Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Ramazanlık / Ayıp Örtmek ve Kusurları Araştırmak (Tecessüs)

Ayıp Örtmek ve Kusurları Araştırmak (Tecessüs)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Ayıp Örtmek ve Kusurları Araştırmak (Tecessüs)

Osman ÇETİN

Başkalarının kusur, eksiklik, utanılacak şey, suç, cürüm, şeref ve haysiyete aykırı davranış, nezaket ve terbiye dışı, fena, kötü, utanç verici şey cinsinden yaptığı işlerin duyulmasını, görülmesini önlemek, yayılmasına mani olmak. Toplumu ve insanları kötülüklerden korumak için işlenen ayıpları örtmek ahlâkî faziletlerin başında gelir. Böylece İslâm’ın övdüğü, müslümanlarda bulunmasını istediği faziletlerden birisi de başkalarının ayıp ve kusurlarını örtmek ve gizlemektir. Buna karşılık; bir müslümanı küçük düşürmek, şahsiyetini lekelemek ve onu rezil etmek için ayıplarını araştırmak ve başkalarına anlatıp açıklamak ise büyük bir ahlâksızlık olup, İslâm tarafından yasaklanmıştır. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Müslümanların ayıplarını (ve gizli şeylerini) araştırmayın…” (el-Hucurât, 49/12). Resulullah da bir hadiste: Birbirinizin özel ve mahrem hayatını araştırmayın” (Müslim, Birr ve Sıla, 30) diye buyurmaktadır.

Resulullah (s.a.s.) başka bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır:

“Her kim bir müslüman kardeşinin ayıp ve kusurlarını, kimsenin görmediği ve görmesini istemediği şeylerini örterse, Allah’u Teâlâ da kıyamet gününde onun ayıplarını örter. Her kim müslüman kardeşinin meydana çıkmasını istemediği birşeyini ortaya çıkarır ve dile verirse; Allah da onun ayıplarını, kimsenin bilmesini istemediği hallerini meydana çıkarır. Bu suretle kendi evi içinde de olsa onu rezil eder. Müslüman kardeşinin ayıplarını örten, bir ölüyü diriltmiş gibidir. ” (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58; Tirmizî, Birr ve Sıla, 85)

Müslümanın ayıp araştırması değil, bilâkis gördüğü ayıp ve kusurları örtmesi gerekir. Diğer bir hadis-i şerifte: Kim bir müslümanın ayıbını dilerse Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter. ” (Ebû Dâvud, Edeb, 39), Kim bir ayıp görür de örterse sanki kabrine diri gömülmüş bir yavruya can vermiş gibi olur. ” (Ebû Dâvud, Edeb, 38) buyurulmuştur.

İnsan başkalarının ayıp ve kusurunu değil, kendi ayıp ve kusurunu görmeye çalışmalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.): Kendi ayıbı, insanların ayıbını görmekten alıkoyan kimseye müjdeler olsun. ” (Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, II, 46) buyurmuştur.

Ayıpların araştırılıp ortaya dökülmesi; insanları birbirine düşürmekten, aralarında kin ve düşmanlık tohumları ekmekten, fenalıkların yayılmasından başka bir şeye yaramaz. İnsanların gizli kalmış kusurlarını açıklamak, herkese duyurmak onların utanma duygularının yok olmasına, sosyal kontrolün azalmasına ve böylece ahlâksızlığın süratle yayılmasına da sebep olur. Resulullah: Müslümanların ayıplarını, gizli hallerini araştırmağa kalkışırsan, onları ifsad eder (ahlâklarını bozar) veya ifsada yaklaştırmış olursun, ” (Riyazü’s-Sâlihin, III,154) buyurmuştur.

Peygamberimiz ve ashabı, kimsenin ayıplarını araştırmamış ve araştıranları da şiddetle kınamıştır. Peygamberimiz’in: “Din kardeşini bir suçundan dolayı ayıplayan kimse, o suçu (günahı) kendisi de işlemedikçe ölmez. ” (Tirmizî, Kıyâme, 53) uyarısını da hiç bir zaman unutmamak gerekir.

