Ayasofya Üzerine Şiirler

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

AYASOFYA İLE İLGİLİ ŞİİRLER

Fâtih Sultan Mehmed, fetihten sonra Ayasofya’nın harap halini görünce şu Farsça beyti söylemiş:

“Perdedâri mî küned ber kasr-ı Kayser Ankebut
Bûm nevbet mîzined der turumu Efrisyâb”

(Örümcek Kisra’nın takında perdedarlık ediyor. Baykuş Efresyâb’ın kalesinde nevbet vuruyor)

***

Rûz-ı rûze cem olur rindân Ayâsõfiyye’de
Halka-bend-i üns olur yârân Ayâsõfiyye’de

(Ramazan günü rind meşrepliler Ayasofya’da toplanır. Ayasofya’da dostlar, samimiyetle toplanıp çepeçevre oturduklarında birbiriyle yakınlık kurarlar.)

Olmadın dest-i du’â-cünbân Ayâsõfiyye’de
Müşkilât-ı halk olur âsân Ayâsõfiyye’de

(Ayasofya‘da dua için kalkan (hareket eden) eller boşa dönmezken, aksine Ayasofya’da halkın zor bildiği işler kolaylaşır.)

İtmek içün fikr-i ekl ü şürbi hâtırdan be-der
Akd-ı cem’iyyet ider ihvân Ayâsõfiyye’de

(Dostlar, yeme içme fikrini hatırdan çıkarmak için, Ayasofya’da toplanma konusunda sözleşirler.)

Mevce-i a’mâl ider enfâs ile çerhe su’ûd
Lücce-i tâ’at ider tûfân Ayâsõfiyye’de

(Amellerin dalgası nefesler (dualar) ile çarkı çevirir (gökyüzüne çıkar). Ayasofya’da, ibadet denizi (adeta) tufana dönüşür.)

Nâbî

***

“Şehr içinde sipihr gibi bülend
Vardır bir makam-ı bîmânend

Ayasofya’dır ona nâm-ı şerif
Olmaz onun gibi makam-ı latîf

Nitekim şeyh-i pâk-i kutb-ı zamân
Ayağına akar su gibi cihân

Halk-ı âlem duasına muhtâç
Kubbeden var başında bir ulu tâç”

Taşlıcalı Yahya Bey

***

Ey bey-i harem hörmeti vey Mescid-i Aksá
Yã kıble-i âlîsin ü yã Ka’be’-i Ulya

Çak tãrüm-i Çãrüm gibi a’lâ tabakãtın
Her tãk-ı felek rif’ati mi’rãc-ı Mesîhã

Encüm adedi şem’-i kanãdil ile her şeb
Gerdûnun olur günbed-i hazrãsını hemtã

Tezyînin için tûb-ı muallâdur asılmış
Kandil-i zer endûde-i mihr-i felek-ârâ

Lâtîfî

***

Dönüp bir köşeden ötede kaybolurken
Ben kayalarını denizin ahenkleştirdiği kıyılarda
Gerçeği koğaladım hayal meyal görünen kelimeler arkasında
Ve derken birden karaya sıçradım Ayasofya
Padişah türbeleriyle örtülmüş maskelenmiş şehzade mezarlarıyla
Kayboldu o deniz o kentle birlikte Rabbim bildir bana
olup biteni
O yeşil ötesi ışığı o güneşi tahlil eden su çizgisini
Ve sen ey Avrupa yerin dibine batacaksın bitmez tükenmez suçlarına karşılık
Ve derken Ayasofya yüzüme çarpan karanlık
Serin ve kilim nakışlı kızıl gözlü dev bir cam gibi
Ve kılıcımın ucunda Ayasofya küçük bir bilya gibi
Uçuyorum göklerin kubbesine bir ikram gibi
Gök sofrasında bir çeşni bir garnitür gibi…

Sezai Karakoç

***

AYASOFYA

Ürperdi hayâlim, bu nasıl korkulu rüya?..
Şaştım, neyi temsil ediyorsun. Ayasofya?..

