Ana Sayfa / Yazarlar / Ayşe Kulin ve Sevdalinka

Ayşe Kulin ve Sevdalinka

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Ayşe Kulin ve Sevdalinka

Ayşe Kulin, Amerikan Arnavutköy Kız Koleji Edebiyat bölümünü bitirdi, Çeşitli gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı. Yıllarca televizyon, reklam ve siııema filimlerinde sahne tasarımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak görev yaptı.  Öykülerinden oluşan ilk kitabı Güneşe Dön Yüzünü 1984 yılında
Neşredildi. Bu kitaptaki Gülizar adlı öyküsü, Kırık Bebek adı ile
senaryolaştınldı ve bu sinema filmi 1986 yılının Kültür Bakanlığı ödülünü kazandı. 1986’da sahne yapımcılığını ve sanat yönetmenliğini üstlendiği Ayaşlı ve Kiracıları adlı dizideki çalışmasıyla Tiyatro Yazarları Derneği’nin En İyi Sanat Yönetmeni ödülünü kazandı. 1996’da Münir Nurettin Selçuk’un yaşam hikayesinin anlatıldığı Bir Tatlı Huzur adlı kitabı yayınlandı. Aynı yıl, Foto Sabah Resimleri adlı hikayesi, Haldun Taner Öykü Ödülü’nü, bir yıl sonra aynı adı taşı yan kitabı Sait Faik Hikaye Arrnağanını kazandı. 1997’de
yayınlanan Adı Aylin isimli biyografik romanı ile, İstanbul
üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından yılın yazarı seçildi. 1998’de Geniş Zamanlar adlı hikaye kitabı yayınlandı. Füreya isimli biyografik romanı da yazarın son çalışmalarındandır. Üzerinde çalıştığım Sevdalinka romanı eserin on birinci basımıdır. 1999 da piyasaya çıkmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu büyük bir devletken bir nehir gibi Asya
Avrupa ve Afrika’yı içine alan büyük bir yatakta yüzlerce küçük Nehirleri de kendine bağlayarak yaşar. Her nehrin sonbaharı olur. İmparatorluk sonbaharını yaşarken yatağının büyük bir kısmını bırakıp asıl yatağına döner. O zaman onun küçük kolları vadilerin arasında su birikintileri halinde kalırlar, arasında su birikintileri halind. veya yaşam savaşı verirler. Sevdalinka ve Çiçekli Mumlar Sokağı bu büyük birliğin yadellerde kalan parçalarının romanları, Batum’da bir avuç milleti hakimenin çocukları, görülen zulüınler üzerine İstanbul’a gelmek zorunda kalırlar.

Ayşe Kulin, Romanın başında kitabı yazış sebebini bir tarihi bilgi ile anlatır, “‘Bu kitap, Osmanlı öncesinde dini nedenlerle Haçlı orduları tarafından, Birinci ve İkinci Dünya savaşları sonrasında ve 1992 Savaş’ında ise Sırplar ve Hırvatlar tarafından sürekli soykırıma tabi tutulan ama asla yok edilemeyen Boşnak halkının acılarını Türk halkına biraz olsun tanıtabilmek amacıyla yazıldı.
Roman savaş öncesinde Tito’nun kurduğu altı federe devletten oluşan Yogoslavya Federatif Cumhuriyet’inde, aşırı milliyetçiliği azdırarak savaşı tırmandıran ve sonuçta Yogoslavya’yı alevler içinde bırakan günleri anlatıyor, savaşın ilk üç yılında yaşananları okura hikaye ediyor. Kitapta yazılan olaylar belgesel nitelikli, tarihi ve siyasi kişilerin dışındaki karakterler kurgudur. (s.7)

Romanın adı Sevdalinka, sevda şarkıları demektir. İlk defa bu isim 99. sahifede geçer. Bosna’nın bağımsızlık müracaatını kutlarken, Televizyonda Nimeta ve arkadaşları sevdalinkalar söylerler. “Bir ağızdan avaz avaz sevdalinkalar söylüyorlardı.” (99)

Nimeta

Nimeta, romanın merkezindeki şahsıdır. Evinin mutfağında bulaşıkları yıkamaktadır. İçi sıkkındır, dalgındır. Dalgınlığını oğlu bile hissetmiştir. Çünkü üç defa aynı konuyu tekrar etmiş, ama annesi soruya cevap vermemiştir. Anne dalgınlığına görünüşte bahaneler üretirse de asıl nedeni gizler. İç dialoguyla kendini izah eder. “Üç yıldır, bir kadına yakışmayacak kadar çok içtiğinin, kocası arkadaşları ve annesi kadar, oğlu da farkındaydı elbette.”(s.9) Oğlu Fiko tanıtılır: “On bir yaşındaydı Fiko. Aklı da boyu gibi, yaşına göre hızla gelişmişti. Uyanık cin gibi bir çocuktu”(s. 9)
Nimeta ile ilgili bilgilerin bir kısmını da annesinden alırız.O,
üniversitede Burhan’la tanışmıştır. Stefan ile olan yasak aşkından vicdan azabı çeker. Emma, Madam Renal, Nigar Hanım daha birçokları gibi vicdanı ile duygulan arasındaki kavgadan mağlub çıktığını anlatır. “Yüreğinde olmaması gereken bir sevgiye yer vermişti. Bu sevgiyi, filizlenmeye başladığı andan itibaren, yeşertmemek, büyütmemek için elinden geleni yapmıştı aslında. Ama boşunaydı çabaları…” (s. 9) Sevdiği erkek Stefan’dır. O Nimeta’nın kocasından ayrılmasını ister. “Bir seçim yapmak zorundasın Nimeta, demişt. Ben bu.şekilde devam edemeyeceğim. Ya beni seç, ya kocanı. Sevdiğim kadının başka biriyle evli olmasına daha fazla dayanamayacağım”(s. 10) Nimeta’mıı güçlü bir yüreği vardır, artısı da budur eksisi de. kocasına da bağlıdır, yasak aşkına da. Sevgilisinin kocasına gerçeği anlatma teklifine karşı “bu onu öldürür,”(30) der.

