Ana Sayfa / Yazarlar / Ayasofya Kararı Sonrasında Neler Olacak?

Ayasofya Kararı Sonrasında Neler Olacak?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Allah, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’dan razı olsun. Çok önemli bir kararı imzalayarak 24 Temmuz 2020 tarihinde Ayasofya’yı tekrar cami olarak açıyor. Bu tarih aynı zamanda Lozan anlaşmasının yıldönümü ve rövanşı olması dolayısı ile çok önemlidir.

Bu güzel sonucu alacağımıza 25 yıldan beri inanıyor ve bıkmadan usanmadan yazmaya devam ediyordum. Bazı dostlarım “Hükümeti bu kadar zorlamaya gerek yok” diyerek itiraz etse de Ayasofya konusunun ne kadar önemli olduğunu bilen birisi olarak hiçbir dönemde geri adım atmadan en azından ayda bir kere bu konuya yer vermeye çalıştım. Bu nedenle Türkiye basınında en çok Ayasofya başlıklı yazı yazan bir kişilerden birisi olarak karşınızda bulunuyorum.

Hamdolsun ölmeden önce emeklerimizin karşılığını aldık. Artık ölsem de gözüm açık gitmeyeceğim. Zira bundan sonra 60 yıl İslam’ın asrı olacaktır. Müslümanlar her konuda galip gelecek o eski güzel şanlı ve onurlu günlerimize yani dünyanın en büyük medeniyetine tekrar kavuşacağız. Haza min fazli Rabbi…

Her şeyin bir vakti saati vardır. Belirli bir noktadan sonra artık mazeret kalmaz. Siyasetçiler çaresiz bir şekilde rüzgarın estiği yöne doğru dönmek zorunda kalırlar. Öyle zannediyorum ki yazılan onca yazı ve gösterilen onurlu duruş Ayasofya’nın açılması sonucunu doğurdu.

Son yazımda çok açık bir kışkırtmadan bahsederek sosyetenin önemli isimlerinden Leyla Alaton’u ön plana çıkartmış Ayasofya’nın ortasında dans gösterisi yapılmasını eleştirmiştim. Eğer böyle bir sonucun çıkacağını düşünseydi Alaton ve sosyete dergilerinde boy boy dans figürlerini neşredenler; asla böyle bir kışkırtmaya kalkışmazlardı.

Zannettiler ki halkımız sokaklara inip ortalığı yıkacak ve bunlarda “irtica hortladı” diye Batı dünyasına mesajlar gönderip hükümeti kafakola alacaklardı. Hiçbiri olmadı. Öylesine dem ve damarlara dokunan yazılar yazıldı ki Erdoğan bu kararı almak zorunda kaldı.

Günümüz gençleri tam olarak anlayamasa da bizim yaşlarımızda olan her insan Ayasofya’nın ne derece önemli olduğunu bilir. Çünkü Batıya karşı esir olduğumuzun sembolüydü Ayasofya.

Eğer yeniden cami olarak açamasaydık bu esaretin devam ettiğini ve dedelerimizin mirasına sahip çıkamadığımızı göstermeye devam edecektik. Fakat öylesine güzel bir siyaset izlendi ki yıllarca Ayasofya’yı müze ve puthane yapan partiler dahi bu kararı desteklemek zorunda kaldılar.

Bu nedenle Erdoğan’ı ayrıca kutlamak gerekiyor. Çünkü böylesine önemli kararlar alınırken gelecek tepkiler de iyi hesaplanmalıdır. Çünkü geri adım atmadan verilen kararı uygulamak çok önemlidir. En ufak bir hata, çekingenlik ülkemizin kaderini derinden etkileyecek kadar bedeli büyük olabilmektedir.

Artık Necip Fazıl’ın dediği gibi “öz yurdunda garipsin öz vatanında parya!” sözü ortadan kalkmak üzeredir. Öz vatanımızda camilerimizin yeniden ihya edildiğini görmek çok önemli bir gelişmedir. Bunun yankıları bütün İslam dünyasında görülecektir. Batıya karşı ezik duran Müslüman toplumlar şimdi daha dik ve onurlu bir şekilde Türk kardeşleri gibi mücadele etmeye başlayacaklardır.

İnsanlara tapınmayı emreden bir ideoloji ve kadrolar; sadece tarihi, eğitimi, siyaseti değil İslam’a ait bütün değerleri de yıkmak isterken artık durup düşünecekler. Halkımızın tepki göstereceğinden korkarak daha saygılı ve edepli olmaya çalışacaklardır. Hiç hesap vermeyen fakat hep hesap soran bir saldırgan üslupları artık bitecektir.

