Ana Sayfa / Yazarlar / Ayasofya Fethi ve Zincirler…

Ayasofya Fethi ve Zincirler…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İstanbul’un fethini “geciktiren” şey bir zincirdi, Haliç girişine gerilmiş bir zincir; halkaları iri ve acayip kalınlıkta…

Öyle ki Baltaoğlu Sülayman Bey komutasınca durdurulamayan Ceneviz donanmasını koruyarak, kuşatmaya dayanan Bizans’a lojistik desteğin devamını da sağlamıştı o zincirler…

Yürek fetihleri’nin gecikme sebebi yine aynı keyfiyette bir zincirdir. Bedbaht nefislere nüfuz ederek onları “sigaya çekecek” nurani düşünce ve iradenin önüne gerilmiş zincirler daha şiddetlidir…

Ya ülkemizin “take off” noktasına varmasını “geciktiren” İT ve CHF türevi çeşitli ihanet kaynakları?!

Mazideki slogan da bu manadaydı. “Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın.”

İlk başta da nefis zincirleri elbet…
*
“Ben Büyük Doğu dergisine resmi olarak, vesikalı, kayıtlı olarak para yardımı yapamam. Çünkü benim özel kalem müdürüm bir mason, kabinemin yarısı da öyle… Bazı partili insanlar, eğer bana darbe olsa bayram yapacaklar. Cumhurbaşkanı ise bir başka cenahtan. İşte bu sebeplerden size şahsi paramdan vereceğim. Beni affedin ve arada bir aleyhime de yazın ki sizi benden bilmesinler…”

Bu ifadeleri aktaran zat, BÜYÜK DOĞU çilekeşi Necip Fazıl Kısakürek. Ankara’ya derginin batmaması için vardıklarında üç gün bekletilip ancak gece yarısı hususi evine kabul edildiklerini der.
*
Çok müsbet ve yol açıcı icraatı için -halk tabiriyle- “kelle koltukta” davranan Menderes, 10 yıllık iktidarı döneminde Ayasofya meselesini kim bilir nasıl engellemelerle- halledememişse, ak iktidar da 18 yıllık iktidarında – biraz da zaman bulamadığından, büyük gailelerden başını kaşıyamadığından- bu meseleyi -hep- ertelemek ZORUNDA KALMIŞTIR.

Yoksa “Muhafazakar Demokrat” olduğunu deklare eden bir partinin, milletimizin kahir ekseriyetinin, yani MİLLİ İRADENİN 50 yıldan beri büyük bir arzuyla istediği bir meseleye kulak tıkaması siyasetin mantığına zıttır.
*
Ayasofya; orijinal adıyla “Aya Sophia”…

Binaya ilk kurulduğunda bu nam verilmiş. En meşhur manası “Kutsal Bilgelik” ya da “Kudsi Marifet”…

Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından MS 532 – 537 yılları arasında İstanbul’un tarihi yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş. Bazilika planlı bir patrik katedrali olan Ayasofya, 1453 yılında İstanbul’un “ İslambol” ya da “gülzar” olmasından sonra, Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye, hakiki mabet ya da “asliyetine” çevrilmiştir.

1934’ten beri ezana hasret şekilde ve “mahzun”ca, vakfiyedeki Fatih’in maksadı dışındaki kullanım için yaptığı bedduaya denk gelecek biçimde müze hizmeti veriyor.

1453’de kilise camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet’in gösterdiği hoşgorü ve dini hassasiyete bakın ki mozaiklerinden insan figürleri ihtiva edenleri tahrip edilmemiş, etmeyenleri ise olduğu gibi bırakılmıştır. Fetih günü şükür namazı camiin içinde değil, bahçesinde kılınmıştır.

Cami asliyetinden çıkarılıp müzeye inkılap ettirilirken sıvaların bir kısmı kaldırılmış, mozaikler yine açığa çıkarılmıştır. Günümüzde görülen Ayasofya binası aslında aynı yere üçüncü defa inşa edilen kilise olduğundan Üçüncü Ayasofya olarak da bilinir. İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmıştır. Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok kez yıkılmış, Mimar Sinan’ın binaya istinat duvarlarını eklemesinden itibaren hiç çökmemiştir.

Ecdadın harika vefasına bakın ki Latin’ler yani Papalık’ın idare ettiği ordular “Ayasofya”yı iki defa yakıp yıkarken, “Selimiye”nin mimarı Sinan ise “istinad duvarları”nı ilave ederek üçüncü binanın da “zaman sel dolapları”nın darbesiyle yıkılmasına mani olmuştur. Bu bakımdan da bizim olan bir mabedin bizim olamayacağını savunan kimselere “bilim adamı” değil, filim adamıdır!