Raziyanım da kızının evliliğini ve evlilik sonrasını anlatır. Bu anlatımlar Nimeta’nın anlatımlarıyla benzeşir. Nimeta, üniversitede Burhanla tanışır ve evlenir. İlk yıllar kocasını sever. Zamanla hayatın tekdüzeliğinden dolafı Nimeta da bıkkınlık başlar. (s. 31) Bu tekdüzelik Nigar’ı, Emma’yı, Madam Renal’i, Seniha’yı da ihanete iter. On dokuzuncu yüzyıl romanının birçoğu dejenere olan aile bağlarını işler. Lucas da romanı dejenere bir muhitte ideali aramak olarak yorumlar. Aileye sadakat kavramı bazı romanlarda işlenir. Balzac’ın Vadideki Zambak’ındaki gibi. Bizde de Halide Edip’in Handan’ı ile, Hüseyin Rahmi’nin Nimetşinas’ında rastlarız aile kurumuna sadakata..

Nimeta iki sorumluluk arasında bocalar ve bunalıma girer, kliniğe yatırılır ve orada iki ay geçirir. Geçirdiği bunalımdan kurtulunca mesleğinin başına döner.
Nimeta, görevle Zagreb’e gidecektir, orada Stefan’ı göreceğini düşünür. Miloseviç Kosova’ya Cumhurbaşkanı tarafından Sırpları teskin etmek için yollanmıştır, görevinin tam tersini yapar. Onları kışkırtır. “Kosova Sırplarının rüzgarını arkasına aldığı takdirde varacağı noktayı düşünür” ( s. 35) Nimeta görüntü almak için balkona çıkmak ister, orada Stefan’a rastlar. Londra’dan iki ay önce dönmüştür. Nimeta bir yerde birşeyler içelinı diyen Stefıın’a “İçmeyelim Stefan. Bizim ev halkının, kedi dahil, mutlu olabilmesi için benim senden uzak durmam gerekiyor.” (s. 37) Stejo giderse de Nimeta’nın içinde bir yara tekrar kanamağa başlar..
Nimeta, aşkı karşısında kendini bir türlü ayarlayamaz. Bütün realist romanlardaki yasak aşk sahipleri gibi o da kendini denetleyemez, vicdanını da susturamaz hayatı, ezik, çözük götürmeye çalışır..
Nimeta ile arkadaşı Mirsada mektuplaşır ve telofon görüşmeleri yaparlar. Memleketin gidişinden endişe duyarlar. Aynca Nimeta, Mirsada’nın yeni eşi ile mutlu olmasından hem memnun olur, hem onu kıskanır.
Nimeta, Slovenya’daki siyasi değişmeleri takib için gidecektir.
Televizyondan arkadaşı İvan ona ne yapması gerektiğini anlatır. Nimeta Lubliyana’ya varır. Hapishanede Janez Janşa ile görüşür. Bu şahıs, sorgulanmış ama askeri dökümanların kimin tarafından çalındığım bilmediğini söylemiştir. Bitkin ve ümitsizdir. Nimeta daha sonra parti lideri Kuçan ile görüşür. Kuçan tatmin etmeyen cevaplarla Nimeta’yı oyalar ve beş dakika sonra onu kibarca kapının önüne koyar.Nimeta, çıkınca halkın arasına katılır ve onların nabzını tutar. Otelden çalıştığı televizyona, olaylan özetleyen bir farks çeker. Evine döner, artık dış görevlere gitmeme kararı almıştır.

Kulin, Türk romanına böyle değişik bir tip kazandırmıştır. Yüreğinde yaşamaya devam eder. O’nu aramamıştı. Nerede olduğunu bile bilmiyordu. Ama nasılsa bir gün bir yerde ortaya çıkacaklardı.” ( s. 81) Olaylar hiç de istediği gibi gelişmez. Sırp cehenmeminde görür.” Ne işin var burada Nimeta. Başka birini bulaınadılar mı savaş mulıabiri yapmak için? diye sordu Stefan.”(81)

Nimeta, Stejo’nun (Stefan) savaşa katılmasına üzülür. Yüreği eşi ile sevgilisi arasında muzdariptir. (s.82) Nimeta yine kocasını terketmeye yanaşmaz. Burlıan’ı terketmeyeceğini söyler Stefan’a “Hayır Stefan Burhan’ı hiçbir şekilde terk edemem ben. O çocuklarımın babası.”(s. 86) Ve aşkı ile duyguları arasındaki ezilmişliğini Stefan’a anlatır. “Beni olsun seviyorsan arama. Her bir buluşmamızda, sevişmemizde yirmi savaşa birden katılmış gibi hissediyorum kendimi. anıyorum. Ölüyorum. Utanç ve pişmanlık beni öldürüyor. Senden ayrılıyorum, bu kez de içim ölüyor. Çok zor toparlanıyorum. Lütfen!”(s. 86) Banyoya geçti, suyun altında dakikalarca kaldı, vücudu gibi ruhunu da yıkamak istercesine (86)

Nimeta ve Burhan Hırvatistan’da savaş devam ederken sağ salim dönerler. “Bosna’da insanlar gergin ama sabırlıydı. Belki de İslam’a mahsus bir tevekkülle, başlarına yakında gelecek olan belayı vakar ve sabırla bekliyorlardı. (s. 91)

İstanbul’a gider bir vesile ile ve istanbul’un değiştiğini görür. “İstanbul bile eski İstanbul değildi. Bu kente ilk geldiklerinde, binebilmek için saatlerce kuyrukta bekledikleri araba vapurlarını Raziyanım boşuna aradı. Masal şehir ve Boğaziçi… Rumeliyi Anadolu’ya bağlayan iki muhteşem köprünün altında, bütün ihtişamıyla masmavi uzanıyordu.”(s. 95) Razıyanım ve Niıneta akrabalarını ararlar. İstanbul’la ilgili bilgiler derinliği ve artistik yönü olmayan bilgilerdir. Romancı İstanbul’u romanın içine estetik bir şekilde ycrleştirmez. Raziyanım ailesini ararken, Nimeta Ankara’ya geçer. Kızılay Meydanı’nda serpiştiren kar altında hızlı hızlı yürüyen insanları durdurup sorularını sormaya başlar. Nimeta’ya tercüman kız aracılığıyla birisi “Gitsinler bizim askerler, korusunlar Boşnaklar’ı”(s.98) der.