Bir gün Hz. Ömer’in yanına bir adam geldi ve ona şöyle dedi: “Benim bir kızım var, cahiliye devrinde onu diri diri toprağa gömmüş, sonra da ölmeden çıkarmıştık. İslâmiyet geldikten sonra ben de kızım da müslüman olduk. Fakat kızım Allah’ın yasakladığı bir şeyi yaptı ve had vurulması icab etti. Bunun üzerine, bizim bulunmadığımız bir yerde bıçakla kendisini kesmek istemiş. Biz durumu haber alır almaz koştuk, fakat boyun damarlarından birini kesmişti. Hemen tedavî ettik, iyileşti. Yaptığına pişman oldu. Tövbe ederek bir daha böyle bir şey yapmamaya karar verdi. Bir kabileden dünür geldi. Ben de olanları olduğu gibi anlattım.” Hz. Ömer, adamın bu sözlerine kızarak:

“-Allah’u Teâlâ’nın gizlediğini açığa mı vuruyorsun? Vallahi eğer kızın başından geçenleri başka birine daha anlatırsan herkesten önce cezanı ben veririm. Git, kızı diğer müslüman, temiz kızlar gibi evlendir dedi.” (Y. Kândehlevî, Hadislerle Müslümanlık, III, 1021).

Müslümanların başkalarının günah ve kusurlarını, işledikleri ayıpları örtmeye çalışmaları nasıl önemli bir ahlâkî görevleri ise; aynı şekilde kendi günah ve kusurlarını da ifşâ etmemeleri gerekir. Aşağıdaki hadîs-i şerif bize bu konuda da titiz davranmamız gerektiğini göstermektedir. Resulullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor:

“Fenalıklarını açığa vuranlardan başka bütün ümmetim, halkın dilinden ve elinden salimdir. “

“Bir adam bir gece fenalığı yapıp da Cenâb-ı Hak onu örtmüş iken:

“Ey filânca ben dün gere Şöyle şöyle yaptım demesi, suçunu ilân ve teşhirdir. Halbuki o, geceyi Allah’ın setrine mazhar olarak geçirmişti. Allah’ın örttüğü bu suçu sabahleyin teşhir etmiş, açıklamış bulunuyor. ” (Riyazü’s-Salihîn, I, 282).

Rabîatü’l-Adeviyye: “Kul Allah’ın sevgisini tattığı zaman, Allah onu kendi kusurlarına muttali kılar, böylece başkalarının kusurunu görmez olur” der.

Bu ayet-i kerime ve hadis-i şerifler, toplum içinde yardımlaşmak, birlikte iyi geçinmek, yapılan fenalıkları ve ayıpları örterek arkadaşlığı, dostluğu kuvvetlendirmek, dostça yaşamayı isteklendirmek ayıp ve günahları teşhir etmeden önlemek gibi insanî ve İslâmî faziletlerimizi belirtmektedir.

***

Ayıplamak veya kınamak tam olarak nasıl oluyor?

İnsanları küçümseyen ve kusurlarıyla itham eden cümleler, “kınamak-ayıplama” manasını taşır.

Kişinin başkalarında gördüğü bazı halleri veya kusurları ayıplaması, kendi nefsini o kusurdan veya o halden münezzeh görmesinden kaynaklanır.

Kınamada, ayıplamada gizli bir kibirlilik vardır. Halbuki hiçbir nefis hatadan ve kusurdan hâli değildir.

Ayıplamada bir eziyet vardır.

Hz. Peygamber (asm), müminleri, insanlara yönelik her türlü eziyeti yasaklamıştır, bunu yapanları münafıklıkla vasıflandırmıştır:

“Ey diliyle Müslüman olup da kalbine iman nüfuz etmemiş olan (münafık)lar! Müslümanlara eza vermeyin, onları kınamayın, kusurlarını araştırmayın. Zira, kim Müslüman kardeşinin kusurunu araştırırsa, Allah da kendisinin kusurlarını araştırır. Allah kimin kusurunu araştırırsa, onu, evinin içinde (insanlardan gizli) bile olsa rüsvay eder.” (Tirmizî, Birr 85)

Aynı hüküm zimmiler (İslam ülkesindeki gayri müslimler) için de geçerlidir.

“Kim bir zimmiye eziyet ederse ben onun davacısıyım. Ben kime (bu dünyada) davacı olursam, kıyamet gününde de davacı olurum.” (Acluni, Keşfu’l-Hafa’ II, 218)

 Cenab-ı Hak, Kuran-ı Kerim’de kusur araştırmayı, suizanda bulunmayı yasaklamıştır:

“Hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyin ardına da düşme. Çünkü kulak göz ve kalp bunların hepsi ondan mesuldür.” (İsra, 17/36)

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının. Zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin (kusurunu arayıp) tecessüs etmeyin, kimse kimseyi gıybet etmesin. Hanginiz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır?..” (Hucurat, 49/12)

İslam, kusurları örtmeye teşvik etmiştir.