Ayasofyanın maziden sada getiren muhteşem binasını ilk gördüğümde on üçündeydim ve –o zamanki yapısıyla- orta okulu yeni bitirmiş, yurtdışında bulunan ailemin yanına gitmek için Anadolu’nun masum sahasından İstanbul vahasına düşmüştüm: yanımda refakatçimle elbet, babamın bir küçüğü amcam…

Yüreğimde bin bir hissin desteklediğ malumatla asıl seyrim ise bir başka yaz günündeydi ve yanımda arkadaşım-kardeşim Müslüm. Üniversite imtihanına Gaziantep’te girmiş, güzide ülkemin çeşitli yerlerine uğrayıp oralardaki “nurani” mekan ve zatları ziyaretten sonra varmıştık Üstad’ın “Dünya Cenneti şehir” buyurduğu mekana.

Daha boğazın “suları kaynattığı”nı, Çamlıcada “göklerin derinliğinin yerde “olduğunu bilmiyordum ama baş kısmında kufi yazıyla “besmele” levhasının bulunduğu –o vakitler; 12 eylül’de kaldırıldı galiba- Boğaziçi Köprüsü’nden geçerken içimden geçenleri bugün gibi hatırlıyorum. “Keşke üniversiteyi bu şehirde okusaydım.”

Bu arzum Ayasofya Camii’nin bu şehirde olduğundandı. Açılışı (fethi) resmi ağızlardan konuşulduğuna göre, o bahtiyar camide biz de şükür secdesi yapabileceğiz demektir.

Yazar : Mehmet Nuri BİNGÖL

BİYOGRAFİ
1961’de Şanlıurfa/Birecik’te doğdu. İlkokul ve ortaokulu aynı ilçede okudu. 1982’de İstanbul Edebiyat Fakültesinden mezun oldu. Anadolu’nun çok yöresinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı.
Yazgı, Köprü, Bizim Külliye dergilerinde hikâye, deneme ve makaleleri yer aldı. Gap Gündemi, Tasvir, Yeni Nesil gazetelerinde yazıları yayımlandı. Birecik yıllıklarına alınmış şiirleri, yaptığı derlemeleri ve değişik site ve kitaplara alınmış makale, mülakat ve köşe yazıları bulunuyor.
Kitaplaşan iki eseri ve tefrika romanları Mehmet Nuri EMİNLER mahlasıyla yayımlanmıştır. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğine devam ediyor. Birecik’te temsilciliği açıldığı ilk günden beri Eğitim-Bir-Sen üyesi. Dört kızı ve üç torunu bulunuyor. Şanlıurfa/ Birecik’te ikâmet ediyor.

Tarık Buğra ile yaptığı mülakatın iktibas edildiği eserler:
Politika Dışı (Tarık Buğra)
Tarık Buğra’yla Söyleşiler (Mehmet Tekin)

Hikâyelerinin İktibas Edildiği Eserler:
Kedinâme (M. Nuri Yardım, 2019)
Dergizan Yıllığı (Ramazan Seydaoğlu, 2020)

İktibas edilen mahalli derlemeleri:
Cumhuriyetin 50. Yılında Birecik Yıllığı
Cumhuriyetin 70. Yılında Birecik Yıllığı

Tefrika Romanları:
Yokuşta ( 1986)
Yokuşta Tırmanış-1 (1984)
Yokuşta Tırmanış- 2 (1988)
Kafkasya’da Sarp Ufuklar (1981)

Kitapları:
Sürgündeki Çeçenya (1. Baskı: 1996; 2. Baskı: 2000) Gençlik Yayınevi
Nur Üstad (Biyografi- Deneme; 2002) Erguvan Yayınevi
Siyahtan Turkuaza (15 Temmuz) [Hikâyeler] 2021. KDY yayıncılık
Ver Elini Türkmeneli [Gönül Sayhası-1] (Roman) 2021, KDY Yayıncılık
Azada Yürüyüş [Gönül Sayhası-2] (Roman), 2021, KDY Yayıncılık, "Bir Başka Çeşme" (2022- KDY- Öyküler)

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hutbe Ne Zamandan Beri Türkçe Okunuyor?

Osmanlı devletinde ilk defa Türkçe hutbenin ne zaman okunduğuna dair farklı tarihlere işaret edilse de …

Kapat