Boğaziçinde yemek bile yiyemeden Saraybosna’ya dönerler. İtalo Calivino romanın bir oyalama sanatı olduğunu söyler, doğrudur. Kulin, durulması gerektiği yerlerde estetik ve sanatlı duruşlar yapmalıydı zannımca, mesela İstanbul ve Ankara’ya gelinir. Alelacele bu şehirlerden geçilip gidilir. Roman anlatmadır ama görülmesi gereken yeri görmeli ve göstermelidir. Odak olan olaylarda olayları özetlemek romanın ruhu ile bağdaşmaz, bir sığınak olarak görülür, fonksiyonu büyüktür.

Romanda İstanbul

Zvomik’in başına büyük felaket gelmesinden sonra “Nimeta adeta taş kesilmiş gibi dinliyordu öğlen haberlerini. Hiçbir ifade yoktu yüzünde. İvan sıcak bir fincan kalıve getirdi. İç bunu Nimeta iyi gelir. dedi” (s.117) Arkadaşı Sonya hâlâ dünyanın buna izin vermeyeceği fikriyle kendini avutıır. Ve “Bitmeyeceğiz kardeşim. Hep olacağız, biz Boşnak’lar!”(s.ll8)
Nimeta eve kapanır. Değil galeri gezmek, güzel bir film görmek, bir arkadaşa sabah kalıvesine uğramak, çarşı pazara alışverişe gitmek bile hayal olmuştıı” (s. 118) Bosnalıların yıllar önce yaklaşan bu felaket karşısında uyuduklarını söyler. Okullar kapalıdır. Birkaç öğretmen emniyetli kilerlerde çocuklara ders vermeğe devam etme kararı alırlar. Fiko ve Hana da bunlara katılırlar.
Burhan ve Nimeta hayatlarını yer altında zemin katlarında geçirirler. “Karanlık ve rutııbetli zemin katları, ışıklar sık sık kesildiği için gaz lambalan ve mumlarla aydınlatıyor ve etrafta cirit atan fareleri görmezliğe gelerek yaşama devam ediyorlardı. Fareler, böcekler, karanlık, rutııbet, pis kokular ve durmak bilmeyen silalı sesleri günlük yaşamın içine örülmüştü. İnsanların sıkça çektikleri can sıkıntısı yerini can derdine bırakmıştı.”(s.119)

Zvornik Katliamından sonra Nimeta Saraybosna’da eve kapanır. Yer altlarında yaşar. İnsanlardaki değişmeye hayret eder. “Nimeta, insanların böylesine duyarsız ve ırkçı davranışları karşısında, dehşete düşüyordu. Okul öncesi yıllarında bahçelerde, malıallelerde, sokaklarda, sonra okulda içi içe büyüyen, gençlik ve üniversite senelerini omuz omuza geçiren, birlikte eğlenen, sevişen birlikte üzülen ve sevinen insanlar değişiyorlardı. Kırk yıllık komşularına
birşeyler oluyordu. Bunlara rağmen habercilikle uğraşır ve geçimini ondan sağlar. “Bin türlü endişe ile eve döner. Burhan, yasak aşkını onun yüzüne vurur. “Bunu bana neden yaptın, anlat. bir cezayı hak etmek için çok büyük kötülük yapmış mıyım”(s. 132)

Nimeta’yı tokatlar. Nimeta yere düşer. Fiko yerde annesine bakar. Nimeta akşam yemeği için sofrayı kurarken tedirgindir. Biraz sonra Burhan geldiğinde, çocuklar yatana kadar hiçbir şey olmamış gibi davranmaya karar vermiştir. Burhan’ın en sevdiği yemeği yapar. Kuyrukta saatlerce bekler, eti beş misli fiyatına alır. Yemeği yapar. Burhan gelmez, karar verir herşeyi ona anlatacaktır. karar verir. O Nimeta, açık sözlü, saydam bir. kızdır. Ama Burhan gelmez, çalıştığı kuruma gider, onun Yahudi Mezarlığı arkasındaki yerde savaşmakta olduğunu öğrenir, ölümü göze alarak gider, Bürhan bir görevle biraz uzaklaşmıştır. Tekrar binbir güçlükle eve döner. Bir başka gün tekrar onun bulunduğu yere ölümü göze alarak o yere gider. Burhan bir görevle uzaklaşmıştır. Tekrar
binbir zorlukla eve döner. Bir başka gün tekrar onun bulunduğu yere gider oğlu Fiko ile Nihayet Burhan’ı bulurlar, Burhan farklı bir insan olmuştur. 