“Hutbelerde dinsizliği öven şahıslar neden ismiyle anılmıyor?” ve “Camilerde neden adlarına Fatiha okunmuyor?” gibi son derece seviyesizce sözlerle Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ve imam hatipleri suçlayamayacaklardır.

Bu saldırgan ve dayatmacı ruh ile artık Hinduları çağrıştıran ritüelleri de yapamayacaklar. Bu çağdışı tapınma merasimleri bitecektir.

Bazı insanları ilahlaştırdıkları yetmiyormuş gibi bunların asla hata yapmaz, sorgulanamaz olduğunu da söyleyemeyecekler. Bu şekilde binlerce hatta milyonlarca beyni yıkanmış insan gerçeklerle yüz yüze gelecek.

Sahte bir anti-emperyalist duruş namına; putçu ideoloji ve kadrolara yerli ve milli payeleri vererek yeni bir müttefik ilan edenler de geri adım atarak dine ve dindarlara saygı duymaya başlayacaklar. Bürokratik oligarşiye karşı bırakın karşı çıkmayı tam tersine ortak payda ve ittifak arayışına giren yapılar birer birer yıkılmaya başlayacak.

İslam’ın; namaz, oruç, zekât, hac gibi İslam’ın en temel şartlarına uyan insanlarla dalga geçenlerin yüzleri kızaracaktır. İmanın esaslarını inkâr eden bir hayat felsefesi ve pratiği içerisinde olan bu putperest anlayış sahipleri; şimdi kendilerini sorgulamaya başlayarak insanları aşağılamaktan vazgeçeceklerdir.

Ülkemizin kuruluş felsefesinden söz ederken seküler bir anlayışı ifade eden insanlar, bunun kocaman bir yalan olduğunu çünkü “Devletin dini İslam” olduğunu yazan bir anayasamız olduğunu ve Meclis’in açılışında; Kuran hatimlerinden başka bir Türk geleneği olan Buhari kitaplarının okunduğunu bir daha asla unutamayacaklardır.

Evet, 1928 Yılında Anayasadan “Devletin dini İslam’dır” maddesi çıkarılmış ve 1936 yılında CHP’nin altı ilkesi anayasaya dâhil edilmiştir. Tarihten haberi olmayan kişiler; kurucu değerler adı altında bize bu ilkeleri benimsetmeye çalıştılar.

Tek parti yönetimini, demokrasi diye artık kimseye yutturamayacaklardır. Bundan sonra halkımıza deli gömleği giydirmeye çalışan bunaklar; başını öne eğip saygı duymaya başlayacaklardır.

Kimse Kur’an-ı Kerimimiz için (haşa) “gökten indiği sanılan bir kitap” ve Peygamberimiz (asm) hakkında “Arapoğlunun yavesi” diyemeyecek. Rakı bulunan sofralarda hafızlar için sarf edilen “beyni sulanmış” sözleri ile pozitivizm ve deizm arasında gidip gelen bütünüyle seküler ve son derece pragmatik siyasetçilerin artık bu şekilde konuşma imkanları kalmayacaktır.

Ankara Yenimahalle’de “hutbede bazı şahısların adı anılmadığı için” Cuma namazını sabote etmeye kalkışan provokatör bir grupla geçen yıllarda tanışmıştık. Ayrıca Trabzon Ortahisar’da cami duvarlarına asılan dev resimler de bunun tuzu biberi olmuştu. Fakat bu kışkırtmalar karşılığında hiçbir ceza almayan bu güruh artık eylemlerinde pervasız bir şekilde davranamayacaklardır.

Son söz olarak şunu söyleyebilirim. Tokat yiye yiye artık aklımız başımıza geldi. Bundan sonra artık tokat atarken karşılıksız kalacağını zannedenler şimdiden düşünmeye başlamalı ve edepli bir şekilde kalmak şartı ile bu vatanda yaşayabileceklerini düşünmek zorundadırlar, vesselam…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Yorumlar

  1. avatar

    Maşaallah,tebrik ediyoruz .Daha yüksek ilmi , fikri ve maddi muvaffakiyetlere Mazhar olursunuz inşaallah.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bir Kitap: ATEİZM-DEİZM (Milli Manevi Değerleri Yok Etme Projesi)

Eğitimci araştırmacı muhterem Nazmi Bozoğlan, "ATEİZM-DEİZM (Milli Manevi Değerleri Yok Etme Projesi)" adlı kitabında son …

Kapat