Şangay İşbirliği ÖrgütüEnerji Kulübü’nün 2017 dönem başkanı olması aynı günde meydana gelen iki önemli olay. Şark ve Garp kültürleri arasında bulunan Türkiye’nin son gelişmeler ile ilgili tavırlarını Bediüzzaman’ın eserlerinden yola çıkarak yorumlamaya çalışalım.

Her ne kadar 100 yıl önceki sosyal, siyasal ve iktisadi düzen söz konusu olsa da Bediüzzaman olaylara konjonktüre uygun açıklamalar yapmamış daha geniş bir perspektiften bakmaya çalışmıştır. Bu nedenle günümüzde yaşanan olaylara dahi ışık tutmaya devam etmektedir. Eğer Bediüzzaman’ın esas olarak ele aldığı ilkelere dikkat edilir ise olayları çok daha derinlemesine inceleme yapabilme imkanına kavuşabiliriz.

İşte bu açıdan yaklaştığımızda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB’nin küstah açıklamalarına karşı verdiği cevaplar yerinde ve doğru olduğu sonucuna varabiliriz. Bu bir hayli kafa yormayı gerektiren analizi sabırla okumanızı öneririm.

Öncelikle Bediüzzaman 100 yıl önce ne söylemiş bir buna bakalım. Osmanlı Devletinin mağlubiyeti sonrasında yaptığı analiz çok önemlidir. Sünühat isimli eserinde şöyle diyor:

“Demek, biz mağlûbiyetle ikinci cereyana takıldık ki, mazlumların ve cumhurun cereyanıdır. Başkalarından yüzde seksen fakir ve mazlumsa, İslam’dan doksan, belki doksan beştir. “Âlem-i İslâm şu ikinci cereyana karşı lâkayt veya muarız kalmakla hem istinatsız, hem bütün emeğini heder, hem onun istilâsıyla istihaleye mâruz kalmaktan ise, akilane davranıp onu İslâmî bir tarza çevirip, kendine hâdim kılmaktır. Zira düşmanın düşmanı, düşman kaldıkça dosttur. Nasıl ki, düşmanın dostu, dost kaldıkça düşmandır.

Şu iki cereyan birbirine zıt, hedefleri zıt, menfaatleri zıt olduğundan; birincisi dese “Öl!” diğeri diyecek “Diril!” Birinin menfaati zarar, ihtilâf, tedenni, zaaf, uyumamızı istilzam ettiği gibi; ötekinin menfaati dahi kuvvetimizi, ittihadımızı bizzarure iktiza eder.

Şark husumeti, İslâm inkişafını boğuyordu; zail oldu ve olmalı. Garp husumeti, İslâmın ittihadına, uhuvvetin inkişafına en müessir sebeptir; bâki kalmalı… Evet, ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır!”

Şimdi bu sözleri günümüz şartlarına göre yorumlayıp değerlendirmeye çalışalım. Şark ve Garp tabirleri; doğu ve batı anlamına gelir. “Şark” denilince;İslamiyet’in ve ekseriyetle diğer dinlerin çıktığı, geliştiği ve yayıldığı mekân ve coğrafya manası, “Garp” denilince de; felsefenin ve fikrin çıktığı ve geliştiği yer ve mekân anlaşılabilir.

Dinlerin yayılması ve Yunan felsefesinin gelişmesi ile birlikte doğu ve batı medeniyetleri birbirine kavuşmuş, karışmıştır. Bununla birlikte, dinin ve felsefenin membaı ve kaynağı olan yerler, merkezi ve asli hüviyetini uzunca bir müddet korumuş hatta zamanımıza kadar ulaşmasına yol açmıştır. İslamiyet özellikle doğuda ve bu coğrafyada yaşayanlara temel olmuş ve yön vermiştir. Felsefe ise, büyük ölçüde batıyı ve batı insanlarını etkilemiş onları yönlendirmiştir.