Nimeta’nın aydınlanma, vicdan azapları çekme anını, kendini yıkama anını dinlemeye yanaşmaz. Kendindeki değişmeyi ona anlatır.
“Bir gün izah edersin belki. Bu savaş sona erer sağ kalırsak o zaman konuşuruz. Ama şu anda benim için birtek şeyin önemi var, o da Bosna’nın kurtuluşu. Kendimi tamamen bu iş için adadım Nimeta” der.(s. 154)

Nimeta eşinin, oğlunun ve Raif’in gidişini yorumlar “Onun, bir kız çocuğunun ve yaşlı bir annenin sorumluluğunu taşıyarak, tek başına savaşın ortasında neler çekebileceğini hiç ama hiç düşünmemişlerdi. En çok da oğluna kızıyordu. Raif zaten gittiğinde aklını yarı yarıya yitirmiş sayılırdı. Şerefli bir ölüme koşmuştu, acılardan kurtuluş için.”(s.196) Sırpların yaptıkları zulmü görünce müslüman olduğuna şükreder “Evlerinden yurtlarından edilerek zorunda bırakılan Boşnak kadınların ve çocukların doluştukları kamyonlara, taşlar atmış, kaynar sular dökmüştü Sırp kadınları. Müslüman’ın en amansızının bile böyle davranmayacağına içtenlikle inanıyordu. Bir de utanmadan Hristiyan olmakla övünürler. Hani sevgiyi ilham, sevgi eden dindi onların ki? Hani peygamberleri tokat, atana öbür yanağım da çevir demişti? Bunlar mı sevgi insanları diye sormuştu Azra’ya. (s. 197)

Çİft, evden çıkar. Holiday İnn oteline giderek Stefan’ı görmek gitme teklifine karşı Nimeta makul cevap vermez, bir süre sonra ayrılırlar.

Nimeta evine gider. Stefan’a Zvomik katliamından başlayarak
başlarına gelen herşeyi teker teker anlatmıştı. Önce Burhan’ın sonra da Raif İle Fiko’nun gönüllülere katılmalarını, Azra’nın ekmek kuyruğunda bombalanmasını, kızıyla annesinin evine taşınmalarını, Mirsada’nın ölüm haberini alışını. (s. 205)

Nimeta, gördüğü olayların şoku ile evine döner. Annesine “Uzun bir müddet kimseyi görmck istemiyorum. Ne seni, ne Hana’yı ne de bir başkasını. Ben odamdan çıkana kadar, asla içeri girmeyeceksin ve soru sormayacaksın”
Odasına girdi kapıyı kilitledi, başını yastığa gömüp ağlamaya başladı. Niye ağladığını, kim için ağladığını bilmiyordu.”(s.200)
Nimeta, Hana’nın hatıra defterine rastlar. Okur ve etkilenir. Birden titremeye başlar, hastalanmıştır, ateşi kırk dereceye çıkar. Doktor Selçukoviç Nimeta’yı muayene eder, ilaç verir. Günler sonra yataktan kalkar. Nimeta’nın oğlu Fikret hastalanmıştır. Hasta yatağından kalkarak Nimeta, Stefan’ı arar ona “Fiko yaralı. Acele bir hastahaneye ulaştırılması lazım. Sırplar yeni barikatlar kurmuşlar. Ambulans geçemiyormuş. Senin hem Sırp hem de Hırvat kimliğin var. Fiko’yu buraya geçir, ya Hırvat tarafına, ama acele et çünkü ağır yaralı.”(s. 228) Nimeta,
Stefan ve Nusret gittikten sonra, annesinin odasına gidip,
Raziyanım’ın sehpanın üzerine bıraktığı Kur’an’ını aldı,
pencerenin önüne geldi, başını göğe kaldırdı: Allah’ım oğlumu kurtar, diye yalvardı. Kur’an’ı pencerenin pervazına koydu, sağ elini Kur’an’a bastı sıkıca. “Allah’ım; bak sana kitap üstüne yemin ediyorum. Oğlumu kurtar, onu bana sağ salim geri getir; bir daha Stefan’ı hiç ama hiç görmeyeceğim. Şartlar ne olursa olsun görmeyeceğim onu.”(s. 229)Nimeta’nın yüreği üç parçaya bölünmüştür. Oğlu, eşi ve yasak aşkı.

Burhan

Nimeta’nın kocasıdır. İşine ve eşine bağlıdır. Gerektiğinde zamanını eşine ve çocuğuna ayırır, gerektiğinde işine gider. Modem roman daha doğrusu On Dokuzuncu Yüzyıl romanı bu tiplere saadet vadetmez. Aslında bu tip toplunun direği olan tiptir. Emma”nın kocası Charles de kasaba doktorluğuna ve eşine bağlıdır. Eşinin ihanet edebileceğine inanmaz. Nur Baba da Nigar’ın kocası da öyledir. Batı romanı bu sapmaları asra bağlar. Kırmızı ve siyah da Mathilda sıradan bir insan olan Jülyen’e aşık olarak
aristokratların bütün iç yasalarını tahrib eder.
Babası daha neler göreceğini, bu asrın nasıl bütün değerleri ve geleneksel kayıtlan yıktığını anlatır. Kırmızı ve Sivah da Verrieres Kasabası’nın belediye başkanı Mösyö Renal de istisnalardandır.

Hırvatlar ile Sırpların arası gergin. Burhan da Knin’e gider gelir. Artan tansiyonun yükseldiğinin farkındadır, bölge felakete gebedir. Burhana yaklaşıp sarılır. Onu yanaklarından öperken de süzülür gözlerinden kollarını sımsıkı doladı kocasının… 

Raziyanımın Babası (Hüsrev Ağa)

Hüsrev Ağa, gümüş işlemecidir. “haçın gölgesinde onursuz ve boynu bükük sürdüreceği” hayatına üzülür. Arkadaşlarından bir bey Hüsrev Ağa’ya sanatının olduğunu bu sanatla açyacağını söylerler. Kendisinin bir sanatı dahi olmadığım belirtir: Hüsrev Ağa ise ona “Aman Efendim beylerin zanaatı mı olurmuş?” (s 86)
Çalışmadan kazanmayı beylik olarak görmüşüz. İktisadi işleri hakim milletin dışındaki kavimlere teslim etmişiz, bu yüzden iktisadi çöküş yaşayan saray… Hüsrev Ağa gitmeye karar verir.