Çöller gibi ıssız, ne hazin ülke muhitin,
Yâd el gibi, yurdunda garib olmalı mıydın?..

Beşyüz senelik bezmine ermekti ümidim,
Çöller gibi ıssız, seni ben görmeli miydim?..

Bayram, Ramazan, Cum’a, mübârek gecelerde,
Avize değil, mum bile yanmaz mı içerde?..

Gâşyolmuş İbâdetlere hayrandı felekler..
Tekbirine ses verdi, asırlarca melekler..

Coşmaz mı denizler gibi, yâdındaki âlem?..
Göklerde melekler, tutuyor hep sana mâtem..

Yâdında bin üçyüz senelik menkıbeler var.
Her menkıbe, hicrânına mâtem tutar, ağlar!.

Beş yüz sene âlem, seni tehdid ediyorken,
Devler gibi düşmanlara, meydan okudun sen!..

Târihimin ömründe, gönüller dolu güldün,
Çılgınca esen, bir acı rüzgârla döküldün!..

Paslanmada! Altın yazılar, âh! O eserler.
Kabrinde kan ağlar, bunu gördükçe (Kazasker)..

Fâtihleri ağlatmada, hâlin, Ulu Mâbed..
Yâdın, kanar imânlı gönüllerde müebbed!…

Gamlı renklerle örülmüş, ne hâzin çerçevesin,
Bir yıkık türbe mi, virâne misin, yoksa nesin?

Bak, hayâlimdeki âlem, geliyor vecde yine,
Gözlerim daldı; sütunlarla (Fetih Âyeti) ne!..

Muhteşem âbidesin: Dinimin ulviyetine,
Remz idin, beş asır ecdâdımızın şevketine!…

Aldı senden beş asır, azmine kuvvet kaleler..
Yine hep, aynı tehassüsle yücelmiş kuleler..

Nerde: Yandıkça, Süreyyâlara dehşet vererek,
Coşan âvizelerinden yayılan: Binbir renk!..

Çan sesinden, seni kurtarmış ezanlar nerde?..
Hani bülbül gibi Kur’ân okuyanlar nerde?

0 ezanlar, bütün İslâm’a şerefler verdi,
Sanki her pencere, lâhuta bakan gözlerdi!..

O ilâhî yüce sesler, yine gelmez mi dile?
Şimdi artık, işitilmez mi, sönük nağme bile?

Şimdi Cennet, sana sermez mi yeşil gölgesini?..
Şimdi hûriler, işitmez mi ilâhî sesini?..

Nice bin hâtıra, gönlümde coşup canlanıyor..
O ne parlak görünüş! Sanki hayâlim yanıyor!

Hutbeler çağlamaz olmuş, şu yeşil minberden,
Gamlı bir gölge yayılmakta bugün, her yerden!

Gizli bir âh ile artık yanar ağlar mı için?..
Nice bin derdile kalbin doludur çünki senin!

Hangi eller, sana akşamları, zinci vuruyor?
Yüce feryâdını, kimler boğuyor, susturuyor?..

Sen, ne âlemleri gördün, ne ömürler sürdün..
Batı dünyasına dehşet saçıyorken daha dün.

Gizli kurşunla, habersizce vuruldun mu bugün?..
Dönmeler, dans ederek yapmada karşında düğün’…

Dehre meydan okuyan, koskoca tarih, nerde?’..
Ülkeler fetheden erler, yüce (Fâtih) nerde?..

Seni Tevhide kavuşturmanın aşkıyla yanan,
O şehir orduların, döktüğü seller gibi kan,

Heder olmuş mu desem? Ah! Dilim varmaz ki,
Bugün onlar bile, mâtem tutuyorlar. Belki!

Bugün ağlattın eminim, ölüler âlemini,
Kerbelâ tutsa gerektir yeniden mâtemini!..

Tek ziyâretçin olan gün de yol almış gidiyor,
Muhteşem kubbeni, zulmette nasıl terkediyor?’..

Cemiyetlerden uzak; çölde mezâr olsaydın,
Orda billâhi, mezarlar bile senden aydın!..

