Bağdat Delisi / İsmail Anbarlı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Hilâfet Bağdat’da iken; yani mel’un ve menhus Cengiz’in meş’um orduları Bağdat’ı talan etmeden evvel Bağdat’da ehl-i kalp mübarek bir aile yaşıyormuş. Aile efradı ehl-i kalp bir baba, hamiyetli ve fedakâr hanımı, bir kızı, oğlu ve gelini ile mütevazı bir evde beraberce huzur içerisinde yaşıyorlarmış.

Günlerden bir gün, ehl-i zikir ve ehl-i fikir olan evin babası bir rüya görmüş. Rüyasında Peygamber Efendimiz (S.A.V) “Altı gün sonra üç gün devam eden bir yağmur yağacak. O yağmur suyundan kim içerse şirazesi bozularak deli olacak. O sudan içmeyin. Tedbirinizi hemen alın.” Buyurmuşlar.

Adamcağız düşünceli ve endişeli bir gün geçiriyor. Gün sonunda tekrar uyuduğunda aynı rüyayı yine görüyor. Yalnız bu sefer “beş gün sonra yağacak olan yağmurdan içen şirazeden çıkacak ve deli olacak” buyurmuşlar.

Üçüncü gün adamcağız aynı rüyayı tekrar görüyor. Yine rüyada yapılan ikaz sadece bir gün evvele gelmiş olarak ikaz ediliyor… Sabah uyanınca, hayırdır İnşaallah, diyerek ev halkını topluyor. Hepsine de üç gündür gördüğü rüyayı anlatıyor. Ve Peygamberimizin görüldüğü rüya; rüya-yı sadıkadır, ona şeytan müdahale edemez. Öyle ise bu rüyanın hakikati mutlaka tecelli edecektir. Ne yapalım, tedbirimiz ne olsun, diye onların fikirlerini soruyor.

Herkes kanaatlerini söylüyor. Aralarındaki meşveretin neticesinde birçok küp alarak izbeye küpleri koyarak yağmur yağmadan ve sarnıçlar o yağmur suyuyla dolmadan evvel küpleri doldurmalarını ve un çuvalları da satın alarak izbeye koymalarını kararlaştırıyorlar ve böylece tedbirlerini alıyorlar.

O rüya ile işaret edilen meş’um gün gelince herkes pencere kenarındaki sedire oturarak, pencereden dışarıyı seyrediyor. Hakikaten gün ve güneşlik olan hava birden bire kararıyor gökyüzünü kara bulutlar kaplıyor ve biraz sonra da sağanak halinde yağmur yağmaya başlıyor.

Pencereden seyredenler bakıyorlar ki hakikaten ağızlarına yağmur damlası giden ve sarnıç sularından içen kimseler deliriyorlar, evvelce yapmadıkları muvazenesiz hareketleri yapmaya başlıyorlar. Onların o rezil hâle düşmelerini gören bu ev halkı hallerine çok şükrediyorlar ve hamd ediyorlar. Aile fertlerinin her birisi o soytarı hale düşmedikleri için Rablerine şükür namazı kılıyorlar ve tekrar, tekrar hamd ediyorlar.

Hakikaten görüyorlar ki, yağmur üç gün devam ediyor ve bütün sarnıçlar, o yağmur suyuyla doluyor. Malum, o sarnıçta biriken sudan kim içerse deli oluyor. Sapıtık ve mizansız hareketlerde bulunmaya başlıyorlar.

Aradan uzun bir zaman geçiyor. Bu zaman zarfında sarnıçtaki sular yeni yağan yağmurlarla tamamen değişiyor ama bu sefer de dışarıdaki delilerin arasına karışmak istemedikleri için, yani onlarla imtizaç edemeyecekleri için aileden hiç kimse dışarıya çıkmıyorlar.

