Bediüzzaman bugün olsaydı ne derdi, nasıl bir tavır alırdı? Sorusuna mukabil sayın Ayşe Böhürler böyle büyük insanların bu tür siyasi sorunlardan uzak durmasına yakın bir bakış açısı sergilemiş, ilk etapta haklı, ama ortadaki durumun klasik siyasi bir tutum olduğunu söylemek mümkün mü?
Milletlerin de insanlar gibi kader anları vardır. Bir küçük tavır yanlışlığı bir milletin tarihten silinmesine, yeni bir dünyanın da doğmasına neden olur. Stefan Zweig İstanbul’un fethini anlatırken, bir saat içinde İstanbul’un ve Bizans’ın kaderinin değiştiğini söyler ve “bir saatin değiştirdiğini yüzyıllar geri getiremez” der. Bediüzzaman, tarihimizin büyük değişmelere uğradığı son yüz elli yıllık kendi deyimi ile “helaket ve felaket asrı”nın bütün olaylarına tavrını koymuştur. Dünyanın büyük siyaset felsefecileri Jan jak Ruso, Marks, Descartes gibilerin her birinin, siyaseti, milletlerin kaderini toparlama vasıtası yaptıklarını görüyoruz. Ama bunlar geleneksel siyasi söylemin içinde değiller.
Nurcuların bir kısmı doğmatik nurculardır, hiçbir mülahazaya gitmeden karar verir ve doğruluğunda esnemeden tavır alırlar. Bazıları da Bediüzzaman’ın görüşleri ile sosyal ve siyasi olayları birbiri üstünde yorumlar ve uygulama içinde en net tavrı ortaya koyarlar; bunlar devir, şartlar, siyasiler, tarihin ve tarihsel dilimlerin nazara alınması ile yapılabilir, bu konularda yorumcunun bir fikri yoksa o sadece söylemi ile kalır.
Bediüzzama’ın klasik söylemdeki siyaset ile alakası yoktur, o siyaseti dinsizliğe alet edenlere karşı siyaseti dine alet etmeye çalışır. Çünkü din alet olmaz, ama siyaset dine alet olur. Alet daima aşağıda olmalı; din, siyaset gibi bir şeye alet olursa iyi sonuçlar alınmaz.
Türkiyede genel anlamda yapılan dinin siyasete alet edilmesidir, Bediüzzaman buna şiddetle karşıdır. Ya Bediüzzaman ne yapmıştır? O topluma çok yönlü tesirlerin altında kalan bir laboratuvar metaı gibi bakar. O metaın aldığı tesirlerle zayi olmamasını ister. Toplumun zayi olmaması için çok partili, ama her kafadan bir ses çıkan mantığa karşı çıkar. Yani bugün ülkenin farklı tesirlerle yıpratılan toplumunu kurtarmak için “ben sevadı azama tabiiyim” der. Yani millet çoğunluğu nerde ise ben ordayım, der. Bu da Peygamberimiz asm”in “ümmetim dalalette ittifak etme”, demesinden güç alan bir yorumdur. Bediüzzaman ta İkinci Meşrutiyet’ten beri daima ülkede siyasi birliği bozan durumlara karşı çıkmıştır. Sandık başında safça ”Demirkırat hangisi” demek onun tutumunu gösterir. Çünkü elli sene tek parti ile ülkede kaos estiren bütün değerleri zirü zeber eden iktidarın karşısında büyük adam görüntüsü verip ilgilenmemek mantıklı olmaz, böyle büyük zatlar mecburen tarafını belli eder ve milleti kararsızıktan kurtarırlar.
Bediüzzaman Sultan Hamid’i eleştirmiştir, bazı kişisel uygulamalarından dolayı, ama genel anlamda onun yıkılmasına karşı çıkmış, Otuz Bir Mart ve Hareket Ordusunun tavrını engellemek istemiş, ama imkansız gördüğü için geri çekilmiştir. Otuz Bir Mart ve Hareket ordusu iki başlı bir İngiliz oyunudur, bizim saftirik askerlerimizi ve Derviş Vahdeti”yi kullanmış ve başarmışlardır. Bediüzzaman Sultan’a karşı nasıl bir birlik ve sevadı azam felsefesi ile hareket etmişse Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi ve Ak Parti’ye de aynı tavırı sergileyen ilkeler koymuştur.
Bediüzzaman ilke adamıdır, onun davasının ilkeleri vardır, işte tevhid felsefesi ve siyasette birlik onun ilkeleridir. Bu tevhid felsefesini bozan tutumları iyi karşılamaz, Türkçü, dinci, Kürtçü, radikal İslamcı görüşleri fikir olarak değil sevadı azam felsefesini bozacakları için eleştirmiştir. Bediüzzaman’dan daha sağlıklı sevadı azam felsefesi olan bir siyasi ve siyaset felsefecimiz olmamıştır.
Radikal dini partileri “ben öyle adamlara anarşist nazarı ile bakıyorum” der, çünkü onlar mümkün hükümetin hangi suretini görse daha ideal bir hükümet tahayyülü ütopyası ile hareket eder ve birliği bozarlar. Bizde böyle olmuştur Türkçüler, Kürtçüler ve Radikal İslamcılar iddia sahibidir ama icraatları olmamıştır. Mecliste birtakım sandalyeleri işgal etmişledir. Bu yüzden Bediüzzaman bir siyasi ihtiras beklentisi ile değil, ülkenin istikrarı ki bütün dengelerin kaynağı istikrardır. Bunu Amerika gibi ülkeler iyi anlamış iki parti ile istikrarı bozmamak için hareket etmişlerdir.
Erdoğan’ın yapmak istediği ile Bediüzzaman’ın yapa geldiği birbiri ile örtüşür, bunu basit bir telakki ile siyaset deyip bir kenara atmak yanlıştır. Amerika, İngiltere, Rusya, bizdeki saftirikler bizdeki iktidarları bozmuşlardır. On iki Eylül için bir Amerikalı yetkili bizim alet olan kelli felli adamlarımızı “bizim çocuklar iyi iş başardı” demişlerdir. Dert deva ülkenin tek elden yönetilmemesini sağlamaktır. 12 Mart ve 12 Eylül uçağın take of noktasında çıkışını engellemek içindir, bugün de aynıdır.
Türkiye bir haçlı ruhu ile geri itilmeye çalışılmakta, bu oyuna Bediüzzaman ve Nur Talebeleri elbette hiçbir menfaat izlenimiyle değil sırf ülkenin selameti için tavır koymak durumundadırlar. Sayın Ayşe Böhürler.
- Çanakkale Şehitlerine - 18 Mart 2023
- 12 Mart Erzurum’un Düşman İşgalinden Kurtuluşu ve İstiklâl Marşı - 11 Mart 2023
- Mustafa Kavurmacı ile İlgili Bir Hatıra - 20 Kasım 2022
- Zafer Ayı Ağustos - 28 Ağustos 2022
- Kırkıncı Hoca, Hikmet Parıltıları - 22 Temmuz 2022
- Orhan Pamuk Maceram - 28 Ocak 2022
- Bir Yayıncıdan Rica - 3 Kasım 2021
- Resim ve Heykel Sanatı ve Denizli - 25 Ekim 2021
- Türkiye’nin Romanı Olarak Gün Doğmadan.. - 20 Ekim 2021
- Henri Troyat ve Lev Tolstoy Biyografisi - 9 Eylül 2021