Ana Sayfa / Yazarlar / Ayasofya’dan Vazgeçmek

Ayasofya’dan Vazgeçmek

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İster milliyetçilik,
İster dindarlık,
İster hak-hukuk, adalet,
İster vefa,
İster egemenlik,
İster ulusal,
İster uluslararası,
İster siyaset,
İster idari…

Hangi açıdan bakılırsa bakılsın Ayasofya bu ülkenin en önemli, en güncel, en acil, en kronik sorunlarından biridir.

Siyaset ülkede sorun çözmek için varsa, Ayasofya bu milletin kahir ekseriyetinin en öncelikli sorunlarından biridir.
Ekonomi kadar, elektrik, yol, su, ürerim, istihdam kadar önemli hatta daha önemli bir sorunudur.
Bu açıdan, siyasetin Ayasofya’yı gündem yapmasında hiç bir sakınca da yok, aksine fayda var, zaruret var..

Ayasofya, Kardak Kayalıkları kadar bizimdir, millî bir sorunumuzdur.
Bir çakıl taşını dahi düşmana teslim ve feda etmeme azim ve kararlılığında olan bir milletin şehit kanlarıyla aldığı vatan toprağının en aziz parçasıdır, sembol değeri, bayraklık değeri, millî-manevî değeri en yüksek olan bir parçasıdır.

Vatan toprağından küçük bir çakıl taşını dahi feda etmeyen bu millet, koskoca bir mabedini ABD’nin, İngiliz’in, Yunan’ın arzularına, onların dini, siyasi hedeflerine, hesaplarına teslim ve hibe etmez, edemez.

Ayasofya’dan vazgeçmek, bu ülkede yaşayan Türk, Kürt, Arap, Laz, Abaza, Çerkez, Arnavut, Boşnak vb onlarca kavimden bir ve güçlü bir millet hamuru oluşturan tarihî, millî ve manevî değerlerden vazgeçmektir.
Ayasofya’dan vazgeçmek tarihî mirastan vazgeçmektir.
Ayasofya’dan vazgeçmek, âleme nizam veren büyük ülkü ve idealleri olan bir millet olma sevda ve davasından, Kızılelma’dan, Turan Ülküsünden, Adriyatikten Çin Seddi’ne uzanan mâzi ve istikbal davalarından, İ’lây-ı Kelimetullah davasından, âleme nizam ve adalet götürme davalarından vazgeçmektir.

Ayasofya’dan vazgeçmek, bağımsız bir ülke olma iddiasından vazgeçmektir.

Ayasofya’dan vazgeçmek “manda ve himaye asla kabul edilemez” ülküsünden vazgeçmektir.

Ayasofya’dan vazgeçmek, hukuk devleti olma iddiamızdan da vazgeçmektir.
Çünkü dünyadaki hiç bir hukuk sistemi keyfi uygulamalarla şahısların ve vakıfların tüzel kişiliklerinin ve mallarının yağma edilmesine izin vermez, göz yummaz, maddî manevî şahsiyetine hukukî olmayan gerekçelerle saldıramaz, yok edemez.

Ulu Hakan Fatih Sultan Mehmed Han’ın bizzat parasını vererek satın aldığı ve daha sonra kurduğu bir vakfa hibe ettiği bir mülkü, o vakfı kapatarak kamulaştırmanın ve ardından oldu bitti ile müze adı altında bir antik Yunan tapınağı haline getirmenin hukukî temelleri var mıdır, varsa nelerdir, bilinmesi gerekir.
Hukuk devleti olmanın ölçütü, hukukun gücünün gücün hukukuna galip olmasıdır.

Bir vakfın tüzel kişiliğine ve varlıklarına el koymak, bir ibadethaneyi amacının dışında kullanıma açmak gibi, onların üzerinde keyfî tasarrufta bulunmak gerçek hukuk devletlerine yakışır bir uygulama olmasa gerektir.
Yani devletin, kendi mülkü olmayan bir varlık üzerinde tasarruf edebilmesinin de hukuki prosedürü vardır.

Ayasofya cami olsun diye konunun her gündeme getirilişinde birilerinin avaz avaz bağırmalarında, ABD’nin, İngiltere’nin, Yunan’ın, hasılı Batılı devlet ve toplumların bundan rahatsız olacaklarını, konunun uluslararası soruna dönüşebileceğini iddia etmelerinde üç yönlü bir sorun var gibi görünüyor.

Bir;
bu kesimler ülkemizin iç sorunlarını Batıya gammazlıyorlar. Milletimizle değil, bahsettikleri ülkelerin siyasileriyle birlikte hareket ediyorlar.

İki;
ülkemizde, kendilerini taraf hissettikleri pek çok millî sorunun çözümü için batılı dostlarını, yandaşlarını müdahaleye çağırarak egemenliğimizi ayaklar altına alıyorlar.
“Batılılar rahatsız” söylemiyle aba altından sopa gösteriyorlar..

Üç;
ülkedeki her sorunu demokrasi, hak, hukuk, adalet çerçevesinde değil de güce ve güçlüye dayanarak çözmeye çalışıyorlar.
Yani, dayatmacılık yapıyorlar.

Bir yandan Türklükten, milliyetçilikten, millî bağımsızlıktan bahsediyor, diğer taraftan milletin en temel arzularını, haklarını, değerlerini yok sayıyor, ayaklar altına almaktan vazgeçmiyor, hatta bunu hak ve başarı görüyorlar..
Bu kesimlerin kafalarının arkasındaki Türk ve Türklük, millet ve milliyetçilik, millî değer, millî bağımsızlık tanımlarının ne olduğunu anlamak için uzmanlık gerekiyor..

Ayasofya cami olsun diyenlere, ikide bir batılılara karşı hoş görülü olmayı tavsiye edenlerin, bu mabedin cami olması taleplerini dillendirenlere karşı hiç te hoşgörüyle yaklaşmadıkları görülüyor.

Başkasının kesesinden cömertlik yapmak gibi, batılıları memnun edebilmek için müslümanların hoşgörüsünü harcamak derdinde olanların, batıya dönüp hoşgörü çağrısını onlara ve aynaya bakıp kendilerine yapmaları gerektiğini hatırlatmak gerekiyor.

Ayasofya’nın cami olmak gibi kazanılmış bir hakkı vardır.
Ayasofya’nın içersinde namaz kılınması, Kur’an okunması gibi bir hakkı vardır.
Hak hukuk diyenlerin bu hakkı teslim etmek, hoşlarına gitmese bile hoşgörü göstermek gibi ahlaki bir sorumlulukları vardır..

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kabir Hayatı ve Ölenin Arkasından Yapılabilecek Hayırlar

Kabirde hayat nasıldır? Kabir ziyareti nasıl yapılır? Ölülerin ardından Kur’an okunur mu? Ölünün arkasından yapılacak …

Kapat