Bahar da, baharlar da eninde sonunda, “erinde gecinde” behemahal geliverir; o sevimli ve samimi vagonuna renk renk, desen desen “çiçekleri” takıp takıştırarak, yemyeşil bir alemi sırtına -yahud uhdesine- alarak, bizlere- ulaştırıverir.
Teşrif ettiği zaman o, daha evvelki baharlar dahi aniden geliverdiği vakit, çok kimseye hiç gitmeyecek, hiç bitmeyecek vehmi hakimdi.
Çok zaman kendimize şunu sormadan edemeyiz; güz, kış, hatta yaz mevsimi gelecek diye bir acayip telaşa kapılıyor, hazırlık üstüne hazırlık yapıyoruz. Peki, yalnız insanların değil, tüm mahlukatın maşuku “bahar” için neden hazırlanmıyoruz?
Bahar’dan bir önceki mevsimin kış olduğunu çoğumuz biliyoruz. Bahara çekilen hasretle, onun eşiği kış mevsiminin boraları, fırtına ve tayfunları bile nasipleniyor; nasiplenmeli; hikmet ve teklif sırrı bunu gerektirmez mi?..
Hiç kış da özlenir miymiş; kimi zaman özlenirmiş, öyle diyorlar. Kardelenlere duyulan iştiyak, karın varlığına teşne gönüllere delil teşkil etmez mi hiç?
Kışın da kendine göre güzellikleri bilinir elbet; hele tatlı yanları saymakla bitmez.
Sobanın yaydığı ısıya yaslanıp, dışarıda yağan karı seyretmenin hoşnutluk verici bir hal olmadığını kim diyebilir? Kalın pardesülere sarınıp kar örtüsü üzerinde, yağmur altında gezinti veya “teferrüc”e çıkmayı sanırım herkes sever. Hele yağmurun camları yıkadığı bir günde, şiir dakikaları geçirip de hayallere dalmanın tadına doyum olmaz.
“Bazılarının hissine karışmak tabii ki hiç birimizin haddi değil. Ama kışın gelmesini sadece bu zevkleri yaşamak için, yalnız bunun için isteyenlere de hodgam gözüyle bakmamak elimizden gelmez. O kadar fakir fukara var; evsiz-barksız, gariban vatandaş. Onlar ne yapacak? Odun alamayanına yardım elini uzatabilecek misin; o sıcacık pardesünü bir tarafa fırlatıp, soğuğun tadını duyanların halini anlamayı hiç ister misin, pek bilemem. Belki de sadece bahara ne kaldı tesellisiyle eğlenmeyi iş edineceksin!”
*****
Kar ile kışa lüzumsuz mu diyorsun, herhal yanlış anladık veya maksadını çok çok aşan sözlere takıldın. Aldığın, hep birlikte aldığımız irfan öyle demene yol vermez ama, belki de yanlış anladım. Bizimki belki de bir hüsn-ü kuruntu; belki!
Bahar da “baharlar” da gelir elbet, gelmeli ve gelecek de… Hem vaadedilmiş, hem de şaşmaz mizan kantarı. Her çıkışın bir inişi olacak “helbet”, her kemalin bir zevali olacak!
Demek istediğimiz o ki, bizler kışı ta’n ettiğin zaviyeden hiç bir vakit sevmedik, hiçbir vakit de sevmeyeceğiz.
Kar tabii ki toprağı örtmeli,yağmurun yağmasına ancak tedbirsizler itirazı basabilir; sen değil! Hem kış gelmezse, baharın o sevimli ve samimi vagonu zaman rayının üzerinde tekrardan ve yeniden görünebilir mi? Demir gülle içine “düşürülmüş” damlacığın donması için bile, şiddetli bir soğuk gerekmez mi?
Kış gelmeden evvel ve “evalinde” onun verebilmesi muhtemel ziyanlara karşı sıkıca hazırlanırız; tedbirimizi almamazlık da etmeyiz. Yine de -bazen- tedbir medbir dinlemeyip, yataklara düşürür bizi. Hele bir de uzar, Nisan ortalarına kadar sarkarsa, yandı gülüm keten helva…
Kar örtüsü, haftalar ve haftalar boyunca kaskatı kesilip sokaklardaki, damlardaki, kırlardaki istila hareketinden vazgeçivermezse, kış insana hiç gitmeyecek, hiç bitmeyecekmiş hissi yamar. Hele bir de KIŞ SALGINI İNSANI BİZAR ederse…
Öylesi bir halde, bahar akıllara değil, rüyalara bile kolay kolay giremezmiş, diyorlar. Fakat, ah o hayal! Yine de arada bir oraya uğramadan edemez.
*****
“….Herşeye rağmen bilinen hakikat, bahar ve baharlar yine de geliverir ansızın, dünyamıza çat kapı ediverir. Kış uzun da sürse, rüzgarlar, boralar acayip dehşette de olsa, karlar istila hareketinde pek ısrarlı da dursa, bahar günün birinde, erinde gecinde -belki de apansız- çıkagelir.
O samimi ve sevimli vagonuna renk renk, desen desen çiçekleri takıp takıştırmıştır gene, yemyeşil bir alemi sırtına -yahud uhdesine- alıp, bize ulaştırmıştır bir bakarsın.
Sen de haydi -yallah- dalmışsındır baharın kucağına… Tedbiri mi soruyorsun; Hak getire. Her şeyin geçtiğini, artık günlerin hep böyle çiçekli, hep böyle yeşil olacağını düşündün ya bir anlığına; kendini bile unutursun azizim, bırak tedbiri… Serde kör olası nefis var.
Belki de haklısın. Biz bile -bir bakarsınız- baharın o sevimli ve samimi vagonunun zaman rayı üzerinden çekilerek hiç bir yere götürülmeyeceği hissine düşmüşüz, olur ya, insanlık! Hiç birimiz hazırlanmayız üstelik, yanımıza bir ceket bile almadan yollara çıkarız. Bahar için de hazırlıklı olmak gerektiğini es geçmek, belki de yılların biriktirdiği hasretin aniden dinebileceği ümidine kapılmamızdan kaynaklanıyordur.
Nisan yağmurunu kırlara açılarak o da -iyice yeyip, yatağa düşenler sürü sepettir -gözlerimiz tavanda düşünürken olan biteni, belki de “bahara hazırlanma”nın bir zaruret olduğunu mırıldanıp duracağız. “Çiçekler baharda gelir.”
Siz yine de Korona engeline rağmen bahara değil YAZ mevsimine hazır olmalısınız…
- Cemaat Değil Cemaattan Yana Olmak - 19 Eylül 2024
- Müzeden Ayasofya-yı Kebir’e… - 12 Eylül 2024
- Romancı Olmak – Olmamak – Olamamak - 25 Ağustos 2024
- Vâizler Neden “Etkisiz Eleman”? - 22 Ağustos 2024
- Nur Üstad ve Abdülhamid Meselesi - 11 Ağustos 2024
- Bahardan Sonra Yaz (Öykü) - 5 Ağustos 2024
- Sahabe Bir Sıfat; Hataları İse Ferdidir. - 4 Ağustos 2024
- İsmail Tohumu Fidana, Ardından Ağaca Duracaktır. - 31 Temmuz 2024
- Bazı Dikkatler-2 - 30 Temmuz 2024
- Adem-i Îtimat Meselesi - 29 Temmuz 2024