Raziyamm

Nimeta’nın annesidir. Kızını bir Türk’e vermeyişini anlatırken
Bosna ile İstanbul arasındaki tarihsel olaylan anlatır. “Osmanlının altı yüz yılı aşkın saltanatı sona erdiğinde, Balkan’m o uzun içindeki efendileri, kendilerini göç yollarında bulmuşlardı. Ve o gün bugündür hep göçüyordu Boşnaklar. Savaş rüzgarlarının her estiğinde ki Balkanlar da çok sık eserdi bu rüzgar. Ve Bosnalı, dengini alıp yollara düşer olınuştu.
İstanbul, ayrı düşen ana oğullar, karı kocalar, kardeşler, sevgililer demekti. Sönen ocaklar, solan balıçeler demekti.

Gitmeye kalksa Bosna topraklarından İstanbul’a doğru, acı ve özlem eşlik ederdi gidene sonsuza kaçar..
Bosna ve İstanbul. aynı kaynaktan fışkıran ama değişik yataklarda çağıldayan iki nehir gibi asırlardır birbirlerine kavuşamadan mecralarında akıp duruyorlardı. İstanbul’a Bursa’ya, İzmir’e, Adapazarına göç veren Bosna huzuru, güveni, mutluluğu yakalamak için beş parmağını· aşarak elini Trakya üzerinden Anadolu’ya uzatan güçsüz düşmüş bir dev gıbiydi. Ve bir kaçıştı İstanbul, umudun yitirildiği noktaydı. Gözyaşları sel gibi akmaya başladığında önüne katar İstanbul’a sürüklerdi umutsuzları.”(s. 23)

Karakoyunlu’nun Çiçekli Mumlar Sokağı romanı da kurgu itibariyle Sevdalinka’ya benzer. Orada da Osmanlı döneminde Batum’undaki bir avuç Anadolu müslümanını macerası anlatılır. Olaylar İstanbul’da noktalanır. Sevdalinka’ da ise Bosna dan başlar ve İstanbul ve Türkiye sürekli bir ulaşma noktası bitiş ve başlayış noktası olarak gündeme gelir.
Huzur romanındaki İstanbul, orada büyümüş rahat insanların gözündeki bir İstanbul’dur. Sinekli Bakkal’da da aynı özelliği görürüz. Ama Çiçekli Mumlar Sokağında, Sevdalinka’da ise İstanbul bir gurbet, bir kurtuluş, bir sığınaktır. Osmanlının dış vilayetlerinde esen fırtınalardan kurtulup rahata huzura ermenin bir kalesidir. Aynı zamanda ayrılıktır. “İstanbul çocukların analardan ayn düşmesi demekti” İstanbul kızlarını sevmeyen baba demekti” (s. 27) Dağılan aileler demekti, kardeş acısı demekti İstanbul (s.27)
Raziyanım geleneksel bir Türk ev hanımı örneğidir, inançları ve yorumlan saf, anlaşılamayan ve bu yüzden de zaman zaman huzursuz olan bir kadındır. Evi yönetir, torunlara bakar, yer yer yadırganan yorumlan ile çocuklan eleştirir. Onlara ahlaki ve dini öğütler verir. Raziyanım, Krava Tomislav’da kızına çok yakın olan kendi evine taşınmış, Zvomik katliamında kansını ve üç aylık çocuğunu kaybeden Raif ile birlikte otıırmaya başlamıştır. Raif o günden beri konuşmuyordu.
Davranışsal olarak dinle bağlantısını koruyan odur. Bazan Kuran okur. Kızı hastalayınca Kur’an okur. “Raziyamm, eline Kur’an’ını almış, kısık sesle Kuran okuyordu odasında.”(223)
Fikret Yogoslav ordusunda subaydır. Müslüman mezarlarının ailelerine bile haber vernıeden parklara, yüksek binaların inşa edileceği arsalara dönüştürülmesini sessizce izlemiş. Tito’nun camiileri müzeye, depoya, ahıra çevirmesine; ya da yerle bir etmesine ne kadar içerlediğini kimseye söylemez. Müslümanların derneklerini okullarını en çok da 1530’dan bu yana sürüp giden dört yüz yıllık Gazi Hüsrev Bey Vakfinı kapatıp yok .etmesini içine hiç sindiremez.

Mirsada

Nimeta’nın her sırrını paylaştığı arkadaşıdır. Bir Sırplı ile evlidir. Ayşe Kulin tercih ettiği şahıs ve ilişkilerle Saraybosna’nın karmaşık paromaramasın uzmanca verir. Mirsada’nın eşi muhabirdir. Mirsada üç düşük yaptıktan sonra eşiyle anlaşamaz, valizlerini toplar Belgrad’a gider. Orda Petar ile tanışır.

Petar Sırptır ve politikaya bulaşmış bir aileden gelir. Bu sayede, Sırplar arasında birçok arkadaş ve ona siyasi ipuçları iletecek kaynaklardır (s. 40) Her ikisi de ırkçılıktan, aşırı nefret ediyorlardı. Petar’m yaşlı babası gerçek bir Tito’ydu. Yogoslavya’mn Tito’ya çok şey borçlu olduğımu düşünerek büyümüştü Petar. Onun gözünde Yogoslavya çok renkli mozaikti ve hep bu haliyle kalmalıydı. Bu nedenle Petar çevresindeki gelişmelerden endişe duymaktadır. (s. 41) Mirsada.. Petar ona yeni bir isim bulur. Miza’yı Sırp bilirler.
Mirsada’nın öldürülüşü tam bir trajik levhadır. Kocası onun yüzünden işbirlikçi olarak öldürülmüştür. Mirsada’nın ölümü ayrıntılı biçimde anlatılmıştır.