Fakat öyle bir zaman geliyor ki evde hem un kalmamış hem de su gayet derecede azalmış. Yani dışarıya çıkarak fırından ekmek, sarnıçtan suları doldurmak gerekiyormuş. Hem başka ihtiyaçlar da kendini göstermeye başlamış. Kim dışarıya gidip de bu ihtiyaçları temin edecek diye, aralarında kurra çekmişler. İmtihan bu ya, kurra da babaya, yani rüyayı gören zata çıkmış. Adamcağız eline çuvalı alarak dışarıya çıkıp yola koyulmuş. Fakat onun hareketleri ve davranışları diğer deli insanlara benzemediği için, herkes yani bütün deliler ona istihza ile ve alayla bakıyorlarmış. Kendi aralarında oyun oynayan deli çocukların yanından geçerken, onu gören ve kendilerinin yaptığını yapmayan adamcağızın peşine düşerek hem “Deli deli” diye hakaret ediyorlar hem de adamcağızı taşlıyorlarmış. Kan ter içerisinde fırına gelen adam, ekmeği almış ama bir sürü de tezgâhtarın alaylarına ve istihzalarına ve hakaretlerine muhatap olmuş. İşin garip tarafı kapı önünde bekleyen çocuklara, yapmayın çocuklar diyeceğine, onların yaptıklarını zevkle seyrediyormuş. Akıllı bir kimse olan ve saygıya lâyık olan adamcağız eve kan ter içerisinde varmış. Eve ekmek götürmüş ama yüzü gözü yara bere içerisindeymiş, günlerce yaraları tedavi görmüş. Herkes deli olduğu için bu akıllıyı deli zannederek ona yapılan hakaret ve işkencelere gülerek bakıyorlarmış. Kimse yapmayın yahu ayıptır, bu yapılanlar zulümdür demiyormuş.

Muayyen bir zaman sonra ekmek yine bitmiş, kader veya sırr-ı imtihan yine babaya kurra çıkmış. Aynı işkenceleri ve aynı hakaretleri adamcağız tekrar yaşamış belki katmerli olarak tekrar yaşamış. Zira artık o delilerin nazarında tanınan bir deli imiş. Fakat herkes deli olduğu için, deliler arasında her hususta bir ittifak varmış. Onun içinde göze batan ve deli sınıfına koyulan ve hareketleri normal karşılanmayan bu akıllı, veli zat oluyormuş.

Bu hali üçüncü defa yaşayınca, tahammülü kalmayan kâmil zat eve gelince “getirin şu suyu biz de içelim” demiş.

Bu ders-i ibret hikâye hem Mevlâna’nın Mesnevi’sin de, Hem de Sadi-i Şirazi’nin Gülistan’ında birbirinden biraz farklı olarak anlatılır. İkisi de Sırat-ı Müstakimden uzaklaşan İnsanların batılda ittifak edeceğini ve birbirlerine yardım ederek tamamen şirazeden çıkacaklarını ve ehl-i hakka hücum edeceklerine işaret etmektedirler.

Fakat hikâye ile bir hakikatin fehme takribi kastedilmiş ya, adamcağızın, getirin şu suyu içelim, demesi hem Resulüllah’a itaatsizlik, hem de hakkın azınlıkta da olsa muhafaza edilmemesine zemin izhar edeceği için ben daima “Allah bizi, getirin şu suyu içelim, diyenlerden etmesin!” demişimdir.

Câlib-i dikkattir, Kur’ani esasları ve Hadis-i Şerifin umdelerini yaşamakla mükellef olan bizler, aynen o hikâyede olduğu gibi, o suyu içenler tarafından tenkit ediliyoruz. Şimdi ki tortu kalıntısı aileler, babam ayet ve hadisleri yaşadığı için kabahat onda değil de, maalesef ittiba etmeyen bizde, demiyorlar. Tıpkı o suyu içen kimseler, veli zat taşlanırken ses çıkarmadıkları gibi, hatta hemen bâtılda ittifak ederek o adamcağızın aleyhine geçtikleri gibi, bizim de aleyhimize hemencecik geçiveriyorlar. Böylece de dünya Bizim gibiler nezdinde bir manada Cehenneme dönüyor. Cennet-i hususiyeyi ancak yalnızlıkta buluyoruz.

Teemmel!

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan olmayın..” ayeti mezhepleri mi kasdediyor?

"Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedi"  ayeti …

Kapat