Din ve felsefenin birleştiği ve ayrıldığı noktalar vardır. Dinden mahrum kaldığında felsefe; zulme, ahlaksızlığa, inançsızlığa hizmet etmiştir. İşte Avrupa ve Batı medeniyetinin ortaya koyduğu değerler ortadadır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonucunda bütün dünyayı adeta kan gölüne çevirmişler daha sonra ortaya çıkan komünist ve kapitalist düşüncesi ile aynı şiddet ve zulüm devam etmiştir.

“İşte şark husumeti İslam’ın inkişafını boğuyordu zail oldu ve olmalı.” ifadesi ile İslamiyet’e ve Müslümanlara karşı, şimdiye kadar yapılan zulümlerin, düşmanlıkların ve itirazların, zamanla azalacağını ve gelecekte tamamen ortadan kalkacağı ifade edilmektedir. İnsanlık alemi İslam’a muhtaçtır zira İslam barış, huzur, esenlik, mutluluk demektir. Maddi menfaat veya şöhret uğruna hayvan boğazlamak gibi savaşlar İslam’dan uzaktır. Müslümanlar ancak kendilerini ortadan kaldırmak isteyenlere karşı savaşırlar. Kuvvete, güce tapınmanın, lehviyat, ahlaksızlık, ırkçılık ve menfaat uğruna boğuşmanın İslam’da yeri yoktur. Bütün bu çirkin tavırları gösterenler hakkında Kuran ayetleri sonsuz bir cezalandırmadan bahsetmektedir. Bu davranışları sergileyenler Cehennem adı verilen dehşetli bir cezaevinde müebbed hapis cezası ile cezalandırılacağı Rabbimiz tarafından bildirilmektedir.

Müslümanların birbirlerine karşı haksızlıkları ve çarpışmalarıda bu minvalde düşünülmeli “şark husumeti” ifadesi ile bunun ne derce kötü olduğu ve sona ermesi gerektiği ifade edilmektedir.

Düşmanlık, husumet ve işgal gibi haksızlıkların hem insanlığa hem de kardeşliğe, uhuvvete ve dünya barışına ciddi manada zarar verdiği, bunun ilaç olarak Şark husumetinin ortadan kalkması gerektiği söylenmiştir. Müslümanların adı üstünde selamet, barış ve sevgiyle birbirine yaklaşması sayesinde huzurlu bir dünya düzeninin mümkün olacağı 100 yıl öncesinden ikaz edilerek anlaşılmasına gayret gösterilmiştir.

Garp husumeti ise; garbın felsefi yaklaşımına karşı yani inançsızlıktan ve felsefeden gelen; menfaat çarkı üzerine kurulmuş zulüm, dalalet, ırkçılık, ahlaksızlık gibi zihniyete karşı düşmanlığı öngörmektir. Bediüzzaman bu hususa açıklık getirerek aynı eserinde şöyel demektedir:

“Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir. Birisi, İsevilik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupa’ya hitap etmiyorum. Belki, felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiâtını mehâsin zannederek beşeri sefâhete ve dalâlete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum.”

Bugün insan haklarını ve dini özgürlükler bakımından Batı değerlerini kaybetmeye yüz tutmuştur. Baskıcı ve dikta rejimleri desteklemekte ırkçılığa prim vermektedirler.  AB yazılı sözleşmelerin aksine baskı ve zulümlerin yayılmasına hizmet etmektedir. İşte  “Garp düşmanlığı baki kalmalı” denilen husus bu nokta itibarı iledir. Batının dinsiz felsefeden beslenen emperyalist yüzüne karşıdır.