Nitekim bir ayette şöyle buyurulur:

“Müslümanların ayıplarını (ve gizli şeylerini) araştırmayın…” (Hucurât, 49/12)

Resulullah da bir hadiste: “Birbirinizin özel ve mahrem hayatını araştırmayın.” (Müslim, Birr ve Sıla, 30) diye buyurmaktadır.

Başka bir hadiste ise, başkalarının ayıp ve kusurlarını gizlemenin ne kadar önemli ve hayati olduğuna dikkat çekilmiştir:

“Kim ayıp ve kusur görür de insanlara anlatmayıp gizlerse, sanki cahiliyette diri diri toprağa gömülmekte olan bir kızı hayata kavuşturmuş gibi sevap kazanmış olur.” (Ebu Davud, Edep 45)

Toplumu ve insanları kötülüklerden korumak için işlenen ayıpları örtmek, ahlâkî faziletlerin başında gelir. Böylece İslâm’ın övdüğü, Müslümanlarda bulunmasını istediği faziletlerden birisi de başkalarının ayıp ve kusurlarını örtmek ve gizlemektir.

Buna karşılık; bir Müslümanı küçük düşürmek, şahsiyetini lekelemek ve onu rezil etmek için ayıplarını araştırmak ve başkalarına anlatıp İslâm tarafından yasaklanmıştır.

Nasıl davranmalıyız?

İnsan başkalarının ayıp ve kusurunu değil, kendi ayıp ve kusurunu görmeye çalışmalıdır. Peygamber Efendimiz (asm) “Kendi ayıbı, insanların ayıbını görmekten alıkoyan kimseye müjdeler olsun.” (Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, II, 46) buyurmuştur.

Onun için insan, kendi kusurunu görüp onu düzeltmeye çalışmalıdır.

Kınama, ayıplama sorumluluğundan kurtulmak için, mümkünse, kendisini ayıpladığımız kimseden helallik dilemeliyiz, özür dilemeliyiz.

Bazı alimlere göre ise, pişman olup istiğfarda bulunmak yeterlidir. Çünkü durumu haber verip kınanan ve hakkında olumsuz konuşulan kimseden helallik dilemek, bir üzüntüye, bir dargınlığa sebebiyet vermiş olabilir.

Ancak o kimse bu durumdan haberdar olmuşsa, o zaman kendisinden özür dileyerek helallik istemek gerekir.

Biz değil de başkası yanımızda birilerini ayıplamaya kalkışması durumunda ise, bu kişiye fırsat vermemek, münasip bir dille engellemek, bunu yapamıyorsa oradan uzaklaşmak gerekmektedir.

Bu konuda ölçümüz şu hadis-i şerif olmalıdır:

“Sizden herhangi biriniz bir kِötülük gِördüğünde onu eliyle değiştirsin. Eğer buna güç yetiremezse diliyle değiştirsin. Buna da güç yetiremezse kalbiyle (buğz etsin). Bu ise imanın en zayıf mertebesidir.” (Müslim, Kitabu’l-İman, 78)

Allah da şöyle buyurmaktadır:

“Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder,  kötülükten de sakındırır ve Allah’a iman edersiniz.” (Âl-i İmran 3/110)

Peygamberimiz (asm) ve ashabı, kimsenin ayıplarını araştırmamış ve araştıranları da şiddetle kınamıştır. Peygamberimiz (asm)’in,

 “Din kardeşini bir suçundan dolayı ayıplayan kimse, o suçu (günahı) kendisi de işlemedikçe ölmez.” (Tirmizî, Kiyame 53)

uyarısını da hiçbir zaman unutmamak gerekir.

Kur’an da “Birbirinizi ayıplamayın” (Hucurat 49/11) demektedir. Bunun manası, biriniz diğerinizi ayıplamasın demek olur. Çünkü kardeşin kardeşi ayıplaması kendisine döner. Bu durumda ayıplayan kişi, dolaylı olarak ayıplanan durumuna düşer.


Sorularla İslamiyet

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Âyine-i Besmele

ÂYÎNE-İ BESMELE Bütün KUR’ANÎ İLİMLERİ cem eden RİSALE-İ NUR’dan Bir Kelam dersi; İNSAN üç cihetle …

Kapat