Çöllerin, Ay-Güneş, en hisli ziyâretçisidir,
Hilkâtin Arşa çıkan zikrini her an işitir!

Şu perişan denizin inlemesinden duyulan!
Hıçkırıklarla boğulmuş, tutuşan bir hicran!..

Çağıdır ağlamanın, ey Ulu Mâbed, ağla!..
İntikam aldı firenkler, seni ağlatmakla!..

Dostun ağlarken, o bir yanda da düşman gülsün,
Kanamıştır yeniden kalbi, hazin (Endülüs)’ün!..

Bu elim fâcia, billâhi, yürekler acısı,
Müslüman Türkün evet şimdi bu en kanlı yası!..

Ey derin fâcia, manzumeye sen sığmazsın,
Tutuşup yanmada kalbim, seni târih yazsın!..

Ali Ulvi Kurucu

***

“Ebedîleşen fetih mûcizesinde, her nazarda;

Ezelî Muhammedî hikmeti âşikâr görürsün.

Dede’nin ferahfezâsıyla kanatlanan cihanda;

Ayasofya‘dan ezan sesleri yükselince hürsün.”

***

Ayasofya öyle mahzun, ulu kubbeler duâsız,
Seneler süren bu hasretle minâreler ezansız.
Bize zor gelen tecellî daha çok sürer mi Yârab?
Göğe yükselen niyazlar gibi secdeler mekânsız.”

Memduh Cumhur

***

Şahzade, Laleli, Haseki Sultan…
Hepsinin üstünde Süleymaniye…
Süleymaniyeden, Ayasofyadan
Yollar iner dal dal Yenicamiye.

Yelken yelken, seren seren geiler;
Yamaçta, kıyıda, yolda Camiler,
Bu Horasan, mermer kurşun dağları
Omuzunda taşıdığı çağları.

Taşıyacak daha çağlar boyunca
Ve yer çekmeyecek, yere koyunca.
Yolları arkada bırakan hızla;
Kanatlarımızla, atlarımızla
Aşarken toprağı, taşı, denizi
Bu kurşun memeler emzirdi bizi

Arif Nihat Asya

***

İslam’ın beklediği en şerefli gündür bu;
Rum Konstantiniyye’si oldu Türk İstanbul’u!
Cihana karşı koyan bir ordunun sahibi,
Türk’ün padişahı, bir gök yarılır gibi
Girdi, “Eğrikapı”dan kır atının üstünde
Fethetti İstanbul’u sekiz hafta üç günde!
O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allah’ın…
“Belde-i Tayyibe”yi fetheden padişahın
Hak yerine getirdi en büyük niyazını;
Kıldı Ayasofya‘da ikindi namazını.
İşte o günden beri Türk’ün malı İstanbul,
Başkasının olursa yıkılmalı İstanbul.

Nâzım Hikmet

***

Ey İslam’ın nuru, Türklüğün gururu Ayasofya!
Şerefelerinde fethin, Fatih’in şerefi,
Işıl ışıl yanan muhteşem mabet!…
Neden böyle bomboş, neden böyle bir hoşsun?

Hani minarelerinden göklere yükselen,
Ta maveradan gelen ezanlar?…
Hani o ilahi devir, ilahi nizamlar?…

Ayasofya ses vermiyor,
Ayasofya bir hoş,
Ayasofya bomboş!…

Hani nerede?
Şu muhteşem minberde,
Binlerce erin baş koyduğu şu temiz yerde,
Şimdi hangi kirli ayaklar dolaşıyor?…

Ayasofya! Ayasofya!… Seni bu hale koyan kim?
Seni çırılçıplak soyan kim?!…

Hani nerede?
Gönüllerden kubbelere,
Kubbelerden gönüllere
Gürül gürül akan Kur’an sesleri?…
Kur’an sesleri dindirilmiş,
Müslümanlar sindirilmiş!…
Allah-Muhammed-Hülafa-i raşidinin
İsimleri kubbelerden yerlere indirilmiş!…

***

Ayasofya,
Ey muhteşem mabet;
Gel etme,
Bizi terketme!…
Bizler, Fatih’in torunları, yakında putları devirip,
Yine seni camiye çevireceğiz…