Diğer Şahıslar

Knin Milica ev hizmetçisidir( s. 17) Sırptır, Ağabeyileri iz Sonya Nimeta’nın, televizyondan arkadaşı (s. 7)dır.
Miloşeviç yürütür. Yardakçısı Duşan Miteviç (s. 17)tir. Stamboliç(s. 18)
Miloşeviç’in yanında uzun yıllar çalıştığı adamdır. Bu ve benzeri şahıslar Bosna’daki zulmün mimarlandırlar.
Geleneksel Osmanlıdan beri gelen Kazıklı Voyvoda tipinin hayatın gerçeğine ve mantığına ters kişilerdir.

Bosna’nın beylerindendir, Salih Zeki, uzun boyu, çakmak çakmak ela gözlü, tiril tiril sadakat olarak tasvir edilmiştir.(S25)
İstanbul’a göçmek ister..”Hüsrev
Ağa’ya konuşur “Düşünürüm Hüsrev Ağa, gavurun idaresi altına geçtikten sonraa bir hayrı kalmaz artık buraların. Ailenin yansı zaten göç etmiş. Ben de doğacak çocuğum Müslüman topraklarda doğsun isterim. Eskiler anlatırlar. 

Memo, (s. 27) Raziye (s.27) İbo ( s. 52) Mate ( s. 52)Hana, Nimeta’nın kızı (s.52) İvan, gazeteden Nimeta’nın arkadaşı (s. 52). Esat savaşan genç bir gönüllü, Nimeta’ya yol gösterir. Bu şahıslar anlık fonksiyonları olan, romanın ana temasına çeşitli boyuttaki vaka ipleri ile bağlı kişilerdir. Evin kedisi Bozo küçük de olsa bir fonksiyon sahibidir.

Teknik Yapı

Romanda iç ve karşılıklı dialoglarla, farklı kişilerin bakış açılan ile portresi ortaya çıkarılan şahıs Nimeta’dır. Roman da, romancı da onu önemser. Kendisi ile konuşmaları romanın büyük bir kısmını teşkil eder. Aşkını, Bosna’nın durumunu, oğlu Fiko’nun durumu ve hastalığı, kızının problemleri, annesi ile geçinmesi televizyondaki görevleri, Burhan ve Stejo ile olan münasebetlerinin trafiğinin ayarlanması onun kendi ve toplumla olan ilişkiler ağını oluşturur. Dialoglar ve monologlar zengin, roman içine kapanmış değil, romancı herşeyi dialog, mololog ve davranışlarla açıklıyor. Ve dialoglar kişileri tanıtacak durumda planlanmış. Romanın diğer kişilerine
gelince onları Nimeta ve romancının anlatımları ile tanırız. Bazen, Burhan, Stejo, Raziyanım aracısız konuşurlar,
yazar aradan çekilir.
Ama çok zaman onlar dolaylı anlatımlarla ifade edilirler.
Romanın  fonksiyon dengesi de bunu gerektirir.
Romanın şahısları fiktif ve gerçek olmak üzere ikiye ayrılır. Romancı bunu açıklama ihtiyacı duymuştur. ”Tarihi ve siyasi kişilerin dışıdaki karakterler kurgudur”(s. 8) Kurgulanan şahıslar trajik olay çeşitlerini temsil edecek özellikte seçilmişlerdir. Henüz yeni oluşmuş bir terkibin değil, yüzyılların kaynaştırdığı bir bütünleşmenin çözülmesini gösteren kişi ve olay seçimleri iyi eleştirilerek seçilmiştir.Romanın, doğuş öncesinde tipler üzerinde dikkatle düşünülmüştür. Nimeta’nın evi, meslek arkadaşları, dostları, kocası ve yasak aşkı, oğlu, annesi, kardeşi hiçbir etnik ve dini ayrıma bağlı olmayan doğal uzlaşmanın izahıdır.
Vaka örgüsü iki ana boyutta gelişir. Biri Nimeta’nın serüveni, diğeri Bosna’nın tarihsel macerası ve son durumu. Romancı iki boyutu birbirine kaynaştırmıştır. Romanın ferdi boyutu ile sosyal ve siyasi. boyutu arasında düz bir çizgi çizilemez, çok grift ve dolambaçlı bir çizgi ile ifade edilebilir. Burhan’ın kaybolması ve savaşmaya karar vermesi, oğlu Fiko’un babasının arkasından savaşa gitmesi, Nimeta’nın aşkının zikzaklı ve neye karar kılacağının bilinmeyecek doğrultuda işlenmesi, Fikret’in yaralanması ve sonucun kapalılığıyla romanda merak unsuru romana iyi taksim edilmiştir.. Bu okuyucunun romanı okumasını ve romana ilgisini artırır. Romanda önceden kestirilen sonuçlar veya olay akibetleri romanı basit ve acemi kurgulu yapar. Ayşe Kulin’in romanı bu arızalardan arınmıştır.

Bakış Açısı

Ayşe Kulin bilgileri kendisi değil şahıslara anlattırır. Ya da şahıslar kendi iç dialoglan ile kendilerini ve olaylarını anlatırlar. Mesela Bosna’nın Osmanlı idaresinden kopuşunu Ayşe Kulin Raziyanım’a anlattırır.

Roman,ağırlıklı olarak kişilere anlattırılır. Bilgileri ise ustalıklı bir biçirrıde yapıyı bozmadan anlatır. Perdeyi bazan yırtar kahramanlarını kendi anlatır. “Stefan, onun hastalığını duyduğunda Londra’daydı. Çiçek ve yollamakla yetinmişti . Hayatını karmakarışık ettiği kadını daha fazla hırpalamak istemiyordu besbelli” (s. 33) Romanda genel konular hakim bakış açısı ile anlatılmıştır, ferdi bahisler ise daha n’esnel bir anlatımla kişiler ağırlıklı anlatılmıştır. Bu ikinci anlatımlarda yazar zaman zaman sadece koruşmaları ve olayları nakilci durumunda olduğunu gösteren dedi söyledi gibi kelimeleri kuİlanır. Romancı mümkün olduğu· oranda kendini ferdi olaylarda silmeye çalışır. Ama genel konulara en uygun olan anlatım tarzı hakim
bakış açısıdır o da onu yapmıştır.