Bedîüzzaman, Batı felsefesinin temel esaslarını izah ederken böyle bir sonucun normal olduğunu ifade etmiştir. Risale-i nur Külliyatının çeşitli yerlerinde bu husus şu şekilde izah edilmektedir:

“Çünkü, beş menfî esas üzerine teessüs etmiştir. Nokta-i istinâdı kuvvettir; o ise, şe’ni, tecâvüzdür. Hedef-i kastı, menfaattır; o ise, şe’ni, tezâhümdür: Hayatta düsturu, cidâldir; o ise, şe’ni, tenâzu’dur. Kitleler mâbeynindeki râbıtası, âheri yutmakla beslenen unsûriyet ve menfî milliyetdir; o ise, şe’ni, böyle müthiş tesâdümdür. Câzibedar hizmeti, hevâ ve hevesi teşcî ve arzûlarını tatmin ve metâlibini teshîldir; o hevâ ise, şe’ni, insâniyeti derece-i melekiyeden dereke-i kelbiyete indirmektir, insanın mesh-i ma’nevîsine sebep olmaktır. Bu medenîlerden çoğu, eğer içi dışına çevrilse, kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayâle gelir.”

Bu metni birçok makalede konu etmiş ve günümüze yansımalarını ifade etmiştim. Gerçekten de içeriği kitapları dolduracak kadar mana zenginliğine sahip bu ifadeleri anlamaya çok ihtiyacımız var. Doktora tezim olan “Malikiyet ve Serbestiyet Dönemi” çalışmasında bu hususlar dile getirilmekte ve geleceğe ışık tutmaktadır. Kitaplaştırma çalışmalarım sona erdiği için yakında bu eseri okuyup inceleme fırsatı da doğacaktır. Felsefenin temel esaslarını bu sayede anlabilecek insanlığa muzır yönlerini öğrenebileceksiniz. Hiç şüphe etmeyiniz ki bugün yaşanan sorunların temelinde bu menfi esaslar yatmaktadır.

Peki o halde bu menfi esaslardan vazgeçmeyen AB ve Batı ülkelerine karşı çaresiz kalıp oturacak mıyız? Elbette çareler aramalı öneriler sunmalıyız. İşte Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİO) Doğu ülkelerinin bir organizasyonu olup felsefenin çirkin esaslarından kurtulamayan Batıya karşı bir alternatif olabilir. En azından bu örgütü İslami değerler etrafında birleştirmek sureti ile büyük bir medeniyetin temelleri atılabilir.

Şangay İşbirliği Örgütü ile neler yapılabilir bunu incelelim; İlk kez üyeler dışında bir ülkeye başkanlık verilen bu örgüt Türkiye’ye çok önem veriyor.

Dünyada elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 36’sını, doğalgaz üretiminin yüzde 23’ünü, ham petrol üretiminin yüzde 20,8’ini ve kömür üretiminin yüzde 60,25’ini karşılayan Şangay İşbirliği Örgütü’ne üye ülkeler, tüketimde ise doğalgazın yaklaşık yüzde 28’ini, ham petrolün yüzde 25,2’sini ve kömürün yüzde 65,1’ini tüketiyor.

Enerji üretim ve tüketimindeki dağılımda en büyük orana sahip birlik olan örgütün enerji alanında daha derin işbirliği yapma zorunluluğu tezi, 2006 yılındaki toplantıda Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından da gündeme getirilmiş ve kabul görmüştü.

Enerji Kulübü, ilk olarak üye ülkeler arasında enerji güvenliği konusunda diyaloğu geliştirme, enerji stratejilerinin güncelleştirilmesi ve enerji alanında işbirliği imkânlarının artırılmasını amaçlıyordu. Ancak örgüte üye, gözlemci ve diyalog partneri olan ülkelerin dünyanın önde gelen enerji üreticileri ve tüketicileri arasında yer almaları nedeniyle oluşturulacak ortak enerji politikalarının ülkelerin sürdürülebilir büyüme çabaları ve ulusal ekonomilerine pozitif katkı sağlama konusuna önemli katkılar sunacağı hususunda görüş birliğine varılması ile kulübün daha geniş boyutta faaliyet göstermesi kararlaştırıldı.