Dindaşlarımızla,
Kanlı göz yaşlarımızla,
Abdest alarak secdelere kapanacağız,
Tekbir ve tehlil sadalarıboş kubbelerini yeniden dolduracak
İkinci bir fetih olacak,
Ezanlar bu fethin ilanını,
Ozanlar destanını yazacaklar…

Putperest Roma’ya yeni bir mezar kazacaklar, sessiz ve öksüz minarelerinden yükselen ezan sesleri fezaları yeniden inletecek! Şerefelerin yine Allah’ın ve O’nun sevgili peygamberi Hz. Muhammed’in aşkına, şerefine ışıl ışıl yanacak; bütün cihan Fatih Sultan Mehmed Han dirildi sanacak!…

Bu olacak Ayasofya,
Bu muhakkak olacak…
İkinci bir fetih, yine bir ba’sü ba’delmevt…
Bugünler belki yarın, belki yarından da yakındır,
Ayasofya, belki yarından da yakın!…

Osman Yüksel Serdengeçti

***

Ayasofya

Hülyamı aceb!. Yoksa ki kâbus mu bu rüya?
Eyvah! o ne zulmetde mi kaldın Ayasofya!

Beş yüz sene tevhid ile inlerdi zeminin;
Hüsranla yazık arşa çıkar şimdi eninin…

Tevhide asırlarca makarken ulu sinen,
Matemzede bir Iahd mısın esnama bugün sen…

Göz yaşları matemle döker kalb-i sema ruy-i zeminler;
Hüznünle senin ruh-u feza ağlayup inler…

Mazi ki, senin ruhu hazinene girdi,
Satvet dolu tarih, koca kubbende belirdi.

Sinen ki acaiblerin esrarını saklar,
Ey harika, Fatih sana, tarih sana ağlar…

Hançerledi imanını kimler? Ayasofya!
Ekdarına mahzun oluyor gökde Süreyya…

Yırt, perde-i zulmatı; yeter, dalma sükûte;
Tehlilinin âvâzı erişsin melekûte…

Çek; seyf-i muallanı, çıkub âleme haykır;
Şahlanda harimindeki esnamı bütün kır…

Kubbende melekler yine saf saf dile gelsin,
Ey ma’bed-i nur; bir koca tarihe bedelsin…

Ayat-ı mefahir dolu mihrab ile kubben;
İmanlı diyarında, esaretde misin sen?..

Ey Fatih-i Sani, yetiş imdada; yetiş gel!
İslâm yed’i beyzasına, minnetle uzat el…

Kubben gibi matemli sema, gamlı bu dünya;
Heyhat… Bu ne matem ki büründün; Ayasofya!..

Ey hiss-i bedi; tutdu semavatı eninim;
Hicranıma dağ vurma; yeter kalb-i hazinim…

Mehmed Kayalar

***

İşte kurşun kubbeler şehri İstanbul’dasın
Havada kaçan bulutların hışırtısı
Karaköy çarşısından geçen tramvayların camlarına yağmur yağıyor
Yenicami, Süleymaniye arkalarını kirli bir göğe vermişler
Hiç kımıldamıyorlar
Ayasofya elleriyle yüzünü kapamış bütün iştahıyla ağlıyor.

İlhan Berk

***

Vapur geldi iskeleye dayandı.
Ayasofya turkuaz’a boyandı.
Vatikanın içi sızladı, yandı.
Şimdi buldu Ayasofya hilali
Helali var açanların helali.

Esat KABAKLI 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Tefviz Nâme / Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.

HAK ŞERLERİ HAYREYLER Altta açıklama eklenmiştir Hak, şerleri hayr eyler, Zannetme ki ğayr eyler, Ârif …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyden Ayasofya’nın Açılışını ve Kurban Bayramını Tebrik Lâhikası

Hüsnü Bayramoğlu Ağabey’den Ayasofya Mesajı ve Bayram Tebriği! Aziz, Sıddık Kardeşlerim!  Evvelâ: Sizin leyâli-i aşere …

Kapat