Siyasi ve Tarihsel Yapı

Bildiriye Knin’deki Hırvatlar, Bosna’daki Boşnaklar da çok şiddetli bir tepki gösterirler. (s. 18) Romancı Osmanlı Bosna arasındaki tarihi geçmişi anlatır. Bosna 1878 de Avusturya Macaristan imparatorluğuna bırakılır. Bir kurşun atılmadan, uğruna ölünmeden, masa başında, kağıt üstünde bir kararla.
Büyük Sırbistan hayaliyle Sırplar’dan Çetnikler 1942 de acımasızca Boşnakları katlederler, yine Çetııikler 1943 de sekiz bini çocuk dokuz bin Müslüman’ı katlederler. Raziyanım böyle düşünür. Hırvatlar da bir başka koldan Boşnakları katletmişlerdi 1945 in Nisan ayında Saraybosna kurtarıldığında Balkanar da yetıniş beş bin Müslüman ölmüştü. Bu sayı Hırvat ya da Sırp ölülerinden daha fazlaydı. Raziye Hanım ‘ın dayısının babası çocuklarını İstanbul’a kaçırmak ister, ama oğlu Fikret ise Sırplarla mücadele edeceğini, İstanbula gelmeyeceğini bildiren bir mektup bırakır. Onun niyeti cepheyi terketınek değil mücadele etmektir. İki kardeş değişik yollarda hayatlarını devam ettirirler. Fikret, Tito’nun birliklerine katılır, Yogoslav ordusunda sevilen bir subay olur. Kardeşi Hikmet ise harbiye’yi bitirmiş Türk ordusunda bir subay olmuştur. İki kardeş bir ara Türkiye’de buluşmuş hasret gidermişlerdi. Kol kola Beyoğlu’nda yürümüşlerdir. Kumkapı, Arnavutkôy, Emirgan’da kalan vakitlerini geçirmişlerdir (s. 29)
Miloseviç ile Stamboliç’in üniversite yılları ve parti içinde yükselişleri ile ilgili bilgiler yazarın dilinden özetlem·e anlatılır, yansıtıcı bir şahıs yoktur (ş. 32-33).

Kosova’da Sırplar azınlık olduklan halde, çoğunluk durumundaki Arnavutlara olmadık fenalıklar yaparlar. Olaylan saptırırlar. Bunları Duşan Miteviç yapar. (s. 38.)
Miloseviç gittikçe ortamı gerer, herkeste bir endişe başlar, hatta
Stamboliç’i bile saf dışı eder. Mirsada ve Petar, Miloseviç’in “yani bu Sırp delisinin adım adım yükselmesinin üzüntüsünü ve endişesini” (s. 44) duyarlar. 
Bilgileri romancı bazan kendi verir, bazan ise şahıslar yapar. Tarihi bilgilerin romarıa montajı fiktif yapının gereğine göre yapılır.

Bir büyük lokma koparma umuduyla… Bosna’dan… Hırvatlar’la Sırplar’ın birbirlerine karşı besledikleri husumetten payına hep kan ve gözyaşı düşmüş olan Bosna’dan toprağında altıncı asırdan beri barınan Boşnaklar’ın, Katoliklerin gözünde Hırvat, Ortodokslar’ın gözünde Sırp sayıldığmdan diğerleri gibi sığınacak kapısı olmadığından, hep iki arada bir derede kalan… bir gün kendi bagimsızlığını ilan etmeye kalkıştığında, kaderi Sırp magandalarının oluşturduğu çetelerin elinde şekillenecek olan Bosna’dan..” (s. 72)

Sırplar ellerine geçirdikleri Hırvat kasabalarında akıl almaz vahşet uyguladılar. Karşılığında Hırvatlar da Hırvatistan’da kalmayı tercih etmiş yirmi adet Sırplı ilim adamını ve yargıcı öldürdüler. Birbirlerinin gözlerini oyan Hırvat ve Sırplar bir şeyde anlaşırlar. Bosna Hersek’i paylaşmakta. (s. 90)
Cumhurbaşkanı İzzetbegoviç Hırvatistan ve Slovenya’nın Yogöslavya’dan kopuşlarının uluslar arası camiada tanınmasını geciktirmek için elinden geleni yapıyordu. Vaktinden evvel onaylanacak bir tanımanın Bosna’ya çok zor bir duruma sokacağını iyi biliyordu.”( s. 91)
Bosna Hersek, bağımsızlığını ilan eder. Karazdiç Avrupa Topluluğuna Bosna Hersek’in de başvurusunu yaptığını duyduğunda, terbiye sınırlarını aşarak, “Bu çocuk ölü doğar. Topraklarımızda bir Müslüman piçinin doğup büyümesine elbette izin vermeyeceğiz” Der. (s. lOI) Saraybosna’daki Başçarşı’nın Sırp bayraklarıyla donatılmasına kafası bozulan bir serseri, içkiyi fazla kaçırıp sarhoş olunca, elindeki tabancasıyla kiliseye gitınekte olan bir düğün alayına rastgele ateş etti. Sırp gelinin babasını öldürdü ve bir papazı yaraladı.” ( s. l0l)Karazdiç için bu olay bulunmaz bir fırsattır, bunu kullanır. Barikatlarla şehir savaşa hazırlanır. Halk olaya karşı çıkar. “o güne kadar Bosna’da asırlardır iç içe yan yana, ahenkle yaşamış olan, değişik yaşlarda kadınlı erkekli Boşnaklar, Sırplar, Hırvatlar, Müslümanlar, Ortodokslar, Katolikler ve Yahudiler ellerinde Tito’nun resimleri ve Yogoslav bayraklarıyla bir renk duygu cümbüşü içinde, her adımda daha da çoğalarak, misyonlarına daha da inanarak, dünya güzeli kentlerini utanç barıkatlarıyla. böldürmemek için yürüyorlardı. Beş yüz yıldan beri birlikte yaşıyorlardı bu insanlar. Mahallelerini, işyerlerini, okullarını zaten hiç ayırmamışlardı. Tito devrimi sonrasında ise, bu kaynaşma günlük yaşamlarında her türlü etnik ve dini ayrımı silmiş gibiydi. Her çocuk, doğduğu andan itibaren komşu evdeki çocuk her kimse, onunla en yakın arkadaş olarak büyüyordu. Aliya’lar Borisler’le, Boris’ler, Jankolar’la aynı bahçelerde avlularda oynuyor aynı okullara .gidiyor, Sırp kadınlan Müslüman erkeklerin, Müslümanlar Katoliklerin kapısına gocunmadan girebiliyor, değişik inançlara ve köıenlere sahip insanlar birbirleriyle dost, meslektas. ortak olüvot veva evlenivorlardı.

