Artarak gönlümün aydınlığı her lâhzada
Bir mehabetli gün oldu Ayasofya’da
Kendi gök kubbemiz altında bu Cuma namazı
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Günün başladığı sabahtan, o andan beridir,
Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübarek, ne garib âlem bu!..
Bütün iklimlerden günü görmeye geliyor ruhlar
İstanbul âfâkında taşmış her yana müşaşa nurlar
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu…
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sukûnette karıştıkca karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Allah’ın mabedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Ayasofya tarih oluyor.
Ordu milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adadı sevdiği Allah’ına bir böyle yapı.
Elli üç gün süren bir büyük muhâsara
Fatih Sultan Mehmet girmiş İstanbul’a
Topkapı’da seccadeyi sermiş boylu boyunca
Şükür secdesi ile sürmüş alnını kıbleye
Sonra yürümüşler erkânıyla büyük Camiye
Bir dinin mabedi dönüşmüş daha âlî bir mekana
Asılmış duvarlara Zülcelâlin adı Nebî’nin ismi
Silinmiş duvarlardaki bizansın yersiz izleri
En güzel mabedi olsun diye en son dinin
Silinmiş izleri bütün o meş’um mazinin
Nice yıllar secde edaları ezan vâveylâsı
Kaybolup gitmişti İstanbul’un mukaddes ufkundan
Kovuldu karanlık günlerin tesirleri etraftan
Bir nebevi meşale parladı Ayasofya’dan
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevi bir kapı açılmıştı buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları
Gün geldi mukaddes mabed döndü eski haline
Ağlamıştı yıllarca şimdi artık gülüyor kutsal mabed
Semalardan silinmiştdi yâdı Mevlâ’nın, o kutsi ezanın
Bütün İstanbul âfâkı yüz yıla yakındır ağlar durur
Mazinin mâverâ-yı aşkla dolu günlerini hatırlar
Bir ateş cemberidir kimse kırmaya cesaret edemez
Bir gün olur Erdoğan diye bir yiğit gelir
Mabedi eski günlerine aşk ile ümmit ile çevirir
Kalbi heyecandan fetih topları gibi atar
Günlerce düşünür bu mukaddes Cuma’yı
Cuma gelir yürür heyet-i âliyesiyle mabede
Bir top sesi Şanlı Fatih görünüz, Ulubatlı’nın sesi
Erdoğan’ı alkışlarlar top sesi, tevhid sadalarıyla
Bir yanında büyük Fatih onunla birlikte
Fatih’in eline koşar bütün huzzâr-ı mümin
O Erdoğan’ı tebrik eder dalını sığar
“Oğul öyle bir iş yaptın ki dünyalara sığmaz
Kevser suyu Habibin iltifatı sana yeter”
Bütün Osmanlı sultanları Yavuz, Kanuni, Murat
Kosova’nın, Çaldıran’ın İstanbul’un fethinin
Memâlik-i Osmanın her yerinden şüheda ruhları
Kuşların bedeninden seyreder mecma-ı a’lâyı
Gaşyolur bu aşkın İlâhî manzaraya
Uçuşurlar mabedin her yanında aşkile
Ruhaniler alkış tutar bu tükenmez neşeye
Ümmet-i Muhammed ağlar, günün aşkına
Yerleri öper kalpleri dönüşür mabed-i mukaddese
Cenab-ı Nebi’nin silüeti görünür semalarda
Büyük bir ışık kümesi dolaşır her yanda
Bütün ümmet şaşkın ruhları sonsuz taşkın
Öteden Bediüzzaman görünür büyük bir neşeyle
Gelir tokalaşır Erdoğmuş adamı tebrik eder
Başarırın büyük aşkı ile yanında yer alır Erdoğan’ın
Öteden Yahya Kemal görünür efsane İstanbul eş’âriyle
İstanbul meftunu şair bir daha bakar sevdiğine
Erdoğan’ın yanında yer alır, tebrik eder, gülümser
Yaslı mabedin gülen bütün ümmet seyreder
Erdoğan bir fatih edasiyle mesrur ve mağmum
Ben de bir vârisin olmakla bügün mağrurum;
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi,
Senelerden beri ru’yada görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allah’ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!
Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbir’i
Ne kadar saf idi siması bu mu’min neferin!
Kimdi? Bânîsi mi, mimarı mı ulvî eserin?
Yok o zaferi kazanan ordunun mümessili
Onlar adına duydu yaşadı bu ulvi tebcili
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşıyan vârisi hem sahibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.
Karşı dağlarda tutuşmus gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Zaferlerimiz yayılmış büyük bir coğrafyaya
Nuce ruhlar uçuşmuş oralardan Mevlâ’ya
Büyük bir yasın bittiğini gören bütün denizler
Üzerindeki bütün zafer şarkılarını söyler
Nice fetihler için koşuşmuş semaya uçmuş
Asakir-i mukaddese koşarak gelirler mutlu güne
Hepsi takdis eder mukaddes Mevlayı Zülcelali
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Diyorlar Ayasofya açıldı duyan derinden derine
Selam gönderin bütün mükevenâta sekenâta
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar’dan mı? Hisar’dan mı? Kavaklar’dan mı?
Bursa’dan, Konya’dan, İzmir’den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Beyazıd’dan, Van’dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübarek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.
Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosva’dan, Niğbolu’dan, Varna’dan, İstanbul’dan..
Anıyor her biri bir vak’ayı heybetle bu an;
Belgrad’dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar’dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra-dağlardan mı?
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar’dan mı? Tunus’dan mı, Cezayir’den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?
Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine.
Çok sükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşıyanlarla beraber bulunan ervahı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu Cuma namazı…
Erdoğan ve heyet-i uzmâsı kılar Cumayı sürurla
Büyük bir lânet kalkar ümmetin üstünden
İnşallah nice nuhûsetler böylece eksilir üstümüzden
İkinci bir fetih yaşadık bu kutsal Cuma’da
Mihmandar-ı Nebevînin o kutsal huzurunda
Prof. Dr. Himmet Uç
- Çanakkale Şehitlerine - 18 Mart 2023
- 12 Mart Erzurum’un Düşman İşgalinden Kurtuluşu ve İstiklâl Marşı - 11 Mart 2023
- Mustafa Kavurmacı ile İlgili Bir Hatıra - 20 Kasım 2022
- Zafer Ayı Ağustos - 28 Ağustos 2022
- Kırkıncı Hoca, Hikmet Parıltıları - 22 Temmuz 2022
- Orhan Pamuk Maceram - 28 Ocak 2022
- Bir Yayıncıdan Rica - 3 Kasım 2021
- Resim ve Heykel Sanatı ve Denizli - 25 Ekim 2021
- Türkiye’nin Romanı Olarak Gün Doğmadan.. - 20 Ekim 2021
- Henri Troyat ve Lev Tolstoy Biyografisi - 9 Eylül 2021