ŞİÖ Enerji Kulübünde; Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya, Tacikistan, Afganistan, Hindistan, İran, Moğolistan, Pakistan, Belarus, Türkiye ve Sri Lanka yer alıyor ve 2013 yılında kurulmuştur.

Enerji Kulübü üye ülkeler arasında enerji stratejilerinin koordinasyonu, üye ülkelerin, gözlemci ülkelerin ve diyalog partnerlerinin uzun dönemli büyüme politikalarının desteklenmesi, enerji güvenliği konusunda ortak önlemlerin alınması, enerji ile ilgili konularda bilgi ağının kurulması, üye ülkelerin enerji politikalarının uygulanmasında ortak bir finansal mekanizmanın hayata geçirilmesi, üye ülkelerin yatırım planlarının koordinasyonunun sağlanması, küresel enerji pazarındaki faaliyetler ve gelişmeler hakkında karşılıklı bilgilendirmenin yapılması için gerekli altyapının kurulması çalışmalarını sürdürüyor.

Enerji Kulübü’nün faaliyetleri sadece üye ülkeler ile sınırlı değil. Kulüp farklı ülkeler, uluslararası organizasyonlar ve iş dünyası ile de yakın çalışma içerisinde bulunmaya çalışıyor. Üye ülkelerin enerji ile ilgili gündeme alınmasını istedikleri konuları, sorunları, fırsatları ya da tehditleri dile getirdikleri ve çözüm yolunun bulunması konusunda istişare mekanizmalarını işletebildikleri önemli bir platformdur. Türkiye bu konuda gerçekten de kilit rol üstlenebilecek bir durumdadır.

Şangay İşbirliği Örgütü devlet ve hükümet başkanları tarafından kabul edilen “Çok Uluslu Ticaret ve Ekonomik İşbirliği” Programı’nda yer alan enerji alanındaki kararların uygulanmasında Enerji Kulübü’nün önemli bir rolü üstleneceği dile getirilmektedir. Alınan kararlar uyarınca ülkelerin enerji altyapılarının modernizasyonu ve mevcut kapasitelerinin artırılması, bölgede dağıtım altyapısının iyileştirilmesi, yeni hidrokarbon alanlarının keşfi için arama faaliyetlerinin yoğunlaştırılması, elektrik piyasasına karşılıklı erişim için gerekli şartların oluşturulması, enerji tasarrufu ve verimliliğinin artırılması, enerji uzmanlarının eğitimi konularında karşılıklı işbirliğine gidilmesi yönünde anlaşma sağlanmıştır.

Şangay İşbirliği Örgütü Enerji Kulübü Dönem Başkanlığı yalnızca üye ülkeler arasında Rus alfabesindeki sıralamasına göre dönüşümlü olarak üstleniliyordu. 22 Kasım’da yapılan toplantıda örgütte diyalog partneri statüsü ile yer alan Türkiye, savunduğu ”Sadece üye ülkeler değil, tüm statülerdeki ülkeler de dönem başkanlığını üstlenebilsin” önerisi kabul edilmişti.

Ülkelerin Rus alfabesine göre sıralı olarak dönem başkanlığı yerine gündem esasına göre başkanlığın belirlenmesi kararlaştırılmış yeni alınan kararlar doğrultusunda yeni dönemin yani 2017 yılının dönem başkanının Türkiye olmasına oy birliği ile karar verilmiştir, vesselam…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Yüce Allah, Kullarına Sesleniyor / Prof.Dr. Ali AKPINAR

KUR’ÂN’IN HİTAPLARI YÜCE ALLAH, KULLARINA SESLENİYOR! Yüce Yaratıcı, insanı yarattıktan sonra onu başıboş bırakmamıştır. Doğruyu yanlışı ayırt edebilecek akıl gibi bir büyük nimet verdikten sonra,...

Kapat