Farklı ırklara sahip oldukları için zenginleşen, güzelleşen ınozaik oluşturuyorlardı Bosnalılar.” ( s. I02) l

İzzet Begoviç’in 1991 Temmuz’unda Türkiye’de İslam Ülkelerinin konferansına katılması Sırpları ürkütür. İzzetbegoviç’in gayesi dostları olabileceğini göstermekti. Bu, konuları Fikret’le, Raif konu onuşuşurlar.
Sırplar Zvornik kentinde beş bin kişiyi boğazlarlar Zvornik’i uğruna evlerini yağma ettikleri, dipçikleclikleri, derilerini soydukları ırzlarına geçtikleri bu insanların kendilerinden tek farkları bir ay oruç tutmaları, iki dini bayram kutlamaları, bayramlarda namaz kılmaları ve erkek evlatlarını sünnet ettirmeleriydi.”

Karadziç etnik temizliğe başlar. Müslüman Boşnakların ileri gelenlerini, yani varlıklılarını, okumuşlarını, aydınlarını, sanatçılarını aynı birlikle orduda görev yapmış olan asker kökenlilerini ayıklıyor, akıl almaz işkencelere tabi tuttuktan sonra birbirlerine öldürtüyorlardı. Ölüm Müslüman Boşnak’lara kurtuluş gibiydi  Ama ölümü kolaylaştırmıyordu Sırplar. Öldürmeden önce, kadınlarının, kızlarının, kız kardeşlerinin ve annelerinin nasıl ırzına geçtiklerini anlatıyorlar, kadınların nasıl kıvrandığını, vardığını tarif ediyorlar, sonra daha ileri. Boyu işkence tekniği uyguluyorlardı. Ayakta duracak gücü kalanlar, dilerine çevrili namluların gölgesinde mezarları kazıyor ve son gövdeyi çukura bıraktıklarında, kafalarına son kurşunu yiyerek en son mezarı da kendilerinin oluşturacağının bilincinde, arkadaşlarını teker teker mazarlarına sürüklüyor ve kurtuluşu, yani ölümü bekliyorlardı.(s. l 73) Kadın, hatta çocuklara yapılanlar akıl almaz işkencelerdir. Çocukların çimento karıştırma makinalarına atıldığını görenler olmuştur. Herşeyini Sırplara bherşeini bırakınayı kabul edenler, de bürolarında imzayla bu işlemi yapıp Hırvat idaresindeki bölgeye geçebiliyorlardı. Ne batı ülkeleri, ne insan haklan örgütleri, ne Birleşmiş Milletler vardı onları kurtaracak,. yalnızdılar. yapayalnızdılar.

Olay Örgüsü

Romanda merkezi olay Nimeta’nın özel dünyası ile Yogoslavyanın Bosna’nın içinde bulunduğu siyasi şartlardır. Bu iki olay dairesi birbirine ustaca bağlanmıştır. Nimeta’nın aşkı, kocası, kızı, görevi vetop plumdaki uzlaşma çizgisinin bozulmaya huzurun bozulmaya başlamasına karşı tavrı. İç içe iki temel olay dairesi vardır. Nimeta canlı bir karakter olarak çizilmiştir, Portresinin gizli yönü kalmamıştır 

Romanın en önemli eksiği mekanın, yani Bosna’da yaşayan insanların ruhen, kalben, psikolojik olarak bağlı oldukları mekanların yok olmasıdır. Bu mekanlarla kişiler arasındaki manevi iletişimin yokluğu romanı olumsuz yönde etkiler Romanın vaka zamanı ile telif zamanı arasındaki farkı yazar belli eder. Bosna halkını anlatırken “Bosna ‘da insanlar gergin ama sakindi. Belki de İslam’a mahsus bir tevekkülle, başlarına çok yakında gelecek olan belayı vakar ve sabırla bekliyorlardı.”(s. 91)

Romanda zaman üzerinde üç değişik tasarruf görülür. Birinci zaman Boşnakların tarihsel macerasını gösteren zaman. İkinci zaman bu tarihsel zamanın son dilimi, yani romandaki çileli yılların zamanı, üçüncüsü ise kaleme alma anı ile, olayların yaşandığı yıllar arasındaki farkı belli eden zamandır. Ayşe Kulin, zamanı ayrıntıyı verecek şekilde kullanmıştır. Nimeta’nın psikolojisindeki değişmeler küçük küçük zaman birimleri ile anlatılmıştır, derinliği olan göstermelerdir.

Sevdalinka bir hürriyet hikayesidir. Gerek edebi, gerek fikri ve beşeri tarafı iyi işlenmiş estetik anlamda da güzel bir romandır.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Değer mi?

Morgdan çıktılar. Cenazeyi son bir defa arabaya bindirecektiler. Dört beş, belki on beş kişinin omuzlarında …

Kapat